Rosenheim merkezli müzik topluluğu Mittelmeer Orchestra, 10 Mayıs 2025 Cumartesi akşamı Münih’teki IG Feuerwache sahnesinde konser verecek. Farklı kültürel geçmişlere sahip müzisyenleri bir araya getiren grup, adından da anlaşılacağı gibi Akdeniz’in sıcak tınılarını caz ve dünya müziği ezgileriyle harmanlayarak dinleyiciyle buluşturuyor.
On kişilik orkestrada saz, kemence, trompet, Waldhorn, saksafon, keman, çello, gitar, kontrbas ve vurmalı çalgılar gibi çok çeşitli enstrümanlar yer alıyor. Repertuvarlarında Türkçe ve Almanca sözlü eserlerin yanı sıra, Roman müziğinden esinlenen düzenlemeler de bulunuyor. Geleneksel ezgiler ile modern tınılar arasında kurulan bu köprü, topluluğun müzikal kimliğini belirgin kılıyor.
2023 yılında 10. yılını kutlayan Mittelmeer Orchestra, aynı yıl içinde Rosenheim’da düzenledikleri bir yardım konserinde Türkiye ve Suriye’deki depremzedeler için 5.000 Euro bağış toplamıştı. Topluluk, bu yönüyle sadece sanatsal değil, toplumsal duyarlılığıyla da öne çıkıyor.
Dinleyicilere hem müzikal hem de kültürel açıdan zengin bir akşam sunacak konser, Münih’in Ludwigsvorstadt semtindeki IG Feuerwache’de (Ganghoferstraße 41) gerçekleşecek. Etkinlik saat 20:00’da başlayacak ve giriş ücreti 15 Euro. Biletler etkinlik günü kapıdan temin edilebilecek.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Kutlu Olsun…
Dünyada çocuklarına bir bayram hediye eden tek lider Mustafa Kemal Atatürk’tür. Geleceğin istikbalini çocuklarda ve gençlerde gören Gazi Paşa şöyle diyor; “Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz.” Sonsuza dek unutulmayacak olan Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı ve minnetle anıyorum…
Geleceğimiz boş vaatlerle değil, iyi yetiştirilen çocuklarla güzelleşir. Bilimle ve sanatla yetiştirilen, umutları yeşerten, vicdanlı, güzel yürekli çocuklarla güzelleşir. Bu noktada elbette en büyük rol ebeveynlere düşüyor; doğru insanlarla, doğru kaynaklardan alacağınız bilgilerle, objektif düşünebilen, ayakları yere sağlam basabilen, özgüveni yüksek, sağlıklı beyinler yetiştirmek…
Bu hafta ‘Meral’in Kitap Bahçesi’ köşemin kitaplarını çocuklar için seçtim. Çocuklarınızla birlikte bol satırlı, hikâyesi güzel bir hafta geçirmeniz dileği ile…
BİR KURBAĞA GİBİ SAKİN VE DİKKATLİ -Eline Snel
Geçmişe dair takıntılardan ve geleceğe dair endişelerden kurtulma çabasına gireriz zaman zaman. Bunun için kimi zaman bir uzmandan, kimi zaman güzel kaynaklardan yardım alırız. Dikkatimizi toplamayı, dinlemeyi, konsantre olmayı öğrenebilmemiz lazım. Farkındalık nedir, bilmemiz lazım. Bu önce ebeveynlerin öğrenmesi gereken, sonra da çocuklara öğretilmesi gereken bir olgudur. Odaklanma, dinlemeyi öğrenme, kendi düşünce ve duygularıyla ve de başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurabilme becerileri için onlara farkındalık eğitiminin temellerini öğretmemiz gerekir. Bunun için çok güzel bir kaynak önereceğim. Hem anne babalar için hem çocuklar için okumaktan çok keyif alacağınız, Terapist Eline Snel tarafından yazılan ‘Bir Kurbağa Gibi Sakin ve Dikkatli’ kitabını okumanızı tavsiye ederim. Eline Snel terapisttir ve çocuklara yönelik bir meditasyon metodu geliştirmiştir. Farkındalık eğitimi vermek üzere Hollanda’da bir akademi kurmuştur. Kitapta yazar farkındalığı şöyle tanımlıyor: “Farkındalık, ruhumuzun tam olarak içinde bulunduğu mekanda ve zamanda olmasını sağlama ve yaşadığımız her anı dolu dolu yaşama yeteneğidir.” “Çocuklar ilk başta farkındalık alanında minik ustalardır. Daha sonra büyür, geleceği hayal etmeyi ve geçmişe bakmayı öğrenir. Beyinleri gelişir, zihinsel güçleri artarken acı çekme kapasiteleri de hızla büyür. Yavaş yavaş çoğu çocuk, çok kıymetli bir yetenek olan farkındalığı kaybeder ya da kullanmayı bırakır. Elbette yetişkinliklerinde bunu geliştirmeyi yeniden öğrenebilirler. Ama sonuçta bu mükemmel sermayeyi korumalarına ve geliştirmelerine yardım etmek daha basit ve mantıklı olmaz mı?”
Kitabın arka kapağında şu ifadeler yer alıyor: “Günümüzde çocuklar çok hareketli ve gerginler, üstelik dikkatleri de dağınık… Peki rahatlamaları için onlara nasıl yardım edebiliriz? Konsantre olmayı onlara nasıl öğretebiliriz? Miniklerin ihtiyaçlarını mükemmel bir biçimde karşılayan ve onlara anında fayda sağlayan meditasyon bunun için basit ve etkili bir araç olacak! 5-12 yaş arasındaki çocuklara ve onların anne babalarına yönelik bu orijinal ve sevimli kitap her gün uygulanabilecek basit alıştırmalar içeriyor…’’
YANLIŞLIKLA DÜNYANIN ÖBÜR UCUNA UÇAN ÇOCUK -John Boyne
Avustralya’da hukuk müşaviri olan ‘normal’ bir anne Elanor ve ‘normal’ bir baba Alistair, iki ‘normal’ kardeş Henry ve Melanie. Hayatı normallikler üzerine kurulmuş ‘normal’ bir aile Brocket ailesi. Tahammül edemedikleri en büyük şey kendilerinden farklı insanlar. Farklı olmamak için çok çaba sarfeden aile normal bir mahallede, normal bir evde normal bir yaşam sürmektedir. Ta ki Barnaby doğana kadar. Dünyanın en sıra dışı çocuğu. Bu kitap, her yaşta okura normal olgusunu sorgulatacak, farklı olmanın ayrıcalıklarını gösterecek çarpıcı bir eser.
