Cumartesi, Ekim 11, 2025
Startseite Blog Sayfa 117

Türk Gücü Balosu

Münih`te her sene geleneksel olarak yapılan Türkgücü Ataspor balosuna yaklaşık 250 seçkin davetli katıldı.

Postpalast salonunda yapılan geceye kulübün yöneticileri ve futbolcularının yanısıra Bavyera Futbol Federasyonu Başkanı Rainer Koch, sivil toplum kuruluşları temsilcileri, iş adamları ve çok sayıda Türk ve Alman siyasetçi katıldı.

Kulüp başkanı Taşkın Akkay yaptığı konuşmada “Bu sezon Landesliga`ya yükselmiş olmanın verdiği haklı gururu yaşıyoruz” dedi. Konsolos Selim Çukurkaya, Federasyon başkanı Rainer Koch ve diğer konuşmacılar yetkilileri başarılarından dolayı tebrik ettiler.
Postbank Finanzberatung`un da sponsor olduğu balo büyük beğeni topladı. Türk Telekom Mobile`ın yeni sezonda takımın ana sponsoru olacağının da duyurulduğu gecede davetliler gecenin geç saatlerine kadar eğlendiler.

Gezi Parkı

Önyargı ve korku eşiğini yıkan Gezi Parkı olayları, Türk demokrasisi için bir milat oldu

Özgürlük ve demokrasi talebi geri döndürülemez bir noktaya geldi. Bir avuç gencin masum eylemi, siyaseti ve siyasetçiyi dönüştürdü.

31 Mayıs 2013 günü Türk demokrasi tarihine “korku eşiğinin aşıldığı büyük kırılma” olarak geçecek. Oysa her şey çok masum bir taleple başlamıştı. Bir avuç genç, Taksim Gezi Parkı`na Topçu Kışlası`nın 49 yıl aradan sonra yeniden inşa edilmesine karşı çıkıyordu. Gezi Parkı`nı karnaval alanına çeviren gençler, eğleniyor, öğreniyor. Kurduğu atölyelerle çocuklara doğa sevgisini alışıyordu. Ama hükümet, πAğaçlar kesilmesin, park park olarak kalsın” diyen gençlerin üzerine bütün gücüyle yüklendi. Çadırlar yakıldı, ellerinde pankart, kalem ve kitaptan başka bir şeyi olmayan gençler polisin orantısız gücüyle susturulmak istendi.

İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Küçük direniş, kelebek etkisiyle önce bütün yurda sonra dünyaya yayıldı. Ertesi gün bütün İstanbul, Taksim`e akmaya başladı. Gecenin yarısında yola çıkan binlerce kişi, gençlere sahip çıkmak için sokaklara döküldü. Polis şiddetini, biber gazını, dayağı hatta ölümü göze alarak gençlerin yardımına koştu. Oysa haber kanalları, televizyonlar ve gazeteler haberi görmezlikten gelmişti. Ama halk büyük gerçeği görmüş, sosyal medyanın yardımıyla kenetlenmişti. Genci, yaşlısı, öğrencisi, işçisi, memuru, feministi, ev kadını, solcusu, sağcısı, Kürt`ü, Türk`ü, Alevi`si, Sünni`si, komünisti, liberali, Fenerlisi ve Beşiktaşlısı Taksim Meydanı`nda bir ağacın çevresinde buluştu. Ne olmuştu da, birbirine düşman olduğu sanılan bu gruplar bir araya gelmişti.

Avcı’nın doğru tespiti
Hükümetin şaşkınlığını en güzel Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı şu sözlerle özetledi: “Muhalefetin beş yılda yapamadığını biz beş günde yaptık.”

