“Doğadaki sayısız güzellikler hayatın bilinmeyen derinliklerindeki estetik zenginliğin belgeleridir.”
İnsanoğlu duygu ve düşüncelerini, yaptıklarını, yapmak istediklerini yazarak, okuyarak, merak edip araştırarak bugünkü uygarlık düzeyine ulaşabildi. Fakat teknolojide geldiğimiz nokta biraz ürkütücü. Teknolojinin insanlığa sağladığı faydaların yanı sıra insanlardan götürdüğü şeyler yani biraz önce bahsettiğim yazma, okuma, merak etme, araştırma gibi değerlerin zamanla kaybolması çok korkutucu. Gelecek nesillerin yüzyıllar öncesi geçmişten gelen, edebi, geleneksel, toplumsal kültürlerine nasıl sahip çıkacakları veya çıkıp çıkmayacakları bende büyük bir soru işareti. Yani kazara ıssız bir adaya düşecek olsak yanımıza alacağımız üç şey maalesef artık Iphone, Ipad ve şarj kablosu olur.
Teknoloji ne düzeyde ilerlerse ilerlesin, umarım insanoğlu hayatın bilinmeyen derinliklerindeki estetik zenginliği görmekten asla vazgeçmez.
BİR GÜN TEK BAŞINA -Vedat Türkali
1960 dönemini iyi bilen, o dönemin olaylarını, aşklarını, sevinçlerini, acılarını çok iyi gözlemleyen ve bunu her seferinde sürükleyici bir dille anlatmayı başaran ender yazarlardan biridir Vedat Türkali.
“27 Mayıs 1960 askeri darbesinden önce Türkiye içten içe kaynıyor. Kenan, yıllar önce gizli komünist partisine girme suçlamasıyla polis sorgusunda çabucak yılgınlığa düşmüş, eski çevresinden tümüyle kopmuştur. Karısı ve çocuğuyla korunaklı bir yaşam sürdürmektedir. Aslında mutsuzdur, içi ile barışık değildir. Bir meyhanede tanıştığı genç Günsel, içinde çürümemek için direnen ne varsa hepsini ateşleyiverir. Aşk, direniş, devrim günleri… Yaşam, Kenan’a kendini bir kez daha sınama olanağı verir.”
Vedat Türkali’nin 27 Mayıs öncesindeki Türkiye aydınlarının bunalımını yine eşsiz bir dille anlattığı eseridir ‘Bir Gün Tek Başına’.
SİNEKLERİN TANRISI -William Golding
Kalemi güçlü bir diğer isim İngiliz yazar William Golding. 1954 yılında yayımlanan ilk romanı “Sineklerin Tanrısı” Golding’in en önemli eseridir dersem, sanırım diğerlerine haksızlık etmiş sayılmam. Bugün hala çok satanlar arasında yer alan roman William Golding’i tabiri caizse üne kavuşturan romanı oldu. Kendi yaşamından izler taşıyan Piramit romanı ise bana göre edebi yönü en baskın romanıdır. O da ilginizi çekebilir.
Bir savaşın ortasında, vurularak ıssız bir adaya düşen uçaktan mucize eseri sağ kurtulan bir grup çocuğun adada kurduğu yaşam çemberini okuyacağız.
Zaman içinde kendi medeniyetlerini oluşturan bu çocuklar bize insanlığı ve toplum düzenini çok güzel bir dille anlatır.
Arka Kapak yazısı;
‘Sineklerin Tanrısı başlangıçta, ıssız bir adaya düşen çocukların serüvenlerini anlatan, küçükler için yazılmış̧ bir öykü, R.M. Ballantyne’ın Mercan Adası’nın çağdaş bir uygulaması sanılabilir. Hatta Golding, kendine özgü buruk alaycılıkla, okuyucunun bu sanısını pekiştirmek istercesine, Sineklerin Tanrısı’nın başlıca iki kişisine Mercan Adası’ndaki çocuklardan aldığı Ralph ve Jack adlarını verir. Mercan Adası’nda Ballantyne, oldukça duygusal ve biraz da bön bir iyimserlikle, gemileri battıktan sonra Pasifik Okyanusu’nda ıssız bir adaya sığınan üç İngiliz gencinin, Büyük Britanya uygarlığının oldukça başarılı bir küçük örneğini nasıl yeniden kurduklarını anlatır. Golding’in Sineklerin Tanrısı’nda da bir mercan adası ve İngiliz çocuklar vardır. Ama altı ile on iki yaş arasında olan bu çocuklar, gelecekteki atom savaşı sırasında, güvenilir bir yere götürülmek üzere bindikleri uçak bir saldırıya uğradığı için bu mercan adasına düşmüşlerdir. Ve bu mercan adasında olup bitenler, Ballantyne’ın romanında olup bitenlere hiç mi hiç benzememektedir… Sineklerin Tanrısı’nda gördüğümüz ıssız ada da yeryüzünün cennetlerinden biridir. Çocuklar da bu adanın, okudukları Mercan Adası’na çok benzediğini söylerler. Ne var ki, başlangıçta bunu hiç sezinlemediğimiz halde, atom çağının çocukları, bu güzelim adayı her açıdan bir cehenneme çevireceklerdir.”
FAKAT MÜZEYYEN BU DERİN BİR TUTKU -İlhami Algör
Okuyucusunun aklının bir köşesinde hep kalacak, derin bir etki bırakacak, kısacık, sıcacık bir öyküdür Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku. İtalyan Yokuşundan aşağı, rüzgara asılıp Tophaneye indim resmen. Dünyanın efsane şehri İstanbul sokaklarında kısa bir gezintiyle özlem giderdim. Ölü aşklardan, derin tutkulardan, sigaradan, nargileden, sokak aralarında yaşayan genci yaşlısı umutsuz tüm insanlardan bahseden samimi, çok severek okuduğum bir kitap. Umarım sizde de aynı etkiyi bırakır.
Kendi zevklerimden oluşan öznel bir listedir her hafta size sunduğum seçki. Umarım beğenirsiniz…
Sağlıkla kalın…
Meral Türkdoğan
Main Image by Pexels/Pixabay