Özel gösterimler kapsamında yönetmen Mehmet Akif Büyükatalay, Münih’te de izleyiciyle buluşuyor
Mehmet Akif Büyükatalay imzalı “Hysteria”, yönetmenin katılımıyla yapılan özel gösterimlerle Almanya’da izleyicisiyle buluşmaya başladı. Film, 4 Kasım’da Münih’te sinemaseverlerle buluşacak ve 6 Kasım Perşembe günü ülke genelinde vizyona girecek. Film 6 Kasım’da vizyona girdikten sonra da yönetmenin katılımıyla özel gösterimlerle farklı şehirlerde izleyiciyle buluşmayı sürdürecek.
Büyükatalay, ilk filmi Oray ile uluslararası başarı yakaladıktan sonra, ikinci uzun metrajı Hysteria ile gerilim türünde dikkat çekici bir yapım sunuyor. Hysteria, bir film setinde yanmış bir Kuran bulunmasıyla karanlık bir hal alan çekim sürecini ve kaosa sürüklenen bir ekibin hikayesini anlatıyor. Stajyer Elif’in (Devrim Lingnau) sırlar ve yalanlarla örülü tehlikeli bir oyunun içine sürüklenişi, “film içinde film” motifinin ustalıkla kullanımıyla anlatılıyor. Filmin oyuncu kadrosunda Mehdi Meskar, Serkan Kaya, Nicolette Krebitz, Aziz Çapkurt ve Nazmi Kırık yer alıyor.
Hysteria’nın hem kişisel hem de politik bir tartışmanın devamı olduğunu vurgulayan yönetmen Mehmet Akif Büyükatalay film hakkında şöyle diyor: “İlk filmim Oray’da, Almanya’daki Müslüman yaşamına dair kendi öznel bakış açımı, alışılagelmiş imgelerden bağımsız olarak ortaya koymaya çalışmıştım. Hysteria ise mevcut toplumsal sınıf ilişkileri ve güç yapıları içinde ‘ötekilerin’ görüntülerini üretmenin sorumluluğunu ve zorluklarını ele alıyor – hem bu imgeleri üretenler hem de bu imgelerin öznesi olanlar açısından. Ve bu, bizi bir toplum olarak o kadar etkiliyor ki artık birbiriyle iletişim kuramayan, birbirine insan olarak bakmakta zorlanan bir hale geliyoruz.”
Berlinale 2025’in Panorama bölümünde prömiyerini yapan Hysteria, festivalde Label Europa Cinemas – En İyi Avrupa Filmi Ödülü’nü aldı. Film ayrıca Filmkunstfest Mecklenburg-Vorpommern’de FIPRESCI Ödülü’nü kazandı. Büyükatalay, yeni filmiyle Almanya’da ayrıca NRW-Filmpreis ve Hessen Filmpreis (Jüri Ödülü) ve Amerika’da 33. Hamptons International Film Festival’de Özel Jürü Ödülü’ne layık görüldü. Başrol oyuncusu Devrim Lingnau (Die Kaiserin), Berlinale 2025’te European Shooting Star seçilerek dikkatleri üzerine çekti.
(c) Berlinale 2025
Mehmet Akif Büyükatalay (c) Marcus Hoehn
Yönetmen hakkında Mehmet Akif Büyükatalay, 1987 doğumlu. Köln Medya Sanatları Akademisi mezunu olan yönetmen ve yapımcı, 2019 yılında çektiği ilk uzun metraj filmi Oray ile uluslararası çapta beğeni topladı ve Berlinale 2019’da En İyi İlk Film (GWFF Preis Bester Erstlingsfilm) ödülünü kazandı. 2020 yılında yapımcı Claus Herzog-Reichel ile birlikte filmfaust GmbH’yi kuran Büyükatalay, o tarihten bu yana Avrupa sinemasında yaratıcı bir güç olarak öne çıktı. Şirket, Cem Kaya’nın Liebe, D-Mark und Tod, Miri Ian Gossingve Lina Sieckmann imzalı Sirens Call gibi ödüllü film ve belgesellerin yanı sıra Immaculata gibi yapımları da üretti.
Geçtiğimiz haftalarda 59. Uluslararası Hof Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan Gonca de Haas imzalı kısa film „Aus der Mitte gerissen“, 3 Kasım’da Berlin prömiyerini yapacak. 25. Filmfest FrauenWelten kapsamında pazartesi akşamı saat 19:15’te, Kino in der KulturBrauerei’de yapılacak gösterime filmin yönetmeni Gonca de Haas da katılacak.
Gonca de Haas’ın ilk filmi „Aus der Mitte gerissen“ 59. Uluslararası Hofer Filmtage’de dünya prömiyerini yaptı. (Foto: Hofer Filmtage, MizterPhoto)
Kadın bedeni, kimlik ve rıza üzerine sarsıcı bir hikaye Aus der Mitte gerissen (“Kökünden Koparılmış”) adlı kısa film, Hava adlı bir kadının hikayesini anlatıyor. Bir miyom ameliyatının ardından Hava, rahminin bilgisi dışında alındığını öğrenir. Bu geri dönülmez tıbbi müdahale, onun kadınlık algısını ve kimlik duygusunu derinden sarsar. Filmde başrolü de üstlenen yönetmen Gonca de Haas, kadının kendi bedeni ve yaşamı üzerinde karar alma hakkı, bedeni yöneten sosyal ve kültürel politikalar ile kadın sağlığı konularına cesur bir bakış sunuyor. Filmin görüntü yönetmenliğini ise başarılı çalışmalarıyla tanıdığımız Chris Hirschhäuser üstlendi. Hirschhäuser, 2020 yılında Hof Film Festivali’nin ‘En İyi İlk Yapım Ödülü’nü alan Toprak filminin de görüntü yönetmenliğini yapmıştı.
