İstanbul’da şöyle bir 20 yıldır yaşayanların en çok şikayet ettiği konudur, bozulan, betonlaşan ve yeşilini yitiren İstanbul… Böyle konuşanlar haklıdır da; depremde insanların toplanmaları için ayrılan alanlarını bile imara açan bir kentten söz ediyoruz. Ama İstanbul’un betona, keşmekeşe, trafik karmaşasına direndiği bir köşesi de var; Adalar… Büyükada, Heybeliada, Kınalıada, Sedefadası, Burgazadası…
Tarih boyunca Evliya Adaları, Kesiş Adaları, Ruh Adaları, Cin Adaları, Halka Adaları, Prens Adaları, Kızıl Adalar gibi pek çok isme sahip olan adalar, Roma devrinden, Bizans devri sonuna kadar asillerin, prenslerin, hatta kraliçelerin sürgün yeri olmuştur.
Eskinin sürgün yeri şimdinin keyif yeri olmuş durumda.
Adada yaşayanların ortak ruh hali şöyle özetlenebilir; hem İstanbul’dan uzak, hem de yarım saatlik bir vapur mesafesinde…
Tamamı 16 km2 yüzölçümüne sahip olan Adalar’da yaklaşık 542 hektar binalarla kaplıdır. Diğer büyük kısım ormanlık, makilik ve kayalıkla kaplı olduğu için İstanbul’un nefes alabilen, tahrip edilemeyen bir parçası olarak kendini koruyabiliyor. Sadece resmi araçların, itfaiyenin, ambülansın trafikte olmasına izin verilen bu nadide yerleri biraz daha yakından tanıyalım isterseniz.
Büyükada
Büyükada köşkleri, kulüpleri ve sakinleri ile diğer adalardan biraz farklıdır. Adaların metropolüdür. Burgaz ile Kınalı ise daha „mütevazi“ adalardır. Büyükada’nın dört tepesinden en yüksek olanı adını Aya Yorgi Kilisesi’nden alıyor.
23 Nisan ve 24 Eylül günleri çok kalabalık olan Aya Yorgi’de her dinden insan toplanır ve dua edip dilekte bulunurlar. Adanın bir diğer tarihi yapısı Hamidiye Camii’dir.
Diğer adalarda olduğu gibi burada da motorlu taşıt yoktur. Sadece ambülans, arazöz gibi resmi taşıtlar bulunur. Ulaşımın faytonlarla sağlandığı adada bisiklet çok yaygındır.
Heybeliada
Heybeliada ikinci büyük adadır. Zengin bir tarihi dokusu vardır. Heybeliada Deniz Lisesi, Heybeliada Senatoryumu, Ruhban Okulu, Hagia Triada ve İsa Manastırı, Aya Yorgi Kilisesi ve Hagia Ephemia Ayazması ile bilinir.
İsmet İnönü’nün müze haline getirilen evi de adadadır. Restore edilmekte olan Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın evi de ziyaretçilere açılacaktır. Ulaşımın faytonlarla sağlandığı adada, hafta sonları tavernalarda canlı müzik dinleyebilirsiniz.
Burgazadası
Burgazadası, adaların en küçüğü ve en şirinidir. Eni boyu 2 km olan ada eskiden bir Rum köyüydü. 18. yüzyıldan sonra Türkler adaya yerleşmeye başladı.
Eski adı Hristos, yeni adı Bayrak Tepesi olan tepede Hristos Manastırı’nın kalıntıları vardır. Adanın arka tarafındaki Kalpazankaya’nın adı Osmanlı döneminde burada kalpazanların sahte para basmasından gelmektedir. Burgazadası yasaklara karşı bir üs olarak da kullanılmış; 1 Mayıs’ın yasak olduğu 1940’larda bayramı kutlamak isteyenlerin geldiği bir yer olarak tarihte yerini almış.
Vapurdan indiğiniz zaman sizi karşılayan Sait Faik heykeli, üstadın adayla olan kuvvetli bağına vurgu yapıyor. Edebiyatımızın bu büyük hikayecisinin Burgazadası’nda yaşadığı ev müze haline getirilmiştir.
Kınalıada
Kınalı’ya ise ilk yerleşenler Ermeniler’di. Daha sonra Rumlar, sonra da Türkler yerleştiler. Mütareke yıllarında Mustafa Kemal de İngilizler tarafından izlendiği için adadaki Ermeni Onnik Taşçıyan’ın evindeki bir süre gizlenmişti. 1885’de yapılan ve hem kendi tarihi, hem de siyasi tarihimiz açısından çok önemli olan yalı 1991’de yıkıldı.
Adanın dini yapıları arasında Kirkor Lusaroviç Ermeni Kilisesi, Panagia ve Khristos Manastırları sayılabilir.
Sedefadası
Adalar‘ın yerleşime açık olan en küçük adasıdır. Üzerindeki bitki örtüsü uzaktan bakıldığında sedefe benzetildiği için Sedefadası adı verilmiştir. Eskiden tavşanı bol olduğu için bir dönem Tavşanadası da denilmiştir. Adada bulunan iki plaj İstanbullular’ın hafta sonları en çok tercih ettiği yerlerdendir.