Cumartesi, Ekim 11, 2025
Startseite Blog Sayfa 2

Berlin’de 48 saat boyunca sanat ve gerçeklik arasında bir yolculuk

25.06.2023, Haus der Kulturen Lateinamerikas, Am Sudhaus 2, 12053 Berlin Neukölln // Kultursommerfestival meets 48 Stunden Neukölln. Die Künstlerinnen MORPHEX performen live vor dem Haus der Kulturen Lateinamerikas.

Berlin’in en büyük bağımsız sanat festivali 48 Stunden Neukölln, bu yıl 27. kez düzenleniyor. Festival, 27–29 Haziran tarihleri arasında Neukölln semtini 48 saatliğine açık bir sanat sahnesine dönüştürüyor. Bu yılın teması olan “WTF (What the Fact)? – Gerçeklik ve Algı Arasında”, dijital çağda gerçeklik algısının nasıl şekillendiğini ve sanatın bu yapıyı nasıl sorguladığını keşfe açıyor. 900’den fazla sanatçı, 250’nin üzerinde mekanda izleyicilere çok katmanlı bir deneyim sunuyor.

Canan Kınalı

Bu kapsamda Piyasa Community üyelerinden Canan Kınalı, “Lost in Spaces” başlıklı fotoğraf çalışmalarıyla festivalde yer alıyor. Kınalı’nın fotoğrafları; Berlin, İstanbul ve Kıbrıs’taki terk edilmiş, unutulmuş ya da dönüşüm halindeki mekanları belgeleyerek mekanların sessiz hafızasını görünür kılıyor. Sanatçı, izleyiciyi bu alanların geçmişiyle duygusal bir bağ kurmaya ve kendi algısını sorgulamaya davet ediyor.

Yer: Moda.Bar.Berlin, Berlin
Tarih: 27–29 Haziran 2025
Detaylı bilgi: 48 Stunden Neukölln – Lost in Spaces


Berlin’de Neslihan Arol’dan “Araba Murat, Cümbür Cemaat” Gösterisi

Neslihan Arol’un meddah anlatı geleneğinden yola çıkarak sahneye taşıdığı “Araba Murat, Cümbür Cemaat: Bir Meddah Yolculuğu”, 27 Haziran Cuma akşamı Berlin’de sahneleniyor. Saat 20:00’de Bavul Kultur Café’de gerçekleşecek gösteri, Almanca, Türkçe ve İngilizce sahne diliyle, aynı zamanda üç dilde üst yazı eşliğinde sunuluyor.

Kadın bir meddahın ağzından, fındık diyarından Behörde’ler diyarına uzanan zorlu, komik ve fantastik bir göç hikâyesi… Neslihan Arol’un 10’dan fazla karaktere hayat verdiği bu interaktif meddah gösterisi, izleyiciyi hem düşündüren hem güldüren bir anlatı deneyimine davet ediyor. Neslihan Arol ve gösteriye dair daha fazla detayı yaptığımız söyleşide bulabilirsiniz.

Yer: Bavul Kultur Cafe, Berlin
Tarih: 27 Haziran 2025, 20:00
Bilet: Kapıda

Meddah tiyatrosu, göç ve kadın: Neslihan Arol’la YouTube söyleşimiz

Oyuncu ve akademisyen Neslihan Arol, geleneksel meddah anlatısını bugünün sahnesine taşıyan özgün işleriyle dikkat çekiyor. Arol ile gerçekleştirdiğimiz söyleşide, meddahlık geleneği, göç, çok dilli tiyatro pratikleri ve kadın temalarının sahnedeki yerinden söz ettik.

YouTube söyleşimizde, “Araba Murat, Cümbür Cemaat” gösterisinin ortaya çıkış sürecinden, Neslihan Arol’un oyunculuk deneyimlerinden ve sahnede kadın temalarının nasıl yer bulduğundan söz ettik.
Performans, geçtiğimiz Mart ayında Nazım Hikmet Kültür Merkezi Münih’in 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinlikleri kapsamında sahnelendi. Gösteriden kısa reelleri Instagram sayfamızda bulabilirsiniz.

Neslihan Arol kimdir?
Neslihan Arol, Berlin’de yaşayan İstanbullu bir oyuncu, tiyatro yönetmeni ve akademisyendir. Boğaziçi Üniversitesi’nden kimya mühendisi olarak mezun oldu. Kadir Has Üniversitesi Film ve Drama Yüksek Lisans Programı’nı feminist perspektiften clown üzerine pratik odaklı bir tez ile tamamladı. Devamında UdK Berlin Sahne Sanatları Fakültesi’ndeki doktora tezi için feminizm ve komedinin kesişim noktalarını clown, stand-up komedi ve meddahlık üzerinden araştırdı ve uluslararası festivallerde sahneye taşıdı. Kendi yazdığı ve yönettiği tiyatro projelerinin yanı sıra, Bühne für Menschenrechte’nin oyunlarında 2017’den bu yana oynamaktadır ve bağımsız tiyatro gruplarına dramaturjik danışmanlık sunmaktadır. Ayrıca, 15. Stuttgart Avrupa Tiyatro Buluşması’nda Almanya prömiyerini ve 4. Uluslararası Bergama Tiyatro Festivali’nde Türkiye prömiyerini gerçekleştiren Alman-Türk ortak yapımı “Afet & Diana”’da da oyuncu olarak yer almaya devam etmektedir.

2023 yılında başrol oyuncusu olduğu ilk filmi “Açık Kapılar Ardında” 30. Uluslararası Adana Film Festivali’nde ulusal uzun metraj film yarışmasına dahil edildi ve yönetmenlik ödülü aldı.

Frankfurt’ta çeyrek asırlık festival

Uluslararası Frankfurt Türk Film Festivali ödüllerle başladı, ödüllerle sona erdi. En İyi Film kategorisinde Altın Elma Ödülü, Doğuş Algün’ün ilk filmi “Ölü Mevsim”in oldu.

Almanya’daki en kapsamlı Türk sineması etkinliklerinden biri olan, çeyrek yüzyılı geride bırakan Uluslararası Frankfurt Türk Film Festivali, bir hafta boyunca Türkiye ve Almanya’dan filmleri, sinemacıları ve sinemaseverleri buluşturdu.