Kadın hikayeleri beyazperdede Filmfest FrauenWelten, 29 Ekim – 4 Kasım 2025 tarihleri arasında Berlin’dek 25. kez düzenleniyor. İnsan hakları örgüt TERRE DES FEMMES tarafından organize edilen festival, kadınların hikayelerine ve kadın haklarına odaklanan Almanya’daki tek film festivali olma özelliğini taşıyor. Bu yıl 20’den fazla ülkeden 32 film izleyiciyle buluşuyor. Gösterimlerin yanı sıra söyleşiler, paneller ve yönetmenlerle buluşmalar da festival programında yer alıyor.
Destek ve ilk yönetmenlik deneyimi Götz George Vakfı’nın desteğiyle hayata geçirilen film, genç sinemacıların toplumsal olarak önemli temaları sanatsal güç ve duyarlılıkla işleyebildiğini gösteriyor. Uzun yıllardır Almanya’da oyunculuk yapan Gonca de Haas, bu filmle yönetmen koltuğuna ilk kez oturuyor. Mannheim doğumlu sanatçı, Münih’teki Otto-Falckenberg Okulu’nda oyunculuk eğitiminin ardından tiyatro ile sinema dünyasında çeşitli projelerde yer aldı.
Yer: Kino in der KulturBrauerei, Schönhauser Allee 36, Berlin Tarih: 03.11.2025, 19:15
Leben wir in einem Fascholand? Warum entwickelt sich Deutschland immer weiter nach rechts? Canberk Köktürk geht in seinem investigativen Sachbuch Fascholand – Wir sind hier immer noch in Deutschland diesen Fragen nach. Mit Fallakten, Zeug:innen und detaillierten Recherchen zeigt er, wie Rechtsextremismus und Hass immer wieder in den Alltag zurückkehren.
Das Buch ist als Sachbuchkrimi aufgebaut: Jede „Fallakte“ behandelt einen konkreten Tatort und Zeug:innen – beispielsweise Professor Roger Griffin zum Status quo, Mirza Odabaşı zu Solingen. Köktürk mischt investigative Recherche mit persönlichen Eindrücken und scharfsinnigem Humor. Manchmal muss man beim Lesen schmunzeln, doch die Ernsthaftigkeit der Themen bleibt unübersehbar. Die Angst, die der Autor selbst beim Recherchieren erlebt, wird spürbar – ein Hinweis darauf, wie nah die Bedrohung durch Rechtsextremismus ist.
Die Stärke des Buches liegt in dieser Mischung aus Sachlichkeit, spannendem Erzählfluss und der Perspektive der Fallakten. Köktürk zeigt nicht nur die Mechanismen, die Hass und Hetze begünstigen, sondern macht sie durch die lebendigen Zeug:innenberichte greifbar. Die Fallakten führen zu einer abschließenden Beweisführung: Crazy, Scary, Spooky, Hilarious – ein Stilmittel, das die Schwere der Themen mit bitterbösem, manchmal schrägem Humor verbindet.
Canberk Köktürk – FASCHOLAND Wir sind hier immer noch in Deutschland
Am Ende bleibt der Eindruck: Fascholand ist mehr als ein Sachbuch – es ist ein dringender Aufruf zur Aufmerksamkeit. Jede:r könnte theoretisch eine eigene „Fallakte“ hinzufügen, denn Rassismus und Rechtsextremismus betreffen uns alle in irgendeiner Form. Das Buch zeigt eindrücklich, wie wichtig es ist, diese gesellschaftliche Realität ernst zu nehmen, aktiv Stellung zu beziehen und sich nicht in falscher Sicherheit zu wiegen.
Buchdetails Titel: Fascholand – Wir sind hier immer noch in Deutschland Autor: Canberk Köktürk Verlag: Ullstein Hardcover Erscheinungstag: 31.07.2025 Seiten: 320 Seiten ISBN: 9783550204241
Avrupa’daki yaz saati uygulaması gece yarısından itibaren sona erdiği için Türkiye ile Avrupa arasındaki zaman farkı önümüzdeki altı ay boyunca bir saat daha fazla olacak.
Avrupa Birliği ülkelerinde gece yarısı saat 03.00’te saatler bir saat geri alındı ve 02.00’ye çekildi. Buna göre Türkiye, önümüzdeki yıl Avrupa’da yeni yaz saati uygulaması başlayıncaya kadar Avrupa’nın birçok ülkesinden örneğin Almanya, Fransa, İspanya, Hollanda, İsviçre, Avusturya, İtalya’dan “iki saat ileride” olacak. Birleşik Krallık ile zaman farkı üç saate, Bulgaristan ve Yunanistan’la olan fark ise bir saate çıktı.
Türkiye 2016 yılında hükümetin aldığı kararla yaz saati uygulamasını kaldırarak sabit saat dilimine geçmişti. Gün ışığından daha fazla yararlanarak, elektrik tüketimini azaltmak amacıyla Avrupa’da başlatılan “yaz saati” uygulamasına Türkiye de uzun yıllar katılmıştı. Ancak hükümet bu yolla sağlanan tasarrufun beklenen düzeyde olmadığını ileri sürerek, aynı gerekçeyle, yani “gün ışığından daha fazla yararlanmak” ve ayrıca “günlük yaşamı kolaylaştırmak” için bu uygulamayı kaldırmıştı.
Avrupa’da yaz saati uygulaması her yıl mart ayının son pazar günü başlatılıyor ve ekim ayının son pazar günü sona eriyor. Buna göre Avrupa’da 2026 yılının yaz saati uygulaması 29 Mart Cumartesi’yi 30 Mart Pazar’a bağlayan gece saat 02:00’de başlayacak.
