Samstag, April 20, 2024
StartArts & CultureMustafa Seven: “En iyi bildiğim yer sokak”

Mustafa Seven: “En iyi bildiğim yer sokak”

Mustafa-seven_web1

Son yıllarda Instagramla adını dünyaya duyuran sokak fotoğrafçısı olarak biliniyor Mustafa Seven. Fakat öncesinde Sabah`la başlayıp Akşam gazetesine uzanan 20 yıllık foto muhabirliği serüveni var. Biri İran’da yayınlanmış 3 kitabı, sergileri, workshopları, jüri üyelikleri… Fotoğrafla ilgili her alanda yer almış. Kendi deyimiyle ’94 yılında eline aldığı fotoğraf makinesini bir daha hiç bırakmamış.‘

Landwehrstr. 44 adresinde hizmet veren Edeltraud dil okulunda açılan „Faces of the Earth“(Dünyanın Suretleri) sergisi için Münih’e gelen sanatçıyla fotoğraf hakkında güzel bir söyleşi gerçekleştirdik. Bizim için `hızlandırılmış fotoğrafçılık kursu‘ gibi de olan söyleşimizi beğeninize sunuyoruz.

Münih’e ilk gelişiniz sanırım. Beğendiniz mi?
Beğendim. Daha önce Almanya’da birçok şehire gelmiştim, o yüzden çok tanıdık.

MS_foto2_web

Almanya’da ilk serginiz Münih’te ama. Bağlantı nasıl kuruldu?
Evet, Almanya’da ilk sergim. Derneğin kurucularından İlker Karagöz’le ortak arkadaşımız vasıtasıyla tanışmıştık. O, derneğin kuruluşunda yer aldığı için bir kontağım vardı. Açılış için, derneğin sosyal meselelere bakışı ve insana yaklaşımı ile benim çalıştığım projelerin benzerliğinden yola çıkıp „Böyle bir şey yapalım mı?“ dedi. Aynı amaç üzerinde buluştuktan sonra benim için nerede ve ne şekilde olduğu önemli değil, seve seve yer alırım, dedim.

Bu sizin kaçıncı serginiz?
Bu projenin 7. sergisi ama toplamda on beş falan olmuştur herhalde.

MS_foto1_web

İlk fotoğraf makinenizi elinize ne zaman aldınız? Hangi makineydi?
Ben hep karikatürist olmak istiyordum. Kendini konuşarak ya da yazarak ifade edebilen bir adam değilim. Makineyi elime alana kadar çizerek bir şeyler yapmak istiyordum, okulum da zaten güzel sanatlar. 94 yılında okulun ikinci sınıfındayken çalıştığım bir Cafe-Bar’da bir makine unutuldu. Zenit analog. En basit ve en ucuz makinelerden. Bana verdiler, sahibi gelip sorarsa diye. Gelen giden olmadı. Sonra makineyi aldım, film aldım ve fotoğraf çekmeye başladım ama hiçbir şey bilmiyorum. Çok sevdim, aramızdaki ilişki inanılmaz etkiledi beni. O elime aldığım günden beri de bugüne kadar hiç bırakmadım.

Şimdi hangi makinelerle çalışıyorsunuz?
Makina aslında bir araç, kaydeden bir cihaz. Dolayısıyla onun ne olduğunun benim açımdan çok bir önemi yok. Artık çoğu profesyonel işi bile bununla (cep telefonunu gösteriyor) çekiyorum. Instagramda gördüğünüz fotoğrafların neredeyse yüzde 90’ı bununla çekilmiş fotoğraflar. Kamera sadece kaydeden bir cihazdır. İyi bir aşçının fırınıyla övünmesi gibi bir şey aslında. Fırın onun için bir araçtır. İster a markası ister b, görevi yemeği pişirmek. Makineler da böyle. Görevi görüntüyü kaydetmek. O görüntüyü nasıl kaydedip ne yapacağın, insanlara neyi göstereceğin makineyi kim tutuyorsa onun tercihi. Dolayısıyla benim makineler açısından özel bir tercihim yok.