Ama Başbakan Erdoğan, yakın  çalışma arkadaşlarıyla aynı görüşü paylaşmıyordu. Gençlerin masum eylemini kendisine karşı yapılmış bir komplo olarak nitelendiren Erdoğan, günde birkaç kez açıklama yaparak gerginliği daha da tırmandırmaktan çekinmedi. “3-5 çapulcuya pabuç bırakmayız”, πAyyaşlar, densizler, hainler” diyerek, direnişe destek veren milyonlara hakaret etmekten kaçınmadı.

Türkiye gerilmiş, dünyanın gözü Türkiye`ye çevrilmişti. Direnişi Arap Baharı`ndaki eylemlere benzetenler, Türkiye`yi Suriye ile kıyaslayanlar bile çıkmıştı. Bu atmosferde Başbakan Erdoğan, dört günlük yurtdışı gezisine çıkınca ülke rahat bir nefes aldı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, gençlerin vermek istediği mesajının devlet tarafından aldığını, kışla kararının yeniden gözden geçirileceğini söyleyince ülke rahatladı. Gerginlik düşer gibi oldu. Ama ne yazık ki “gerilimle beslenen ve bu yöntemle oylarını artıran` Başbakan Erdoğan, Türkiye`ye dönmeden sert açıklamalarına devam etti.

Güç gösterisi
Ne gençler, ne de Erdoğan geri adım atıyordu. Halk nefesini tutmuş, polisin eyleme müdahale etmesini bekliyordu. Bu ortamda bir grup sanatçı devreye girerek gerginliğin düşmesine yardımcı oldu. Başbakan`la görüşerek, bir orta yol bulunmasını önerdi. Bu noktada yargı, Gezi Parkı Projesi`ni durdurdu. Erdoğan`la yapılan bir dizi görüşmeden sonra kararın gözden geçirilmesi, yargı kararının beklenmesi ve plebisit yapılması konusunda görüş birliğine varıldı. Ankara`dan gelen ılımlı mesajlar hemen İstanbul`daki gençlere ulaştırıldı. Olumsuz hava değişti. Eylemin sona erdirilmesi konuşulmaya başlandı. Birbirinden bağımsız, organize olmakta zorlanan gençler, direnişi sona erdirmeyi tartışmaya başladı. Kamuoyunda, eylemin amacına ulaştığı, artık bitirilmesi gerektiği görüşü ağırlık kazandı. Hatta birkaç grup, direnişi bitirdi. İşte tam bu noktada ∏devletin balyoz yumruğu` bir akşamüzeri gençlerin üzerine indi. Güvenlik güçleri, TOMA`lar ve gaz bombalarıyla dağılmakta olan gençlerin üzerine yürüdü. 81 ilin 77`sinde yapılan eylemlerde 4 kişi öldü, 4 kişi ağır yaralandı, 11 kişi gözünü kaybetti, binlerce kişi de çeşitli yerlerinden yaralandı.

Sivil direniş
Toz duman dağıldıktan sonra eylemin sosyal altyapısına inilmeye çalışıldı. Eylemler, 68 direnişi, occupy, Wall Street ve Avrupa`daki kızgınlar hareketiyle özdeşleştirilmeye çalışıldı. Ancak Taksim Gezi Parkı hepsinden farklıydı. Bir anlamda hepsi, diğer anlamda hiçbiriydi. Kendine özgüydü. 10 yıllık AKP iktidarına karşı bir başkaldırıydı. Binlerce kişi, evinden işinden çıkıp, çoluk çocuk, tencere tavayla direnişe katılmıştı. Baskı, sansür, medya ve gazetecilerin susturulması, çocuk sayısı, kürtaj ve alkol yasağı gibi özel yaşama müdahale çabaları, İslami değerleri toplumun geneline yayma çabası, ötekileştirme, kendi ahlakını, zevkini ve değerlerini dayatma girişimi gönüllü sivil direniş hareketini başlatmıştı.