Türkiye’nin öncülüğünde Frankfurt’ta üçüncü kez gerçekleştirilen iki günlük Sağlık Turizmi Fuarı’na sadece Türkiye’den değil, Almanya, Yunanistan, Azerbaycan, İngiltere, Brezilya, İspanya, Sırbistan, Karadağ ve Romanya gibi çeşitli ülkelerden de hastane ve klinikler ile sağlık turizmi acenteleri katıldı.
“Uluslararası Frankfurt Fuarı” bünyesindeki “Kongre Merkezi”nde düzenlenen fuarda hem tek tek bireyler, katılımcı uzmanlar ve sağlık kuruluşu temsilcileriyle doğrudan görüşüp, sunulan hizmetleri hakkında bilgi edinebildiler, hem de Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde bu alanda faaliyet gösteren profesyonellerin buluştuğu bir platform düzenlendi.
Uluslararası fuar, kongre ve danışmanlık şirketi “ALZ Grup” tarafından Ticaret Bakanlığı, TOBB (Türkiye Odalara ve Borsalar Birliği), DEİK (Dış Ekonomik İlişkiler Kurumu), HİB (Hizmet İhracatçıları Birliği), TÜRSAB (Türkiye Seyahat Acentaları Birliği) ve GHA (Küresel Sağlık Hizmetleri Akreditasyonu) işbirliğiyle gerçekleştirilen fuar, son yıllarda Türkiye’nin sağlık hizmetleri alanında tüm dünya için çekici ve iddialı bir adres olduğunu bir kez daha gösterdi.
Yıllardır başta Almanya olmak üzere çeşitli ülkelerde sağlık turizmi fuarlarının organizasyonunu gerçekleştiren “ALZ Group”un Yönetim Kurulu Başkanı Cihat Alagöz’ün verdiği bilgilere göre Frankfurt’taki fuara Türkiye’den, aralarında uzman hekimlerin de yer aldığı 200 sağlık kurumu temsilcisi ile 80 hastane ve klinik kendi stantlarıyla katıldı. Avrupa’da bu yıl Berlin ve Amsterdam’dan sonra üçüncü fuarı gerçekleştirdiklerini kaydeden Alagöz, fuarın sadece Almanya’da yaşayan Türklerce değil, Almanlar ve diğer uluslardan göçmenlerce de ziyaret edildiğine işaret etti. Bir yandan Türkiye’deki yüksek kaliteli sağlık hizmetlerini Alman kamuoyuna tanıtmayı, diğer yandan da Türkiye’deki hastane ve kliniklerin Avrupa pazarında daha düzenli ilişkiler kurabilmesi için aracı kuruluşlarla buluşturmayı hedeflediklerini belirten Alagöz, “Göle atılan maya tuttu. Türkiye artık dünya sağlık turizmi ve pazarı için çok ciddi bir aktör olmuştur.” dedi. Alagöz, bu yılki fuarda Türkiye’nin yanı sıra başka ülkelerden de sağlık kurumlarının ve sağlık turizmi ajanslarının katılımıyla bir ilkin gerçekleştirildiğini vurguladı.
Türkiye’den DEİK Sağlık İş Konseyi Başkanı Mehmet Altuğ, TÜRSAB Yönetim Kurulu’ndan Elif Ural, Kocaeli Ticaret Odası Başkanı Necmi Bulut ve Meclis Başkanı Hüseyin Gezer, Türkiye’nin Frankfurt Başkonsolosu İlknur Akdevelioğlu, Ticaret Müşaviri Murat Muştu, Kültür ve Tanıtma Ataşesi Ferruh Parmaksız ile Hazine ve Maliye Müşaviri Mücahit Civriz’in katıldığı açılışta Yunanistan’dan Larissa Ticaret Odası Başkanı Christos Guakouvis de bulundu.
Almanya’nın sağlık turizmi açısından Türkiye’nin en önemli hedef ülkeleri arasında yer aldığına dikkat çeken Başkonsolos Akdevelioğlu, son yıllarda bu ülkeye göç edenler arasında Türkiye’den çok sayıda doktor ve sağlık profesyonelinin de yer aldığını belirttiği açılış konuşmasında şunları söyledi: “Türkiye, dünyanın dört bir yanından en fazla yabancı hasta kabul eden ilk 10 ülke arasına girmiştir. Türkiye’nin turizm altyapısı sayesinde, sağlık turizminin yükselişinde aktif rol oynayan hastaneler, tıp merkezleri, doktorlar, sağlık personeli ve seyahat acentelerinin sayısı da hızla artmaktadır. Almanya, sağlık turizmi açısından hedef ülkelerimiz arasında yer almaktadır. Bu elbette bir tesadüf değildir. Türkiye ve Almanya arasında köklü ve uzun soluklu siyasi, ekonomik, ticari, kültürel ve insani bağlar bulunmaktadır. Bugün, iki ülke arasındaki ticaret hacmi 50 milyar doları aşmaktadır. Almanya, ülkemizin en önemli ticaret ortağıyken, Türkiye de Almanya’nın dış ticaretinde önde gelen aktörlerden biridir.