MS_foto_Beyoglu_web

İyi bir fotoğrafçıyı nasıl tarif edersiniz?
Ben bir foto muhabiriyim. Yaklaşık 20 yıl profesyonel foto muhabirliği yaptım. Son 7-8 yıldır freelance çalışmaya başladım. Bu 20 yıllık süreçte tamamen `photojournalism‘ üzerine iş üretip kendimi o şekilde ifade etmeye çalıştım. Dolayısıyla iyi fotoğraf dediğim şey, meseleyi en doğru biçimde başka yardımcı bir araçla (yazıyla, müzikle) beslenmeden anlatabilen fotoğraftır.
Teknik konular da önemlidir. Çünkü fotoğrafın özüdür, uluslararası bir dili, estetik anlayışı var. Daha doğrusu bunun uluslararası kabul edilmiş normları var; doğru ışık, doğru kompozisyon. Dolayısıyla teknik önemlidir ama tekniği tek başına mevzuyu yüceltecek bir unsur olarak kullanmak doğru gelmiyor bana. Benim iyi fotoğraf /fotoğrafçı tanımım şöyle; tekniği doğru biçimde kullanıp kendi özgün dilini yaratmış olan.

Foto muhabirlik döneminden sonra instagramla ünlendiniz. Önceki dönemle şimdiki dönem arasındaki fark nedir sizin için? Bir Alman fotoğrafçı ‚dijital fotoğrafların birgün kaybolacağını ve bir jenerasyonun fotoğrafının olmayacağını‘ söylemişti…
Teknik olarak doğru bir yaklaşım. Dijital kayıtlar sayısal veriler. Boşlukta dolaşan bir şey. Birtakım yazılımlarla fotoğrafa dönüşen bir şey. Çok fantezi bir durum değil, her an yok olabilecek, her an varlığı ciddi biçimde sorgulanabilecek bir şey.
Benim açımdan ise şöyle; kitleler tarafından adımın daha biliniyor olmasını ve derdimi daha fazla insana ulaştırmamı sağlıyor. Dünyanın en uzak noktasındaki insanlara bile ulaşıp, kendimi ifade edebilme olanağı sunuyor bana. Bu yadsınamayan bir gerçek.
Dijitalleşme ya da sayısallaşma, fotoğrafın tekniği açısından bir takım esneklikler sağladı bana. Estetik gücünü artırabilecek unsurlarla kaynaşmasını sağladı. Daha kolay ve daha hızlı bir biçimde müdahale edebilmemi sağladı.
Dijitalleşmenin en belirgin özelliği, fotoğrafı pahalı bir sanat dalı olmaktan çıkarıp, geniş kitlelerin de ulaşabileceği bir uğraş haline getirmesidir. Fotoğraf dijitalleşme sürecine kadar tırnak içinde elitlerin bir iletişim aracıydı. Çünkü pahalı bir uğraştı. Dijitalleşme, bu iletişim aracının daha ucuz, hızlı ve yoğun bir biçimde kullanılmasını sağladı.

MS_foto50_web

İnstagramda fotoğraflarını yayınlamak isteyenler için bir iki öneri verebilir misiniz?
Her yerde aynı örneği veriyorum. İki insan düşünün, biri evinden markete gidip ihtiyaçlarını karşılayıp evine dönüyor, sosyal hayatı yok. Başka bir insan var, o da aynı şekilde günlük ihtiyaçlarını karşılamak için sokağa çıkıyor ama esnafa selam veriyor, biriyle muhabbet ediyo, bu iki insan arasında hangisi daha çok bilinir? Tabii ki ikincisi. Ne kadar sosyalsen… Bunun dijital dünyaya ya da sosyal medyaya uygulanmış biçimi şu demek; daha fazla insanla iletişime geçmek. Yorum yapmak, beğeni bırakmak, communitylere dahil olmak. Aktif olacaksınız. Aktif biçimde o sürece dahil olacaksınız. O sürecin belli bir dili var, matematiği var, algoritma dizisi var. Bütün o sınırlar, çerçeveler içindeki alanları doğru biçimde kullanıp var olmak işin özü. Tabii ki üst başlık özgün içerik. Dikkate değer özgün içeriğin yoksa belli bir sayıda insan etrafında toplayabilirsin ama kitlesel anlamda çok zor olur.