Öfke paratoneri: Erdoğan
Sokağın öfkesi ve kızgınlığı, Tayyip Erdoğan ismi üzerinde yoğunlaştı. Başbakan`ın  sempatiyle yaklaşılan Kasımpaşalı tavrı, sert üslubu gün geçtikçe halkı hor gören ve hakaret eden bir yaklaşıma dönüştü. Bu tavır, halkın bir bölümüyle Başbakan arasındaki bağın tamamen kopmasına neden oldu.

Batıdaki imaj yıkıldı
Asıl kırılma, AKP ile Batı dünyası arasında yaşandı. Demokratik adımlar, ordunun siyasetten çekilmesi ve barış süreci nedeniyle Erdoğan hükümetinin defolarını görmezden gelen Batı Dünyası, eylemleri tam aksi istikamette okudu. Şiddet içermeyen eylemlere ifade özgürlüğü olarak bakan, temel özgürlüklerin tartışma konusu yapılamayacağı görüşünde birleşen Batı, Erdoğan hükümetinin diğer yüzünü de gördü. AB, BM, demokratik kurumlar, ABD ve hatta NATO bile polis şiddetine ve hükümetin tavrına tepki gösterdi. Tepkiler o kadar büyüdü ki, 3 yıl aradan sonra yeniden müzakere masasına oturmaya hazırlanan AB, Almanya`nın önderliğinde tam üyeliği sorgulamaya başladı. Günler süren mekik diplomasisi sonucu kriz, bir orta yol bulunarak buzdolabına kaldırıldı.

Gezi Parkı olaylarına başından beri sağduyulu yaklaşan Cumhurbaşkanı Gül, ortaya çıkan tabloyu şu sözlerle özetledi: π10 yılda büyük çabalarla oluşturduğunuz imajımızı bir günde yıktık.™

Hesaplar altüst oldu
Evet Başbakan Erdoğan, Batı`daki imajını yerle bir etmekle kalmamış, gelecekle ilgili planlarını da tehlikeye atmıştı. Başta barış süreci olmak üzere, Cumhurbaşkanlığı ya da Devlet Başkanlığı hayalini, yeni anayasayı, yerel ve genel seçimleri riske etmişti. “Kimsesizlerin kimi, dışlanmışların sesi” olarak iktidara gelen, 10 yılda ilmek ilmek örerek toplumu dönüştüren Erdoğan, en güçlü olduğu dönemde böyle bir  hatayı nasıl yapmıştı. İktidarın gideceği korkusuna kapılan Başbakan Erdoğan, söylemini daha da sertleştirdi. Karşı mitinglerle eylemlere yanıt vermeye çalıştı ama kamuoyundaki moral üstünlüğü lehine çevirmeyi başaramadı. Bu kez gençleri, işadamları ve uluslararası kuruluşları hedef göstererek kendi kitlesini pekiştirmeye çalıştı, bir ölçüde de başarılı oldu. Altındaki zeminin yavaş yavaş kaydığını fark eden Erdoğan, bir süredir buzdolabına kaldırdığı barış sürecini devreye soktu. Unutulan Alevi açılımını gündeme getirdi. Özgürlük ve demokrasi taleplerine yanıt vereceğini iddia ettiği yeni yargı paketi ile yeni anayasa çalışmalarına hız verdi. Zaman daraldı, meclis tatile giriyor. Erdoğan`ın bıçak sırtında yürüttüğü stratejisinin başarılı olup, olmayacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. İlk sınav Mart 2014`teki yerel seçimler. Yaşayıp, hep birlikte göreceğiz.

Gezi`nin kazananları:

Sırrı Süreyya Önder
BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Sürreyya Önder, direnişin ilk gününden itibaren gençlerin yanında yer aldı. Hatta dozerlerin önüne yatarak yıkımı engelleyerek, büyük bir sempati topladı.

Çarşı Grubu
Beşiktaş`ın taraftar grubu Çarşı, direnişi, eyleme verdiği destek ve zeki sloganlarıyla halkın sevgisini kazandı.