Türk toplumu; bir zamanlar işgücü talebini karşılamak için göç ettikleri Almanya’da, bugün 500 bin kişiyi istihdam etmektedir. Eski misafir işçiler artık patronlar haline gelmiştir. Almanya’daki Türk işverenler, yıllık 52 milyar dolar ciro ve 80 binden fazla şirketle ülke ekonomisinin dinamik bir unsurudur. Son yıllarda, Türkiye’den gelen yeni göçmen dalgası ile birçok farklı sektörden yetenekli profesyoneller de Almanya’ya taşınmıştır. Onlar da Alman ekonomisine ve dinamizmine katkıda bulunmaktadır. Yeni göçmenler arasında birçok doktor ve sağlık profesyoneli bulunmaktadır.“
Fuarın ilk gününde gerçekleştirilen “Uluslararası Sağlık Turizmi Konferansı”nda, Türkiye’nin uluslararası standartlarda kaliteli ve güvenilir sağlık hizmetleri, yüksek sağlık teknolojisi ve alanında uzman deneyimli kadrolarının yanı sıra, kolay ulaşım olanağı ve makul fiyatlar sayesinde dünya sağlık sektöründeki payının büyük hızla arttığına dikkat çekildi. Türkiye ile Almanya arasında sağlık turizminin nasıl geliştirilebileceğine dair görüşler ele alındı.
Katılımcılar ilgiden memnun Fuara katılan hastane ve kliniklerin temsilcileri de hem tedavi kalitesi hem de maliyetler açısından dünya çapında rekabete hazır olduklarını belirtiyorlar. Bazıları üçüncü kez bazıları da ilk kez yer aldıkları fuara olan ilgiden çok memnun olduklarını açıklayan katılımcılar, Türkiye’de sağlık hizmetleri için yapılan harcamaların bir bölümünün Almanya’daki sigorta kurumlarınca üstlenebildiğine işaret ederek, buradaki sağlık sisteminin boşlukları ve eksiklerini Türkiye’nin doldurabileceğini ileri sürüyorlar.
Katılımcıların bir bölümünün Avrupa’nın çeşitli merkezlerinde de temsilcilikleri ya da partnerleri de bulunurken, bir bölümü de bu alanda işbirliği arayışında olduklarını belirttiler. Yurtdışından gelen hastalara ulaşım ve konaklama konusunda da hizmet veren hastane ve klinikler, bu alandaki harcamaların da bir bölümünü üstleniyorlar.
Çeşitli alanlarda sağlık hizmeti almak üzere Türkiye’yi tercih edenlerin büyük bölümünü Avrupa’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenler oluşturuyor. Hem yaşadıkları ülkelerdekine göre daha düşük harcamayla daha kaliteli hizmet alırken, hem de aynı zamanda ana vatanlarını ziyaret etme fırsatı buluyorlar. Bunun ötesinde Avrupa’daki sağlık sisteminde yeterince dikkate alınmayan kültürel farklılıklardan kaynaklanan teşhis ve tedavi hatalarından büyük ölçüde kurtulmuş oluyorlar.
Düşük harcamalar ve kaliteli hizmet giderek artan sayıda Avrupalıların Türkiye’yi tercih etmesinin en önemli nedeni. Bir diğer önemli faktör ise tedavi süreci devam ederken, öncesinde ya da sonrasında ülkemizin kültürel ve turistik zenginliğini tanıma ve keyfine varma şansı bulabilmeleri. Yurtdışından tedavi için Türkiye’ye gelenlere hizmet sunan hastane ve kliniklerin bir bölümü bu alanda da iddialı.
Ancak Türkiye’de tedavinin en önemli avantajı fiyat farkları. Örneğin fuara İstanbul ve Ankara’dan katılan diş hekimleri Sevgi Savaş Akbaş, Gül Sönmez (Diş Kliniği Ankara), Ferah Mutlu Kul ve Kemal Kul (Kulvar Klinik), aynı tedavi hizmetleri için yapılan harcamanın şu anda Almanya’dakinin yaklaşık üçte biri düzeyinde olduğuna işaret ettiler.
Katılan hastane ve kliniklerin uzmanlık alanlarının çeşitliliği, “sağlık turizmi” organizasyonlarının ilk yıllarında “saç ekimi” ya da “medikal estetik” algısının artık geride kaldığını gösteriyor. Bu fuarda medikal estetik ve özellikle de diş tedavisi alanlarında hizmet veren kurumlar yine ağırlıkta, ancak bunların yanı sıra psikiyatri, organ nakli, nöroloji, kardiyoloji, kanser tedavisi, kalp damar cerrahisi, üroloji, tüp bebek gibi alanlarda uzmanlaşmış hastaneler de, bakım hizmeti kurumları da katılıyor.
Konya ve İstanbul’da faaliyet gösteren sağlık turizmi ajansı “Rumi Pulse” bu kuruluşlardan biri. Kurumun Otizm Danışmanı Dr. Asena Paran, otizm ve epilepsi gibi rahatsızlıkların tedavisinde ameliyatsız ve ilaçsız “kök hücre terapisi” yoluyla çocukların potansiyelini ortaya çıkarmayı ve yaşam kalitelerini artırmayı hedeflediklerini belirtti.
Sağlık turizmi fuarları, önümüzdeki yıl şubat ayından itibaren Berlin, Moskova, Londra ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin ardından yeniden Frankfurt’ta düzenlenecek.
Almanya’da Başbakan Merz’in başlattığı “şehirlerin bozulan görüntüsü” tartışması ve bununla bağlantılı olarak “daha fazla sınır dışı” önerisi devam ederken, Mainz Belediyesi kentte yaşayan göçmenlerin sembol isimlerinden Yılmaz Atalay’ın anısını yaşatmak için adını bir caddeye verdi.
Almanya Başbakanı Merz, “şehirlerin görüntüsündeki sorun” tartışmasıyla yabancı düşmanlığını sürdürürken, ülkenin önemli metropollerinden tarihi Mainz şehri yönetimi, ülkedeki göçmen emeğinin toplumsal yaşama katkısını onurlandıran şık bir jeste imza atarak kentin önemli bir caddesine bir göçmenin adını verdi.
