Yeşiller partisi Bavyera Milletvekili Cemal Bozoğlu, Federal Meclis seçim sonuçlarını, Almanya’daki aşırı sağ tehdidini ve demokratik mücadele yollarını PiYASA Magazin için değerlendirdi.
“Alman demokratlarla birlikte kol kola, omuz omuza AfD’nin geriletilmesi için mücadele etmek zorundayız.”

Yeşiller, Federal Meclis seçimlerinde istediği oy oranına ulaşamadı. Sizce partiniz nerede hata yaptı? 
Kırmızı-Yeşil-Sarı koalisyon hükümeti, pandeminin getirdiği ağır koşullarda hemen görevi devraldı ve bunun ardından Rusya, tanklarıyla Ukrayna’ya girdi. Bu durum, Almanya’nın II. Dünya Savaşı sonrası içine girdiği en zor şartların ortaya çıkmasına yol açtı. Rusya’nın doğal gaz akışını kesmesi nedeniyle kış aylarında hem sanayi hem de toplum enerji sıkıntısı yaşadı. Enerji fiyatlarının artması enflasyonu tetikledi. Savaş ve savaşın yan etkileri, Corona’dan bunalmış toplum üzerinde ekonomik ve psikolojik olumsuz etkilere yol açtı.
Böyle dönemlerde, kendi içinde uyumlu ve sorunlara hakim bir hükümete ihtiyaç vardı. Ne yazık ki üçlü koalisyon, topluma bu güveni veremedi. Özellikle FDP’nin sürekli sorun yaratması, hükümetin kendi içinde uyumlu olmadığı ve toplumun sorunlarını çözemeyeceği algısının hakim olmasına yol açtı.
Birçok önemli reform yapılmış olmasına rağmen, yapılan doğru ve iyi işler gölgede kaldı. Toplum da seçimlerde, biz Yeşiller partisi de dahil olmak üzere üç partiyi değişik oranlarda cezalandırdı ve FDP’nin meclis dışında kalmasına yol açtı.

Aşırı sağcı AfD, her beş kişiden birinden oy alarak sandıktan ikinci parti olarak çıktı. Almanya’da demokrasiyi tehdit eden unsurların güç kazanmasının nedeni sizce nedir? 
Hem toplumsal barış açısından hem de demokrasinin geleceği açısından çok vahim bir durum. AfD’nin kuruluşuna neden olan gerekçelere ve oy artışı yaşadığı dönemlere bakarsak, gerekçelerini anlayabiliriz. Kuruluş nedenlerinden biri, 11 Eylül World Trade Center saldırısı ve sonrasında Avrupa’da yaşanan İslamcı terör saldırıları ile Euro’ya geçiş sürecidir. Oyları yüzde beşlere varan AfD, 2015 ve 2016 yıllarında yaşanan ve sayısı bir milyonu bulan Suriyeli göçmenlerin kabulü oy oranını yüzde sekizlere fırlattı ve tüm eyalet meclislerine girmeyi başarmasına yol açtı.
Bütün bunlar CDU/CSU ve SPD koalisyonu döneminde oldu. Bugün AfD’nin yüzde yirmilere varan oy artışında ise pandemi süreci ve Ukrayna savaşının etkilerini sayabiliriz. Seçim öncesinde iltica başvurusu yapan kişilerin art arda yaptıkları terör saldırıları da AfD oylarının tavan yapmasında etkili oldu.
Tabii ki hükümetin sorunlara hakim olmadığı algısı da nedenlerden biri; ama bazılarının iddia ettiği gibi en önemli neden değil.

Friedrich Merz, seçimlerin galibi olarak başbakanlık görevine hazırlanırken bir yandan da CDU, bazı STK’lara yapılan desteklerle ilgili bilgi talep ediyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz? Bu, seçim öncesi gösterilerden sonra bir sindirme girişimi mi? 
Tamamen yanlış. Almanya’da yeniden bir faşizm tehlikesi yaşanmaması için bunu engelleyebilecek üç temel güç var. Birincisi, sivil toplum ve toplumsal direniş. İkincisi, güvenlik teşkilatı ve Anayasayı Koruma Örgütü. Üçüncüsü ise demokratik partilerin iş birliği ve dayanışması.
İşte bu üç temel korunma mekanizmasından ikisine Merz darbe vurmuştur. Mecliste AfD desteğiyle kanun çıkarmaya çalışması ve ardından ırkçılığa ve faşizme karşı direnen sivil toplum kuruluşlarını hedef alması, yangını söndürmeye çalışan itfaiyenin suyunu kesmek gibi bir durumdur.

2029 seçimlerinde aşırı sağın daha da güçlenmesini önlemek için demokratik partiler ve STK’lar neler yapabilir?
Yukarıda saydığım üç mekanizmanın iyi çalışması gerekiyor. Toplumun yüzde yirmisi AfD’ye oy verdi ama yüzde sekseni vermedi. İşte bizim hedefimiz, yüzde sekseni kaybetmemek ve yüzde yirmiye de AfD’nin Almanya’nın hiçbir sorununu çözemeyeceğini ve ülkeyi yeniden bir felakete sürükleyeceğini anlatmak olmalıdır.
Toplumun sorun olarak gördüğü konuların, mevcut demokratik sistem içinde çözülebileceğini kanıtlamamız gerekiyor. Burada özellikle şu konuya vurgu yapmak istiyorum: Türkler arasında da sık sık AfD’ye oy vereceğini söyleyenler oluyor. Gerekçeleri ise “Biz de mültecilerden rahatsızız, gitmelerini istiyoruz. AfD sınır dışı etmelerde bizi kastetmiyor.” şeklinde.
Bu, büyük bir yanılgı. AfD, “Remigration” (Tersine göç) ile 30 milyon insanı kastediyor ve bu grubun içinde kesinlikle Türkler de var.
Bu nedenle bizler, Alman demokratlarla birlikte kol kola, omuz omuza AfD’nin geriletilmesi için mücadele etmek zorundayız.

Cemal Bozoğlu kimdir?
1961 yılında İstanbul’da doğdu. Lise eğitimini Sivas’ta tamamladıktan sonra ailesinin yanına Almanya’ya taşındı. Augsburg’da iletişim elektroniği alanında meslek eğitimi aldı, ardından veri işleme üzerine devlet onaylı elektrik teknikerliği eğitimi tamamladı. 1994 yılında kendi bilişim şirketini kurdu ve 2018 yılına kadar bu şirketin yönetimini üstlendi. 1980-1985 yılları arasında Siemens’te çalışırken IG Metall sendikasına üye oldu ve işçi hakları için aktif rol aldı. Augsburg’da Yabancılar Meclisi’nin kurucularından biri olarak uzun yıllar yönetiminde yer aldı.
1982 yılında Yeşiller Partisi’ne katıldı. Ayrıca Alevi Kültür Merkezi Augsburg, Tür an Tür, ADFC ve Almanya Çevre ve Doğa Koruma Birliği (BUND) gibi çeşitli derneklerde üyelikleri bulunmaktadır.
On yıl boyunca Augsburg Belediye Meclisi’nde aktif görev aldıktan sonra, 2018’de Yeşiller partisinden Bavyera Eyalet Meclisi’ne seçildi. Eyalet Meclisi’nde, aşırı sağa karşı stratejiler sözcüsü ve iltica ile göç konularında vatandaş temsilcisi olarak görev yapmaktadır.
Evli ve iki çocuk babasıdır.