Sivil toplum
Korku eşiğini aşan büyük halk yığınlarıyla birbiriyle barıştı. Din, dil, etnik köken, sosyal statüyü ortadan kaldırıp, mücadelenin, birlik olmanın tadını çıkardı.

Gezi`nin kaybedenleri:

Güvenlik güçleri: 

Eylemlere müdahale ederken sergilediği tavizsiz yaklaşım ve orantısız güç gösterisiyle tepki topladı.

Necati Şaşmaz: Nam-ı diğer Polat Alemdar
Başbakan Erdoğan`la görüştükten sonra yaptığı açıklamalarla karizmasını yok etti.

İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu
Başbakan Erdoğan ile eylemciler arasında kaldı. Bir gün gençlerin sesine kulak verdi, akşam tavizsiz devlet adamı yaklaşımıyla tepki çekti.

Türk yönetmenin başarısı

Genç kuşak yönetmenlerden Murat Eyüp Gönültaş, Münih Film Festivali`nde “Balayı Oteli” çalışmasıyla kısa metrajlı film dalında büyük ödüle layık görüldü.

Baden Württemberg Film Akademisi`nde eğitim gören Gönültaş ödülü 200 yarışmacı arasından sıyrılarak kazandı.

Sinema’da adından sıkça söz ettiren Türk kökenli yönetmen ve senaristlerin arasına ismini yazdıran Gönültaş, 13TH STREET televizyon kanalı tarafından verilen ödülü ünlü film yönetmeni Leander Haussmann`ın elinden aldı. Genç yetenek, Universal Pictures`in Hollywood stüdyolarında iki haftalık eğitim programı kazanmış oldu.

“Daha lisedeyken kısa filmler çekmeye başladığını ve sinemaya büyük bir ilgi duyduğunu” söyleyen 1981 doğumlu Gönültaş, “Bu ödül beni çok cesaretlendirdi ve önüme daha büyük hedefler koymamı sağladı.” dedi.

“Kultur weckt Talente“ Projekt zur beruflichen Orientierung

Jugendliche an Kultur heranführen und sie dadurch bei der Persönlichkeitsentwicklung und bei der beruflichen Orientierung unterstützen -Das ist das Ziel des Projekts “Kultur weckt Talente”, an dem in diesem Jahr 140 Schülerinnen und Schüler von acht Nürnberger Mittelschulen teilgenommen haben. Bei der Abschlussveranstaltung in der IHK Nürnberg für Mittelfranken zeigten die Schüler der 7. Klassen in kleinen Aufführungen, was sie gelernt haben, zudem erhielten sie ihre IHK-Abschlusszertifikate. Die IHK organisiert das Projekt, welches bereits zum zweiten Mal angeboten wurde, gemeinsam mit dem Kunst- und Kulturpädagogischen Zentrum der

Museen in Nürnberg (KPZ) und dem Staatlichen Schulamt der Stadt Nürnberg. Sechs Workshops zu folgenden künstlerischen Bereichen standen in einem Zeitraum von einem halben Jahr auf dem Programm: Musik, Bildende Kunst (Bildbetrachtung, Medienkompetenz), Theater (Körpersprache, Rhetorik), Tanz und Literatur (kreatives Schreiben, Ausdrucksstärke). Dabei erfuhren die Schüler mehr über ihre eigenen Stärken und konnten sich in für sie meist völlig neuen Bereichen erproben. Diese Erfahrungen werden nun in weiteren drei Projekttagen aufgegriffen, die zu Beginn des kommenden Schuljahres stattfinden werden. Dabei wird den Schülern vermittelt, wie sie die neu gewonnenen Erkenntnisse über die eigenen Stärken für die berufliche Orientierung nutzen und im Berufsleben einbringen können. Eine Schülerin fasste ihre Erfahrungen aus dem Projekt treffend zusammen: πZu Beginn hatte ich schon etwas Angst, mich einzubringen und mich zu blamieren. Im Laufe der Zeit habe ich aber gemerkt, dass ich ja vieles ganz gut kann, und es hat Riesenspa˚ gemacht.”Das bestätigte auch IHK-Präsident Dirk von Vopelius: πKultur weckt Talente” sei ein Schlüsselprojekt der IHK, um Jugendlichen Mut zu machen. “Kultur kann viel dazu beitragen, dass sie ihre Perspektiven erkennen und erfolgreich ihre Zukunft gestalten”, so von Vopelius.