Genç yönetmen Doğuş Algün’ün ilk filmi “Ölü Mevsim” ile En İyi Film Ödülü’nü kazandığı festival süresince, Frankfurt ile çevresindeki on kentte yer alan 20’ye yakın sinema, tiyatro ve diğer kültürel mekanda yaklaşık 60 film gösterildi. Ayrıca konserler, sanatçılarla sohbet buluşmaları, sinemayla ilgili toplantılar ve bir de sergi gerçekleştirildi.

Kültürlerarası Transfer Derneği’nin “Türkiye’den Sesler, Küresel Hikayeler” sloganıyla düzenlediği 25. Frankfurt Türk Film Festivali, uzun yıllardır festival kapsamındaki pek çok etkinliğe ve film gösterimine ev sahipliği yapan Cinestar Metropolis’teki galayla başladı. Festival, yine aynı mekanda düzenlenen ve çeşitli kategorilerde Altın Elma ödüllerinin sahiplerini bulduğu törenle sona erdi. Ödüller, Türkiye ve Almanya’dan tanınmış sinema yönetmenleri ve oyuncularından oluşan jüriler tarafından belirlendi. 

Ölü Mevsim: Olağanüstü Bir Eser
Uzun metrajlı film kategorisinde Altın Elma En İyi Film Ödülü, Doğuş Algün’ün yönettiği, Türkiye, İtalya ve Kuzey Makedonya ortak yapımı Ölü Mevsim filmine verildi. Festivalin büyük jürisi, başrollerini Funda Eryiğit, Ece Yaşar ve Erdem Şenocak’ın paylaştığı, Doğuş Algün’ün yönettiği Ölü Mevsim filmini “En İyi Film” seçerken, karar gerekçesinde şu ifadelere yer verdi: “Günümüz Türkiyesi’ne dair çok katmanlı bir tablo yansıtan film, duygusal gücü büyük, ustalıkla yönetilmiş ve oynanmış olağanüstü bir eser.” Jüri açıklaması, Almanya’dan tanınmış sinema ve televizyon oyuncuları Tim Seyfi ile İdil Üner tarafından sahnede hem Almanca hem Türkçe olarak okundu.
Bu kategoride ayrıca Sinan Kesova’nın Büyük Kuşatma, Erkan Tahhuşoğlu’nun Döngü, Hikmet Kerem Özcan’ın Hakkı, Orhan İnce’nin Hevi, Nedim Güç’ün Mukadderat, Ceylan Özgün Özçelik’in On Saniye, Cem Özüduru’nun Turbo ve Nehir Tuna’nın Yurt filmleri de yarıştı.

En İyi Film Ödülü’nün takdiminde: Sunucular Ebru Susur ve Nefise Karatay, yönetmen Doğuş Algün, Festival Başkanı Hüseyin Sıtkı ile jüri üyeleri İdil Üner ve Tim Seyfi

Döngü filmindeki performansıyla Serpil Gül En İyi Kadın Oyuncu, Hevi’deki rolüyle Ömer Akalın En İyi Erkek Oyuncu seçildi. On Saniye filmiyle Ceylan Özgün Özçelik En İyi Yönetmen, Yurt filmiyle Nehir Tuna ise En İyi Senaryo ödülünü kazandı.
Kısa film ve belgesel dallarında ödüle layık görülen yapımlar arasında Umut Şilan Oğurlu’nun Türkiye yapımı Dilan Hakkında Konuşmalıyız, Annie Krause’nin Almanya yapımı Übermorgen ve Hasan Ete’nin İyi Ölüm belgeseli yer aldı.
Festivalin Seyirci Ödülü ise Nuri Bilge Ceylan’ın yönettiği Kuru Otlar Üstünde filmine verildi.
Aralarında Nur Sürer, Ali Sürmeli, Serpil Gül, Murat Şeker, Tim Seyfi ve İdil Üner’in de bulunduğu, Türkiye’den ve Almanya’dan tanınmış sinema sanatçıları ile yönetmenlerin katıldığı ödül töreninde konuşan Festival Başkanı Hüseyin Sıtkı, 25. kez gerçekleştirilen festivalin çok yoğun, canlı ve başarılı geçtiğini ifade etti.

Onur ödülleri açılış galasında verildi
Türkçe ve Almanca sunuculuğunu Nefise Karatay ile Ebru Susur’un üstlendiği törende, Hessen Eyaleti’ni temsilen katılan Bilim, Araştırma, Sanat ve Kültür Bakanlığı Müsteşarı Christopher Degen de bir konuşma yaptı. Degen, hükümetinin sanat özgürlüğünün otoriter yönetimler tarafından tehdit edildiği bir dönemde, Türk film kültürünü geniş bir izleyici kitlesiyle buluşturan ve artık Hessen kültür dünyasının bir parçası haline gelen bu festivali desteklemeye devam edeceğini vurguladı.

Açılış galasında onur ödülü alanlar: Pelin Öztekin (babası Rasim Öztekin için), Güven Kıraç, Şerif Sezer, Biket İlhan, Erden Altan ve festivalin onur konuğu, Bir Cumhuriyet Şarkısı’nın başrol oyuncusu Salih Bademci

Festivalin açılış galasında düzenlenen törende, Türk sinemasının usta isimlerinden Şerif Sezer, Güven Kıraç, yönetmen Biket İlhan, oyunculuk kariyerine Türkiye ve Almanya’da başladıktan sonra yaşamını İsveç’te sürdüren Erden Alkan ile 2021 yılında hayatını kaybeden tiyatro ve sinema oyuncusu Rasim Öztekin’i temsilen kızı Pelin Öztekin’e festivalin onur ödülleri takdim edildi.

Gökhan Mumcu ve Ebru Susur’un Türkçe ve Almanca sunumuyla gerçekleşen açılışta, festivalin görünürlüğüne katkı sunan gazetecilere teşekkür plaketleri verildi. Ayrıca, geçen yıl yaşamını yitiren kıdemli gazeteci Mehmet Canbolat da törende anıldı.