MS_foto37_web

Türkiye’de fotoğrafçılık mesleğine bakış nasıl?
Bizim zamanımıza kadar insanların ne ürettiğini görüyorduk ama o insan hakkında bilgimiz olmuyordu. Nasıl yaşadığını görmüyorduk. Sadece işlerine özeniyorduk. 2 bin sonrası kuşak şimdi bu insanların nasıl yaşadığını da görüyor. Etraflarında güzel insanlar var, güzel restoranlarda yemek yiyorlar, seyahat ediyorlar vs. Bu insan fotoğrafçıysa ona bunu fotoğrafçılığın sağladığını düşünerek fotoğrafçı olmak istiyor. Bu işin öyle bir şey olmadığını anlaması mevzuyla vakit geçirdiğinde oluyor.
Gökten Mustafa’yı bıraktılar ve Mustafa iyi fotoğraf çekmeye başladı gibi düşünüyorlar mesela. Böyle bir şey yok. Gece gündüz çalıştım, günde yirmi saat çalıştığım oldu, ailemden, sosyal çevremden feragat ettim, ayda beş kez havaalanında yatıp kalktım… Hızlı biçimde kendiliğinden gelişmedi her şey, işin içinde çok fazla emek var. Bu emeği verecek cesaretleri de yok, uğraşmak istemiyor. Her şey ona yüklensin ve bir anda başka ülkelere seyahat etsin, magazin dergilerinde kendini görsün. Böyle sanıyor hikayeyi, dolasıyla şu anda fotoğraf popüler bir iş ama sanıldığı kadar da basit bir süreç değil. Tutkuyla bağlı olması gerektiğini bilmiyor. İdealize ettiği hayata erişebilmek için bir araç sanıyor onu ama değil.

MS_foto23_web

Foto muhabirliği yaptınız, sokak fotoğrafçılığı, reklam çalışmaları yaptığınızı biliyorum. 3 kitabınız var. Bu disiplinler arasında kendinizi en rahat nerede hissediyorsunuz?
Sokak fotoğrafına daha yakın hissediyorum. Ama çatısını sokak fotoğrafçılığının oluşturduğu, photojournalizm ve dokümentasyondan beslenen bir yapı beni daha iyi açıklar.

Her yere giderken fotoğraf makinesi yanınızda mı?
Tabii tabii. Ama birkaç sene öncesine kadar profesyonel bir kamera olmadan sokağa çıkmıyordum. Eksik hissediyordum. Foto muhabirliğinden gelme bir alışkanlık. Bir şey olur da çekemezsem düşüncesi. Ama ne zaman ki bunlar (cep telefonunu gösteriyor) artık kabul edilebilir seviyede fotoğraflar üretmeye başladı, artık rahatsızlık duymuyorum.

MS_foto73_web

Bir kamera önerisi?
Kameranızın sınırlarını öğrenin. Yetenekleri nedir ve o çerçevede ben nasıl bir şey çıkarabilirim? iPhone ile gece fotoğraf çekmeye kalkıp `iPhone kötü fotoğraf çekiyor‘ demek gibi. iPhone kötü fotoğraf çekmiyor, sen ondan fazlasını bekliyorsun; karanlıkta çekmeyeceksin, zorlamayacaksın. Yeteneği, gücü ne kadar? Sınırını bilmek lazım. Yetenekleri keşfedip o sınırda kaldığınız zaman her kamera çok iyidir. Bir de şu var; Kendi bütçenizin satın alabileceği kamera en iyi kameradır.