Tanıtım bülteninden: 8 yaşındaki Barnaby Brocket’in dış görünümünün kendi yaşıtlarından hiçbir farkı yok. Oysa bu ‘normal’ görüntüsünün ardında onu son derece özel kılan bir kabiliyete sahip: Barnaby uçabiliyor… Evet, yanlış anlamadınız, küçük Barnaby doğduğu günden bu yana havada süzülebiliyor. Aslında bu, onun için son derece ‘normal’ bir şey. Çünkü sürekli yerde olmanın nasıl bir duygu olabileceği konusunda hiçbir fikri yok. Bu sıra dışı durum, ömrünün büyük bir çoğunluğunu, evlerinin tavanına yerleştirilmiş orta sertlikteki bir şilteye yaslanarak geçiren küçük bir çocuk için dayanılmaz gibi görünse de, Barnaby bunu kendine pek dert edinmiyor. Normallik takıntısı olan anne ve babası ise Barnaby’nin bu anormal davranışından oldukça muzdarip. Ne pahasına olursa olsun, Barnaby’yi normal bir çocuğa dönüştürebilmek için ellerinden gelen her şeyi denemeye hazırlar. Savundukları tek bir gerçek var: Barnaby, uçmaktan vazgeçmeli ve kardeşleri gibi normal bir çocuk olmalı. Aksi hâlde, ondan kurtulmaktan başka bir çareleri görünmüyor…
Olan oluyor ve küçük Barnaby, akla hayale sığmayan son derece trajik bir olayla Sidney Limanı’ndan yavaş yavaş göğe doğru yükselmeye başlıyor. Onun için asıl macera ise şimdi başlıyor. 8 yaşında yanlışlıkla dünyanın öbür ucuna uçarak bir inanılmazı başaran Barnaby Brocket, sıra dışı bir yaşam deneyimi edindiği bu zorlu yolculukta, gerçekte kim olduğunu ve insanın kendisi olmaktan daha mutluluk verici bir şey olmadığını keşfediyor.
ÖNCE HAYAL -Judith Malika Liberman
Jozef bir terziydi. Müşterilerine önce bakıyor, sonra gözlerini kapatıp onlar için bir hayal kuruyor ve başlıyordu dikmeye. Kırt kırt, tıkır tıkır, pof pof! Ortaya öyle güzel giysiler çıkıyordu ki… Derken sonunda Jozef kendisi için de bir hayal kurdu ve hayali rengârenk bir paltoya dönüştü. Peki paltosu eskidiğinde Jozef ondan nasıl vazgeçecekti? Yoksa başka bir seçeneği de var mıydı?
Masal anlatıcısı Judith Malika Liberman, ilk kez çocuklar için yazdı! Dünya masallarını yeniden yorumlayan Liberman, ‘Şarkılı Masallar’ serisinin bu ilk kitabında okurlarına hayal kurmak, yaratıcılık, kimlik edinmek, ileri dönüşüm ve vazgeçmemek üzerine rengarenk bir masal anlatıyor. Üstelik bu çok katmanlı masal, ritmik şarkılarla da zenginleşiyor. Önce Hayal’i Judith Malika Liberman’ın anlatımı ve şarkıları ile youtube ve soundcloud platformlarından dinleyebilirsiniz. Böylece masal anlatımı konusunda Liberman’ın rehberliğinden ilham alabilir, hem okuyup hem dinlerken kendinizi şarkılara eşlik ederken bulabilirsiniz. Bunun için kitabın üzerinde yer alan karekodu telefon ya da tabletinize okutmanız yeterli. Kitabın sonundaki etkinlik sayfasıyla da masalın işaret ettiği ileri dönüşüm fikrini pekiştirebilir, hayatınıza katabilirsiniz. Zeynep Özatalay’ın masalsı güzellikteki resimleri ise kitabı her okuyuşunuzda size sıcacık hayaller vaat ediyor. (Tanıtım Bülteninden)
FİKİRLER (DÜNYAYI DEĞİŞTİREN İCATLAR) -Christian Hill
Yaşamlarımızda büyük değişimlere yol açan icatların arkasında genellikle bir ilham, dâhice bir fikir ve çoğu zaman da harika bir hikâye vardır! Merkezi ısıtma, kâğıt, kurşunkalem, tren, bisiklet, fotoğraf, bilgisayar, daktilo, telefon, otomobil, telsiz, x ışınları, plastik, televizyon, antibiyotik, mikrodalga fırın, video oyunu, internet ve web… Milyonlarca insanın yaşamını değiştiren bu fikirler mucitlerin aklına nereden geldi? Kafalarının içinde her şeyi değiştirecek o fikrin ilk kıvılcımı çaktığında ne yapıyorlar, ne düşünüyorlar, ne söylüyorlardı… Bu kitapta yer alan 18 mucidin hikâyesiyle, bu icatların hangi şartlar altında yapıldığını keşfedeceğiz. Günümüzde kullanmaya devam ettiğimiz çeşitli icatların ilgi çekici yolculuklarını yalın ve eğlenceli bir dille anlatan Fikirler kitabı, 10 yaş ve üzeri okurları hem bilgilendiriyor hem de onlara ilham veriyor.
AĞACIN HAFIZASI -Tina Vallès
Nedenini bilmese de Jan, anneannesi ve dedesinin artık onlarla yaşayacağının iyi haber olmadığını sezer. Dedesi Joan ile anneannesi Caterina, yaşadıkları Vilaverd köyünden ayrılarak Barselona’ya, Jan ve ailesinin yanına taşınırlar. Ve bu durum, evdeki gündelik yaşamı tamamen değiştirir. Artık sözcüklerin de, sessizliklerin de yeni anlamları olacaktır. Fakat Jan ve dedesinin ağaçlar, göründüğünden farklı anlamlar taşıyan sözcükler ve uzun yürüyüşlerle bezeli apayrı bir dünyaları vardır. Dedesi Joan’ın zamanla silikleşen anıları torunu Jan’a emanettir artık.