Festival Başkanı Hüseyin Sıtkı, Frankfurt Büyükşehir Belediye Başkanı Mike Josef ve Türkiye’nin Frankfurt Başkonsolosu Nagihan İlknur Akdevelioğlu, açılışta yaptıkları konuşmalarda festivalin Almanya’daki Türk toplumunun kültürel zenginliğini görünür kıldığını, Frankfurt ve çevresinin kültür takviminin vazgeçilmez bir parçası haline geldiğini vurguladılar. Sıtkı, 25 yıl önce yalnızca sekiz filmle başlayan festivalin bu süre zarfında binden fazla filmi, yüzlerce sinema oyuncusu ve emekçisini sinemaseverlerle buluşturduğunu belirterek, “Bunu hiçbir ticari kaygı gütmeden, küçük ama inançlı bir ekiple gerçekleştirdik” dedi.

“Bir Cumhuriyet Şarkısı” filminin gösterimiyle başlayan festival; Hessen Eyaleti Bilim ve Kültür Bakanlığı, Frankfurt Büyükşehir Belediyesi, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiye’nin Frankfurt Başkonsolosluğu ve Hessen Film ve Medya Kurumu başta olmak üzere çok sayıda kamu ve özel kurumun desteğiyle gerçekleştirildi. Türkiye’deki proje ortağı ise Kültürlerarası İşbirliği ve Diyalog Derneği (KADİM) oldu.

Festival, Hessen Eyalet Başbakanı Boris Rhein, Bilim ve Kültür Bakanı Timon Gremmels, Frankfurt Büyükşehir Belediye Başkanı Mike Josef ve Türkiye’nin Frankfurt Başkonsolosu Nagihan İlknur Akdevelioğlu’nun himayesinde düzenlendi. Etkinlikler yalnızca Frankfurt’la sınırlı kalmayıp Wiesbaden, Offenbach, Langen, Mühlheim, Rodgau, Ober-Ramstadt, Rödermark, Ginsheim-Gustavsburg, Michelstadt ve Miltenberg gibi çevre kentlere de yayıldı.

Bu etkinlikler arasında “Rock Around The Orient” grubunun sahne aldığı festival kapanış partisi, genç piyanist Utku Asan ile ud virtüözü Bülent Okan’ın “Şark ile Garp’ın Buluşması” başlıklı konseri ve “Sinemanın Geleceği ve Yapay Zeka” temalı paneller de yer aldı.

Bunlar da ilginizi çekebilir:

Orhan Pamuk’un Yeni Hayat’ı Alman Korolar Festivali’nde

Almanya’nın Hessen Eyaleti’nin ilk çok sesli Türk korosu olan MainSES Koroları, Nürnberg’de düzenlenen Almanya’nın en prestijli koro etkinliklerinden Deutsches Chorfest 2025’e katıldı. 400 koronun yer aldığı ve 628 konserin verildiği festivalde, sahneye çıkan tek Türk çok sesli koro ve tek Türk çocuk korosu olarak MainSES Koroları, büyük ilgi gördü.

Almanya’nın en prestijli koro festivallerinden biri olan Deutsches Chorfest 2025, Nürnberg’de “Stimmen der Vielfalt” (Çeşitliliğin Sesleri) temasıyla gerçekleştirildi. Festivalde, MainSES Chor & Ensemble e.V. çatısı altında faaliyet gösteren MainSES Çok Sesli Korosu ve MainSES Çocuk Korosu, sanat yönetmeni ve koro şefi Burcu Özcanyüz Seymen yönetiminde sahne aldı. MainSES, Hessen Eyaleti’nden festivale katılan ve tek Türk çok sesli koro olma özelliği taşıyan topluluk olarak dikkat çekti.

3 Farklı Mekanda Unutulmaz Performanslar
45 kişilik koro kadrosu, Nürnberg’deki Theater Pfütze, Haus der Kinder Gabelsbergerstraße ve büyük ilgi gören Katharinensaal – Şehir Kütüphanesi salonlarında toplam beş konser verdi. T.C. Nürnberg Başkonsolosu Fatma Taşan Cebeci’nin de izlediği konserde, birçok izleyici salon kapasitesi aşıldığı için dışarıda kaldı.

Kültürlerarası ve Çok Sesli Repertuvar
MainSES Koroları, geleneksel türkülerden dünya müziğine, Almanca pop ve çocuk şarkılarından özgün bestelere kadar geniş bir repertuvar sundu. Programda öne çıkan eserler arasında; Yakup Kıvrak’ın bestelediği “Sevgi Çiçeği” adlı eserle ifade edilen “Yurtta Barış, Dünyada Barış” teması, Almanya prömiyeri MainSES Çok Sesli Korosu tarafından gerçekleştirilen, sözleri Orhan Pamuk’a, bestesi Dr. Aykut Önder Sarıçiftçi’ye ait “Yeni Hayat” adlı eser ve Doç. Dr. Hakan Bağcı’nın çok sesli düzenlemesini yaptığı, yine Almanya’da ilk kez seslendirilen “Yeni Biteyi” adlı Karadeniz türküsü yer aldı.
“Yeni Hayat”ın icrasında, görme engelli müzisyen ve korrepetitör Bera Aydın’ın etkileyici solosu dinleyiciler tarafından büyük beğeni topladı.

Konserlerde izleyiciler şarkılara ritim tutarak ve mırıldanarak eşlik etti. Özellikle çocuk korosunun içten performansı ve enerjisi ile ardından iki koronun birlikte performansı izleyicileri hem duygulandırdı hem coşturdu.
Korolar, konser salonlarının dışında da Nürnberg sokaklarında ve meydanlarında spontane mini performanslar gerçekleştirerek festivale renk kattı.

Profesyonel Kadro ve Gönüllü Destek
Festivalde kendi korosuyla katılan tek Türk koro şefi olan Burcu Özcanyüz Seymen, sanat yönetimi ve koro şefliğini üstlendi. Toplulukta korrepetitör olarak Bekir Bera Aydın, ses grubu lideri olarak ise Zeynep E. Dökmen görev aldı. Derneğin başkanlığını yürüten Hanife Gürzoğlu ve Pınar Topal öncülüğünde, ailelerin de katılımıyla MainSES Chor & Ensemble Derneği’nden yaklaşık 90 kişilik gönüllü bir kadro festivale katılım sağladı.

