Berlin bu yıl ikinci kez şahane bir etkinliğe sahne oluyor; “İç İçe –Yeni Anadolu Müziği Festivali”. Geçtiğimiz yıl pandemi şartlarında ilki gerçekleşen festivalde bu yıl yine harika bir programla ayrımcılığa karşı ve çeşitlilik için çalışılıyor.
Siyasal bilimler ve iletişim mezunu Melissa Kolukısagil, Berlin’de uzun yıllardır müzik ve organizasyon alanında çalışmalar yapıyor. Bu çalışmaları sırasında çok kültürlülüğü ile bilinen Berlin’in bile ne kadar “beyaz ve hiyerarşik” olduğunu farkediyor. Yaratıcısı olduğu İç İçe festivali tam da bunu kırmayı ve daha eşit bir toplum oluşmasına katkı sağlamayı amaçlıyor.
Festival programında bu eşitlik kendini hemen belli ediyor; Bu yıl programda Palmiyeler, Ozan Ata Canani & Karaba, Deniz Mahir Kartal, Anthony Hüseyin, Ladies on Records, Mahir Duman, Booty Carrell, Slimgirl Fat gibi Almanya genelinden ve Türkiye’den sanatçılar ve gruplar var. Festivalin bir de ön programı var: Biz Bize.
Festivalin son hazırlıkları devam ederken Melissa ile festivali, çalışmalarını, Berlin’i ve müziği konuştuk…
Büyük gün yaklaşıyor. 28 Mayıs’ta Berlin’de İç İçe Festivalini düzenliyorsun. Çalışmalar nasıl gidiyor? Heyecan başladı mı?
Nasıl başlamasın! Festivalimize birkaç gün kaldı ve hepimiz aşırı yoğun bir çalışma temposuyla 4 koldan son hazırlıklarımızı tamamlamak üzereyiz. İç İçe 2022 için gerçekten ekip olarak çok heyecanlıyız. Tabii doğal olarak biraz stres de var ama, olur o kadar.
İç İçe festivalinden haberim olduğunda gözlerimin parladığını, “Bravo, ne güzel düşünülmüş!” dediğimi hatırlıyorum. Almanya’da bu türde bir festival ilk kez yapılıyor bildiğim kadarıyla. İç İçe bir eksiklikten doğmuş olmalı? Fikir nasıl oluştu?
Berlin’de booker olarak çalışmaya ilk başladığımda, herkesin ne kadar çok kültürlü diye övdüğü bu şehirde bile sahnenin ne kadar beyaz ve hiyerarşik olduğuna çok şaşırmıştım. Bu şaşkınlık zamanla içimde hissettiğim bir eksikliğe ve bu alanı yeniden inşa etmek için bir arzuya dönüştü. Daha önce de bu cevabı vermiştim; ama gerçekten de festival fikri aklıma geldiğinde, hayatımda ilk kez bir fikrim var gibi hissettim. Ulaştığım ve destek aldığım FLINTA ve BIPoC müzik toplulukları bana İç İçe’nin fikirsel alt yapısını oluşturmak için inanılmaz bir ilham verdi. Sonuç olarak BIPoC, post – migrant toplulukların görünürlüklerini artırmak için alan açmak, hepimizin kendimizi güvende hissettiği bir festival yaratmak fikri, en önem verdiğim projem haline geldi.
Tabii kişisel olarak hissettiğim ve fark ettiğim eksiklikler dışında Anadolu’nun müzik mirası ve bugün birçok sanatçıya nasıl ilham verdiği de oldukça belirleyici oldu. Ve ilettiği mesaj… En nihayetinde, Anadolu müziği kimseye ait değil, ama aynı zamanda herkese de ait. Bu müziğin içinde Türk, Rum, Kürt, Ermeni, Arap, Hristiyan, Müslüman ya da Yahudi, her halktan, topluluktan ögeler bulmak mümkün.
Bu yüzden Anadolu müziğinin ayırt edici ve önemli bulduğum özelliği, bu ufacık toprak parçası üzerinde bir arada yaşayan tüm insanların yüzyıllar boyunca süren mirasından doğal olarak meydana gelen inanılmaz çeşitlilik. Basit bir örnekle, Yunan tavernasına gidip oturduğunuzda arkada çalan Yunanca şarkının Yunanca bilmeyen bir Türkiyeli’ye tanıdık gelmesi, ve aynı şarkıya Türkçe sözleriyle eşlik etmesi hepimiz için çok alışılmış bir gerçeklik. Halbuki bu küçük anın altında bile Anadolu’nun müzik geçmişine dair kocaman bir farkındalık yatıyor.
Biz de, İç İçe aracılığıyla bunun gibi alanlar yaratmanın, daha eşit bir toplum inşasına gerçekten katkıda bulunabileceğine inanıyoruz. Ve daha saygılı bir topluluk… Bunu müzik aracılığıyla yapmak, açık söylemek gerekirse, çalışmaktan hiç yorulmayacağımız bir proje.
Sonuç olarak İç İçe Festival, topluluğunun çok sesliliğini temsil etmeyi ve onları sosyal anlamda daha görünür kılmayı istiyor ki Anadolu müziği ve onun Almanya’daki kültür alanları hak ettikleri yeri elde edebilsin.
Festival programında Berlin’den olduğu kadar Almanya’dan ve Türkiye’den sanatçılar, gruplar var. Çeşitliliğe önem verilmiş belli. LineUp’ı oluştururken nelere dikkat ediyorsun?
