Önyargı ve korku eşiğini yıkan Gezi Parkı olayları, Türk demokrasisi için bir milat oldu
Özgürlük ve demokrasi talebi geri döndürülemez bir noktaya geldi. Bir avuç gencin masum eylemi, siyaseti ve siyasetçiyi dönüştürdü.
31 Mayıs 2013 günü Türk demokrasi tarihine “korku eşiğinin aşıldığı büyük kırılma” olarak geçecek. Oysa her şey çok masum bir taleple başlamıştı. Bir avuç genç, Taksim Gezi Parkı`na Topçu Kışlası`nın 49 yıl aradan sonra yeniden inşa edilmesine karşı çıkıyordu. Gezi Parkı`nı karnaval alanına çeviren gençler, eğleniyor, öğreniyor. Kurduğu atölyelerle çocuklara doğa sevgisini alışıyordu. Ama hükümet, πAğaçlar kesilmesin, park park olarak kalsın” diyen gençlerin üzerine bütün gücüyle yüklendi. Çadırlar yakıldı, ellerinde pankart, kalem ve kitaptan başka bir şeyi olmayan gençler polisin orantısız gücüyle susturulmak istendi.
İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Küçük direniş, kelebek etkisiyle önce bütün yurda sonra dünyaya yayıldı. Ertesi gün bütün İstanbul, Taksim`e akmaya başladı. Gecenin yarısında yola çıkan binlerce kişi, gençlere sahip çıkmak için sokaklara döküldü. Polis şiddetini, biber gazını, dayağı hatta ölümü göze alarak gençlerin yardımına koştu. Oysa haber kanalları, televizyonlar ve gazeteler haberi görmezlikten gelmişti. Ama halk büyük gerçeği görmüş, sosyal medyanın yardımıyla kenetlenmişti. Genci, yaşlısı, öğrencisi, işçisi, memuru, feministi, ev kadını, solcusu, sağcısı, Kürt`ü, Türk`ü, Alevi`si, Sünni`si, komünisti, liberali, Fenerlisi ve Beşiktaşlısı Taksim Meydanı`nda bir ağacın çevresinde buluştu. Ne olmuştu da, birbirine düşman olduğu sanılan bu gruplar bir araya gelmişti.
Avcı’nın doğru tespiti
Hükümetin şaşkınlığını en güzel Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı şu sözlerle özetledi: “Muhalefetin beş yılda yapamadığını biz beş günde yaptık.”
Ama Başbakan Erdoğan, yakın çalışma arkadaşlarıyla aynı görüşü paylaşmıyordu. Gençlerin masum eylemini kendisine karşı yapılmış bir komplo olarak nitelendiren Erdoğan, günde birkaç kez açıklama yaparak gerginliği daha da tırmandırmaktan çekinmedi. “3-5 çapulcuya pabuç bırakmayız”, πAyyaşlar, densizler, hainler” diyerek, direnişe destek veren milyonlara hakaret etmekten kaçınmadı.
Türkiye gerilmiş, dünyanın gözü Türkiye`ye çevrilmişti. Direnişi Arap Baharı`ndaki eylemlere benzetenler, Türkiye`yi Suriye ile kıyaslayanlar bile çıkmıştı. Bu atmosferde Başbakan Erdoğan, dört günlük yurtdışı gezisine çıkınca ülke rahat bir nefes aldı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, gençlerin vermek istediği mesajının devlet tarafından aldığını, kışla kararının yeniden gözden geçirileceğini söyleyince ülke rahatladı. Gerginlik düşer gibi oldu. Ama ne yazık ki “gerilimle beslenen ve bu yöntemle oylarını artıran` Başbakan Erdoğan, Türkiye`ye dönmeden sert açıklamalarına devam etti.
Güç gösterisi
Ne gençler, ne de Erdoğan geri adım atıyordu. Halk nefesini tutmuş, polisin eyleme müdahale etmesini bekliyordu. Bu ortamda bir grup sanatçı devreye girerek gerginliğin düşmesine yardımcı oldu. Başbakan`la görüşerek, bir orta yol bulunmasını önerdi. Bu noktada yargı, Gezi Parkı Projesi`ni durdurdu. Erdoğan`la yapılan bir dizi görüşmeden sonra kararın gözden geçirilmesi, yargı kararının beklenmesi ve plebisit yapılması konusunda görüş birliğine varıldı. Ankara`dan gelen ılımlı mesajlar hemen İstanbul`daki gençlere ulaştırıldı. Olumsuz hava değişti. Eylemin sona erdirilmesi konuşulmaya başlandı. Birbirinden bağımsız, organize olmakta zorlanan gençler, direnişi sona erdirmeyi tartışmaya başladı. Kamuoyunda, eylemin amacına ulaştığı, artık bitirilmesi gerektiği görüşü ağırlık kazandı. Hatta birkaç grup, direnişi bitirdi. İşte tam bu noktada ∏devletin balyoz yumruğu` bir akşamüzeri gençlerin üzerine indi. Güvenlik güçleri, TOMA`lar ve gaz bombalarıyla dağılmakta olan gençlerin üzerine yürüdü. 81 ilin 77`sinde yapılan eylemlerde 4 kişi öldü, 4 kişi ağır yaralandı, 11 kişi gözünü kaybetti, binlerce kişi de çeşitli yerlerinden yaralandı.