Festivalden unutulmaz anılar ve birlik, bütünlük duygusuyla ayrılan topluluk, müziğin ve sanatın birleştirici gücüne olan inancını bir kez daha vurguladı. Pedagojik, sanatsal ve müzikal anlamda profesyonel emeğin önemini ortaya koyan MainSES Koroları, bir sonraki projeler için çalışmalarını sürdürüyor.

Prova ve İletişim
MainSES Koroları, çalışmalarını okul tatil dönemleri dışında Frankfurt am Main merkezli Türk Kültür Merkezi’nde sürdürüyor. Korolar herkese açık ve her zaman katılım mümkün.
Ayrıntılı bilgi için: www.main-ses.de

Münih’ten sonra Berlin’de de coşkuyla karşılandı: “The Sound of Two Homes”

Almanya’ya göçün müziği, hikayesi ve hafızası sahnede

Geçtiğimiz yıl Münih’te büyük ilgi gören “The Sound of Two Homes” etkinliğimizin ikincisi, nisan ayında Berlin’de sanatseverlerle buluştu. Gleis 11 grubu, Piyasa Magazin ve DiasporaTürk iş birliğiyle düzenlenen bu özel gecede, Türkçe hip-hop’un öncü isimlerinden ve Cartel grubunun kurucularından Kabus Kerim de sahne aldı.

Göç hikayesi üç bölümde sahneye taşındı
“Istanbul Ekspresi: The Sound of Two Homes” etkinliği, Türkiye’den Almanya’ya uzanan 60 yıllık göç hikayesini; anlatı, müzik ve görsellerle üç bölümde sahneye taşıdı. Birinci bölümde, Hamide Türker ve Begüm Kardeş’in Türkçe-Almanca anlatımlarıyla göçün her on yılına ait temalar işlendi. Her anlatımın ardından Gleis 11, dönemi yansıtan ve anlatıya eşlik eden bir şarkı seslendirdi. DiasporaTürk’ün arşivinden derlenen fotoğraf ve belgelerle desteklenen bu bölüm, izleyicilere hem bireysel hem toplumsal bir hafıza yolculuğu sundu.


İkinci bölümde, sahne tamamen Gleis 11’in oldu. Grup, hem kendi bestelerini hem de göç temasını işleyen parçalarıyla güçlü bir konser performansı sergiledi. Müzikal yorumlarıyla geçmişle bugün arasında köprü kuran grup, izleyicilerden büyük alkış aldı. Bu bölümde Kabus Kerim de sahneye çıkarak Gleis 11 ile birlikte geçmişten bugüne uzanan hit şarkılarını seslendirdi.


Üçüncü ve final bölümünde ise Kabus Kerim bu kez DJ setinin başına geçti. “Istanbul Ekspresi” metaforu etrafında kurguladığı performansında, hip-hop kültürü ve göç temasını buluşturan özgün bir set sundu. Gecenin sürprizi ise Cartel’in bir diğer kurucusu Erci E’nin sahneye çıkarak bu özel ana eşlik etmesi oldu.

Yoğun ilgi, güçlü duygular ve ortak hafıza
Berlin’de, Kreuzberg’in sevilen mekanlarından Jockel Event Hall’de gerçekleşen “The Sound of Two Homes”, farklı yaş ve kuşaklardan göçmenleri bir araya getiren samimi ve kapsayıcı bir atmosfer sundu. Bu çeşitlilik, göçün hem bireysel hem de kolektif hafızada nasıl yer ettiğini bir kez daha gözler önüne serdi.

Gösterime ilgi büyüktü; salon tamamen dolarken, izleyiciler hem duygu yüklü anlatımlarda gözyaşlarına hakim olamadı, hem de müzikle birlikte coşku dolu anlar yaşadı. Etkinlik sonrası yapılan geri bildirimlerde, bu tür projelerin yalnızca göçmen hafızasını canlı tutmakla kalmadığı, aynı zamanda kültürel bağları pekiştirdiği ve kuşaklar arası diyaloğu teşvik ettiği vurgulandı.

“The Sound of Two Homes”, Berlin’de hafızalara kazınan bir deneyim sundu; izleyicilerle kurduğu güçlü bağ, göç hikayelerinin sahnede ne denli etkileyici anlatılabileceğini bir kez daha gösterdi. Münih ve Berlin’in ardından, etkinliğin farklı şehirlerde de sahnelenmesi planlanıyor. Proje, göç hikayelerini müzik, anlatı ve görsellerle buluşturarak, geçmişin izini bugüne taşımaya ve ortak hafızamıza ses olmaya devam edecek.

Almanya’da Ender Balkır ile halk müziğinin akustik yolculuğu

“Ruhumda Sızı” ile geniş kitlelerin dikkatini çeken halk müziğinin özgün sesi Ender Balkır, Almanya akustik turnesi kapsamında dinleyicileriyle buluşmaya hazırlanıyor. Anadolu’nun derinliklerinden gelen ezgileri samimi ve etkileyici bir yorumla sunan sanatçı, Almanya’nın farklı şehirlerinde vereceği konserlerle müzikseverlere unutulmaz anlar yaşatacak.

Ender Balkır’ın güçlü sesi ve samimi performansları, akustik düzenlemelerde bambaşka bir etki yaratıyor. Her konser, sadece bir müzik dinletisi değil; aynı zamanda geçmişle bağ kurabileceğiniz duygusal bir yolculuk sunuyor. Müziğin içtenliğini ve türkülerdeki anlatımı en yalın haliyle hissetmek istiyorsanız, bu akustik konserleri kaçırmayın. Her performans, sizi hem geçmişe götürecek hem de bugünün duygularına dokunacak.

Unutulmaz bir müzik gecesi için takviminizi şimdiden işaretleyin. Ender Balkır’ın akustik konserleriyle halk müziğine yeniden ve içten bir bakış atmaya hazır olun!

Turne Takvimi:
28 Mayıs – Löwensaal, Nürnberg
29 Mayıs – Rheinhausenhalle, Duisburg
30 Mayıs – Congress Park Hanau, Hanau
31 Mayıs – Kongresshalle, Böblingen
1 Haziran – Fat Cat München – Carl-Orff Saal, Münih (Münih biletleri için tıklayın)

Münih Konseri için bilet çekilişi!
Instagram sayfamızda Münih konseri için 2 kişiye 2’şer bilet hediye ediyoruz! Çekiliş biletleri ön sıralardaki kategorilerden olup, özel yerlerdir. Katılmak için @piyasamagazin sayfamızı takip etmeyi unutmayın!

