Fuat Saka’nın göç senfonisinin Köln’de yapılan Almanya prömiyerinde orkestrayı yöneten Ustina Dubitsky’nin kendisi de göçmen kökenli bir sanatçı. Göç konusunda “empati eksikliği ve insani duyarsızlılığın arttığı“na dikkat çekiyor.
GÜRSEL KÖKSAL
Ustina Dubitsky, Usta Sanatçı Fuat Saka’nın bestelediği dünyanın ilk “göç senfonisi“nin Temmuz ayı başında Köln Filarmoni’deki Almanya prömiyeri gerçekleştiğinde, eseri icra eden Köln Senfoni Orkestrası’nın (Gürzenisch Orkestrası) şefiydi. Fuat Saka’nın yanısıra Türkiye ve Yunanistan’dan müzisyenlerin de katıldığı konserde Köln’ün kuruluşu 135 yıl öncesine uzanan tarihi orkestrasını büyük bir başarıyla yöneten Dubitsky, son yıllarda Almanya’daki “erkek orkestra şefi“ egemenliğine rağmen bu alanda iddiasını sürdüren genç şeflerden.
Datça’da yaşayan Fuat Saka’nın bestelediği, orkestrasyonunu da Atina’dan Vangelis Zagrafas’ın yaptığı göç senfonisi “Dark Waters“ın (Karanlık Sular) icraatı, 103 üyeli senfoni orkestrasına enstrümanlarıyla İstanbul’dan katılan Cihan Yurtçu (kaval) ve Girit’ten Zaharisa Sypridakis (kemençe) ile Atina’dan Solist Ioanna Forti‘nin sunumuyla gerçekleşmişti. Köln Filarmoni Salonu’nda iki ay önce Türkiye, Yunanistan ve Almanya’dan müzisyenlerin katıldığı bu konser, iki yıl önce İstanbul’daki dünya prömiyerine onur konuğu olarak davet edilen Köln Büyükşehir Belediye Başkanı Henriette Reker’in “Bu eser Köln’ü de ilgilendiriyor!“ diyerek yaptığı davet üzerine gerçekleştirilmişti.
Bu çok uluslu, çok kültürlü sunumun mimarlarından, Orkestra Şefi Ustina Dubitsky de göçmen kökenli bir sanatçı. Savaş yüzünden ülkesini terketmek zorunda kalmış olan ve İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Almanya’da yaşayan Ukrayna kökenli bir ailenin çocuğu.
Dubitsky, tüm dünyayı birinci derede ilgilendiren ve insanlığın geleceğini belirleyen göç konusu ve bizzat yönettiği göç senfonisiyle ilgili sorularımızı yanıtladı.
SEVİNEREK KABUL ETTİM!
Fuat Saka’nın hazırladığı senfoninin Almanya prömiyeri, sizin yönetiminizdeki Gürzenich Orkestrası tarafından başarıyla seslendirildi. Bu eseri günümüzün en önemli konularından göçle ilgili ilk senfoni olarak biliyoruz. Orkestrayı yönetmek sizin tercihiniz miydi? Bu eserle ve Köln Filarmoni’deki sunumla ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz?
Hayır, orkestrayı yönetmek benim kararım değildi. O dönemde bana “Dark Waters“ konserini teklif eden Gürzenich Orkestrası’nda müzik asistanı olarak çalışıyordum. Sevinerek kabul ettim. Özellikle günümüzde göçle ilgili bir senfoninin inanılmaz derecede önemli olduğunu düşünüyorum. Müziği ve şarkı sözlerini çok anlamlı ve dokunaklı buldum. Kaval ve Girit kemençesi gibi geleneksel halk çalgılarını ve geleneksel tarzdaki şarkıları, “modern” bir senfoni orkestrasıya buluşturmak, bol miktarda doğaçlama ve özgürlüğe sahip, oldukça karmaşık folklorü, notalı müziği ile deneyimlenmek benim için çok heyecan vericiydi.
Köln Filarmoni Salonu’ndaki konserde de bunu iyi bir şekilde başardığımızı düşünüyorum. Seyirci bizi çok sıcak bir şekilde karşıladı, bunu sahnede de hepimiz hissettik.
YENİ BİR KONSER
Bu eserin ileride orkestranız eşliğinde ve yine sizin şefliğinizde Köln’de ya da başka kentlerde, ülkelerde, örneğin Yunanistan’da ya da Türkiye’de sunumu sözkonusu olabilir mi? Yoksa sadece bir kereye mahsus bir sunum muydu?
Gürzenich Orkestrası ile bu muhtemelen tek seferlik bir sunumdu. Ama başka yerlerde de icra edilmeye devam edilse güzel olur. Göç konusu dünyanın her yerini fazlasıyla ilgilendiriyor. Şahsen benim kendi orkestram yok, serbest çalışıyorum ve böyle bir projede orkestra şefliği için davet edilmem gerekiyor. Yani her zaman ne yapacağımı özgürce seçme fırsatım olmuyor.
GÖÇ VE KÜLTÜREL ZENGİNLİK?