Festivalin tam başlığı “İç İçe: Festival für neue anatolische Musik”. Tabii ki neyin “anatolische” olduğu, yeni Anadolu müziğinin ne demek olduğu biraz tanımlanmamış ve yoruma açık bir alan. Bunu bu şekilde üretmek, booking sürecinde de çeşitliliği yaratabilmemize imkân verdi. Festival’in Türk müziği değil Anadolu müziği olması da oldukça önemli bir detay, çünkü Anadolu müziğinin ilham aldığı kaynaklar, üstünde yaşayan halklar, bir önceki soruda da bahsettiğim gibi tek bir ulusa veya kimliğe indirgenemeyecek kadar fazla. Dikkat ettiğim noktalardan biri bu toplulukları olabildiğince eşit bir şekilde temsil eden bir sahne yaratmak.
Bunun dışında aynı çeşitliliği ve kapsayıcılığı cinsiyet eşitliği alanında yaratmak da oldukça önemli. Almanya’daki müzik sahnesinin sorunu sadece beyaz ve hiyerarşik olması değil, ayrıca çok erkek-egemen olması. Bunu değiştirmek ve FLINTA topluluk için de güvenli bir alan oluşturmak çok önemli bir diğer kriterimiz. Bu yüzden festivalin booking sürecinde uyguladığımız bir kota prosedürü var: Festivalde yer alan performansların yüzde 60’ı cinsiyet / cinsel yönelim açısından çeşitlilik içermeli. Bir başka deyişle, performansların en fazla yüzde 40’ı “sadece cis-erkek içeren gruplar” olabiliyor.
Son olarak, Anadolu’nun kendisini ve Almanya’daki Anadolu’yu birbirine bağlamak için, sizin de dediğiniz gibi hem o coğrafyanın kendisinden, hem onun buradaki yansımasından, yani Almanya’dan sanatçılar çağırmaya özen gösteriyoruz.
Bir de festivalden bir gün önce ek programınınız var; Biz Bize…
Evet, bu yıl, geçtiğimiz yıldan farklı olarak festivalin sosyal ve fikirsel alt yapısı için ayrı bir gün oluşturmak istedik. Geçtiğimiz yıl festival gününde göçmen tecrübelerini aktarmak için “Daughters and Sons of Gastarbeiters” bir okuma düzenlemişti. Bu yıl bu tip paylaşımlara açtığımız alanı biraz daha büyütmek ve çeşitlendirmek istedik. Aynı zamanda mahallemizde kendi topluluğumuz için de bir alan yaratmak istedik.
Bu sebeple 27 Mayıs günü, Körnerpark Neukölln’de ücretsiz bir etkinlik düzenliyoruz: Biz Bize. Biz Bize’de festivalin ana fikrini inşa eden toplumsal ve sosyal konuları daha derinine tartışabileceğimiz, aynı zamanda beraber eğlenebileceğimiz bir alan yaratmayı düşünüyoruz. Biz Bize’de, İç İçe’den daha farklı olarak paneller, performanslar da olacak. Tabii müzik de her zamanki gibi orada olacak. 27 Mayıs günü Körnerpark’a herkesi bekliyoruz.
Festival dışındaki çalışmalarından da bahseder misin? Melissa Kolukısagil’in bir iş günü nasıl geçiyor?
Valla nasıl desem ki? O an üzerinde çalıştığım projeye göre çok değişiyor. Projeye göre gittiğim ofis, çalıştığım insanlar değişebiliyor veya evde kendim Home-Office çalışabiliyorum. Ancak genel olarak, Festival dışında Berlin Clubcommission için “Awareness and Diversity Project”i yönetiyorum. Bu sebeple farklı farklı göçmen STKları ile, kulüplerle çalışıyorum. Berlin Kulüp Sahnesini BIPoC ve FLINTA topluluklar için daha az ayrımcı ve ulaşılabilir kılmak için atölyeler, workshoplar düzenliyorum. Böylece, İç İçe’yi inşa eden fikirsel altyapıyı aslında tüm Berlin Club sahnesine de uygulama imkanım oluyor.
Bunun dışında, istisnasız her Cuma, İç İçe ekibi olarak haftayı beraber bitirmek için online ya da yüz yüze buluşuyoruz!
Çalışmalarında müzik çok önemli bir yere sahip. Peki işlerin dışında neler dinliyorsun?
Eskiden sadece sözlerini anlayabildiğim müzikleri dinlerdim. Ancak artık bu aşamada dünyanın her yerinden, her dilden müziği dinliyorum. Belli bir tür üzerine de yoğunlaşmıyorum. Birbirinden farklı janralar, diller, dünyanın her yerinden müzikler… Kendimi farklı müziklerin hepsine bu kadar açık hissetmek ve aynı açıklığı etrafımdaki insanların müzik zevklerinde de görmek çok hoşuma gidiyor. Yani söyleyebileceğim tek bir müzik türü ya da sanatçı yok. Ama şu sıralar en çok UK’den Female BIPoC neo-soul sanatçılar kulağımda.
Bu tür işlerin içinde böyle tutkuyla olan birinin mutlaka bir arada yaşamla ilgili büyük hayalleri vardır. Göçmen kökenli genç bir birey olarak Almanya’da yaşamla ilgili hayallerin nelerdir?
Almanya’daki yaşamla ilgili hayaller kurmak biraz büyükçe bir soru oldu ama şöyle söyleyebilirim. Hayalini kurduğum şey İç İçe / Biz Bize’nin bir proje olarak, dışlanmış, temsil edilmediğini düşünen diğer gruplara, kolektiflere, insanlara ilham olabilmesi. Umuyorum bu projeden yola çıkarak kendi görünürlüklerini artırmak, kültür endüstrisini, sokakları, Berlin’i, kendilerine daha ait hissetmek, ve burada eşit temsil edildikleri bir gerçeklik kurabilmek için harekete geçecek gücü kendilerinde bulurlar. Sanıyorum bu aşamada kurduğum hayaller böyle.