Almanya’dan Türk müzik dünyasına yeni bir isim daha: Derya Yıl

Frankfurt’ta yaşayan şarkıcı Derya Yıl, kısa bir süre önce yayınlanan ilk çalışması “Yanılmaz mıyım?”la profesyonel sanat yolculuğunda yeni bir dönemi başlattı.

Uzun yıllardır Frankfurt ve çevresindeki çeşitli konserleri vesilesiyle müzikseverlerin beğenisini kazanan ve profesyonel müzik dünyasının da dikkatini çeken sanatçı, üç ay önce tüm müzik platformlarında yer almaya başlayan parçayı Türkiye’de pop müziğin önde gelen isimlerinden, Grup Gündoğarken’in kurucularından Gökhan Şeşen’le birlikte seslendiriyor. Sözleri Yasemin Pulat’a ait olan ve Gökhan Şeşen tarafından bestelenen şarkı, ilk kez 2010 yılında Gündoğanken’in “Hayat Bu” albümünde yer almıştı.
Müzik yaşamındaki bu yeni döneminin başlagıcında Gökhan Şeşen gibi müziğe uzun yıllarını vermiş usta bir sanatçının katkılarının kendisi için çok önemli ve onur verici olduğunu belirten Derya Yıl, önümüzdeki dönemde yayınlanacak yeni single parçaların hazırlıklarını sürdürüyor. Hedefi, bu çalışmalarının ardından kendi müzik kimliğini yansıtan ilk albümünü tamamlamak.

Frankfurt yakınlarındaki Bad Homburg’da dünyaya gelen Derya Yıl, halen Frankfurt’taki bir büyük Alman bankasında çalışıyor. Asıl adı Derya Yıldırım olan sanatçı, klasik ve modern müzik alanlarındaki eğitimini özel ve iş yaşamına paralel olarak sürdürdüğü yoğun bireysel çalışmaların yanı sıra, bu alanda eğitim veren kurumlarda özel dersler alarak tamamlamış. Çocukluğundan bu yana müzikle içiçe olduğunu belirten sanatçı, bir yandan müzik eğitimini sürdürürken, diğer yandan da Frankfurt ve çevresindeki konserleriyle buradaki müzik dünyasında kendisine bir yer edinmiş durumda. Sanatçı, şimdiye kadar çeşitli festivallerin yanı sıra, depremzedelere yardım konserleri gibi sosyal içerikli etkinliklerde de sahne aldı. Farklı müzik kültürlerinden ilham alarak olgunlaştırdığı özgün müzikal kimliğiyle yoluna devam ediyor. Çalışmalarını “sanatsal yolculuk” olarak tanımlıyor ve “Almanya’da sanatla ilgili güzel şeyler yapılabileceğini göstermek istiyorum” diyor.

Derya Yıl, konser kayıtlarının İstanbul’daki müzik profesyonellerinin ilgisini ve beğenisini kazanmasını; Gökhan Şeşen gibi usta bir sanatçıyla ve önemli yapımcılarla (Median Müzik Edisyon – İstanbul ve Gloss Musik – Berlin) yolunun kesişmesini, hedeflerine ulaşmak adına büyük bir fırsat olarak görüyor. Onun “sanatsal yolculuğu”ndaki bu yeni dönem, kendisini tanıyan, konserlerindeki kendine özgü duygusal derinliğin tanığı olan Frankfurt ve çevresindeki müzikseverler için de sürpriz olmadı. Çünkü kendisinden böyle bir çıkış bekleniyordu.

Derya Yıl’ın ilk profesyonel çalışması “Yanılmaz mıyım?”ı dinlemek için buraya tıklayın!

Köln’den Osman Okkan’a Kültür Ödülü

Belgesel Yönetmeni Osman Okkan, Nürnberg’den kısa bir süre sonra Almanya’nın dördüncü büyük kenti Köln’den de bir “onur ödülü” alıyor.
Daha önce de birçok saygın ödül alan Okkan, şimdi de uzun yıllardır yaşamını ve çalışmalarını sürdürdüğü Köln’ün en önemli kültür ödülüne layık görüldü.
Köln’de kültür alanında faaliyet gösteren çeşitli kurum ve kuruluşların çatı örgütü Kültür Konseyi (Kölner Kulturrat), bu yılki “Onur Ödülü”nü kentteki kültürel, sosyal ve siyasal yaşama büyük katkılarda bulunan Osman Okkan’a veriyor. 60 yıldır Almanya’da yaşayan ve bunun son 45 yılını Köln’de geçiren Okkan’a kısa bir süre önce de bu yılki Nürnberg Türkiye Almanya Film Festivali’nin “Onur Ödülü” verilmişti.
“Köln Kültür Onur Ödülü” Okkan’a 20 Mayıs’ta düzenlenecek bir törenle verilecek. Törende Okkan’la birlikte Kültür Konseyi’nin “Yılın Kültür Yöneticisi”, “Yılın Kültür Olayı” ve “Genç Kültür Girişimcisi” kategorilerindeki ödüller de sahiplerini bulacak. Köln’deki kültürel çalışmaları, kültür alanında faaliyet gösteren kurumlar arasındaki ilişkileri geliştirmek ve desteklemek hedefiyle 1998’de kurulan Köln Kültür Konseyi, 2010 yılından bu yana her yıl kentteki kültürel çalışmalara sıra dışı katkıları olan kişileri ödüllendiriyor.

Ödülünü Türkiye’deki siyasi mahkumlara adıyor
Osman Okkan Avrupa kamuoyunda, araştırmacı gazeteci, yazar, radyo – televizyon muhabiri, haber programı ve belgesel film yönetmeni olmasının yanı sıra, bir kültür, barış ve diyalog insanı olarak tanınıyor. Yaşamını insan hakları, demokrasi ve eşit haklar mücadelesine, halklar arasında kardeşliğe adayan, yankıları Avrupa sınırlarını aşan birçok etkinliğe imzasını atmış olan Okkan, bu ödülünü de daha önce olduğu gibi Türkiye’deki diktatörce eğilimlere karşı, haksız yere hapiste tutulan siyasi mahkumlara adadığını açıkladı.