Aynı zamanda Rheinland Pfalz eyaletinin başkenti olan ve Avrupa’nın en önemli nehirlerinden Rhein’ın (Ren Nehri) kıyısında yer alan Mainz’da, bu nehir kıyısındaki bir bölüm artık Türkiye’den Almanya’ya gelen ilk göçmen işçilerden Yılmaz Atalay’ın ismini (Yılmaz Atalay Ufer / Sahili) taşıyor.
Almanya’ya 1961 yılında çalışmak için gelen ve 2021 yılında 88 yaşında burada vefat eden Atalay’ın Mainz ve çevresindeki göçmenlerin toplumsal entegrasyonu için yürüttüğü gönüllü çabalarına, şehir yönetiminin gösterdiği bu vefa örneği kentte yaşayan göçmenleri ve Atalay’ın ailesini çok sevindirdi. Rhein sahilinin yeni ismini taşıyan tabelanın açılış töreninde Mainz Büyükşehir Belediyesi’ni temsil eden Kültür Sorumlusu Marianne Grosse, Atalay’ın kentteki barış içinde yaşanan çok kültürlülüğe katkılarını hatırlatarak, onun gönüllülük temelinde yürüttüğü çalışmaların unutulmayacağını vurguladı. Törende Atalay’ın ailesini temsil eden yeğeni Fatih Karasu da belediyenin bu önemli adımının hem kendileri hem de burada yaşayan Türk toplumu için büyük bir anlam taşıdığını ve Atalay’ın göçmen gençler için örnek olmaya devam edeceğini belirtti.
Çorum’da 1933 yılında dünyaya gelen Yılmaz Atalay, Türkiye’den Almanya’ya iş gücü göçünün resmen başladığı 1961 yılında, işçi olarak çalışmaya geldi. İlk yıllarda bir fabrikada işçi olarak çalıştı. Yedi yıl sonra son nefesini verene kadar yaşamını sürdürdüğü Mainz’a taşındı. Önce bir firmada Türk işçiler için tercüman olarak çalışan Atalay, Almanya’daki Türklere danışma hizmeti veren ilk büroda görev aldı. Alman makamları nezdinde göçmenlerin gönüllü sözcülüğünü ve tercümanlığını üstlenen Atalay, 1976’da Mainz’ın ilk “Yabancılar Günü”nü (Ausländertag) organize etti.
1978 yılında Mainz’daki ilk Türk seyahat acentesini kuran Atalay, emekliye ayrılana kadar bu alanda çalıştı. Atalay’ın kurduğu seyahat acentesi (Atalay Reisebüro) günümüzde halen aynı ad altında faaliyetini sürdürüyor.
Almanya’ya üniversite öğrenimi için gelen ve uzun yıllar Mainz’da yaşayan Gazeteci Fahri Erfiliz, Atalay’ın bu kentteki Türk toplumu ve göçmenlerin entegrasyonu ile eşit haklar mücadelesi için yürüttüğü gönüllü çalışmalarının en yakın tanıklarından. Atalay’ın kendisi için de çok değerli bir “rol modeli” olduğunu vurgulayan Erfiliz, Mainz Büyükşehir Belediyesi’nin bu kararına çok sevindiğini belirtti. Erfiliz, 80’li yıllardan itibaren tanıdığı ve son nefesine kadar yakın ilişkisini sürdürdüğü Atalay hakkında şunları söyledi: “Bir insanın hayatında bazı dönüm noktaları, anları vardır. Memleketinizden ayrılıp, 23 yaşında bir genç olarak Almanya’ya doğru yola çıktıysanız, belki kaderinizde yazan bir süreç başlamış demektir. 1981 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu’ndan mezun olduktan sonra Alman Akademik Mübadele Servisi’nden aldığım bursla Almanya’ya geldim. Almanya’da hangi üniversiteye gitmek istediğim sorulduğunda okuldan değerli hocam Prof. Dr. Nermin Abadan Unat’ın tavsiyesi üzerine Mainz Üniversitesi’nde gazetecilik öğrenimime başladım. İlk baştaki zorluklardan sonra üniversitedeki diğer Türk öğrenciler aracılığıyla o zaman Atalay Touristik Seyahat Acentesi’nin sahibi Yılmaz Atalay ile tanıştım. Tanıştığımız ilk günden beri herhangi bir sorunum olduğunda ilk başvurduğum kişi Yılmaz Atalay oldu. Bana öğrenci yurdunda bir oda bulmamda da çok yardımcı oldu. Türkiye’de kısa dönem askerlik yaptıktan sonra tekrar Almanya’ya Mainz’a döndüğümde ilk gittiğim adres yine Yılmaz Atalay’ın seyahat acentesi oldu. Ben kalacak bir yer bulana kadar beni kendi evinde misafir etti. Her gün bir yandan üniversitede öğrenimime devam ederken, boş zamanlarımı da Yılmaz Atalay’ın bürosunda geçiriyor, ona yardımcı oluyordum. Yılmaz Atalay Türkiye’den Almanya’ya Mainz’a gelen ilk Türk işçilerinden biriydi ve vefatına kadar da Mainz’dan hiç ayrılmadı. Mainz’da yaşayan Türk kökenli insanları hep bir araya getirdi, onlara tercümanlık yaptı, resmi makamlarla olan tüm işlerinde yardımcı oldu. Danışmanlık hizmetlerinde bulundu. Onun girişimleri ile başlayan Mainz Yabancılar Haftası sonra her yıl yapılan Kültürlerarası Hafta’ya dönüştü. 2014 yılında kendisini Mainz’da ziyaret ettiğimde, onun uzun yıllar verdiği çabalar sonucu gerçekleşen Maiz-Mombach-Waldfriedhof’ta Müslüman Mezarlığı’nı bize fikir aşamasında açılışına kadar tüm ayrıntıları ile anlattı. Zaten onun son arzusu da bu Müslüman Mezarlığı’na gömülmekti. Yılmaz Atalay 17 Haziran 2021’de bu mezarlıkta toprağa verildi. Ruhun şad olsun Yılmaz Abi! Birçok insanın olduğu gibi benim de hayatıma dokundun. Bugün bulunduğum yerde ‘İyi ki yolum Mainz’a düşmüş. İyi ki Yılmaz Abi’yi tanımışım. İyi ki onun tavsiyelerine uymuşum’ diyorum. Senin gönülden sevdiğin, bağlandığın, renk kattığın Mainz’da adının ebediyen hatırlanacak ve unutulmayacak olması benim için büyük bir sevinç kaynağı. Mainz seni unutmadı, biz de unutmayacağız. Ruhun şad, mekanın cennet olsun.”
Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) Frankfurt’taki yeni ofisi Türkiye’deki demokrasi, özgürlük ve adalet mücadelesine yurt dışından coşkulu destek-dayanışma mesajları ve sloganları eşliğinde açıldı. Kentin büyük semtlerinden Bockenheim’ın en işlek kavşaklarından birine bakan ofisten asılan dev “İmamoğlu’na Özgürlük” pankartıyla da Frankfurtluların dikkati çekildi.
Çoğunluğunu kadınlar ve gençlerin oluşturduğu çok sayıda CHP üyesi ve taraftarının katıldığı açılış töreninde konuşan Frankfurt Büyükşehir Belediye Başkanı Mike Josef, “Ekrem İmamoğlu demokrasiyi temsil ediyor. Onu unutmuyoruz, unutmayacağız. Onun yanında olmaya devam edeceğiz” dedi.
Türkiye ve Almanya’dan politikacıların bizzat ya da video mesajlarıyla katıldığı törende konuşan politikacılar ile burada “CHP Almanya Birlikleri Federasyonu” adı altında faaliyet gösteren CHP yurtdışı örgütlenmesinin temsilcileri iki ülkenin kardeş sosyal demokrat partileri arasındaki işbirliği ve birlikteliğin daha da güçlü bir biçimde süreceğini vurguladılar.
Açılışta CHP’nin kardeş partisi SPD’yi (Almanya Sosyal Demokrat Partisi), hepsi de göçmen kökenli politikacılar temsil etti. Frankfurt’un Suriye kökenli bir göçmen aileden gelen Büyükşehir Belediye Başkanı Mike Josef, kenti başkent Berlin’deki Federal Meclis’te temsil eden milletvekillerinden, Kamerun kökenli bir göçmen aileden gelen Armand Zorn ve Hessen Eyalet Meclisi’nin en kıdemli milletvekillerinden Turgut Yüksel, “Türk-Alman dostluğunu demokratik değerler temelinde yükseltme” çağrısında bulundular.
Törene Türkiye’deki bir parti toplantısı nedeniyle bizzat gelemeyen, Frankfurt’un kardeş şehri Eskişehir’in Büyükşehir Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce’nin video mesajıyla, Efes Selçuk Belediye Başkanı Filiz Ceritoğlu Sengel de bizzat katıldı. Konuşmasında gençliğin Türkiye’deki “19 Mart darbesi”nden sonra yükselen demokrasi ve özgürlük mücadelesindeki önemli rolüne dikkat çeken Ceritoğlu Sengel, “Gençler hepimize direnmeyi, ülkeden umudu kaybetmememiz gerektiğini öğretti. Türkiye’yi yeniden kuruluş ayarlarına döndüreceğiz!” dedi.
Törende CHP’nin yurt dışı örgütlenmesi adına konuşan Almanya Birlikleri Federasyonu Başkanı Özgür Uçma ve CHP Frankfurt Başkanı Ercan Beğen de yeni ofisin birlikte düşünmek, üretmek ve hem Almanya’da hem de Türkiye’de demokrasiyi güçlendirmek için bir buluşma noktası olacağını vurguladılar.
CHP’nin yeni ofisi açılırken buraya yürüyerek 10-15 dakika uzaklıktaki Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı da devam ediyordu ve bu açılış töreni de aynı zamanda yazarı ve yayıncısının katıldığı, Türkiye’de satış rekorları kıran bir kitabın tanıtımı etkinliğine ev sahibi oldu. Ekrem İmamoğlu’nun 19 Mart süreci öncesine kadarki yaşamı ve mücadelesini içeren “Millete Emanet” kitabının yazarı, gazeteci Yavuz Oğhan ile Kırmızı Kedi Yayınevi sahibi Haluk Hepkon da konuklar arasındaydı.
Satış gelirleri 19 Mart sürecinde tutuklanan öğrencilerin ihtiyaçları için harcanacak olan kitaba büyük ilgi gösterildi. Birçok kitapsever kitabın dağıtıldığı standdaki bağış kutusuna satış bedelinden daha fazla para koyarak tutuklu öğrencilerle dayanışmaya destek verdi. Okurlarıyla bir araya gelen, kitaplarını imzalayan Oğhan, Türkçe bilen arkadaşlarından destek alarak okuması dileğiyle Frankfurt Büyükşehir Belediye Başkanı Josef’e de bir kitabını armağan etti. Oğhan, törende yaptığı konuşmada da bunu takip edecek olan ikinci kitabın da özgürlükleri geri kazanma sürecini içermesini umduğunu söyledi.