Kendimizi ifade etme yollarımız, kim olduğumuz, aile içi iletişim, köy ve şehir yaşamı, sevgi, yaşlılık, dede ve torun ilişkisi gibi önemli temaları kapsayan dokunaklı bir roman Ağacın Hafızası… Bir çocuğun dedesine bakınca gördüğü olağanüstü insan hakkında dokunaklı ve şefkatli bir roman. Çocuklar için birçok kitap kaleme alan Tina Vallès, Ağacın Hafızası ile 2017 yılında prestijli yayınevi Anagrama tarafından verilen Llibres Ödülü’nü aldı.
Özgün müziğiyle dikkat çeken Telli Davul, ilk Avrupa turnesine Almanya konserleriyle başlıyor. İstanbul’un eski orkestralarında bas gitara verilen “Telli Davul” lakabından adını alan grup, Anadolu’nun geleneksel müziğini disko, saykodelik, funk ve caz öğeleriyle harmanlayarak özgün bir biçimde yeniden yorumluyor.
Yaylı tambur ve çağlama gibi geleneksel enstrümanları, melodik bas yürüyüşleri ve doğaçlamaya dayalı yapısıyla birleştiren Telli Davul’un sahnesi, izleyicilerine hem nostaljik hem de yenilikçi bir müzikal deneyim sunuyor. Grubun kadrosunda; vokal, yaylı tambur ve çağlamada Muaz Ceyhan, tuşlu çalgılarda Maya Muz, davulda Danae Palaka ve bas gitarda Özer Ateş yer alıyor.
Telli Davul, 2025 yılı boyunca Türkiye ve yurt dışında birçok sahnede müziğini dinleyicilerle buluşturacak. Almanya turnesi, 17 Nisan’da Berlin’de başlayıp, Hamburg ve Köln’de devam edecek.
Türkiye’den Almanya’ya uzanan bir göç ve müzik yolculuğu
12 Nisan’da Berlin’de unutulmaz bir etkinlik gerçekleşecek: İstanbul Ekspresi – İki Memleketin Sesi (Istanbul Express: The Sound of Two Homes). Türkiye’den Almanya’ya göçün tarihini, müzik ve göç hikayeleriyle birleştiren etkileyici bir yolculuk izleyicileri bekliyor. Üç bölümden oluşan etkinlikte; göç hikâyeleriyle harmanlanan müzikli anlatı, Anadolu rock konseri ve efsane Cartel grubunun kurucularından Kabus Kerim’in DJ performansı bir araya geliyor.
Etkinliğin ilk bölümünde, 1960’lardan günümüze Türkiye’den Almanya’ya göçün izini süren müzikli anlatı sahneleniyor. Her on yıla dair kaleme alınmış kısa metinler okunuyor ve her metni, o döneme ait şarkılar takip ediyor. Göç tarihiyle ilgili okumalar, Begüm Kardeş (DiasporaTürk) ve Hamide Türker (PiYASA Magazin) tarafından sunuluyor ve tüm bölüm, DiasporaTürk’ün zengin fotoğraf arşiviyle destekleniyor. Görsel, işitsel ve duygusal olarak güçlü bu bölüm, seyirciyi adeta bir trenin vagonlarında geçmişten bugüne taşıyor.
İkinci bölümde ise Gleis 11konseri yer alıyor. Grubun üyeleri, Amanya’ya göç eden ilk kuşağın çocukları ve torunları ile son yıllarda ülkeye gelen yeni dalga göçmenlerden oluşuyor. Anadolu rock tarzını modern bir tınıyla buluşturan grup, dinleyicileri Cem Karaca, Barış Manço, Erkin Koray ve Moğollar gibi efsanevi sanatçılardan ilham alan bir repertuvarla selamlıyor.
Gecenin finalinde ise sahne Türkçe hip-hop müziğinin öncülerinden Kabus Kerim’e emanet. Karakan ve Cartel ile bir döneme damga vuran efsane isim, DJ setiyle geceyi yüksek enerjiyle sonlandıracak.
Müziğin, tarihin ve göç hikâyelerinin birleştiği bu etkinlik deneyimini kaçırmayın. İnstagram hesabımızda bu etkinlik için çekilişle 5 kişiye 2şer bilet hediye ediyoruz. Çekilişe katılmak için tıklayın.
Münih’te bu yıl 36’ncısı düzenlenen Münih Türk Film Günleri (MTFG), Türkiye sinemasının Sultanı Türkan Şoray’ın katılımıyla 1 Nisan’da başlayacak. Açılış töreninde Türkan Şoray’a ‘Yaşam Boyu Başarı ve Onur Ödülü’ verilecek ve festivalin açılış filmi olarak Atıf Yılmaz imzalı 1977 yapımı Selvi Boylum Al Yazmalım gösterilecek.
Münih Türk Film Günleri’nin açılış filmi, Atıf Yılmaz imzalı 1977 yapımı Selvi Boylum Al Yazmalım
Biletleri haftalar öncesinde tükenen açılış töreninin Royal Film Palast’ta yapılacağı MTFG, Münihli sinemaseverleri filmlerin büyüleyici dünyasıyla buluşturacak. Bu yılki film günlerinin seçkisinde toplam 12 uzun metraj, 8 belgesel ve 7 kısa film yer alıyor. Aralarında adresi Olmayan Ev, On Saniye gibi filmlerin Almanya prömiyeri olacak. Festivalin kapanış gününde (6 Nisan) yapılacak kısa film gösterimlerinde ise bir ilk yaşanacak: Münih Türk Film Günleri’nde izleyiciler, oylarıyla “Kısa Film Seyirci Ödülü”nü belirleyecek.
Genco belgeseli, yönetmen Selçuk Metin’in katılımıyla 3 Nisan Perşembe akşamı Royal Filmpalast’ta gösterilecek
MTFG, bu yıl Türkan Şoray’ın yanı sıra yönetmenler Doğuş Akgün (Ölü Mevsim, 2 Nisan saat 20:00), Selçuk Metin (Genco, 3 Nisan 20:15), Hatice Aşkın (Adresi Olmayan Ev, 4 Nisan, 20:30), Erdi Işık (On Saniye, 05 Nisan 15:00 ve Mukadderat, 5 Nisan 20:00) ve Türker Süer (Gecenin Kıyısı, 5 Nisan 17:30) ile oyuncu Gülçin Kültür Şahin’i de (Tereddüt Çizgisi, 4 Nisan 18:00) konuk edecek.