60 yıldır en ön saflarda
Osman Okkan Ankara’da doğdu, çocukluk ve 17 yaşına kadarki gençlik dönemini İstanbul’da, kentin çok kültürlü muhitlerinde geçirmiş bir “dünya vatandaşı” olarak 1965 yılında yüksek öğrenim için Almanya’ya geldi.
Almanya’daki ilk yıllarını ekonomi, sosyoloji ve siyasal bilimler alanlarında öğrenim gördüğü Münster’de geçirdi; zaman zaman fabrikalarda, çeşitli işyerlerinde çalıştı. Böylece bu tarihten birkaç yıl önce başlayan Türkiye’den Almanya’ya işgücü göçünün ilk dönemlerinden itibaren tanığı ve bu göç sürecinin bir parçası oldu. Öğrenim yıllarını epey farklı bir yaklaşımla, hem işçi-sendika mücadelelerinin, hem de 1968 öğrenci hareketlerinin içinde geçirdi.
Öğrenci gençliğin ve göçmen işçilerin hakları için mücadele veren örgütlerin kurulmasında, yönetimlerinde, çalışmalarında aktif olarak yer aldı. Üniversitedeki akademik çalışmalarının ağırlığı da göç sürecinin sosyal ve siyasal boyutlarıyla ilgiliydi.
Arkadaşlarıyla birlikte Münster Türk İşçi ve Öğrenci Derneği’ni kurdu, başkanlığını yaptı, başta DGB (Alman Sendikalar Birliği) ve IG Metall olmak üzere sendikalara danışmanlık yaparak işçi hakları için verilen mücadeleye katıldı.
Almanya Türk Ögrenci Dernekleri Federasyonu’nda (ATÖF) ve Türkiye Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu’nda (DiDF) görevler aldı. 1974’te Avrupa’daki Türkiye Barış ve Özgürlük Komiteleri‘nin, 1978-1980 yıllarında Federal Almanya İşçi Dernekleri Federasyonu‘nun (FİDEF) Genel Sekreterliği’ni üstlendi.

Gazeteci, belgeselci ve Kölnlü
Okkan, üniversiteyi bitirdikten sonra Alman ve Türk medyasında serbest gazeteci olarak çalışmaya başladı. Artık bir Kölnlü olmuştu. Bu süre boyunca çeşitli gazete, dergi, radyo ve televizyonlarda Almanca ve Türkçe haberleri yayınlandı. 1982 yılından itibaren Batı Alman Radyo ve Televizyon Kurumu WDR’in Almanya’daki Türkiye kökenliler için kurmuş olduğu “Köln Radyosu”nda çalışmaya başladı. WDR televizyonunda Türkçe ve Almanca programlar yaptı, uzun ve kısa metrajlı belgesellere imza attı. 1984’te gazeteci Örsan Öymen ile birlikte yaptığı, Uğur Mumcu’nun da yer aldığı “Papa Suikastı’nın Perde Arkası” belgeseli, “Monitor” programında yayımlandı. Monitor bununla aynı yıl, Almanya’nın en saygın televizyon ödülleri arasında yer alan “Adolf-Grimme Ödülü”nü aldı. Bu arada Türkiye’ye girememesine karşın, kendi deyimiyle “gazeteci olarak iyi anlaştığı, kadim dostu Mehmet Ali Birand’ın, hınzırca bir planı”yla, Türkiye’deki televizyon haberciliğinin öncülerinden “32. Gün” programının Almanya temsilciliğini üstlendi. Bir yandan aranan “terörist” listelerinde yer alırken, Türkiye TV’lerinde yayınlanan programlar hazırladı.
Okkan, profesyonel gazeteci ve belgeselci olarak çalıştığı dönemde de göçmenler icin eşit haklar mücadelesi veren örgütlerde, Türkiye’deki demokrasi ve insan hakları mücadelesiyle dayanışmayı hedefleyen etkinliklerde yer almayı sürdürdü. Siyasi baskılar ve ağır hapis cezaları nedeniyle Türkiye’den Almanya’ya gelen aydın ve sanatçılara destek oldu. Bu arada bu etkinlikleri nedeniyle “terörist” olarak ilan edildi, vatandaşlıktan çıkarıldı, 17 yıl Türkiye’ye gidemedi. Ama bu süre boyunca da Almanya ve Türkiye kamuoyuna yönelik gazeteciliğini sürdürdü. Türkiye’deki sanat ve kültür dünyasının Almanya’da tanıtımı için çalıştı.

En Alttakiler’e büyük katkı
Yazar Günter Wallraff ile birlikte “En Alttakiler” kitabı ve aynı adla hazırlanan belgesel filmi içeren projede yer aldı. Almanya’daki Türkiye kökenli işçilere yaşadığı ayrımcılığı, ırkçılığı, çalıştıkları yerlerdeki hak ihlallerini ortaya çıkaran, en geniş kesimlerin bütün bunlardan haberdar olmasını sağlayan, “Almanya’yı utandıran” bu proje kapsamında kaçak Türk işçilerle söyleşileri üstlendi, kısa zamanda “en çok satanlar” listesinin başına yerleşen kitabın Türkçe’ye aktardı.
WDR için Nazım Hikmet’i, Yaşar Kemal’i, Türkiye’deki aydınları ya da Almanya’daki Türkleri konu olan belgeseller hazırladı.
Türkiye’den Almanya’ya gelen Aziz Nesin, Fakir Baykurt, Yaşar Kemal gibi yazarlarla toplantı ve konferanslar düzenledi, öncelikle de onları ve eserlerini Türk ve Alman toplumuyla buluşturan etkinlikler organize etti. Türkiye’den ve Almanya’dan gazetecileri bir araya getiren buluşmalar gerçekleştirdi.