İstanbul’da fotoğraf çekmeyi seviyorsunuz. Peki Almanya’da da fotoğraf çekmek sizin için ilginç olabilir mi?
Benim açımdan dünyanın her sokağı, insanın izlerini gördüğüm her yer fotoğraf üretimine uygun bir alandır. Buradaki en büyük mesele sokağa hakimiyet. İstanbul’daki fotoğraflarım niye iyi; çünkü İstanbul’u iyi biliyorum. Hangi mahalleye gidersem nasıl davranmalıyım. Nişantaşı’nda, Etiler’de hangi sokaklarda dolanmalıyım veya daha gettoda hangi dili kullanmalıyım. Almanya’da bunları bilmiyorum. Çekmiyor muyum, çekiyorum ama var olduğun üretim alanının dilini biliyor olmak işi kolaylaştıran bir mesele. Çalışma alanını iyi biliyor olmak önemli mesele.

Fotoğraflarınız çoğu siyah beyaz, dramatik…
Fotoğraf, özellikle bizim stilde, şöyle bir özgürlük alanı tanıyor sana: kimsen, neysen, hayata nasıl bakıyorsan, nerede duruyorsan onu çerçevenin içine sokma şansı veriyor. Benim için ne kıymetliyse onu çerçevenin içine alıyorum. Ne değersizse onu dışında bırakıyorum. Benim fotoğraflarımda ne görüyorsanız, o benim. Dramatik etki mi var; demek böyle şeyler seviyorum. Bir arkadaşım `senin fotoğrafındaki insanlar mutsuz‘ dedi. Bence değil. Yalnız ama mutsuz değil. Bazen bana „Şu fotoğrafta şunu şunun için mi kullandın?“ diye soruyorlar. Bir bakıyorum, ben farketmemişim bile. Görsem fotoğrafın dışında bile bırakabileceğim bir şey. O öyle bir anlam yüklüyor ki ona, fotoğrafı benim çekerkenki duygumun çok dışında bir şey. Ki zaten istediğim de bu, o yüzden hikayelerini anlatmıyorum. Sen bak, kendi hikayeni kendin oluştur. Fotoğraf zenginleşen bir şeye dönüşüyor böylece. Her bakan kendi özgün serüveninden yola çıkarak bir anlam yüklüyor o çerçevenin içindekilere. Ne hissediyorsan o…

MS_foto_Paris_web

Şu an üzerinde çalıştığınız projeler var mı?
Bir şeye karar verip onu sonlandırıp yeni bir işe geçmiyorum. Bir şey geliyor aklıma, heyecanlanıyorum, çalışmaya başlıyorum; üç ay sonra saçma geliyor, bırakıyorum. Başka bir şeye başlıyorum. Sonra eski fotoğraflar elime geçiyor, bu iyiymiş aslında diyorum, tekrar başlıyorum. Böyle devam ediyor, ta kii bir bütünlüğe ulaşıncaya kadar. İkna olduysam, sergilenebilir olduğunu da düşünüyorsam ortaya çıkarıyorum. Dolayısıyla şu anda İstanbullu diye bir proje var, üzerinde çalıştığım. İstanbullu kimdir, nedir onu sorgulayan ve onun görsel dilini oluşturan, estetik anlayışını oluşturan, sokakla ilişkisini sorgulayan bi iş, o devam ediyor. Yine benim ilk çalıştığım proje teklik üzerineydi, o devam ediyor. Bir de ben işi sonlandırmıyorum. Bir tema seçtiğimde onu devam ediyorum. Teklik örneğin, yaşadığım sürece devam edecek bir şey. Ticari olarak da çok fazla şey çekiyorum.

Fotoğraftan para kazanmak için reklam fotoğrafçılığı yapmak lazım gibi bir sonuç mu çıkıyor ortaya?
Amerikalı veya Avrupalı bir sokak fotoğrafçısı çektiği fotoğraflardan geçinebilir. Ama bizimki gibi bir ülkede bu mümkün değil. Dolayısıyla reklam fotoğrafı çekmek zorundayım, ders vermek zorundayım, fotoğraf turları yapmak zorundayım, workshoplar yapmak zorundayım. Çünkü beni mutlu eden fotoğrafın ekonomik karşılığı yok.

Mustafa Seven instagram profili için tıklayın.

Hamide Türker

Hamide Türker
Hamide Türkerhttp://piyasa.de
Founder & Editor in Chief
BENZER HABERLER

Son eklenenler