“bayerisch-türkisch“

Schüler spüren Bayerns Vielfalt nach

“Nur wer seine Wurzeln kennt, kann die Zukunft aktiv gestalten. Aus unseren kulturellen Wurzeln ziehen wir Kraft und Selbstvertrauen im globalen Wettbewerb: Wer weiß, wo er herkommt, ist selbstbewusst, gelassen und schaut optimistischer nach vorne.” Das sagte Kultusminister Dr. Ludwig Spaenle auf der Abschlussveranstaltung der Intitiative zeit.raum@bayern. Der Minister hatte die Initiative angestoßen, damit sich Kinder und Jugendliche intensiv mit der Frage beschäftigen, wie weit Geschichte, Kultur und Natur sowie die Menschen vor Ort Identität und Alltag mit prägen.

Schülerinnen und Schüler von rund 300 Schulen aus ganz Bayern hatten sich in den vergangenen eineinhalb Jahren aus den unterschiedlichsten Blickwinkeln intensiv mit Bayern auseinandergesetzt und dabei Bayerns Vielfalt nachgespürt. Das Schülerprojekt πbayerisch-türkisch™ wurde beispielsweise von der Landesarbeitsgemeinschaft Volksmusik an Schulen und dem bayerischen Kultusministerium durchgeführt. Dabei erkundeten Lehrkräfte verschiedener Schularten auf einer Lehrerfortbildung gemeinsam mit der Unterbiberger

Hofmusik türkische und bayerische Volksmusik. Die Lehrkräfte studierten die Lieder anschließend mit ihren Schülerinnen und Schülern ein. Insgesamt waren neun Schulen aus Oberbayern, Schwaben, Oberpfalz und Mittelfranken beteiligt. Das Ziel des Projekts war es, sprachliche und kulturelle Hürden gemeinsam und in beide Richtungen zu überwinden sowie die türkische und bayerische Kultur zu verknüpfen.

In einem anderen Projekt entwickelten Jugendliche aus Gymnasien des Münchner Umlands gemeinsam mit Musikern des Symphonieorchesters des Bayerischen Rundfunks und BR-Mediencoaches sowie mit Mitarbeitern der Landeszentrale für politische Bildungsarbeit musikalisch-journalistische Hörbilder zu Themen der NS-Verfolgung in München. Ziel war es, lebendige Orte des lokalen Gedenkens zu schaffen und die mahnende Erinnerung an die NS-Verfolgung wachzuhalten.

In vielen weiteren Projekten erkundeten die Schülerinnen und Schüler ihre Heimat. Fast alle Projekte sind auf der Homepage der Initiative eingetragen: www.zeit.raum-bayern.net

Demet

Kendini nasıl tanımlarsın?
Bazen hayat dolu, bazen içine kapanığım. İnsanlığı severim. Genel anlamda sakinim fakat haksızlık karşısında tepkimi sert gösterebilirim. Fırsat buldukça gezmeyi seven biriyim.

Senin icin hayatta neler önemli?
Benim icin hayatta en önemli şey öncelikle ailem ve işimdir. Kendi çizmiş olduğum hayatım ve arkadaşlarım da çok önemli.

Gelecek için planların neler?
Kendime ait bir iş kurmak istiyorum. Bu, şu an çalışmakta olduğum spor salonu b-fit gibi bir salon açmak olabilir. Yemek yapmayı çok sevdiğim için, salata cafe tarzında bir yer de olabilir.