Türkiye Almanya Almanya Kültür Forumu
Bu faaliyetlerin bir ürünü olarak 1993’de Köln merkezli Türkiye – Almanya Kültür Forumu’nun kuruluşuna öncülük etti, daha sonra sözcülüğünü üstlendi. Önceki yıllarda bir araya getirdiği, Türkiye ve Almanya’nın “toplumsal vicdanı” olarak bilinen Yaşar Kemal ve Günter Grass’ın Türkiye – Almanya Kültür Forumu’nun onur başkanları olmalarını sağladı.
Zülfü Livaneli ve Mikis Theodarakis’in Köln’deki bir konserde ilan ettikleri, “Türk – Yunan Dostluk Girişimi”nin Avrupa Sözcülüğünü üstlendi.
Çağdaş Türk edebiyatının önde gelen isimlerinden Nazım Hikmet, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, Elif Şafak, Murathan Mungan ve Aslı Erdoğan’ı içeren altı bölümlük “İnsan Manzaraları” başlıklı belgesel dizisi televizyonlarda yayınlandı. Bu belgeseller kendisinin de uzun yıllar öğretim üyesi olduğu Essen Üniversitesi başta olmak üzere, Almanya’da ve başka ülkelerdeki üniversitelerde öğretim materyali olarak değerlendiriliyor.
Kültür Forumu olarak on yılı aşkın bir dönem, Almanya’daki gazetecilerin Türkiye’yi, Türkiye’deki gazetecilerin Almanya’yı ziyaret ederek, yakından tanımalarını, tanışmalarını sağlayan eğitim – gözlem gezileri organize etti. Başkent Berlin’de Federal Başbakanlık binasında, Almanya’daki Türkçe medyada çalışan gazetecileri Federal Başbakan’la buluşturan özel toplantıların gerçekleşmesini sağladı.
Gazeteci Hrant Dink’in katledilmesini konu olan “Cinayet Dosyası: Hrant Dink” belgeseliyle “Altın Küre Ödülü”nü aldı. Köln’de, onur başkanlığını Rakel Dink’in üstlendiği “Hrant Dink Forumu”nu kurdu. Türkler ve Ermeniler arasındaki dostluğu geliştirmeyi hedefleyen bu forum her yıl suikastın yıldönümünde Hrant Dink’i, anısına layık etkinliklerle anmayı sürdürüyor.
Kültür Forumu’nun “Politik Tutuklulara Destek Fonu” da 2017 yılından bu yana, demokratik kuruluş ve sendikaların yardımıyla zor durumdaki tutuklulara destek oluyor, son aylarda da PEN ve birçok demokratik örgütle birlikte Türkiye’deki demokratik medyaya destek vermek için kampanyalar yürütüyor.
Türkiye Almanya Kültür Forumu’nun uluslararası boyutta etkinliklerinden biri de 2022’de düzenlediği Yaşar Kemal Sempozyumu’ydu. 29 Ekim 2023’de ise Köln’de Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’ncü, Türkiye Almanya Kültür Forumu’nun da 30’ncu kuruluş yıldönümünde, Türkiye, Almanya ve Yunanistan’dan sanatçıların, aydınların ve politikacıların katıldığı, açık oturum ve gösterimlerin yer aldığı, iki günlük görkemli bir buluşma gerçekleştirdi. WDR’in büyük salonundaki bu etkinlik Türkiye’de demokratik, özgür ve barış içinde bir cumhuriyeti özleyenleri bir araya getirdi. 100’ncü kuruluş yılını geride bırakan cumhuriyetin cezaevlerine haksız, hukuksuz kapatılan insanlarımız için Avrupa kamuoyunda iz bırakan, etkin bir dayanışma platformu oluşturdu.
Okkan, altında Türkiye Almanya Kültür Forumu, Türk-Yunan Dostluk Girişimi ya da Hrant Dink Forumu gibi kurumların imzasının olduğu, Avrupa’da demokratik partilerden sendikalara, göçmen örgütlerine uzanan geniş bir sivil toplum yelpazesinin desteklediği, Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Zülfü Livaneli, Günter Grass, Günter Wallraff, Salman Rüştü, Mikis Theodarakis, Maria Faranduri gibi tanınmış sanatçı ve aydınların katıldığı devasa etkinliklerin arka plandaki “alçak gönüllü” mimarı oldu.

Almanya’ya Göç Senfonisi
Son olarak Türkiye’de yaşayan usta müzisyen Fuat Saka’nın bestelediği dünyanın ilk göç senfonisi “Karanlık Sular“ın (Dark Waters) önce Köln’de, daha sonra Münster’de, son olarak da Türkiye’de iki yıl önce yaşanan büyük deprem felaketinin merkezi Hatay’da sunulmasının arkasında yine o ve Kültür Forumu vardı. Birleşmiş Milletler Göçmenlere Destek Örgütü’nün de desteğini alan Okkan ve arkadaşları bu eserin Almanya’nın diğer merkezlerinde, Yunanistan’da ve başka ülkelerde de icra edilmesi için çalışmalar yürütüyor.
Okkan, bir süredir yine Türkiye’den uzak yaşamak zorunda bıkarıldı. Sürekli bir devinim içinde, biri bitmeden öteki başlayan, deyim yerindeyse “kıpır kıpır” projelerle, etkinliklerle dolu yaşamını Köln’de sürdürüyor. Bir yandan Türkiye’de, Almanya’da ve diğer ülkelerde eşit haklara dayalı kültür alışverişini, demokrasi mücadelesini ilerletecek projelere destek verirken, diğer yandan da yenilerini planlıyor. Nöbeti daha genç kuşaklara devrederken, Kültür Forumu’nun Türkiye – Avrupa boyutuna evrilmesi için de çaba gösteriyor.
Bu arada belgeselci kimliğiyle çalışmalarını da sürdürüyor. Önümüzdeki günlerde Almanya’da Türkiye kökenli sendikacılığın ve eşit haklar mücadelesinin öncülerinden Yılmaz Karahasan, Ülkü Schneider-Gürkan gibi Türkiye’den Almanya’ya göçün birinci kuşak tanıkları üzerine belgeselleri yayına hazırlanıyor.