Türkiye’deki protesto eylemleri sırasında “Diktatör Erdoğan” yazılı döviz taşıdığı gerekçesiyle Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlamasıyla tutuklanan ve ağır rahatsızlığıyla ilgili doktor raporlarına rağmen bir süre hapiste kaldıktan sonra serbest bırakılan ve üniversite öğrenimini sürdürdüğü Belçika’ya dönen Esila Ayık da törende bir konuşma yaptı. Tutukluluğu Avrupa Birliği ve Avrupa Parlamentosu’nda da gündeme gelen Ayık, hem kendisinin, hem de tutuklanan diğer öğrencilerin karşılaştığı baskı ve haksızlıkları anlattı.
Açılık töreni halk müziğe sanatçısı Aysun Er ve arkadaşlarının konseriyle devam etti.
Türkiye’nin uluslararası düzeyde tanıtılması için 20 yıl önce hayata geçirilen TEDA projesinin yaş günü Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı’nda kutlandı. Bu proje kapsamında eserleri en çok başka dillere çevrilen yazar Orhan Pamuk. En çok yabancı dile çevrilen kitap ise Ahmet Hamdi Tanpınar.
Türk edebiyatının uluslararası düzeyde tanıtılması ve farklı kültürlerle buluşturulması hedefiyle hayata geçirilen çeviri destek programı TEDA ya da tam açılımıyla “TEDA Türk Kültür, Sanat ve Edebiyat Eserlerinin Dışa Açılımını Destekleme Projesi” 20 yaşında.
Kültür ve Turizm Bakanlığınca 2005 yılında başlatılan TEDA programının 20’nci yıl dönümü dünyanın en büyük yayıncılık buluşması olan Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı’nda geniş katılımlı bir yaş günü partisiyle kutlandı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İstanbul Ticaret Odası’nın birlikte hazırladığı Türkiye ulusal standındaki yaş günü partisine Basın Yayın Birliği (BasYayBir) Başkanı Mustafa Karagüllüoğlu, Türkiye Yayıncılar Birliği (TYB) Başkanı Kenan Kocatürk, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürü Taner Beyoğlu ve Genel Müdür Yardımcısı Abdulsamet Taş, Atatürk Kültür Merkezi Başkanı Doç. Dr. Zeki Eraslan, Türkiye’nin Frankfurt Kültür ve Tanıtma Ataşesi Ferruh Parmaksız, fuarda da Türkiye standına komşu olan Azerbaycan, Kazakistan ve Özbekistan’ın temsilcileriyle çok sayıda yayıncı ve kitapsever katıldı.
Yaş günü partisinin açılışı dolayısıyla misafirleri selamlayan BasYayBir Başkanı Karagüllüoğlu, TYB Başkanı Kocatürk ve Genel Müdür Beyoğlu, TEDA projesinin Türk kültür, sanat ve edebiyatından klasik ve güncel eserlerin Türkçe dillere çevrilmesi, yayınlanması ve tanıtımı alanında büyük bir “başarı” olduğuna dikkat çekti.
TYB Başkanı Kocatürk, başından beri eşlik ettiği projeyi “Türkiye’de özel sektörle devletin ortaklaşa başlattığı, Türk kültür hayatının en önemli projelerinden biri” olarak tanımladı.
Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürü Taner Beyoğlu da konuşmasında, projeye katkıda bulunan yüzlerce yazar, çevirmen, yayıncı ve proje çalışanlarından oluşan “TEDA Halkı”na teşekkür etti. Beyoğlu, bu alanda çalışmaları sürdüreceklerini ve tüm dünyada milyonlarca kitapsevere Türkiye’den eserleri kendi dillerinde iletmeye devam edeceklerini belirtti.
99 ülkede 4 binden fazla çeviri Türkiye’den 20 yayınevinin yer aldığı ulusal standın geniş bir bölümünde TEDA projesi kapsamında yayımlanan eserlerin bir bölümü tanıtılıyor.
TEDA yetkililerinden aldığımız bilgilere şimdiye kadar bu proje kapsamında 99 ülkeden 1.027 yayınevine, 64 dilde toplam 4 bin 465 eserin çeviri ve baskısı için destek sağlandı. Bu eserlerden 3.574’ü yayımlanarak dünyanın dört bir yanında okurlarla buluştu.
Sadece Almanya özelinde ise 54 yayınevine, 179 Türk yazarın 291 eseri için destek verildi. Bunlardan 258’i Almanya’da yayımlandı. Ayrıca 48 Alman yayınevine, 181 yazarın 293 eseri için destek sağlandı, bu eserlerden de 261’i Almanca olarak yayımlandı.
En Çok Çevrilen Yazar: Orhan Pamuk En Çok Çevrilen Eser: Huzur
Türkiye’den 20 yayınevinin yer aldığı ulusal standın bir bölümünde TEDA Projesi kapsamında yayımlanan eserler tanıtılıyor.
TEDA yetkililerinden aldığımız bilgilere şimdiye kadar bu proje kapsamında en çok eseri sergilenen yazar Orhan Pamuk. 2005 yılında Frankfurt Kitap Fuarı’nda verilen en önemli ödül “Alman Yayıncılar Birliği Barış Ödülü”nü, bir yıl sonra da Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan ünlü yazarımızı “en çok çevrilen kitaplar” sıralamasında Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Ümit, Orhan Kemal ve Hakan Günday takip ediyor.
TEDA kapsamında en çok yabancı dile çevrilen kitaplar sıralamasında ise ilk iki sıra Ahmet Hamdi Tanpınar’ın eserleri. Buna göre en çok yabancı dile çevrilen kitaplar şöyle: 1. Huzur, 2. Saatleri Ayarlama Enstitüsü, 3. İstanbul Hatırası (Ahmet Ümit), 4. Kürk Mantolu Madonna (Sebahattin Ali) ve 5. İstanbul İstanbul (Burhan Sönmez).