PiYASA dergisi hakkında ne düşünüyorsun?
Piyasa Dergisi, ailemin bir kısmı Almanya‘da yaşadığı için orada olup biteni takip etme şansı veriyor. Ayrıca dergideki yazı ve fotoğrafları çok klas buluyorum. Sürekli takipteyim.

KISACA
İsim: Demet Sarıkaya
Burç: Koç
Nerelisin: Erzincan
En sevdiğin yemek: Mantı
Müzik tarzın: Kulağa hoş gelen her tür müzik, özgün müzik
En sevdiğin mekan: Deniz kenarı
En sevdiğin modacı: Cengiz Abazoğlu
En son ne satın aldın: „Sana Soyundum“ adlı kitap
Idolün: Annem

“Frauen in der Türkei – Im Griff der Gewalt und Gegenwehr“

Der Türkische Volksverein e. V. München, nahm sich auch in diesem Jahr den 8. März, Internationalen Frauentag zum Anlass, um auf die Sorgen und Stellung der Frauen in der türkischen Gesellschaft aufmerksam zu machen.
Zu dieser Thematik wurde im EineWeltHaus eine Podiumsdiskussion mit Vorträgen von Dr. Fulya Kip Barnard, Dr. med Elif Duygu Cindik Herbrüggen und Aylin Nazliaka, Abgeordnete der CHP, abgehalten.
Eingeleitet wurde der Abend mit einem musikalischen Auftritt von Tekin Turan und seinen Freunden Erhan und Hayrani, die das Publikum mit ihrem vielseitigen Reperoire an türkischer Volksmusik begeisterten.
Anschließend eröffnete Necip Sahin, Vorsitzender des Türkischen Volksvereins, die Gesprächsrunde mit einer Rede über die unermessliche Wichtigkeit der Stellung von Frauen in einer modernen Gesellschaft. Er widmete den zahlreich erschienenen Zuhöhrern das Gedicht “Kadin” (Eine Frau) von Nazim Hikmet, um der gleichgesinnten Stellung von Frau und Mann einen Ausdruck zu verleihen.
Während der gesamten Veranstaltung wurde mit einem Podest aus Bildern und Blumen den verstorbenen Frauen, Türkan Saylan, Autorin, Medizinerin und Vorsitzende, sowie Gründerin des türkeiweiten Vereins CYDD, und  Prof. Dr. Türkel Minibas gedacht.

Im Interview mit Piyasa beantwortet die Abgeordnete der türkischen Partei CHP, Aylin Nazliaka Fragen zum Thema Gleichberechtigung von Frauen in der heutigen Gesellschaft:

Warum sinkt in der türkischen Gesellschaft die Gleichberechtigung zwischen Frauen und Männern?
Tatsächlich ist es der Fall, dass die Türkei von einem Präsidenten regiert wird, der nicht an die Gleichberechtigung zwischen Frauen und Männern glaubt. Diese Denkweise wird leider auf die Politik reflektiert und führt dazu, dass die Bevölkerung sich dem annimmt.

Was tut die CHP, um dieser Ungleichheit entgegenzuwirken?
Die CHP ist eine moderne und weltoffene Partei, die als erste Partei in der Türkei Frauen das Wahlrecht gewährt hat. Sie hat folglich die Basis für eine Gleichberechtigung in der Türkei geschaffen. Wie so oft werden die Frauen auch von der aktuellen Regierung als Mittel genutzt, um von ihrer korrupten Politik abzulenken.

Was würden Sie Frauen raten, die wegen ihrem Geschlecht im Geschäftsleben gemobbt werden?
Aus eigener Erfahrung kann ich Frauen raten, sich durch derartige Sprüche nicht verunsichern zu lassen. Es zeigt lediglich, dass sich diese Person an einer höheren Position sieht als eine Frau. Dies ist eine Denkweise, die weder demokratisch noch akzeptabel ist!