36. Münih Türk Film Günleri’nin program akışı şu şekilde:
Salı, 01.04. | 19:00 Uhr Açılış töreni SELVİ BOYLUM AL YAZMALIM – DAS MÄDCHEN MIT DEM ROTEN KOPFTUCH Royal Filmpalast ____________________________________________ Çarşamba, 02.04. | 18:00 Uhr HAKKI Royal Filmpalast ____________________________________________ Çarşamba, 02.04. | 20:00 Uhr ÖLÜ MEVSİM – UNFRUITFUL TIMES Royal Filmpalast ____________________________________________ Perşembe, 03.04. | 18:00 Uhr TURBO Royal Filmpalast ____________________________________________ Perşembe, 03.04. | 20:15 Uhr GENCO Royal Filmpalast ____________________________________________ Cuma, 04.04. | 18:00 Uhr TEREDDÜT ÇİZGİSİ – HESITATION WOUND Royal Filmpalast ____________________________________________ Cuma, 04.04. | 20:30 Uhr ADRESİ OLMAYAN EV – THE HOUSE WITH NO ADDRESS Royal Filmpalast ____________________________________________ Cumartesi, 05.04. | 15:00 Uhr ON SANİYE – IN TEN SECONDS Royal Filmpalast ____________________________________________ Cumartesi, 05.04. | 16:00 Uhr ECLIPSE Gasteig HP8, Projektor ____________________________________________ Cumartesi, 05.04. | 17:30 Uhr GECENİN KIYISI – SCHATTEN DER NACHT Royal Filmpalast ____________________________________________ Cumartesi, 05.04. | 18:00 Uhr ZAMANIN KIYISINDA SINAV – EXAM ON THE EDGE OF TIME Gasteig HP8, Projektor ____________________________________________ Cumartesi, 05.04. | 20:00 Uhr MUKADDERAT – FATE ab 22.00 Uhr: Festivalparty Münchner Kammerspiele, Schauspielhaus ____________________________________________ Cumartesi, 05.04. | 22:00 Uhr Festivalparty Münchner Kammerspiele, Blaues Haus ____________________________________________ Cumartesi, 05.04. | 20:15 Uhr FARUK Gasteig HP8, Projektor ____________________________________________ Pazar, 06.04. | 14:00 Uhr ŞEHİR VE MESİH – THE CITY AND THE MESSIAH IŞIĞIN HASADI – HARVEST OF LIGHT Gasteig HP8, Projektor ____________________________________________ Pazar, 06.04. | 15:00 Uhr BİLDİĞİN GİBİ DEĞİL – NOT WHAT YOU THINK Royal Filmpalast ____________________________________________ Pazar, 06.04. | 16:00 Uhr DARGEÇİT- HOLD STILL Gasteig HP8, Projektor ____________________________________________ Pazar, 06.04. | 18:00 Uhr DÖNGÜ – CYCLE Royal Filmpalast ____________________________________________ Pazar, 06.04. | 18:00 Uhr BAZEN HEP BİRLİKTE – OTHERWISE IN ISTANBUL Gasteig HP8, Projektor ____________________________________________ Pazar, 06.04. | 20:00 Uhr YENİ ŞAFAK SOLARKEN – NEW DAWN FADES Royal Filmpalast ____________________________________________ Pazar, 06.04. | 20:00 Uhr KISA FİLMLER – KURZFILME Gasteig HP8, Projektor
Almanya’nın seçkin sinema etkinliklerinden biri olan Türkiye-Almanya Film Festivali, bu yıl 29. kez Nürnberg’de sinemaseverleri ağırladı. Cumartesi akşamı gerçekleşen ödül töreninde, Almanya-İran yapımı “Yedi Gün” üç ödül kazanırken, Nejat İşler ve Deniz Işın oyunculuk performanslarıyla öne çıktı.
“Yedi Gün” üç ödülle dikkat çekti
Uzun metraj film jürisi ve Yedi Gün ekibi bir arada
En İyi Film Ödülü, Almanya-İran ortak yapımı “Yedi Gün” (Sieben Tage) filmine verildi. Ali Samadi Ahadi yönetmenliğindeki film, ayrıca Seyirci Ödülü ve insan hakları temalı yapımlara verilen Öngören Ödülü ile toplamda üç ödül kazanarak gecenin en çok öne çıkan yapımı oldu. Jüri, filmin göç ve insan hakları konularını derin bir duygusallıkla ele almasını, güçlü senaryosu ve etkileyici başrol performansı ile izleyiciye dokunmasını ödüle layık gördü. Altı yıl cezaevinde kaldıktan sonra yedi günlük sağlık izni alan bir insan hakları aktivistinin, ailesiyle kaçmak ya da mücadelesine devam etmek arasında kaldığı içsel çatışmayı anlatan film, jüriye göre insan onuru, aile bağları ve toplumsal adalet arasındaki hassas dengeyi çarpıcı bir şekilde ele alıyor.
Jüri Büyük Ödülü “Another German Tank Story”ye verildi
Festivalde Jüri Büyük Ödülü, Jannis Alexander Kiefer yönetmenliğindeki “Another German Tank Story” filmine verildi. Jüri, film hakkında yaptığı açıklamada, “farklı küçük hikayeler ve egzotik karakterlerin sakin bir mikrokosmosta bir araya getirilerek, eski ve yeniyi, geçmiş ve geleceği birleştiren eşsiz ve mizahi anlatım tarzı“ nedeniyle filme özel bir dikkat gösterdiklerini belirtti.
“Evcilik“ filmindeki rolleriyle Nejat İşler ve Deniz Işın’a ödül
Evcilik filminin yönetmeni Ümit Ünal, festivale katılamayan oyuncuları Deniz Işın ve Nejat İşler adına aldı.
Deniz Işın ve Nejat İşler, Ümit Ünal imzalı “Evcilik” filmindeki performanslarıyla En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Erkek Oyuncu ödüllerini kazandı. Uzun Metraj Film Jürisi üyesi yönetmen Caner Alper, Deniz Işın’a giden En İyi Kadın Oyuncu ödülünü şu sözlerle açıkladı: “Deniz Işın, rolüne fiziksel ve zihinsel bir yaklaşım sergileyerek, bu rolü cesurca ve samimi bir şekilde canlandırdı. Işın, karakterini sıcak ve otantik bir şekilde yansıtarak, rolün derinliklerine başarıyla indi.” Meltem Cumbul ise, Nejat İşler’e giden En İyi Erkek Oyuncu ödülünü şu sözlerle açıkladı: “Nejat İşler, karakterini özgün bir şekilde, içsel ve dışsal anlamda organik bir performansla canlandırarak, görsel ve duygusal derinlik kattı. Karakteri ile diğer karakterler arasındaki etkileşimlerde güçlü temalar ve ince duygusal nüanslar sundu.” Ümit Ünal, Nejat İşler’in bu filmle aldığı 2. En İyi Erkek Oyuncu ödülü olduğunu belirterek, “Deniz Işın ile bu filmde ilk kez çalıştık ve eminim o da havalara uçacak.“ dedi.
En İyi Kısa Film Ödülü: “Mori”
Kısa film jürisi tarafından birinci seçilen Mari filminin yönetmeni Yakup Tekintangaç’a ödülünü Rıza Kocaoğlu takdim etti
Festivalin En İyi Kısa Film Ödülü‘nün sahibi, Yakub Tekintangaç’ın yönettiği “Mori“adlı kısa film oldu. Film, adını başrolündeki küçük kız karakteri Mori‘den alıyor. Jüri gerekçesinde, Mori’nin epik bir genişlik taşıdığı, başrol oyuncusunun henüz bir çocuk olmasına rağmen gösterdiği olağanüstü performansla dikkat çektiği belirtildi. Jüri, Tekintangaç’ın filminde semboller, ima edilen anlamlar, ince bir anlatım tarzı ve yoğun bir duygusal derinlikle izleyiciyi etkileyerek, büyük sinema kareleriyle sunulan manzaraların, karakterin içsel dünyasındaki yalnızlık ve soğukluğu yansıttığını belirtti.
Ümit Yılmaz ve Tün Güney’eteşekkür plaketi
Ayrıca, festivale yıllardır süren gönüllü destekleri için Ümit Yılmaz ve Tün Güney’e, teşekkür plaketi verildi.
Bu yıl Türkiye ve Almanya’dan 70’ten fazla sanatçının katıldığı festival, on gün boyunca özel filmler, söyleşiler, tiyatro ve müzik etkinlikleriyle sinemaseverleri bir araya getirdi. Türkiye-Almanya Film Festivali’nin 30’uncusu 6-15 Mart 2026 tarihlerinde gerçekleştirilecek.
Fotoğraflar: Kaan Deniz
29. Türkiye Almanya Film Festivali’nin kazananlarının listesi:
En İyi Film: Yedi Gün (Yönetmen: Ali Samadi Ahadi) Jüri Büyük Ödülü: Another German Tank Story (Yönetmen: Jannis Alexander Kiefer) En İyi Kadın Oyuncu: Deniz Işın (Evcilik, Yönetmen: Ümit Ünal) En İyi Erkek Oyuncu: Nejat İşler (Evcilik, Yönetmen: Ümit Ünal) Seyirci Ödülü: Yedi Gün (Yönetmen: Ali Samadi Ahadi) Öngören Ödülü: Yedi Gün (Yönetmen: Ali Samadi Ahadi) En İyi Kısa Film: Mori (Yönetmen: Yakub Tekintangaç) İkinci Ödül (Kısa Film): Merhaba Anne, Benim, Lou Lou (Yönetmen: Atakan Yılmaz) Üçüncü Ödül (Kısa Film): Mother Love (Yönetmen: Numan Acar)
Almanya’daki Türkiye kökenli aydınların başlattığı ve kurumsallaştırmayı başardığı en önemli, en uzun soluklu kültürel etkinlik Nürnberg Türkiye-Almanya Film Festivali, Türkiye’den ve Almanya’dan değerli kültür ve sanat öncüleri Nur Sürer ve Osman Okkan’a verilen onur ödüllerinin takdim edilmesiyle başladı.
Bu yıl 29’ncusu düzenlenen ve her defasında olduğu gibi onlarca filmin yanısıra paneller, söyleşiler ve konserlerle desteklenmiş zengin bir içeriğe sahip olan festivale Türkiye ve Almanya başta olmak üzere çeşitli ülkelerden çok sayıda sanatçı katılıyor. Festivalin kurucuları Adil Kaya’nın başkanlığını, Ayten Akyıldız’ın da yönetmenliğini üstlendiği organizasyon 16 Mart’a kadar devam edecek.
Nürnberg’in önde gelen kültür merkezlerinden “Tafelalle“de cuma akşamı gerçekleştirilen açılış galasına sinema ve kültür dünyasından isimler katıldı. Almanya’nın Kültürden Sorumlu Federal Devlet Bakanı Claudia Roth ve Bavyera Eyalet Milletvekili Arif Taşdelen de açılışa katılan politikacılar arasındaydı.
Adil Kaya, Osman Okkan, Markus König
Türkiye sinemasının emektar oyuncularından Nur Sürer‘e Onur Ödülü‘nü İsviçreli Sinema ve Tiyatro Yönetmeni Xavier Koller takdim etti. 40 yılı aşan oyunculuk yaşamında çok sayıda ödüle hak kazanan, defalarca “en iyi kadın oyuncu“ seçilen ve son olarak bu festival programında yer alan “Mukadderat“ filmindeki rolüyle geçtiğimiz yıl Antalya’da “Altın Portakal“ı alan Nur Sürer, Xavier Koller’e 1990 yılında “Yabancı Dilde En İyi Film“ dalında Oskar Ödülü kazandıran “Umuda Yolculuk“ filminin de başrol oyuncusuydu. Hem “Mukadderat“, hem de “Umuda Yolculuk“ festivalde gösterilecek filmler arasında yer alıyor. Sürer’in ödül konuşmasını da ünlü Sinema Oyuncusu ve Yönetmeni, Yazar Ercan Kesal yaptı. Festivalde Kesal’in Türk tiyatrosunun geçtiğimiz yıl yitirdiğimiz büyük oyuncusu Genco Erkal’le kültür, sanat ve edebiyat sohbetini içeren, Ayten Akyıldız’ın yönettiği “Biz Tiyatroyla Devrim Yapabileceğimize İnanıyorduk“ filmi de gösterilecek.
