Pazar, Ekim 12, 2025
Startseite Blog Sayfa 5

„Diffamierung und Ausgrenzung dürfen in unserem Land keinen Platz haben”

Heute vor 80 Jahren, am 27. Januar 1945, befreiten sowjetische Soldaten das Vernichtungslager Auschwitz-Birkenau. Dieses Ereignis wird seit 2006 weltweit zum Anlass genommen, am „Internationalen Tag des Gedenkens an die Opfer des Holocaust“ an all jene Menschen zu erinnern, die dem Rassenwahn der Nationalsozialisten zum Opfer fielen.

Bayerns Kultusministerin Anna Stolz betont: „Der 80. Jahrestag der Befreiung des Vernichtungslagers Auschwitz ist ein Moment, um innezuhalten und sich gleichzeitig dafür einzusetzen, dass solche Verbrechen nie wieder geschehen. Das NS-Regime ermordete während der Shoa über sechs Millionen Juden undunzählige Angehörige anderer Minderheiten. Am 80. Jahrestag der Befreiung von Auschwitz gedenken wir der Opfer und stellen uns als Staat und Gesellschaft der historischen Verantwortung. Die Lehre aus der Vergangenheit ist so klar wie unumstößlich: Diffamierung und Ausgrenzung dürfen in unserem Land keinen Platz haben. Dies gelingt nur, wenn wir den Rechtsstaat stärken und unsere Demokratie gegen Extremisten verteidigen. Das ist die Aufgabe eines jeden Bürgers unseres Landes!“

Angesichts der deutlichen Zunahme antisemitischer Vorfälle und Straftaten hebt die Staatsministerin auch die Rolle der Bildung für ein friedliches Miteinander hervor: „Seit dem Terrorangriff auf Israel am 7. Oktober 2023 haben die Aggressionen gegenüber Jüdinnen und Juden auf der ganzen Welt zugenommen. Ich bin davon überzeugt, dass Bildung der zentrale Schlüssel gegen Judenhass und Hetze ist. Deshalb führen wir an unseren Schulen gezielt Projekte im Rahmen des ‚Gesamtkonzepts Jüdisches Leben und Bekämpfung des Antisemitismus‘ der Bayerischen Staatsregierung durch. Mit der Einführung der2 Verfassungsviertelstunde zu Beginn dieses Schuljahres steht uns ein weiteres Instrument zur Verfügung, um unseren Kindern und Jugendlichen fächerübergreifend den unschätzbaren Wert der Menschenwürde, der Rechtsstaatlichkeit und der Toleranz zu vermitteln. Die Verfassungsviertelstunde ist dabei natürlich nur ein Teil der politischen Bildung und der Erinnerungsarbeit an unseren Schulen, die uns ermöglichen, Demokratie und Frieden in unserem Land zu wahren und zu verteidigen.“ Die Verfassungsviertelstunde erweitert so die Demokratie- und Werteerziehung an allen Schulen im Freistaat und stärkt das Bewusstsein für die fundamentale Bedeutung der Verfassungswerte für das gesellschaftliche Zusammenleben (Verfassungsviertelstunde | Bayerisches Staatsministerium für Unterricht und Kultus).

Gesamtkonzepte der Politischen Bildungsarbeit und Erinnerungskultur an bayerischen Schulen
Der Freistaat Bayern steht zu seiner historischen Verantwortung: Er fördert die Bildungsarbeit in den KZ-Gedenkstätten Dachau und Flossenbürg umfassend, gewährleistet den Erhalt und die Pflege der 75 KZ-Friedhöfe in Bayern und hält so das Erinnern an das Leid der Opfer wach. Das Kultusministerium stärkt mit dem Gesamtkonzept Politische Bildung an bayerischen Schulen die Extremismusprävention und die demokratische Wertebildung u. a. durch die Verankerung dieser Themen im Lehrplan, außerdem ist die historische Aufarbeitung der NS-Verbrechen und das aktive Erinnern und Gedenken an deren Opfer insbesondere mit Schülerinnen und Schülern wesentlicher Teil des „Gesamtkonzepts Erinnerungskultur“ der Bayerischen Staatsregierung. Hierfür stellt das vom Staatsinstitut für Schulqualität und Bildungsforschung (ISB) betreute Portal www.politischebildung.schule.bayern.de den Schulen und Lehrkräften Informationen, Materialien und weiterführende Links zur Verfügung. Zudem bieten die beiden ISB-Themenportale „Bayern gegen Antisemitismus“ (www.gegen-antisemitismus.bayern.de) sowie „Historisches Forum“ (www.historisches-forum.bayern.de) insbesondere Schulleitungen und Lehrkräften neben Vorschlägen für die Präventionsarbeit konkrete Handlungsoptionen für den Umgang mit antisemitischen Vorfällen. Wichtige Impulse, Materialien und Angebote zur Aufklärungs- und Bildungsarbeit liefert außerdem die Bayerische Landeszentrale für politische Bildungsarbeit. Ein umfassender Überblick über die aktuellen Angebote der Landeszentrale findet sich unter Bayerische Landeszentrale für politische Bildungsarbeit (biz.bayern.de).

46. Bavyera Film Ödülleri’nde birlik ve beraberlik mesajları verildi

Geçtiğimiz cuma akşamı Münih’te gerçekleşen 46. Bavyera Film Ödülleri, sinema dünyasından pek çok önemli ismin ödüllendirildiği, aynı zamanda toplumsal mesajların verildiği unutulmaz bir geceye sahne oldu. Kör Noktada filmiyle yönetmen Ayşe Polat’ın da ödül aldığı törende Almanya’nın yaklaşan federal seçimleri öncesinde yükselen ırkçı söylemler ve göçmen karşıtı tartışmalara karşı birlik ve beraberlik mesajları verildi.

Toplam on bir ödülün verildiği törende, geçtiğimiz hafta Oscar’a adaylığı açıklanan “September 5″ dikkat çekti. Münih’te yapılan 1972 Olimpiyatlar’ındaki suikastı konu alan film, Bavyera Film Ödülleri’nin 100 bin Euro değerindeki en iyi film ödülünün sahibi oldu. Bu dalda aday gösterilen diğer iki filme, “The Outrun” ve “Treasure -Familie ist ein fremdes Land“, de 50’şer bin Euro verildi.

‚En iyi erkek oyuncu’ ödülünü Christoph Maria Herbst üç filmiyle, “Der Buchspazierer”, “Der Spitzname”, “Ein Fest fürs Leben“, aldığı gecede toplam on bir ödülün verildi. “Chantal im Märchenland” adlı filmdeki performansıyla ‘en iyi kadın oyuncu’ ödülünü alan Jella Haase ise, güçlü konuşmasıyla geceye damga vuran isimlerden oldu.

Geceye rol arkadaşı Gizem Emre ile birlikte katılan Haase, ödülünü hayranı olduğunu söylediği efsane buz patencisi Katarina Witt’in elinden aldı. Haase, ödül konuşmasında, “On yıldır bana Chantal (rolü) ve Bora (Dağtekin, yönetmeni) de eşlik ediyor. On yılda dünya değişti… Almanya’nın uyanmasını ve politikanın zehirli bir retorikle hayali düşman imgeleri yaratmayı bırakmasını diliyorum.” dedi. Oyuncu, özellikle seçimler yaklaşırken giderek artan bölücü ve popülist dili de eleştirdi. Siyasetin, hayali düşman imgeleri yaratmayı bırakmasını isteyen Haase, polemiklerin ve suçlamaların samimi bir tartışmayı engellediğini de belirterek, “Kalbimin derinliklerinden, dürüstlüğün kaybına, insanlar arasındaki vahşileşmeye ve sağcı düşüncenin normalleşmesine karşı çıkıyorum.” şeklinde konuştu ve uzun süre alkışlandı.

Gecede en iyi yönetmen ödülünü Kör Noktada filmiyle kazanan Ayşe Polat’ın ödülünü, filmin oyuncularından Katja Bürkle sundu. Gece boyunca belki de en iyi sunuş konuşmasını yapan Bürkle, “Politikada giderek daha kaba popülizme doğru kayıldığı, eski ve yeni faşistlerin daha güçlü hale geldiği bir durumda, senin yaptığın iş ve bunu yapış şeklin çok çok önemli.” diyerek Ayşe Polat’a ödülünü takdim etti.

Ödülünü 70’li yıllarda Almanya’ya gelen ailesine adayan Ayşe Polat ise, göçmen kökenlilerin ‘günah keçisi’ olarak gösterilmesini eleştiren konuşmasında şu sözlere yer verdi: “Bu ödül, Alman sineması için çeşitliliğin ne kadar önemli ve zenginleştirici olduğunu gösteriyor. Farklı hikayeler ve bakış açıları anlatan filmler, estetik açıdan da büyük bir çeşitlilik sunuyor. Bu ödülü aileme adıyorum. Ailem 70’li yıllarda Almanya’ya geldi. Çok çalışmış olmalarına rağmen çok düşük ücretler aldılar ve zor koşullarda yaşadılar. Birçok başka insan gibi, yaptıkları işlerle bu ülkenin refahına önemli ölçüde katkıda bulundular. Ne yazık ki, bu katkı çok hızlı bir şekilde unutuluyor. Özellikle kriz zamanlarında. Böyle zamanlarda bir sorun olarak yansıtılıyor ve günah keçisi yapılıyorlar. Ve bunu gerçekten hak etmediler. Yine böyle zamanlar yaşıyoruz; bölünme, nefret ve delilikle yönetiliyoruz. Ve umarım birlikte kararlı bir şekilde buna karşı dururuz ve insanlık, empati ve saygının bizi yeniden bir araya getirmesini sağlarız.“

Bavyera Film Ödülleri’e geç katılan Başbakan Dr. Markus Söder, bir oyunculuk ikonu olarak tanımladığı Helga Ursula “Uschi” Glas’a onur ödülünü takdim ederken sinemaya kattığı eşsiz mirası ve sosyal sorumluluk projelerini övdü. Söder, ödülü takdim ettikten sonra saygı gösterisi olarak diz çöküp sanatçının elini öptü.

Uzun süre ayakta alkışlanan Uschi Glas konuşmasında, ilk filminden bu yana 60 yıl geçtiğini, birçok farklı rolde yer aldığı için şükran dolu olduğunu ve çok şanslı hissettiğini söyledi. Özellikle yönetmen Bora Dağtekin’in filmleriyle farklı bir kitleye hitap ettiğini vurgulayan Glas, Brotzeit adlı sosyal sorumluluk projesinden de bahsettiği konuşmasında, “İnsan kalmak istiyorum. Hadi gelin demokrasimizi savunalım. Başımızı kuma gömmeyelim ve umutsuzluğa kapılmayalım. Hepimizin demokrasiyi seçme hakkı var. Gelin, umutla ve birlikte geleceğe bakalım.” dedi.

Bavyera Eyaleti Başbakanı Markus Söder ve Medya Bakanı Florian Herrmann’ın yanı sıra birçok siyasetçinin de katıldığı törende, önceki yıllarda ödül alan yönetmen Margarita von Trotta ve oyuncu Veronika Ferres gibi isimlerin yanı sıra Tim Seyfi gibi Alman sinemasının önemli isimleri de hazır bulundu. 

Bavyera Film Ödülleri 1979 yılından itibaren veriliyor ve Alman sinema endüstrisindeki en prestijli ve en yüksek ödüllerden biri olarak kabul ediliyor. Toplamda 300.000 Euro’luk ödül fonu ile verilen Bavyera Film Ödülleri, on iki kişilik bir uzman jüri tarafından belirlenen on bir farklı kategoride veriliyor.

46. Bavyera Film Ödülleri’ni kazananların tam listesi şöyle:

Başbakanlık Ödülü (Onur Ödülü): Helga Ursula “Uschi” Glas

En İyi Kadın Oyuncu (10.000 Euro): Jella Haase – “Chantal im Märchenland“

En İyi Erkek Oyuncu (10.000 Euro): Christoph Maria Herbst – “Der Buchspazierer”, “Der Spitzname”, “Ein Fest fürs Leben“

En İyi Film (100.000 Euro): BerghausWöbke Filmproduktion GmbH – “September 5“

En İyi Yönetmen (10.000 Euro): Ayşe Polat – “Im toten Winkel“

En İyi Belgesel (10.000 Euro): Hans Block ve Moritz Riesewieck – “Eternal You”

En İyi Senaryo (10.000 Euro): Matthias Glasner – “Sterben”

En İyi Görüntü Yönetimi (Bildgestaltung) (10.000 Euro): Judith Kaufmann – “Die Herrlichkeit des Lebens“

Family Entertainment (10.000 Euro): blue eyes Fiction GmbH & Co. KG – “Woodwalkers”

En İyi Yeni Film (Bester Nachwuchsfilm) (10.000 Euro): Aaron Arens – “Sonnenplätze”

En İyi Yeni Yönetmen (Newcomer Regie) (10.000 Euro): Mareike Engelhardt – “Rabia”

En İyi Genç Oyuncu (Nachwuchsschauspiel) (10.000 Euro): Maja Bons – “Die Akademie” 

Melikşah Altuntaş, Münih’te kahkahaya boğacak!

“Hayır diyememe hastalığı ve mesleki soru işaretlerinden muzdarip Melikşah Altuntaş, beklentiler, önyargılar ve hayal kırıklıkları üzerine Batılı anlamda ilk Elazığlılık deneyimini, görsel ve işitsel bir anksiyete krizine dönüştürüyor.”

Sinema yazarı Melikşah Altuntaş, ‘Bunu Kendime Neden Yapıyorum?‘ adlı gösterisi ile 26 Ocak’ta Münih’te sahneye çıkacak. Altuntaş, her zamanki mizah anlayışıyla, toplumun üzerine inşa ettiği “doğru” kimlikler ve beklentilerle yüzleşiyor. Yüksek tempolu, şaşırtıcı ve düşündüren bir gösteriye hazır olun. Kahkaha sizi bekliyor!

Gösteri Münih’te geçtiğimiz yıl kurulan Pera Stage tarafından organize ediliyor. Türkçe ve Yunanca çağdaş sanat etkinliklerine ev sahipliği yapmayı amaçlayan organizasyon, daha önce Sevgili Arsız Ölüm: Dirmit ve N’Olcak Bu Yusuf Umut’un Hali? gibi oyunları izleyicisiyle buluşturdu.

Yer: Lucky Punch Comedy Club, Münih
Tarih: 26 Ocak, 20:30
Bilet: 40,00 (Buradan alabilirsiniz)

Nazım Hikmet Kültür Merkezi Münih’ten Küba ile dayanışma gecesi

Processed with VSCO with c1 preset

Nazım Hikmet Kültür Merkezi (NHKM) Münih, büyük şair Nazım Hikmet’in 123. doğum günü ve Küba devriminin 66. yıl dönümü nedeniyle 18 Ocak’ta bir etkinlik düzenliyor. 

IG Feuerwache’de gerçekleşecek etkinlik, iki bölümden oluşacak. Saat 19.00’da başlayacak ilk bölümde Nazım Hikmet’in “Nazım’ın Küba Seyahati” filmi gösterilecek, ardından Roberto ve Picason’un müzik grubu canlı performansıyla Küba ezgileri seslendirecek.

NHKM tarafından yapılan etkinlik davetinde, ‘Küba ile dayanışmamızı göstermek ve büyük şair Nazım Hikmet’i 123. doğum yılında anmak için buluşuyoruz. Tıpkı bir zamanlar Küba halkının yanında duran Nazım Hikmet gibi, bugün de aynı dayanışma ruhuyla hareket ediyoruz. Tüm dostlarımızı bu güzel etkinliğe davet ediyoruz.’ ifadesi yer aldı.

Yer: IG Feuerwache, Ganghoferstr. 41, Münih
Tarih: 18 Ocak, 19.00 

Tuba’s Filmtipp: „Samia“ Der Lauf ihres Lebens

Die somalische Läuferin Samia Yusuf Omar hatte einen Traum: Sie wollte die schnellste Läuferin der Welt werden. Mit ihrem sportlichen Ehrgeiz, Mut und der Hoffnung, diesen Traum zu verwirklichen, kämpfte sie sich durch zahlreiche Hürden. Der Film erzählt die berührende Geschichte einer jungen Frau, die nie aufgab, selbst angesichts der tragischen Wendungen ihres Lebens.

Schon als Kind liebte Samia das Laufen. In ihrer Heimatstadt Mogadischu rannte sie mit ihrem Freund um die Wette, bis sie ihn bald mühelos hinter sich ließ. Diese Leidenschaft führte sie bis zu den Olympischen Spielen 2008 in Peking, wo sie im 200-Meter-Lauf startete. Trotz ihrer Enttäuschung über das Ergebnis fand Samia sich plötzlich im globalen Rampenlicht wieder, als sie als letzte Läuferin die Ziellinie überquerte. Das Bild davon ging um die Welt und wurde zu einem Symbol für unermüdliche Ausdauer und Stärke.

Doch Samias Weg nach den Spielen wurde von Enttäuschung und Ungerechtigkeit geprägt. Ohne Unterstützung aus ihrem Heimatland und dem wachsenden Druck einer von Gewalt und Perspektivlosigkeit geprägten Umgebung, entschied sie sich, Somalia zu verlassen. Auf der Suche nach einer Zukunft, die sie am Ende tragischerweise nicht erreichen sollte. Ihre Reise endete 2012 im Mittelmeer, kurz vor der Küste von Lampedusa.

Regisseurin Yasemin Şamdereli, bekannt für den gefeierten Film „Almanya – Willkommen in Deutschland“, adaptiert den Bestseller „Sag nicht, dass du Angst hast“ von Giuseppe Catozzella und bringt Samias bewegende Geschichte mit viel Feingefühl auf die Leinwand. „Samia“ ist ein Film, der berührt, inspiriert und zugleich aufrüttelt. Der Film wurde beim Filmfest München 2024 mit dem International Audience Award ausgezeichnet.

Samias Geschichte ist nicht nur eine Hommage an ihren unermüdlichen Willen und ihre Leidenschaft, sondern auch ein Weckruf, sich der Ungerechtigkeiten in unserer Welt bewusst zu werden. Der Film erinnert uns eindringlich daran, wie wichtig es ist, für eine gerechtere und menschlichere Gesellschaft einzutreten, in der niemand zurückgelassen wird.

Ab 16. Januar ist „Samia“ bei Amazon Prime Video verfügbar.

FILMCREDITS
Regie: Yasemin Şamdereli, Deka Mohamed Osman (Co-Regie)
Drehbuch: Yasemin Şamdereli, Nesrin Şamdereli, Giuseppe Catozzella
Cast: Ilham Mohamed Osman, Waris Dirie, Fatah Ghedi, Fathia Mohamed Absie, Riyan Roble, Zakaria Mohammed

Tuba Türker

PiYASA Network buluşmaları 2025’e keyifli bir brunch ile başladı!

PiYASA Magazin, 2008 yılından bu yana iş ve sosyal yaşamda aktif üyelerini bir araya getiren PiYASA Network buluşmalarına devam ediyor. Bu yılın ilk buluşması, geçtiğimiz cumartesi günü Münih’teki Cafe Simurg‘da düzenlenen keyifli bir brunch etkinliğiyle gerçekleşti. Katılımcılar, etkinlikte yeni iş bağlantıları kurma, sohbet etme ve dostluklar geliştirme fırsatı buldu.

Münih’te Sandtnerstr. 5 adresinde hizmet veren ve işletmecileri de PiYASA Community’mizin bir parçası olan bu mekanda düzenlenen etkinlik, sıcak ve samimi bir atmosferde geçti. Keyifli brunch buluşmasında, Münih’te 14 Şubat’ta düzenlenecek olan İstanbul Nights Vol. 3 konser etkinliğinin afişi de ilk kez tanıtıldı. İstanbul’un zengin müzik kültürünü Münih’e taşıyan ve farklı müzik tarzlarını bir araya getiren bu çok renkli, festival tadında gece için hazırlanan afiş, PiYASA Network buluşmasında katılımcılarla paylaşıldı.

PiYASA Magazin’in kurucusu ve Genel Yayın Yönetmeni Hamide Türker, etkinlikle ilgili yaptığı açıklamada, “Bu buluşmada da PiYASA’nın bir araya getirdiği insanların yeni dostluklar ve işbirlikleri kurmasına tanık olmak büyük bir mutluluk. Her seferinde bu tür buluşmaların topluluğumuzu ne kadar güçlendirdiğini görmek bizler için de ilham verici. Ayrıca, bu buluşmalar bize community üyelerimizi daha yakından tanıma ve onların beklentilerini doğrudan dinleme fırsatı sunuyor. Bir sonraki buluşmamızı iple çekiyorum. Bu etkinliği gerçekleştirmemiz için bize mekanlarını açan Özgür ve Gaye’ye de teşekkür ediyoruz.” dedi.

İş ve sosyal yaşamda aktif yer alan PiYASA Magazin Community üyelerini bir araya getiren bu buluşmalardan haberdar olmak için PiYASA Magazin’in Facebook ve Instagram hesaplarını takip etmeyi unutmayın!

Münih’te festival tadında müzikal bir gece

Münih’te 14 Şubat’ta müzikseverler için özel bir gece düzenleniyor. İstanbul Nights Vol. 3, İstanbul’un zengin müzik kültürünü Münih’e taşıyan, farklı müzik tarzlarını bir araya getiren festival tadında bir konser akşamı olacak.
Sahnede, alternatif pop & rock grubu Buracoustics & Memeliler, Anadolu psychedelic rock grubu Gleis 11, şarkıcı ve söz yazarı Sezgin Inceel feat. Stas Mi, ve yüksek enerjili performansıyla DJ Funshine yer alacak. Münihli müzisyenlerden oluşan bu geniş müzik yelpazesi, katılımcılara unutulmaz bir gece yaşatacak.
Etkinlikte ayrıca, yaratıcı girişimler Fortunella (ÖzgeMos) ve Bi’ Dünya Kıvılcım projelerini tanıtacak. Bunun yanı sıra, romantik bir köşe de hazırlanan gecede, katılımcılar sevdiklerine güllerle sürpriz yapabilecekler.

Bu çok renkli, festival tadında etkinliğin posteri ise dün gerçekleştirdiğimiz PiYASA Network buluşmasında tanıtıldı. Midmen tarafından düzenlenen etkinlik, Piyasa Magazin ve Münih Kültür Dairesi tarafından destekleniyor.

Yer: Feierwerk, Hansastraße 39-41, Münih
Tarih: 14 Şubat, 20.00
Bilet: 15-20 Euro (Buradan alabilirsiniz)

N’Olcak Bu Yusuf Umut’un Hali?

Hakan Emre Ünal’ın etkileyici performansıyla hayat bulan “N’Olcak Bu Yusuf Umut’un Hali” oyunu, 14 Ocak’ta Münchner Volkstheater’da izleyiciyle buluşacak. Tiyatro Hemhal yapımı oyunda Yusuf Umut, tanımlayamadığı ama vazgeçemediği bir özgürlük arayışı içinde kendi yolculuğunu anlatıyor. 

”Ben Yusuf Umut. Genelde böyle söyleyince hangisini kullanıyosun diye soruyolar. Ben ikisini de sevmiyom diyom. O yüzden ikisini de kullanıyom. Dedem demiş illa Yusuf koyun. Peygamber ismi, mübarek olur. Annem de Umut istemiş. İşte Yusuf Umut. Ben olmuşum.”
Yusuf Umut, çekyatların, kuralların ve sınırların ötesine geçerek, aradığı ortamı bulabilecek mi?

Hakan Emre Ünal’ın Yusuf Umut karakterine hayat verdiği etkileyici yapımın yazarları Alis Çalışkan ve Hakan Emre Ünal, yönetmenler ise Ayşe Draz ve Nezaket Erden. 

N’Olcak Bu Yusuf Umut’un Hali“, daha önce Münih’te yine Pera Stage organizasyonuyla gösterilen “Sevgili Arsız Ölüm: Dirmit“in izinden giderek Münihli izleyiciye Almanca üstyazılar eşliğinde Türkçe sunulacak.

Yer: Münchner Volkstheater, Tumblingerstraße 29, Münih
Tarih: 14 Ocak, 19:30
Bilet: 8,50 – 28,00 (Buradan alabilirsiniz)

Aziz Çapkurt Hollywood filminde

Oyuncu Aziz Çapkurt, efsanevi yönetmen Martin Campbell’ın Dirty Angels adlı Hollywood yapımında dünyaca ünlü yıldız Eva Green ile birlikte izleyici karşısına çıkıyor.

Casino Royale ve Golden Eye gibi unutulmaz James Bond filmleriyle tanınan yönetmen Martin Campbell’in yeni filmi Dirty Angels büyük ilgi topladı.

Aziz Çapkurt ve Martin Campbell

Dünyaca ünlü kadro
Aziz Çapkurt filmde, Eva Green (The Dreamers- Casino Royale), Amerikalı oyuncular Ruby Rose (John Wick) ve Christopher Backus (Mindhunter), Borat filmiyle Oscar ve Golden Globe aday gösterilen Maria Bakalova ve Fauda dizisinin yıldızı Rona-Lee Shimon gibi Hollywood’un önde gelen oyuncularıyla birlikte yer alıyor.

Soldan sağa: Reza Brojerdi, Maria Bakalova, Christopher Backus, Ruby Rose, Rona-Lee Shimon, Jojo Gibbs, Emily Bruni, Aziz Çapkurt

Sürükleyici bir hikâye
Dirty Angels, sinemaseverlere hem nefes kesici bir aksiyon hem de etkileyici duygusal sahneler sunuyor. Film, Afganistan’da IŞİD ve Taliban arasında sıkışıp kalan bir grup genç kızı kurtarmak için sağlık görevlisi kılığına giren cesur bir kadın ekibinin hikayesini anlatıyor. Aziz Çapkurt, bu cesur kurtarma ekibinin bir parçası olan Abbas adlı bir karakteri canlandırıyor.

Çekimleri geçen kış gerçekleştirilen ve üç ay süren film için oyuncular altı haftalık bir hazırlık kampında yakın dövüş teknikleri, ateşli silah eğitimi ve rehine kurtarma eğitimi aldılar.

13 Aralık’ta ABD ve Avrupa’da vizyona giren Dirty Angles filminin yakın zamanda Türkiye‘de de vizyona girmesi bekleniyor.

Aziz Çapkurt ve Eva Green Dirty Angels setinde

Aziz Çapkurt hakkında
Aziz Çapkurt, 1981 yılında Kars’ta doğdu ve uzun yıllar Türkiye’de başarılı sinema filmlerinde yer aldı. Annemin Şarkısı filmindeki performansıyla 51. Antalya Film Festivali’nde ‘En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu’ ödülünü kazandı. Uluslararası arenada da başarısını kanıtlayan Çapkurt, Emmy ödüllü yönetmen Jamie Payne’in yönettiği Apple TV+ Amerika’nın bilim kurgu dizisi Invasion ve Helen Mirren’ın başrolde olduğu HBO yapımı Catherine The Great gibi önemli projelerde rol aldı. Oyuncu, Türkiye’de Berkun Oya’nın ‚Bir Başkadır’ ve Disney+’ın ‘Kaçış’ dizilerindeki dikkat çekici performanslarıyla biliniyor.

Çapkurt’un son olarak yer aldığı İngiliz yönetmen Nadia Fall’un “Brides” filmi ise Ocak ayında Sundance Film Festivali’nde uluslararası prömiyerini yapacak.

CARMEN: Aşk ve Trajedinin Büyüleyici Operası Gärtnerplatztheater’da

Gärtnerplatztheater klasik ve modern eserleri sanatseverlerle buluşturmaya devam ediyor. Sahnelenen önemli eserlerden biri de Fransız besteci Georges Bizet’nin Carmen’i. Dünyanın en çok izlenen operası olan Carmen, 20 Aralık’ta izleyicilerine bir kez daha sanat ve müzik şöleni sunmaya hazırlanıyor.

Eser, Fransa’da 3 Mart 1875’te ilk sahnelendiğinde büyük tepki çekmiş ve olumsuz eleştirilere maruz kalmış. Bu eleştiriler yüzünden Bizet, ilk gösterimden sadece üç ay sonra henüz 37 yaşındayken üzüntüden ölmüş ve eserinin dünyanın en meşhur ve en çok izlenen operası olduğunu maalesef görememiştir. 

Operanın hikâyesi 1830 civarlarında İspanya’nın Sevilla şehrinde geçer ve çingene kız Carmen’in aşk maceralarını anlatır. Bir an gözlerinizi kapatıp Flamenko tınılarının ılık Akdeniz esintisi ile doldurduğu Sevilla sokaklarında olduğunuzu ve kalabalığın arasında uçuşan kırmızı elbisesi ile kendini müziğin büyüsüne bırakmış dans eden güzeller güzeli Carmen’i hayal edin. 

Carmen, özgürlüğüne ve kendisine aşık, güzelliğinin ve baştan çıkarıcılığının farkında olan bir Çingene kızıdır. Şehrin neredeyse bütün erkekleri de güzelliğinin en ince detayına kadar hayrandır ona. 

Ancak, Carmen’in büyüsü, genç ve dürüst bir asker olan onbaşı Don Jose’yi henüz teslim alamamıştır. Askeri disipline ve toplum kurallarına riayet eden Don Jose nişanlısıyla evlilik hazırlığı yapmaktadır. Bütün erkekleri güzelliği ve yaşam enerjisi ile kendine hayran bırakıp peşinden koşturtan Carmen, tüm hayranlarını bir kenara itip gözünü genç ve deneyimsiz Don Jose’ye dikmiştir. Tabi ki Carmen’in güzelliğinin etkisi altına girmesi çok uzun sürmemiştir Don Jose’nin. 

Carmen’in büyüsü, Don Jose’nin düzenli ve itaatkâr hayatını kısa sürede altüst eder. Carmen ise Don Jose’yi baştan çıkardıktan sonra yeni maceralara yelken açmak ister ve Don Jose’nin aşkına ve fedakarlıklarına rağmen kendini, yakışıklı ve görkemli bir matador olan Escamillo’nun kollarına bırakır.

Carmen’in aşkı uğruna nişanlısından ayrılan, ordudan atılan ve hayatı altüst olan Don Jose ise kıskançlık ve saplantı dolu bir karanlığa sürüklenir. Don Jose’nin, Carmen’e olan aşkı, uğradığı ihanetin ardından kıskançlık ve öfkeyle harmanlanarak bu üçlüyü trajik ve kanlı bir sona taşıyacaktır. Bir yandan Carmen’in dizginlenemeyen ruhu, bir yandan Don José’nin çöken dünyası ve Escamillo’nun heybetli duruşu, bu öyküyü adeta İspanyol güneşi altında pişen acı bir aşk şarkısına dönüştürür. 

Aşk, tutku, özgürlük, ihanet, kıskançlık ve trajediyle dokunmuş bu hikâye, müzikle birleşerek yaklaşık 150 yıldır izleyicilerini büyülemeye dünyanın her yerinde ve Gärtnerplatztheater’da devam etmekte. 

Müziği, koreografisi, kostümleri, sahne düzeni, sanatçıları ve performansları ile her açıdan eşsiz bir deneyim yaşayacağınıza ve gecenin sonunda Gärtnerplatztheater’dan muazzam duygularla adeta büyülenmişçesine çıkacağınıza hiç şüpheniz olmasın. Bu harika gösterinin etkisinin yıllar boyu yüreğinizde, zihninizde ve hafızanızda yer alacağına eminim.

Gärtnerplatztheater’ın zengin içerik ve etkinlik takvimini tiyatronun resmi sayfasından takip edebilirsiniz.

Ali Irgat
Instagram: ali_irgat_photography