Sivil direniş
Toz duman dağıldıktan sonra eylemin sosyal altyapısına inilmeye çalışıldı. Eylemler, 68 direnişi, occupy, Wall Street ve Avrupa`daki kızgınlar hareketiyle özdeşleştirilmeye çalışıldı. Ancak Taksim Gezi Parkı hepsinden farklıydı. Bir anlamda hepsi, diğer anlamda hiçbiriydi. Kendine özgüydü. 10 yıllık AKP iktidarına karşı bir başkaldırıydı. Binlerce kişi, evinden işinden çıkıp, çoluk çocuk, tencere tavayla direnişe katılmıştı. Baskı, sansür, medya ve gazetecilerin susturulması, çocuk sayısı, kürtaj ve alkol yasağı gibi özel yaşama müdahale çabaları, İslami değerleri toplumun geneline yayma çabası, ötekileştirme, kendi ahlakını, zevkini ve değerlerini dayatma girişimi gönüllü sivil direniş hareketini başlatmıştı.
Öfke paratoneri: Erdoğan
Sokağın öfkesi ve kızgınlığı, Tayyip Erdoğan ismi üzerinde yoğunlaştı. Başbakan`ın sempatiyle yaklaşılan Kasımpaşalı tavrı, sert üslubu gün geçtikçe halkı hor gören ve hakaret eden bir yaklaşıma dönüştü. Bu tavır, halkın bir bölümüyle Başbakan arasındaki bağın tamamen kopmasına neden oldu.
Batıdaki imaj yıkıldı
Asıl kırılma, AKP ile Batı dünyası arasında yaşandı. Demokratik adımlar, ordunun siyasetten çekilmesi ve barış süreci nedeniyle Erdoğan hükümetinin defolarını görmezden gelen Batı Dünyası, eylemleri tam aksi istikamette okudu. Şiddet içermeyen eylemlere ifade özgürlüğü olarak bakan, temel özgürlüklerin tartışma konusu yapılamayacağı görüşünde birleşen Batı, Erdoğan hükümetinin diğer yüzünü de gördü. AB, BM, demokratik kurumlar, ABD ve hatta NATO bile polis şiddetine ve hükümetin tavrına tepki gösterdi. Tepkiler o kadar büyüdü ki, 3 yıl aradan sonra yeniden müzakere masasına oturmaya hazırlanan AB, Almanya`nın önderliğinde tam üyeliği sorgulamaya başladı. Günler süren mekik diplomasisi sonucu kriz, bir orta yol bulunarak buzdolabına kaldırıldı.
Gezi Parkı olaylarına başından beri sağduyulu yaklaşan Cumhurbaşkanı Gül, ortaya çıkan tabloyu şu sözlerle özetledi: π10 yılda büyük çabalarla oluşturduğunuz imajımızı bir günde yıktık.™
Hesaplar altüst oldu
Evet Başbakan Erdoğan, Batı`daki imajını yerle bir etmekle kalmamış, gelecekle ilgili planlarını da tehlikeye atmıştı. Başta barış süreci olmak üzere, Cumhurbaşkanlığı ya da Devlet Başkanlığı hayalini, yeni anayasayı, yerel ve genel seçimleri riske etmişti. “Kimsesizlerin kimi, dışlanmışların sesi” olarak iktidara gelen, 10 yılda ilmek ilmek örerek toplumu dönüştüren Erdoğan, en güçlü olduğu dönemde böyle bir hatayı nasıl yapmıştı. İktidarın gideceği korkusuna kapılan Başbakan Erdoğan, söylemini daha da sertleştirdi. Karşı mitinglerle eylemlere yanıt vermeye çalıştı ama kamuoyundaki moral üstünlüğü lehine çevirmeyi başaramadı. Bu kez gençleri, işadamları ve uluslararası kuruluşları hedef göstererek kendi kitlesini pekiştirmeye çalıştı, bir ölçüde de başarılı oldu. Altındaki zeminin yavaş yavaş kaydığını fark eden Erdoğan, bir süredir buzdolabına kaldırdığı barış sürecini devreye soktu. Unutulan Alevi açılımını gündeme getirdi. Özgürlük ve demokrasi taleplerine yanıt vereceğini iddia ettiği yeni yargı paketi ile yeni anayasa çalışmalarına hız verdi. Zaman daraldı, meclis tatile giriyor. Erdoğan`ın bıçak sırtında yürüttüğü stratejisinin başarılı olup, olmayacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. İlk sınav Mart 2014`teki yerel seçimler. Yaşayıp, hep birlikte göreceğiz.
Gezi`nin kazananları:
Sırrı Süreyya Önder
BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Sürreyya Önder, direnişin ilk gününden itibaren gençlerin yanında yer aldı. Hatta dozerlerin önüne yatarak yıkımı engelleyerek, büyük bir sempati topladı.
Çarşı Grubu
Beşiktaş`ın taraftar grubu Çarşı, direnişi, eyleme verdiği destek ve zeki sloganlarıyla halkın sevgisini kazandı.
Sivil toplum
Korku eşiğini aşan büyük halk yığınlarıyla birbiriyle barıştı. Din, dil, etnik köken, sosyal statüyü ortadan kaldırıp, mücadelenin, birlik olmanın tadını çıkardı.
Gezi`nin kaybedenleri:
Güvenlik güçleri:
Eylemlere müdahale ederken sergilediği tavizsiz yaklaşım ve orantısız güç gösterisiyle tepki topladı.
Necati Şaşmaz: Nam-ı diğer Polat Alemdar
Başbakan Erdoğan`la görüştükten sonra yaptığı açıklamalarla karizmasını yok etti.
İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu
Başbakan Erdoğan ile eylemciler arasında kaldı. Bir gün gençlerin sesine kulak verdi, akşam tavizsiz devlet adamı yaklaşımıyla tepki çekti.