Was können Frauen tun, um der häuslichen Gewalt zu entkommen?
In der Türkei gibt es bereits zahlreiche Unterkünfte für Frauen, die von ihren gewalttätigen Ehemännern entkommen wollen. Leider ist die Anzahl der Frauen, die durch häusliche Gewalt, um ihr Leben kommen sehr hoch, sodass es meistens schon zu spät ist.

Was würden Sie sich für die Frauen in der Türkei wünschen?
Ich denke, dass jede Frau, ob in der Türkei oder in einem anderen Land eine grundlegende Bildung verdient, um ihr Leben eigenständig zu gestalten. Die Realität sieht leider so aus, dass Frauen aufgrund fehlender Bildung finanziell abhängig von ihren Ehemännern sind. Aufgrund dieser wirtschaftlichen Abhängigkeit sehen sie keine Chancen sich gegen häusliche Gewalt zu wehren. Ich würde mir für jede Frau eine soziale Grundlage von der Regierung wünschen, die diese Frauen unterstützt.

Text: Görkem Şahin

20 yıl aradan sonra yeniden

Türkiye’de kitabevi tarihi bir anlamda Akademi Kitabevi tarihidir. Aziz Nesin’in, Emil Galip Sandalcı’nın, Vedat Türkali’nin, Demirtaş Ceyhun gibi ünlü ustaların uğrak yeri, kitaplarını raflardan aldığınızda, yazarıyla göz göze gelinen yerdir Akademi Kitabeviº Ahmet Altan’ın, Murathan Mungan’ın, İnci Aral’ın ilk yapıtlarını Türk okuruyla tanıştıran Akademi Edebiyat Ödülleri de, Akademi Kitabevi tarafından yaşama geçirilmiştir.

1971 yılında Nişantaşı’nda Hadi Olca tarafından kurulan ve kısa zaman içinde edebiyat, sanat ve aydınların buluşma yeri olan Akademi Kitabevi, 20 yılın ardından yeniden kapılarını açıyor. 27 Nisan 2013, Cumartesi günü itibariyle, Kadıköy Sakız Sokak’ta, 300 metrekarelik mekânda edebiyatseverlerle buluşacak olan Akademi Kitabevi, Hadi Olca’nın oğlu Muzaffer Olca ile yazar Özcan Sapan tarafından işletilecek.

Mekanın giriş kısmı kitapçı ve kafe; alt katı ise aynı anda 25 kişiye inceleme-araştırma yapma imkanı veren kütüphane, kapalı kafe bölümü ile mini bir bahçeden oluşuyor. Haftanın 7 günü, saat 09.00 akşam 22.00’ye kadar kitapseverlerin uğrak yeri olmaya aday Akademi Kitabevi’nin kafesi, sıcacık ortamında okurlara kitap eşliğinde içeceğini yudumlama, sınırlı ama lezzetli mutfağından açlığını yatıştırma imkânı sunuyor.

Akademi Kitabevi’nde açılış sonrası imza günleri, söyleşiler, atölye çalışmaları gibi edebiyat ve sanatseverler için kaçırılmaması gereken etkinlikler düzenlenecek. Yeni Akademi Kitabevi, İstanbul’un Anadolu yakasında, yoğun insan hareketi olan Kadıköy Çarşı Merkezi ile Bahariye Caddesi arasında, nispeten daha çok merkezde yaşayan ya da Kadıköy’de zaman geçirmeyi bilenlerin dolaştığı bir bölgede, Caferağa Kapalı Spor Salonu Karşısında, Şifa Hastanesi’nin karşı çaprazında yer alıyor.

Akademi Ödülleri yeniden verilmeye başlanacak
Akademi Kitabevi, Türkiye’de kitabevi anlayışını değiştirmiş, tarihe tanıklık edecek yeni bir sayfa açmıştı. Akademi Kitabevi Edebiyat Ödülleri ise şiir, hikâye, roman, deneme-inceleme-eleştiri-gezi ve çocuk edebiyatı dallarında yayımlanmış ya da yayıma hazırlanmış ilk yapıtların daha geniş kitlelere ulaşmasını, sahiplerinin Türkiye’de, hatta bazılarının dünya çapında ün kazanmasını sağlamıştı.