Almanya, göç ve göçmenlerin yoğun olarak tartışıldığı ülkelerin başında geliyor. Göçmenleri bu ülke için bir zenginlik olarak kabul edenler de var, giderek ağırlaşan bir sorunların kaynağı, yük ve tehlike olarak görenler de. Sizin bu konudaki görüşlerinizi, deneyimlerinizi alabilir miyiz?
Savaş nedeniyle ülkeleri Ukrayna’dan kaçmak zorunda kalan bir aileden geliyorum. Ailem İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana göçmen bir aile. Bunu kesinlikle bir zenginleşme olarak görüyorum. Aynen daha önce bilmediğiniz yeni bir dünyaya kapı açan yeni bir dil öğrenerek ortaya çıkan zenginleşme gibi. Çevrem ne kadar renkliyse ben de kendimi kültürel olarak o kadar zengin hissediyorum. Maalesef günümüzde dünya çapında tam tersi bir yöne doğru gidiyoruz. İnsanlığın var olduğu günden bu yana sürekli göç ettiği unutuluyor. Nereye baksanız her yerde sürekli kendini ulusal farklılarla tanımlama ve sınırları kapatma isteğinin öne çıktığını görüyoruz. Ayrıca insanların din, korku, ideoloji, egoizm gibi çeşitli nedenlerle kendilerini diğer insanlardan üstün tutma eğiliminde olmalarını ve bu doğrultuda davranmalarını, örneğin istediklerini elde etmek için şiddete başvurmalarını, savaş başlatmalarını da son derece üzücü buluyorum. Genellikle bilinmeyene karşı mantıksız bir korkudan dolayı savaş ve şiddet gibi şeylerden kaçan insanların yüzüne tüm kapıların çarpılmasını kabul edemiyorum. Bence günümüzde empati eksikliği ve insani duyarsızlık çok artmış durumda.
Toplumsal kuralları ve normları olan farklı bir kültürden, daha farklı toplumsal kural ve normların uygulandığı bir kültüre geçmek elbette herkes için son derece zor ve stresli bir durumdur. Bu hem yeni bi ülkeye gelen insanlar, hem de o ülkenin yerlileri için de zorluklar içeren bir süreçtir ve her iki tarafın da bu konuda çaba göstermesi gerekir. Ben ailemin geçmişine bakarak, kendi dururumunun bunun kesinlikle mümkün olduğunun kanıtı olarak görüyorum. Aksi takdirde bugün olduğum yerde olmazdım.
ÇOK KÜLTÜRLÜ SANAT
Bu eser sonuç itibarıyla Türkiye, Yunanistan ve Almanya’dan sanatçıların ortak ürünü, bu ülkelerin müzikal geleneklerinin bir sentezi olarak, yani bir çok kültürlülük projesi olarak sunuldu. Sizce benzeri, çok kültürlü eserlerin Almanya’da, Avrupa’daki müzikseverler nezdinde bir şansı var mı? Sizin önünüzde benzer başka projeler var mı?
Dark Waters gibi çok kültürlü projelerin göç olgusunu olumlu hale getirmenin harika yollarından biri olduğunu ve bu nedenle toplumumuzda önemli bir yere sahip olduğunu düşünüyorum. Bu, kültürü yaşatmak, uluslararası alışveriş ve kendi yaşam hikayenizle yaratıcı bir şekilde ilgilenme fırsatıdır. Ve karşılıklı fikir ilişkisini mümkün kılıyor. Bu yaşanan kültürü daha da zenginleştiriyor.
Neyse ki, buna benzer çok sayıda çok kültürlü proje var. Bunlar her zaman var oldu, çünkü sanatta bu böyledir. Bir kişinin yaşadıkları, ister edebiyat, ister resim, ister müzik olsun, sanatın herhangi bir türüne akar. Dolayısıyla şu anda benim önümde benzer bir proje olmasa bile bu gibi eserlerin dünyanın her yerinde her zaman şansı olacağını düşünüyorum.
ÇOK YÖNLÜ SANATÇI
Ustina Dubitsky, Bavyera Devlet Operası’nın çocuk korosunda yer alırken aynı zamanda keman eğitimi de aldı.
Çeşitli gençlik orkestralarında konser şefliği yaptı. Weimar ve Zürih’te orkestra şefliği eğitimi aldı.
2022 yılında Paris Filarmoni Orkestrası La Maestra şeflik yarışmasında orkestra ödülünü kazandı.
Son yıllarda Dresden Filarmoni, Paris Orkestrası, Luxemburg Filarmoni, Köln Gürzenich Orkestrası, Orquestra Sinfónica do Porto Casa da Música ve Ensemble Modern gibi orkestraları yönetti.
Önümüzdeki günlerde ünlü Besteci Carl Orff’un eserlerinden “Ay“ operasının Münih, Antwerpen, Paris gibi kentleri kapsayan sunumlarında Bavyera Devlet Orkestrası’nın yönetimini üstlenecek.
Bu da ilginizi çekebilir: