Donnerstag, März 28, 2024
StartArts & CultureDr. Ercan Kesal, 24 Kasım'da Münih Kitap Sergisi'nde

Dr. Ercan Kesal, 24 Kasım’da Münih Kitap Sergisi’nde

Münih’te Türkiye Grubu tarafından düzenlenen geleneksel Münih Kitap Sergisi, bu yıl 24 Kasım’da yazar, oyuncu, yönetmen Dr. Ercan Kesal’ın katılımıyla gerçekleşecek.

Edebiyata ilginiz nasıl başladı?
“Önce söz vardı” diye bir ön kabul vardır. Doğrusu pek katılmıyorum. “Önce yazı vardı.” Biraz mübalağa ederek, “Sözler yazının etkisini ve gücünü ortaya koymak için icat edildi, uyduruldu” bile diyebilirim. Bu yüzden söz uçuyor ve yazı kalıyor. Yazma eylemini tetikleyen şey de zaten geçmişte sizden öncekilerin yazdıkları. Geçmişten bugüne kalan eserler. Romanlar, hikâyeler, senaryolar, şiirler, denemeler, günceler ve seyahatnameler… Kitaplar yani. Bu yüzden, yazmaya okuyarak başladım diyebilirim. En iyi yazı öğretmenlerim Dostoyevski, Çehov, Kemal Tahir, Galeano, Marquez, Refik Halit Karay oldular. Yazma eylemine başlatan dürtü ise size dayatılana karşı başlattığınız isyandır. Llosa’dan ödünç alırsak: “Kendi kurguladığı yaşamları gerçekliğe yeğleyen kişi böylece hem yaşamı ve gerçek dünyayı olduğu gibi görmeyi dolaylı yoldan eleştirip reddettiğini, hem de bunların yerine kendi hayalinin ve tutkusunun ürünlerini koyma arzusunu belirtmiş olur.” İnsanlar sizi oynadığınız rollerle, senaristliğinizle, yani beyazperdeden tanıyor.

Elinizin altındaki kitaplar?
Sadece mecazi anlamda değil gerçekten masamın üzerinde, bilgisayarımın hemen yanında ve yatakta komodinin üzerinde sürekli taşıdığım kitaplar vardır. Bir kaç Galeano, Tarkovski’nin “Mühürlenmiş Zaman”ı, bir Çehov ve mutlaka Ergin Günçe’nin şiir kitabı.

Ya sinema?
Hepsi de edebiyattan besleniyor. Benzetmeyle anlatacak olursam, sanki edebiyat atına binmişim, elimde bir kırbaç, senaryodan oyunculuğa, şiirden hikâyeye, denemeden romana koşturup duruyorum. Edebiyattan hiç inmiyorum ama! Beni her yere edebiyat taşıyor. Tüm gücümü okuduklarımdan ve yazdıklarımdan alıyorum. Bunu besleyense hayat. Yaşadıklarım, gözlemlediklerim. Bunlar insanın sezgisini artırıyor. Sanatın ve yaratıcılığın olmazsa olmazıdır sezgi. El yordamıyla ve kalbine doğan ışıkla yapılan işler daha çarpıcı, naif ve sahici olur.

Son kitabınız ‘Velhasıl’da mektuplar da var…
Mektuplaşma alışkanlığım var elbette. Özellikle hâlâ sürdürdüğüm cezaevi mektuplaşmalarını söyleyebilirim. Ama kitaptaki mektuplar artık sahibine bizzat iletilme şansı olmayan mektuplardı. Bir çeşit iç döküş olarak yazıldılar.

İstanbul’u bırakıyor musunuz? Dönüş İzmir’e mi?
Bir yazımda İzmir için, “olmamış, yarım kalmış hayallerimin masum başkenti” demiştim. Benim başkentim İzmir’dir. 1977 yılında, 18 yaşımda, sabahın çok erken bir saatinde Basmane Bulvarı’nda indim troleybüsten. Bulvarın ucunda deniz vardı. Çok güzel, ılık ve kokulu bir rüzgâr esiyordu yüzüme. Kemeraltı, Saat Kulesi, Karşıyaka vapuru, boyozcular, karadut şerbeti… O dakikada âşık oldum İzmir’e ve hiç bitmedi bu aşkım. İlk gençliğim, ilk sevdam, ilk ayrılığım… Tüm ilklerimin şehridir. 24 yaşımda hekim oldum, ayrıldım İzmir’den. Hayatımın en coşkun, mutlu, pervasız ve hiç kirlenmemiş yıllarını İzmir’de geçirdim. Hiç de kolay geçmeyen, ölümle, zulümle dolu, 80 öncesi yıllardı o yıllar. Fakat nedense, bir tane bile kötü anı yer etmemiş hafızamda. Biliyorum, eninde sonunda İzmir’e döneceğim. Gerçek yurduma…
İstanbul çok zahmetli bir kent. Ne yaparsanız yapın, ne söylerseniz söyleyin kendi bildiğini okuyan yöneticiler şehri yaşanmaz hale getirdiler. Biz de onun bir parçasıyız, çaresiz. Bir yerden bir yere gitmek, bir etkinliğe katılmak, biriyle buluşmak, bir şeyler yemek vs. Bedeli çok ağır İstanbul’da. Şehrin gönüllü köleleri haline getirildik. Havamız kirli, yolumuz yok, gürültü çekilmez. İnsan zamanını bu kadar heba etmemeli. Ege’yi özellikle Kuzey Ege’yi hep çok severdim. Urla içlerinde en iyisidir. Hala kasaba duygusunu da kaybetmemiştir. İstanbulsuz olmaz elbet ama yılın ağırlıklı olarak büyük bölümünü Urla’daki evimizde ve bu çevrede geçirmek istiyorum. Evim, sinemacı ve edebiyatçı dostlarım için de bir çekim merkezi olacak, biliyorum.

Ercan Kesal Bio:
1959 Avanos(Nevşehir) doğumlu olan Ercan KESAL, ilk ve orta öğrenimini Avanos’ta, lise öğrenimini Nevşehir’de tamamladı.1984 yılında Ege Üniversitesi Tıp fakültesinden mezun oldu.1984-90 yılları arasında Ankara’nın kasaba ve köylerinde hekimlik yaptı. 1990 yılında geldiği İstanbul’da özel sağlık sektöründe yer alarak; poliklinik ve tıp merkezleri kurdu. Halen,1997 yılında kurduğu Özel Okmeydanı Hastanesinin yönetim kurulu başkanlığını sürdürmektedir. 2004-2006 yıllarında İTİCÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Uygulamalı Psikoloji dalında Master Eğitimini bitirdi. Yeditepe Üniversitesi Sosyal Antropoloji Doktora Eğitimini sürdürüyor.

Nuri Bilge Ceylan’ın “UZAK” filmindeki oyunculukla başlayan sinema serüveni, aynı yönetmenin “ÜÇ MAYMUN” ve “BİR ZAMANLAR ANADOLU’ DA” filmlerinde senarist ve oyuncu, “VAVİEN” “DERİN”(kısa), “SAÇ”, “KÜF”, “YOZGAT BLUES”, “SEN AYDINLATIRSIN GECEYİ”, “HÜKÜMET KADIN (1-2)” , “BEN O DEĞİLİM”, “YOL KENARI”, “PARANIN KOKUSU”, “BULANTI”, “KELEBEKLER”, “GÖRÜLMÜŞTÜR” gibi filmlerde oyuncu olarak devam etti. Oyuncu ve senarist olarak ulusal ve uluslararası bir çok festivalde ödüller aldı.

İlk şiir ve yazıları, Tıp Fakültesi öğrencisi iken, İzmir’de çıkan “Dönem” dergisinde yayımlandı. Mecburi hizmet yıllarında “Son Reçete” dergisinde söyleşiler yaptı, yazılar yazdı. “Era Yayınları”nın kurucularından oldu. “Şizofrengi”de yazdı. Radikal ve Birgün Gazetelerinde her Pazar düzenli olarak güncel hikayeler ve denemeler yayımladı.

“Peri Gazozu” isimli kitabı İletişim Yayınlarından 2013 Temmuz ayında, ‘’Evvel Zaman’’ isimli kitabı ise 2014 Mayıs ayında Ithaki Yayinları tarafından yayımlandı. iletişim Yayınları’ndan 2015 yılında “Nasipse Adayız” isimli novellası yayınlandı. 2016 yılında Ayrıntı Yayınları’ndan “Zamanın İzinde” ve 2017 yılında İletişim Yayınları’ndan “Aslında” kitapları yayınlamıştır.

Sinema ve tiyatro oyuncusu Nazan Kesal’la evli ve Poyraz’ın babasıdır.

Hazırlayan: Mehmet Bayer

BENZER HABERLER

Son eklenenler