Filmografi
1982 Ruhr Havzasında Noel ve Türkler (WDR, 30 dk.)
1983 Ödünç Hayaller – Türklerin Video Bağımlılığı (WDR, 30 dk.; Hanno Brühl ile)
1982 Papa Suikastı Soruşturmasının Perde Arkası (WDR 10 dk.; Volker Happe ve Örsan Öymen ile)
1993 Nazım Hikmet – Türkülerimizden Korkuyorlar (ARTE/WDR 54 dk.;
Dieter Oeckel ile)
1993 Ren Kıyısında Buluşma: Salman Ruhdie, Aziz Nesin, Günter Wallraff
(WDR, 20 dk.)
1996 Sakıncalı Düşünceler – Türkiye Aydınları (ARTE 54 dk.)
1997 Yaşar Kemal – Şiirsellik ve Politika Arasında (ARTE/WDR 54 dk.)
2001 Aziz Nesin – Bir Politika Silahı: Mizah
2003 Barış İçin Sürülenler – Türk-Yunan “Mübadele“ Süreci (ARTE/WDR 54 dk., Simone Sitte ile)
2009 Hrant Dink Cinayet Dosyası (ARTE/WDR 54 dk., Simone Sitte ile)
2010 İnsan Manzaraları – Türkiye’den Altı Yazar Portresi
Nazım Hikmet – Şair ve Devrimci (ARTE/WDR 30 ve 10 dk.)
Yaşar Kemal – Şiirsellik ve Politika Arasında (ARTE/WDR 30 ve 10 dk.)
Orhan Pamuk – Kentinin İmgelerinde Bir Şair (ARTE/WDR 30 ve 10 dk.)
Elif Şafak – Tasavvufdan Günümüze Edebiyat (ARTE/WDR 30 ve 10 dk.)
Murathan Mungan – Boğaziçi’nin Ünlü Şairi (ARTE/WDR 30 ve 10 dk.)
Aslı Erdoğan – Cennetin ve Ölümün Sınırında (ARTE/WDR 30 ve 10 dk.)
2011 Günter Grass ve Yaşar Kemal İstanbul’da (SonaMedia, 20 dk.)
2014 Fazıl Say – Bir Film Portresi (SonaMedia, 30 dk.)
2016 Ara Güler – Bir İstanbul Efsanesi (SonaMedia 30 dk.)
2019 Gülen Hareketi (Halil Gülbeyaz ile birlikte, ARTE/ZDF, 54 dk)
2019 Erdoğan (Halil Gülbeyaz ile birlikte, ARTE/ZDF, 54 dk)
2024 “Başkan Erdoğan, Mafya ve Ben“ Yöneten: Can Dündar (Danışmanlık), 54 dk (ARTE/WDR

Ödüller
1997 Yaşar Kemal – Şiirsellik ve Politika Arasında – LiteraVision Jüri Onur Ödülü
2004 Nürnberg Türkiye Almanya Film Festivali – Mahmut Tali Öngören Demokrasi ve İnsan Hakları Ödülü: “Barış İçin Sürülenler” (Simone Sitte ile birlikte)
2010 World Media Festival – Altın Küre Belgesel Ödülü
‘Hrant Dink Cinayet Dosyası’ (Osman Okkan, Simone Sitte)
2010 Cinema for Peace Award – En Değerli Belgesel Ödülü
‘Hrant Dink Cinayet Dosyası’ (Simone Sitte ile birlikte)
2012 Kuzey Ren Westfalya Eyaleti Liyakat Nişanı
2014 Federal Almanya Liyakat Nişanı
2016 Ruhr Bölgesi Kitap Fuarı Onur Ödülü
2022 Avrupalı Türkiyeli Yazarlar Grubu İnsan Hakları Ödülü
2025 Nürnberg Türkiye Almanya Film Festivali Onur Ödülü
2025 Köln Kültür Konseyi Onur Ödülü

Bu da ilginizi çekebilir:

Ege’nin iki yakasından yükselen sesler Münih’te buluştu!

Münih’teki Kulturbunt Neuperlach’ta geçtiğimiz ay gerçekleşen Freundschaftslieder (Dostluk Şarkıları) konseri, Türkiye ve Yunanistan halklarının müzikal ortak hafızasını sahneye taşıdı. Stuttgart’tan Sinem Garnateo Weber ile Tübingen’den buzuki virtüözü Nikos Hatziliadis, Ege’nin iki yakasından seslerini birleştirerek duygusal bir müzikal birlikteliğe imza attı. Onlara sahnede gitarist Enis Akmut ve bas gitarist Nikos Konstantinidis eşlik etti.

Konserde 1915’lere kadar uzanan, çoğu anonim halk türkülerinden oluşan bir repertuvar seslendirildi. “Sıra Sıra Selviler – To Kanarini”, “Bir Dalda İki Kiraz – Sala Sala” ve “Kalenin Bedenleri – Siko Chorepse Koukli Mou” gibi eserler, izleyicilere ortak bir folklorik belleği sundu. Enstrümantal parçalardan “Tatavla Nikriz Kasap Oyun Havası” gibi eserler ise sözsüz bir ortak dili temsil etti.

Konserin dikkat çeken bölümlerinden biri, Zülfü Livaneli’nin toplumsal temalı bestelerinin Yunanca yorumlarının sahneye taşındığı anlar oldu. “Merhaba – Gia Hara” ve “Kardeşin Duymaz Eloğlu Duyar – San to Metanasti” gibi eserler, daha önce Maria Faranduri tarafından Yunancaya kazandırılmıştı; bu kez Sinem Garnateo Weber ve arkadaşları tarafından seslendirilerek, evrensel dayanışma duygularını dinleyicilerle buluşturdu. Ayrıca Yeni Türkü tarafından Türkçeye kazandırılan “Maskeli Balo – Pes Mou Pos Ginetai” ve “Telli Telli – Teli Teli” gibi eserleri seslendirerek, iki halkın müzik yoluyla birbirini nasıl beslediğini gösterdi.

Bu özel proje, Ege Denizi’ni yalnızca bir coğrafi sınır değil, aynı zamanda iki halk arasında paylaşılan kültürel bir mirasın simgesi olarak ele alıyor. Sinem ve Nikos’un yorumlarıyla hayat bulan ezgiler, Ege’nin iki kıyısındaki yaşamların ne kadar iç içe geçtiğini müzik aracılığıyla yeniden hatırlattı.

Bu da ilginizi çekebilir: