Cumartesi, Aralık 6, 2025
Startseite Blog Sayfa 5

Almanya’dan Türk müzik dünyasına yeni bir isim daha: Derya Yıl

Frankfurt’ta yaşayan şarkıcı Derya Yıl, kısa bir süre önce yayınlanan ilk çalışması “Yanılmaz mıyım?”la profesyonel sanat yolculuğunda yeni bir dönemi başlattı.

Uzun yıllardır Frankfurt ve çevresindeki çeşitli konserleri vesilesiyle müzikseverlerin beğenisini kazanan ve profesyonel müzik dünyasının da dikkatini çeken sanatçı, üç ay önce tüm müzik platformlarında yer almaya başlayan parçayı Türkiye’de pop müziğin önde gelen isimlerinden, Grup Gündoğarken’in kurucularından Gökhan Şeşen’le birlikte seslendiriyor. Sözleri Yasemin Pulat’a ait olan ve Gökhan Şeşen tarafından bestelenen şarkı, ilk kez 2010 yılında Gündoğanken’in “Hayat Bu” albümünde yer almıştı.
Müzik yaşamındaki bu yeni döneminin başlagıcında Gökhan Şeşen gibi müziğe uzun yıllarını vermiş usta bir sanatçının katkılarının kendisi için çok önemli ve onur verici olduğunu belirten Derya Yıl, önümüzdeki dönemde yayınlanacak yeni single parçaların hazırlıklarını sürdürüyor. Hedefi, bu çalışmalarının ardından kendi müzik kimliğini yansıtan ilk albümünü tamamlamak.

Frankfurt yakınlarındaki Bad Homburg’da dünyaya gelen Derya Yıl, halen Frankfurt’taki bir büyük Alman bankasında çalışıyor. Asıl adı Derya Yıldırım olan sanatçı, klasik ve modern müzik alanlarındaki eğitimini özel ve iş yaşamına paralel olarak sürdürdüğü yoğun bireysel çalışmaların yanı sıra, bu alanda eğitim veren kurumlarda özel dersler alarak tamamlamış. Çocukluğundan bu yana müzikle içiçe olduğunu belirten sanatçı, bir yandan müzik eğitimini sürdürürken, diğer yandan da Frankfurt ve çevresindeki konserleriyle buradaki müzik dünyasında kendisine bir yer edinmiş durumda. Sanatçı, şimdiye kadar çeşitli festivallerin yanı sıra, depremzedelere yardım konserleri gibi sosyal içerikli etkinliklerde de sahne aldı. Farklı müzik kültürlerinden ilham alarak olgunlaştırdığı özgün müzikal kimliğiyle yoluna devam ediyor. Çalışmalarını “sanatsal yolculuk” olarak tanımlıyor ve “Almanya’da sanatla ilgili güzel şeyler yapılabileceğini göstermek istiyorum” diyor.

Derya Yıl, konser kayıtlarının İstanbul’daki müzik profesyonellerinin ilgisini ve beğenisini kazanmasını; Gökhan Şeşen gibi usta bir sanatçıyla ve önemli yapımcılarla (Median Müzik Edisyon – İstanbul ve Gloss Musik – Berlin) yolunun kesişmesini, hedeflerine ulaşmak adına büyük bir fırsat olarak görüyor. Onun “sanatsal yolculuğu”ndaki bu yeni dönem, kendisini tanıyan, konserlerindeki kendine özgü duygusal derinliğin tanığı olan Frankfurt ve çevresindeki müzikseverler için de sürpriz olmadı. Çünkü kendisinden böyle bir çıkış bekleniyordu.

Derya Yıl’ın ilk profesyonel çalışması “Yanılmaz mıyım?”ı dinlemek için buraya tıklayın!

Köln’den Osman Okkan’a Kültür Ödülü

Belgesel Yönetmeni Osman Okkan, Nürnberg’den kısa bir süre sonra Almanya’nın dördüncü büyük kenti Köln’den de bir “onur ödülü” alıyor.
Daha önce de birçok saygın ödül alan Okkan, şimdi de uzun yıllardır yaşamını ve çalışmalarını sürdürdüğü Köln’ün en önemli kültür ödülüne layık görüldü.
Köln’de kültür alanında faaliyet gösteren çeşitli kurum ve kuruluşların çatı örgütü Kültür Konseyi (Kölner Kulturrat), bu yılki “Onur Ödülü”nü kentteki kültürel, sosyal ve siyasal yaşama büyük katkılarda bulunan Osman Okkan’a veriyor. 60 yıldır Almanya’da yaşayan ve bunun son 45 yılını Köln’de geçiren Okkan’a kısa bir süre önce de bu yılki Nürnberg Türkiye Almanya Film Festivali’nin “Onur Ödülü” verilmişti.
“Köln Kültür Onur Ödülü” Okkan’a 20 Mayıs’ta düzenlenecek bir törenle verilecek. Törende Okkan’la birlikte Kültür Konseyi’nin “Yılın Kültür Yöneticisi”, “Yılın Kültür Olayı” ve “Genç Kültür Girişimcisi” kategorilerindeki ödüller de sahiplerini bulacak. Köln’deki kültürel çalışmaları, kültür alanında faaliyet gösteren kurumlar arasındaki ilişkileri geliştirmek ve desteklemek hedefiyle 1998’de kurulan Köln Kültür Konseyi, 2010 yılından bu yana her yıl kentteki kültürel çalışmalara sıra dışı katkıları olan kişileri ödüllendiriyor.

Ödülünü Türkiye’deki siyasi mahkumlara adıyor
Osman Okkan Avrupa kamuoyunda, araştırmacı gazeteci, yazar, radyo – televizyon muhabiri, haber programı ve belgesel film yönetmeni olmasının yanı sıra, bir kültür, barış ve diyalog insanı olarak tanınıyor. Yaşamını insan hakları, demokrasi ve eşit haklar mücadelesine, halklar arasında kardeşliğe adayan, yankıları Avrupa sınırlarını aşan birçok etkinliğe imzasını atmış olan Okkan, bu ödülünü de daha önce olduğu gibi Türkiye’deki diktatörce eğilimlere karşı, haksız yere hapiste tutulan siyasi mahkumlara adadığını açıkladı.

60 yıldır en ön saflarda
Osman Okkan Ankara’da doğdu, çocukluk ve 17 yaşına kadarki gençlik dönemini İstanbul’da, kentin çok kültürlü muhitlerinde geçirmiş bir “dünya vatandaşı” olarak 1965 yılında yüksek öğrenim için Almanya’ya geldi.
Almanya’daki ilk yıllarını ekonomi, sosyoloji ve siyasal bilimler alanlarında öğrenim gördüğü Münster’de geçirdi; zaman zaman fabrikalarda, çeşitli işyerlerinde çalıştı. Böylece bu tarihten birkaç yıl önce başlayan Türkiye’den Almanya’ya işgücü göçünün ilk dönemlerinden itibaren tanığı ve bu göç sürecinin bir parçası oldu. Öğrenim yıllarını epey farklı bir yaklaşımla, hem işçi-sendika mücadelelerinin, hem de 1968 öğrenci hareketlerinin içinde geçirdi.
Öğrenci gençliğin ve göçmen işçilerin hakları için mücadele veren örgütlerin kurulmasında, yönetimlerinde, çalışmalarında aktif olarak yer aldı. Üniversitedeki akademik çalışmalarının ağırlığı da göç sürecinin sosyal ve siyasal boyutlarıyla ilgiliydi.
Arkadaşlarıyla birlikte Münster Türk İşçi ve Öğrenci Derneği’ni kurdu, başkanlığını yaptı, başta DGB (Alman Sendikalar Birliği) ve IG Metall olmak üzere sendikalara danışmanlık yaparak işçi hakları için verilen mücadeleye katıldı.
Almanya Türk Ögrenci Dernekleri Federasyonu’nda (ATÖF) ve Türkiye Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu’nda (DiDF) görevler aldı. 1974’te Avrupa’daki Türkiye Barış ve Özgürlük Komiteleri‘nin, 1978-1980 yıllarında Federal Almanya İşçi Dernekleri Federasyonu‘nun (FİDEF) Genel Sekreterliği’ni üstlendi.

Gazeteci, belgeselci ve Kölnlü
Okkan, üniversiteyi bitirdikten sonra Alman ve Türk medyasında serbest gazeteci olarak çalışmaya başladı. Artık bir Kölnlü olmuştu. Bu süre boyunca çeşitli gazete, dergi, radyo ve televizyonlarda Almanca ve Türkçe haberleri yayınlandı. 1982 yılından itibaren Batı Alman Radyo ve Televizyon Kurumu WDR’in Almanya’daki Türkiye kökenliler için kurmuş olduğu “Köln Radyosu”nda çalışmaya başladı. WDR televizyonunda Türkçe ve Almanca programlar yaptı, uzun ve kısa metrajlı belgesellere imza attı. 1984’te gazeteci Örsan Öymen ile birlikte yaptığı, Uğur Mumcu’nun da yer aldığı “Papa Suikastı’nın Perde Arkası” belgeseli, “Monitor” programında yayımlandı. Monitor bununla aynı yıl, Almanya’nın en saygın televizyon ödülleri arasında yer alan “Adolf-Grimme Ödülü”nü aldı. Bu arada Türkiye’ye girememesine karşın, kendi deyimiyle “gazeteci olarak iyi anlaştığı, kadim dostu Mehmet Ali Birand’ın, hınzırca bir planı”yla, Türkiye’deki televizyon haberciliğinin öncülerinden “32. Gün” programının Almanya temsilciliğini üstlendi. Bir yandan aranan “terörist” listelerinde yer alırken, Türkiye TV’lerinde yayınlanan programlar hazırladı.
Okkan, profesyonel gazeteci ve belgeselci olarak çalıştığı dönemde de göçmenler icin eşit haklar mücadelesi veren örgütlerde, Türkiye’deki demokrasi ve insan hakları mücadelesiyle dayanışmayı hedefleyen etkinliklerde yer almayı sürdürdü. Siyasi baskılar ve ağır hapis cezaları nedeniyle Türkiye’den Almanya’ya gelen aydın ve sanatçılara destek oldu. Bu arada bu etkinlikleri nedeniyle “terörist” olarak ilan edildi, vatandaşlıktan çıkarıldı, 17 yıl Türkiye’ye gidemedi. Ama bu süre boyunca da Almanya ve Türkiye kamuoyuna yönelik gazeteciliğini sürdürdü. Türkiye’deki sanat ve kültür dünyasının Almanya’da tanıtımı için çalıştı.

En Alttakiler’e büyük katkı
Yazar Günter Wallraff ile birlikte “En Alttakiler” kitabı ve aynı adla hazırlanan belgesel filmi içeren projede yer aldı. Almanya’daki Türkiye kökenli işçilere yaşadığı ayrımcılığı, ırkçılığı, çalıştıkları yerlerdeki hak ihlallerini ortaya çıkaran, en geniş kesimlerin bütün bunlardan haberdar olmasını sağlayan, “Almanya’yı utandıran” bu proje kapsamında kaçak Türk işçilerle söyleşileri üstlendi, kısa zamanda “en çok satanlar” listesinin başına yerleşen kitabın Türkçe’ye aktardı.
WDR için Nazım Hikmet’i, Yaşar Kemal’i, Türkiye’deki aydınları ya da Almanya’daki Türkleri konu olan belgeseller hazırladı.
Türkiye’den Almanya’ya gelen Aziz Nesin, Fakir Baykurt, Yaşar Kemal gibi yazarlarla toplantı ve konferanslar düzenledi, öncelikle de onları ve eserlerini Türk ve Alman toplumuyla buluşturan etkinlikler organize etti. Türkiye’den ve Almanya’dan gazetecileri bir araya getiren buluşmalar gerçekleştirdi.