Ercan KesalClaudia RothGünther Wallraff
Araştırmacı Gazeteci – Radyo Televizyon Redaktörü ve Belgesel Film Yönetmeni-Yapımcısı Osman Okkan‘a da Onur Ödülü’nü Nürnberg Büyükşehir Belediye Başkanı Markus König takdim etti. Okkan’ın ödül konuşmasını da Almanya’da araştırmacı gazeteciliğin büyük ismi Günther Wallraff yaptı. Tanışıklıkları çok eski yıllara dayanan Okkan ve Wallraff, şimdiye kadar çok sayıda gazetecilik ve insan hakları projesinde birlikte yer aldılar. Bunların başında Wallraff’ın 1985 yılında yayınlanan “En Alttakiler” kitabı ve aynı adla hazırlanan belgesel filmi içeren proje yer alıyor. Okkan, Almanya’daki Türkiye kökenli işçilerin yaşadığı ayrımcılığı, ırkçılığı, çalıştıkları yerlerdeki hak ihlallerini ortaya çıkaran, en geniş kesimlerin bütün bunlardan haberdar olmasını sağlayan bu proje kapsamında söyleşileri üstlenmiş, kısa zamanda “en çok satanlar” listesinin başına yerleşen kitabın Türkçe çevrisini yapmıştı. Festivalde Okkan’ın eşi ve çalışma arkadaşı Simone Sitte’yle yaptığı belgesel filmlerden “Barış İçin Sürülenler” (2003) ve “Hrant Dink Cinayeti Dosyası” (2009) de gösterilecek. Festival programında ayrıca “Türkiye nereye gidiyor?” başlıklı bir de ”Can Dündar – Osman Okkan söyleşisi yer alıyor.
Nürnberg Belediye Başkanı Markus König (solda) ve festival yönetmeni Ayten Akyıldız (sağda) konuklarıyla birlikte
Festivalde 20’si ilk kez seyirci karşısına çıkacak olan toplam 34 uzun, kısa ve belgesel film gösterilecek. Festivalin yarışma bölümü en iyi film, kadın ve erkek oyuncu, yönetmen, kısa film kategorilerinin yanısıra, bir de Gazeteci- Yazar, Senarist ve TRT Televizyonunun Kurucusu Mahmut Tali Öngören adına verilen bir de insan hakları ve demokrasi ödülü içeriyor. Festival programında uzun yıllardan sonra bir de tiyatro oyunu yer alıyor. Türkiye’de sinema ve tiyatronun en iyi kadın oyuncularından Nazan Kesal, İran’ın büyük kadın şairlerinden Füruh Ferruhzad’ı canlandırdığı tek kişilik oyunu “Yaralarım Aşktandır”la Nürnberg’de sahneye çıkacak.
Tutkulu vokali ve duygusal yorumlarıyla milyonların kalbini fetheden Yasmin Levy, geleneksel Ladino ezgilerini Flamenko ve Orta Doğu melodileriyle harmanlayarak dinleyicilerine unutulmaz bir müzik deneyimi sunuyor. Güçlü enerjisi ve etkileyici yorumlarıyla müziğin en derin duygulara dokunan halini canlı dinleme fırsatını kaçırmayın!
07.03.2025 » Neslihan Arol ile “Bir Meddah Yolculuğu”
Kadın bir meddahın ağzından, fındık diyarından Behörde’ler diyarına uzanan zorlu, komik ve fantastik bir göç hikâyesi… Neslihan Arol’un 10’dan fazla karaktere hayat verdiği bu interaktif meddah gösterisi, ilk kez Münih’te, Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne ithafen sahnede! Vizesiz yaşanmayan bu diyarda çaylar bizden, kumanyanızı kapıp gelin! Gösteri dilleri: Türkçe, Almanca ve İngilizce üst yazılı.
07.03.-16.03.2025 » Türkiye Almanya Film Festivali
29. Türkiye Almanya Film Festivali, 7 Mart’ta açılış töreniyle başlıyor. Usta oyuncu Nur Sürer ve gazeteci Osman Okkan’a onur ödülleri verilecek. Festival, 16 Mart’a kadar çok sayıda film ve davetli sanatçıyla devam edecek. 34 film, dünya ve Almanya prömiyerleriyle izleyiciyle buluşacak.
Türkiye’nin en iyi kadın oyuncularından Nazan Kesal, İran’ın büyük kadın şairlerinden Füruğ Ferruhzad’ı canlandırdığı tek kişilik oyunuyla Almanya’da sahne alıyor. “Yaralarım Aşktandır”, Füruğ Ferruhzad’ın özgürlük mücadelesi ve isyankar şiirini tiyatro sahnesine taşıyor. “Füruğ hiçliğin varlık oluşunu göstermeye, hepimize cesaret vermeye, ‘Kuş ölür, sen uçuşu hatırla’ demeye geliyor.“
08.03.2025 » Çiğdem Toker ile 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü
Münih Türkiye Halk Derneği tarafından düzenlenen 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinliğinde, gazeteci, yazar ve hukukçu Çiğdem Toker, “Türkiye’deki yoksulluk ve yolsuzluk endeksi – direnen kadınlar ve emekçiler” konulu bir konuşma yapacak. Etkinlikte, Türkiye’deki toplumsal sorunlar ve kadınların bu süreçteki mücadelesi ele alınacak. Müzik programında ise Süreyya Akay ve Yasin Yardım’ın performansları yer alacak. Giriş ücretiz.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde, saat 13:00’te Marienplatz’ta canlı müzik, tiyatro, performanslar ve dans gibi etkinlikler olacak. Ayrıca, feminist çalışmalar yürüten grupların stantları ve çeşitli aktiviteler (sergi, yüz boyama vb.) yer alacak. Etkinlik, saat 16:00’da yapılacak yürüyüşle son bulacak.
Yer: Marienplatz, Münih Tarih: 08 Mart 2025, 13:00-16:00
………………………………………………………………………………………………………………
09.03.2025 » Göçmen Kadınların Kariyer Yolculuğu
Göçmenler Meclisi Aktiv & Bunt inisiyatifi ve Münihli Göçmen Anneler işbirliğiyle Dünya Kadınlar Günü’nde göçmen kadınların kariyer yolculukları tartışılacak. Uzman profesyonellerin sunumları ve ilham verici hikayelerin de paylaşılacağı etkinlikte, iş hayatına dönüşle ilgili sorulara yanıtlar bulma ve networking fırsatları sunuyor. Katılım için kayıt gerekli: mgaetkinlik@gmail.com
Yer: Impact Hub, Münih Tarih: 9 Mart 2025, 13:00-17:00
Yeşiller partisi Bavyera Milletvekili Cemal Bozoğlu, Federal Meclis seçim sonuçlarını, Almanya’daki aşırı sağ tehdidini ve demokratik mücadele yollarını PiYASA Magazin için değerlendirdi. “Alman demokratlarla birlikte kol kola, omuz omuza AfD’nin geriletilmesi için mücadele etmek zorundayız.”