TEDA kapsamında en çok çeviri eserin yayımlandığı ülkeler Bulgaristan, Makedonya ve Almanya. En çok çeviri yapılan diller de sırasıyla Arapça, Bulgarca, Arnavutça, Almanca ve Azerice.
TEDA’dan Paneller
TEDA’nın 20’nci yıl dönümü vesilesiyle Frankfurt Kitap Fuarı’ndaki etkinlikler devam ediyor. Bunlardan ilki 18 Ekim Cumartesi günü yapılacak “TEDA: The Universal Journey of Turkish Literature” başlıklı panel. Fuar içindeki Uluslararası Salon’da saat 14.00’te gerçekleştirilecek olan panele Genel Müdür Beyoğlu ile birlikte Sampark Yayınevi CEO’su Sunandan Roy Chowdhury, Al Arabia Yayınları CEO’su Sherif Bakr ve Fan Noli Yayınevi CEO’su Rexhep Hida katılacak.
Aynı gün saat 15.00’te yine Uluslararası Salon’da düzenlenecek “Behind TEDA Works and Words: Translators as Literature’s Hidden Heroes” başlıklı panelde de çevirmenler Musa Yaşar Sağlam, Feyza Howell ve Rosita D’Amora konuşmacı olarak yer alacak.
Geçtiğimiz salı akşamı Münih’te, yazar Fikri Anıl Altıntaş, yeni romanı “Zwischen uns liegt August”tan (Aramızda Ağustos Var) bölümler okudu. AusArten Festivali kapsamında Careteria’da gerçekleşen okuma gecesi, yas ve hatırlama temalarıyla derin bir atmosfer sundu.
Roman, annesinin son günlerinde onun geçmişine yaklaşmaya çalışan bir oğulun hikayesini anlatıyor. Günümüz Almanyası ile 1970’lerin Türkiye’si (Aydın) arasında gidip gelen anlatı, yas, göç, hatırlama ve anne-oğul arasındaki görünmez mesafeler üzerine kuruluyor.
Etkinlikte moderatör Sapir von Abel’in sorularını da yanıtlayan Altıntaş, kitabın kendisi için ‘yas ile anlaşma biçimi olduğunu’ söyledi. Yazar, romanın hem kişisel hem de kurmaca yönüne değinerek otofiksiyon kavramına mesafeli yaklaştığını ama yazının onun için “kalbin bir yansıması” olduğunu belirtti. “Yazmak bana cesaret verdi. Çünkü hem kendim hem de ailem için bir tür anlaşılma imkanı sundu. Edebiyat benim için, ‘Artık bitti mi, yasını tuttun mu?’ diye sormayan bir yer.” diyen Altıntaş, kitabın yazım sürecini bir tür yasla diyalog olarak tanımladı ve ekledi: “Edebiyatla arkadaş olduk. Çünkü edebiyat, ona ihtiyaç duymadığımı sandığım bir anda beni buldu, oradaydı.”
Yazar, kitapla ilgili geri dönüşler sorulduğunda, ‘genel olarak olumlu olduğunu, ancak birçok kişinin metnin duygusallığı nedeniyle kitabı tek seferde okuyamadığını ve ara vermek zorunda kaldığını’ aktardı. Münih’teki etkinlikte de katılımcıların okuma kısımlarından derinden etkilendiği görülüyordu. Katılımcıların sorularını da yanıtlayan Altıntaş, etkinliğin sonunda okurlarının kitaplarını imzaladı.
“Zwischen uns liegt August” romanı ile yas ve geçmişle yüzleşme üzerine yeni bir derinlik açan Fikri Anıl Altıntaş, 2023 yılında yayımlanan “Im Morgen wächst ein Birnbaum” adlı ilk kitabıyla da dikkat çekmişti.
AusArten Festivali 26 Ekim’e kadar devam edecek. Festival programının tamamı ausarten.org adresinde.
Türkiye, 92 ülkenin katıldığı Frankfurt Kitap Fuarı’nda 20 yayıneviyle temsil ediliyor.
Dünyanın en büyük yayıncılık buluşmalarından biri olan Frankfurt Uluslararası Kitap Fuarı, dün kapılarını ziyaretçilere açtı. Bu yıl 92 ülkeden katılımcının yer aldığı fuarda, Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Ticaret Odası iş birliğiyle temsil ediliyor.
Türkiye, fuara 20 yayıneviyle katılarak kendi stantlarında yayınlarını uluslararası okurlarla buluşturuyor. Türkiye standının açılışı, Frankfurt Başkonsolosu Nagihan İlknur Akdevelioğlu ve Kültür ve Turizm Ataşesi Ferruh Parmaksız tarafından gerçekleştirildi.
Bu yıl 40. kez fuarda yer alan Türkiye’nin standında, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü, Türkiye Yayıncılar Birliği ve Basın Yayın Birliği temsilcileri de hazır bulundu.
Türkiye’den toplam 1874 eserin okurlarıyla buluşacağı fuarda Türkiye’yi temsil eden yayınevleri ise şöyle: Nar Yayınları, Usturlab Yayınları, Multuben Yayınları, Necmettin Erbakan Üniversitesi Yayınları, Yedirecek Yayınları, Sev Yayınları, Eğitim Yayınları, Çikolata Yayınları, Literatur Yayınları, Yediveren Yayınları, İlgi Kültür Yayınları, Kayıhan Yayınları, Omes Yayınları, Net Turistik Yayınları, Hiperlink Eğitim İletişim Yayınları, Alfa Yayınları, Tudem Yayınları, Destek Yayınları ve Maya Yayınları.
Frankfurt Kitap Fuarı, 19 Ekim’e kadar yayıncılık dünyasının önde gelen isimlerini bir araya getirmeye devam edecek. Detaylı bilgi için: www.buchmesse.de