Türkiye Almanya Kültür Forumu
Bu faaliyetlerin bir ürünü olarak 1993’de Köln merkezli Türkiye – Almanya Kültür Forumu’nun kuruluşuna öncülük etti, daha sonra sözcülüğünü üstlendi. Önceki yıllarda bir araya getirdiği, Türkiye ve Almanya’nın “toplumsal vicdanı” olarak bilinen Yaşar Kemal ve Günter Grass’ın Türkiye – Almanya Kültür Forumu’nun onur başkanları olmalarını sağladı.
Zülfü Livaneli ve Mikis Theodarakis’in Köln’deki bir konserde ilan ettikleri, “Türk – Yunan Dostluk Girişimi”nin Avrupa Sözcülüğünü üstlendi.
Çağdaş Türk edebiyatının önde gelen isimlerinden Nazım Hikmet, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, Elif Şafak, Murathan Mungan ve Aslı Erdoğan’ı içeren altı bölümlük “İnsan Manzaraları” başlıklı belgesel dizisi televizyonlarda yayınlandı. Bu belgeseller kendisinin de uzun yıllar öğretim üyesi olduğu Essen Üniversitesi başta olmak üzere, Almanya’da ve başka ülkelerdeki üniversitelerde öğretim materyali olarak değerlendiriliyor.
Kültür Forumu olarak on yılı aşkın bir dönem, Almanya’daki gazetecilerin Türkiye’yi, Türkiye’deki gazetecilerin Almanya’yı ziyaret ederek, yakından tanımalarını, tanışmalarını sağlayan eğitim – gözlem gezileri organize etti. Başkent Berlin’de Federal Başbakanlık binasında, Almanya’daki Türkçe medyada çalışan gazetecileri Federal Başbakan’la buluşturan özel toplantıların gerçekleşmesini sağladı.
Gazeteci Hrant Dink’in katledilmesini konu olan “Cinayet Dosyası: Hrant Dink” belgeseliyle “Altın Küre Ödülü”nü aldı. Köln’de, onur başkanlığını Rakel Dink’in üstlendiği “Hrant Dink Forumu”nu kurdu. Türkler ve Ermeniler arasındaki dostluğu geliştirmeyi hedefleyen bu forum her yıl suikastın yıldönümünde Hrant Dink’i, anısına layık etkinliklerle anmayı sürdürüyor.
Kültür Forumu’nun “Politik Tutuklulara Destek Fonu” da 2017 yılından bu yana, demokratik kuruluş ve sendikaların yardımıyla zor durumdaki tutuklulara destek oluyor, son aylarda da PEN ve birçok demokratik örgütle birlikte Türkiye’deki demokratik medyaya destek vermek için kampanyalar yürütüyor.
Türkiye Almanya Kültür Forumu’nun uluslararası boyutta etkinliklerinden biri de 2022’de düzenlediği Yaşar Kemal Sempozyumu’ydu. 29 Ekim 2023’de ise Köln’de Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’ncü, Türkiye Almanya Kültür Forumu’nun da 30’ncu kuruluş yıldönümünde, Türkiye, Almanya ve Yunanistan’dan sanatçıların, aydınların ve politikacıların katıldığı, açık oturum ve gösterimlerin yer aldığı, iki günlük görkemli bir buluşma gerçekleştirdi. WDR’in büyük salonundaki bu etkinlik Türkiye’de demokratik, özgür ve barış içinde bir cumhuriyeti özleyenleri bir araya getirdi. 100’ncü kuruluş yılını geride bırakan cumhuriyetin cezaevlerine haksız, hukuksuz kapatılan insanlarımız için Avrupa kamuoyunda iz bırakan, etkin bir dayanışma platformu oluşturdu.
Okkan, altında Türkiye Almanya Kültür Forumu, Türk-Yunan Dostluk Girişimi ya da Hrant Dink Forumu gibi kurumların imzasının olduğu, Avrupa’da demokratik partilerden sendikalara, göçmen örgütlerine uzanan geniş bir sivil toplum yelpazesinin desteklediği, Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Zülfü Livaneli, Günter Grass, Günter Wallraff, Salman Rüştü, Mikis Theodarakis, Maria Faranduri gibi tanınmış sanatçı ve aydınların katıldığı devasa etkinliklerin arka plandaki “alçak gönüllü” mimarı oldu.

Almanya’ya Göç Senfonisi
Son olarak Türkiye’de yaşayan usta müzisyen Fuat Saka’nın bestelediği dünyanın ilk göç senfonisi “Karanlık Sular“ın (Dark Waters) önce Köln’de, daha sonra Münster’de, son olarak da Türkiye’de iki yıl önce yaşanan büyük deprem felaketinin merkezi Hatay’da sunulmasının arkasında yine o ve Kültür Forumu vardı. Birleşmiş Milletler Göçmenlere Destek Örgütü’nün de desteğini alan Okkan ve arkadaşları bu eserin Almanya’nın diğer merkezlerinde, Yunanistan’da ve başka ülkelerde de icra edilmesi için çalışmalar yürütüyor.
Okkan, bir süredir yine Türkiye’den uzak yaşamak zorunda bıkarıldı. Sürekli bir devinim içinde, biri bitmeden öteki başlayan, deyim yerindeyse “kıpır kıpır” projelerle, etkinliklerle dolu yaşamını Köln’de sürdürüyor. Bir yandan Türkiye’de, Almanya’da ve diğer ülkelerde eşit haklara dayalı kültür alışverişini, demokrasi mücadelesini ilerletecek projelere destek verirken, diğer yandan da yenilerini planlıyor. Nöbeti daha genç kuşaklara devrederken, Kültür Forumu’nun Türkiye – Avrupa boyutuna evrilmesi için de çaba gösteriyor.
Bu arada belgeselci kimliğiyle çalışmalarını da sürdürüyor. Önümüzdeki günlerde Almanya’da Türkiye kökenli sendikacılığın ve eşit haklar mücadelesinin öncülerinden Yılmaz Karahasan, Ülkü Schneider-Gürkan gibi Türkiye’den Almanya’ya göçün birinci kuşak tanıkları üzerine belgeselleri yayına hazırlanıyor.