Yeşiller, Federal Meclis seçimlerinde istediği oy oranına ulaşamadı. Sizce partiniz nerede hata yaptı? Kırmızı-Yeşil-Sarı koalisyon hükümeti, pandeminin getirdiği ağır koşullarda hemen görevi devraldı ve bunun ardından Rusya, tanklarıyla Ukrayna’ya girdi. Bu durum, Almanya’nın II. Dünya Savaşı sonrası içine girdiği en zor şartların ortaya çıkmasına yol açtı. Rusya’nın doğal gaz akışını kesmesi nedeniyle kış aylarında hem sanayi hem de toplum enerji sıkıntısı yaşadı. Enerji fiyatlarının artması enflasyonu tetikledi. Savaş ve savaşın yan etkileri, Corona’dan bunalmış toplum üzerinde ekonomik ve psikolojik olumsuz etkilere yol açtı. Böyle dönemlerde, kendi içinde uyumlu ve sorunlara hakim bir hükümete ihtiyaç vardı. Ne yazık ki üçlü koalisyon, topluma bu güveni veremedi. Özellikle FDP’nin sürekli sorun yaratması, hükümetin kendi içinde uyumlu olmadığı ve toplumun sorunlarını çözemeyeceği algısının hakim olmasına yol açtı. Birçok önemli reform yapılmış olmasına rağmen, yapılan doğru ve iyi işler gölgede kaldı. Toplum da seçimlerde, biz Yeşiller partisi de dahil olmak üzere üç partiyi değişik oranlarda cezalandırdı ve FDP’nin meclis dışında kalmasına yol açtı.
Aşırı sağcı AfD, her beş kişiden birinden oy alarak sandıktan ikinci parti olarak çıktı. Almanya’da demokrasiyi tehdit eden unsurların güç kazanmasının nedeni sizce nedir? Hem toplumsal barış açısından hem de demokrasinin geleceği açısından çok vahim bir durum. AfD’nin kuruluşuna neden olan gerekçelere ve oy artışı yaşadığı dönemlere bakarsak, gerekçelerini anlayabiliriz. Kuruluş nedenlerinden biri, 11 Eylül World Trade Center saldırısı ve sonrasında Avrupa’da yaşanan İslamcı terör saldırıları ile Euro’ya geçiş sürecidir. Oyları yüzde beşlere varan AfD, 2015 ve 2016 yıllarında yaşanan ve sayısı bir milyonu bulan Suriyeli göçmenlerin kabulü oy oranını yüzde sekizlere fırlattı ve tüm eyalet meclislerine girmeyi başarmasına yol açtı. Bütün bunlar CDU/CSU ve SPD koalisyonu döneminde oldu. Bugün AfD’nin yüzde yirmilere varan oy artışında ise pandemi süreci ve Ukrayna savaşının etkilerini sayabiliriz. Seçim öncesinde iltica başvurusu yapan kişilerin art arda yaptıkları terör saldırıları da AfD oylarının tavan yapmasında etkili oldu. Tabii ki hükümetin sorunlara hakim olmadığı algısı da nedenlerden biri; ama bazılarının iddia ettiği gibi en önemli neden değil.
Friedrich Merz, seçimlerin galibi olarak başbakanlık görevine hazırlanırken bir yandan da CDU, bazı STK’lara yapılan desteklerle ilgili bilgi talep ediyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz? Bu, seçim öncesi gösterilerden sonra bir sindirme girişimi mi? Tamamen yanlış. Almanya’da yeniden bir faşizm tehlikesi yaşanmaması için bunu engelleyebilecek üç temel güç var. Birincisi, sivil toplum ve toplumsal direniş. İkincisi, güvenlik teşkilatı ve Anayasayı Koruma Örgütü. Üçüncüsü ise demokratik partilerin iş birliği ve dayanışması. İşte bu üç temel korunma mekanizmasından ikisine Merz darbe vurmuştur. Mecliste AfD desteğiyle kanun çıkarmaya çalışması ve ardından ırkçılığa ve faşizme karşı direnen sivil toplum kuruluşlarını hedef alması, yangını söndürmeye çalışan itfaiyenin suyunu kesmek gibi bir durumdur.
2029 seçimlerinde aşırı sağın daha da güçlenmesini önlemek için demokratik partiler ve STK’lar neler yapabilir? Yukarıda saydığım üç mekanizmanın iyi çalışması gerekiyor. Toplumun yüzde yirmisi AfD’ye oy verdi ama yüzde sekseni vermedi. İşte bizim hedefimiz, yüzde sekseni kaybetmemek ve yüzde yirmiye de AfD’nin Almanya’nın hiçbir sorununu çözemeyeceğini ve ülkeyi yeniden bir felakete sürükleyeceğini anlatmak olmalıdır. Toplumun sorun olarak gördüğü konuların, mevcut demokratik sistem içinde çözülebileceğini kanıtlamamız gerekiyor. Burada özellikle şu konuya vurgu yapmak istiyorum: Türkler arasında da sık sık AfD’ye oy vereceğini söyleyenler oluyor. Gerekçeleri ise “Biz de mültecilerden rahatsızız, gitmelerini istiyoruz. AfD sınır dışı etmelerde bizi kastetmiyor.” şeklinde. Bu, büyük bir yanılgı. AfD, “Remigration” (Tersine göç) ile 30 milyon insanı kastediyor ve bu grubun içinde kesinlikle Türkler de var. Bu nedenle bizler, Alman demokratlarla birlikte kol kola, omuz omuza AfD’nin geriletilmesi için mücadele etmek zorundayız.