Yeniden eski parlak günlerine dönmek için bu kez Kadıköy’de hizmete açılan Akademi Kitabevi, kısa bir süre içinde Akademi Kitabevi Edebiyat Ödülleri’ni de yeniden yaşama geçirmeyi planlıyor. Akademi Kitabevi Edebiyat Ödülleri ile genç yazarların, şairlerin ödüllendirilmesi ve Türk edebiyatının zenginleştirilmesine katkıda bulunulmayı amaçlıyor.

24. Münih Türk Film Günleri

Münih’te bu yıl 24.sü düzenlenen Türk Film Günleri başladı. Gasteig Kültür merkezinde gösterilen “Entelköy Efeköy`e Karşı” filmi ile açılışı yapılan etkinliğe yönetmen Yüksel Aksu ve oyuncu Ayşe Bosse de katıldı. Çok sayıda davetlinin katıldığı açılışta film öncesi “Nazım Dörtlüsü” izleyicilere Ege yöresinden müzik dinletisi sundu.

Açılışta bir konuşma yapan muavin Konsolos Selim Çukurca, Film Günleri’nin kentte yaşayanların Türk filmi ve Türkiye’ye bakışlarını olumlu etkilediğini belirtti. Açılış konuşmalarının ardından filmin yönetmeni Yüksel Aksu izleyicilerin sorularını cevapladı.

Film günlerinin açılış partisinin yapıldığı Courtyard by Marriott otelinde ise FisFüz caz grubu bir konser verdi. Konser sonrası DJ Tuncay eşliğinde misafirler sabahın ilk ışıklarına kadar eğlendiler.

Bu yılki ana teması “Kayıplar” ve “Çıkış Yolları” olan Film Günleri`nde şu filmler bulunuyor:

Uzun metraj: Yeraltı, Siirt`in Sırrı, Nar, Tepenin Ardı, Babamın Sesi, Cennetteki Çöplük, Türk Pasaportu, Ana Dilim Nerede?, Gelecek Uzun Sürer, Telvin ve Menekşeden Önce.
Kısa metraj: Mahya, Sessiz, Bugün Yok, Tufandan Önce ve Mi Hatice.

24. Münih Türk Film günleri 10 Mart`a kadar sürecek. Program bilgileri: www.sinematuerk-muenchen.de

Safiye Soyman ve Faik Öztürk

Augsburg`da Türk-Alman Engellilere Yardım Derneği tarafından Safiye Soyman ve Faik Öztürk`ün katıldığı bir yardım gecesi düzenlendi.

Augsburg Alevi Kültür Merkezi’nde düzenlenen gece Türk-Alman Engellilere Yardım Derneği ile AAKM Kadınlar Kolu’nun desteğiyle gerçekleşti. Geceye sempatik tavırları ile dikkat çeken Safiye Soyman ve Faik Öztürk damgasını vurdu. İkili misafirlere unutulmaz anlar yaşattı.
Nürnberg ve Münih konserlerinin ardından Augsburg`da sahne alan ikiliye Türk-Alman Engellilere Yardım Derneği Genelbaşkanı Adalet Günel ile Nürnberg Dernek Başkanı Cengiz Hocazade birer teşekkür plaketi takdim etti.

`Her kişi birer engelli adayıdır!’ sloganıyla düzenlenen eğlenceye büyük destek veren Augsburg Alevi Kültür Derneği Başkanı Ali Recber ile AAKM Kadınlar Kolu adına Yurdagül Kaya Yıldırım’a da birer teşekkür plaketi verdiler. Misafirler Münih Gelişim Orkestrası ve Oryantal Mihriban eşliğinde hoşça vakit geçirdiler.