Cemal Bozoğlu kimdir? 1961 yılında İstanbul’da doğdu. Lise eğitimini Sivas’ta tamamladıktan sonra ailesinin yanına Almanya’ya taşındı. Augsburg’da iletişim elektroniği alanında meslek eğitimi aldı, ardından veri işleme üzerine devlet onaylı elektrik teknikerliği eğitimi tamamladı. 1994 yılında kendi bilişim şirketini kurdu ve 2018 yılına kadar bu şirketin yönetimini üstlendi. 1980-1985 yılları arasında Siemens’te çalışırken IG Metall sendikasına üye oldu ve işçi hakları için aktif rol aldı. Augsburg’da Yabancılar Meclisi’nin kurucularından biri olarak uzun yıllar yönetiminde yer aldı. 1982 yılında Yeşiller Partisi’ne katıldı. Ayrıca Alevi Kültür Merkezi Augsburg, Tür an Tür, ADFC ve Almanya Çevre ve Doğa Koruma Birliği (BUND) gibi çeşitli derneklerde üyelikleri bulunmaktadır. On yıl boyunca Augsburg Belediye Meclisi’nde aktif görev aldıktan sonra, 2018’de Yeşiller partisinden Bavyera Eyalet Meclisi’ne seçildi. Eyalet Meclisi’nde, aşırı sağa karşı stratejiler sözcüsü ve iltica ile göç konularında vatandaş temsilcisi olarak görev yapmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.
Gökay Sofuoğlu, Bundesvorsitzender der Türkischen Gemeinde (TGD):
„Aktuell sitzt die AfD am Ruder, ohne auf der Regierungsbank zu sitzen. Sie braucht keine Regierungsverantwortung, muss kein einziges Ministerium besetzen, um den Diskurs zu bestimmen und dieses Land gegen die Wand zu fahren. Viele Parteien sind in unterschiedlichem Ausmaß den Narrativen der AfD gefolgt und haben versprochen, das ‚Migrationsproblem‘ zu lösen – mit dem Ziel, die AfD zurückzudrängen. Das ist krachend gescheitert. Sie legitimieren den Daseinszweck dieser rechtsextremen und rassistischen Partei, seit sie ‚irreguläre‘ Migranten, übrigens auch Menschen, verantwortlich machen für volle Wartezimmer, einen knappen Wohnungsmarkt oder eine angespannte Sicherheitslage. Ich frage Sie direkt: Glauben Sie denn ernsthaft, Sie lösen diese Probleme durch Abschiebungen und Grenzschließungen? Verantwortlich für diese Missstände ist das Versagen der Politik der letzten 20 Jahre. Das ist eine unbequeme Wahrheit für alle Parteien. Dieser Verantwortung sollten Sie sich stellen, denn mit Sündenböcken operieren nur die Extremisten. Wenn Medien und Politik nicht sofort aufhören, migrationspolitische Scheindebatten zu führen, werden wir in Deutschland 2029 buchstäblich unser blaues Wunder erleben.“
Aslıhan Yeşilkaya-Yurtbay (Foto: Andreas Schwarz)
Aslıhan Yeşilkaya-Yurtbay, Bundesvorsitzende der Türkischen Gemeinde (TGD):
„Sie haben ab jetzt die Verantwortung für unsere Zukunft, für alle Menschen in diesem Land – auch die bald 30 %, die eine Migrationsgeschichte besitzen. Fangen Sie endlich damit an, die echten Probleme der Menschen zu lösen – wie zu hohe Mieten, kaputte Infrastruktur, lahmende Wirtschaft und ja, auch eine Stimmung, die geprägt ist von Schuldzuweisungen und zunehmendem Rassismus. Es gab in diesem Land mal ein Vertrauen darin, dass Vielfalt und Migration etwas Gutes ist, etwas Produktives, Teil eines Wirtschaftswunders. Diesen Glauben gab es bei Menschen mit und ohne Migrationsgeschichte und über Parteigrenzen hinweg. Der Wahlkampf hat dieses Vertrauen zerstört. Menschen mit Zuwanderungsbiografie sind verängstigt und denken darüber nach, Deutschland zu verlassen. Vielfalt ist unsere Gegenwart und ohne Migration hat unser Land keine Zukunft. Was könnte schlimmer sein als ein Volk, das sich durch die Gegenwart verunsichern lässt und das Vertrauen in seine Zukunft verloren hat? Wir brauchen dieses Vertrauen. Im Augenblick sind es Bündnisse wie ‚Zusammen für Demokratie‘, Gewerkschaften und Kirchen und es sind Demonstrationen, die uns Kraft geben. Menschen, die Schulter an Schulter mit uns stehen. Wir brauchen eine wirklich breite Bewegung für eine offene Gesellschaft.“
Bülent Bayraktar
İş insanı ve Nürnberg Metropol Toplumu eski Başkanı Bülent Bayraktar:
2021 yılı seçimlerinde her beş Türkiye kökenliden sadece biri oy kullanmıştı. Giderek artan aşırı sağ eğilimler karşısında Türkiye kökenlilerin daha etkin bir şekilde seçimlere katılmaları için Almanya Türk Toplumu (TGD) ile ortak çalışmalar yaptık. Henüz istatistikler kesinleşmemiş olsa da verimli bir çalışma yürütüldü. Tüm emek verenlere teşekkür ederim. Seçime katılım düşük olursa, aşırı partilerin oylarını artırıyor. Bu seçimlerde 19 Türkiye kökenli milletvekilinin Bundestag’da yer alması ise oldukça olumlu bir gelişme. Artık toplumun her alanında biz de varız. Seçmen, “trafik ışığı koalisyonu”na kırmızı kart göstererek yeniden “büyük koalisyon”a yöneldi. Bu seçimlerin iki büyük galibi var: Sol Parti (Linke) ve Almanya İçin Alternatif Parti (AfD). Her iki parti de oylarını bu seçimlerde neredeyse ikiye katladı. Seçimin kaybedenleri ise Liberal Parti (FDP) ve Sahra Wagenknecht Birliği (BSW) oldu. Tarihinin en kötü sonucunu alan Sosyal Demokrat Parti (SPD) yeniden yapılanma sürecine girecek ve Almanya’nın dokuzuncu başbakanı Olaf Scholz aktif siyasetten çekilecek. Benzer şekilde, büyük bir hüsrana uğrayan Yeşiller Partisi’nde (Bündnis 90/Die Grünen) de başbakan adayı ve eski başbakan vekili Robert Habeck’siz yeni bir dönem planlanıyor. Seçimlerde genel olarak tüm partiler göç konusunu öne çıkararak göçmen kökenli seçmenleri hayal kırıklığına uğrattı. Göçmenlere yüklenmeyen tek parti olan Sol Parti, bu kitleden büyük oranda oy aldı. AfD’nin doğu Almanya’da ve doğu Bavyera’da oldukça güçlü olması ise düşündürücü. Bir an önce yeni hükümetin kurulmasında fayda var, çünkü ulusal ve uluslararası arenada birçok önemli görev bekliyor.