Filmografi
1982 Ruhr Havzasında Noel ve Türkler (WDR, 30 dk.)
1983 Ödünç Hayaller – Türklerin Video Bağımlılığı (WDR, 30 dk.; Hanno Brühl ile)
1982 Papa Suikastı Soruşturmasının Perde Arkası (WDR 10 dk.; Volker Happe ve Örsan Öymen ile)
1993 Nazım Hikmet – Türkülerimizden Korkuyorlar (ARTE/WDR 54 dk.;
Dieter Oeckel ile)
1993 Ren Kıyısında Buluşma: Salman Ruhdie, Aziz Nesin, Günter Wallraff
(WDR, 20 dk.)
1996 Sakıncalı Düşünceler – Türkiye Aydınları (ARTE 54 dk.)
1997 Yaşar Kemal – Şiirsellik ve Politika Arasında (ARTE/WDR 54 dk.)
2001 Aziz Nesin – Bir Politika Silahı: Mizah
2003 Barış İçin Sürülenler – Türk-Yunan “Mübadele“ Süreci (ARTE/WDR 54 dk., Simone Sitte ile)
2009 Hrant Dink Cinayet Dosyası (ARTE/WDR 54 dk., Simone Sitte ile)
2010 İnsan Manzaraları – Türkiye’den Altı Yazar Portresi
Nazım Hikmet – Şair ve Devrimci (ARTE/WDR 30 ve 10 dk.)
Yaşar Kemal – Şiirsellik ve Politika Arasında (ARTE/WDR 30 ve 10 dk.)
Orhan Pamuk – Kentinin İmgelerinde Bir Şair (ARTE/WDR 30 ve 10 dk.)
Elif Şafak – Tasavvufdan Günümüze Edebiyat (ARTE/WDR 30 ve 10 dk.)
Murathan Mungan – Boğaziçi’nin Ünlü Şairi (ARTE/WDR 30 ve 10 dk.)
Aslı Erdoğan – Cennetin ve Ölümün Sınırında (ARTE/WDR 30 ve 10 dk.)
2011 Günter Grass ve Yaşar Kemal İstanbul’da (SonaMedia, 20 dk.)
2014 Fazıl Say – Bir Film Portresi (SonaMedia, 30 dk.)
2016 Ara Güler – Bir İstanbul Efsanesi (SonaMedia 30 dk.)
2019 Gülen Hareketi (Halil Gülbeyaz ile birlikte, ARTE/ZDF, 54 dk)
2019 Erdoğan (Halil Gülbeyaz ile birlikte, ARTE/ZDF, 54 dk)
2024 “Başkan Erdoğan, Mafya ve Ben“ Yöneten: Can Dündar (Danışmanlık), 54 dk (ARTE/WDR

Ödüller
1997 Yaşar Kemal – Şiirsellik ve Politika Arasında – LiteraVision Jüri Onur Ödülü
2004 Nürnberg Türkiye Almanya Film Festivali – Mahmut Tali Öngören Demokrasi ve İnsan Hakları Ödülü: “Barış İçin Sürülenler” (Simone Sitte ile birlikte)
2010 World Media Festival – Altın Küre Belgesel Ödülü
‘Hrant Dink Cinayet Dosyası’ (Osman Okkan, Simone Sitte)
2010 Cinema for Peace Award – En Değerli Belgesel Ödülü
‘Hrant Dink Cinayet Dosyası’ (Simone Sitte ile birlikte)
2012 Kuzey Ren Westfalya Eyaleti Liyakat Nişanı
2014 Federal Almanya Liyakat Nişanı
2016 Ruhr Bölgesi Kitap Fuarı Onur Ödülü
2022 Avrupalı Türkiyeli Yazarlar Grubu İnsan Hakları Ödülü
2025 Nürnberg Türkiye Almanya Film Festivali Onur Ödülü
2025 Köln Kültür Konseyi Onur Ödülü

Bu da ilginizi çekebilir:

Ege’nin iki yakasından yükselen sesler Münih’te buluştu!

Münih’teki Kulturbunt Neuperlach’ta geçtiğimiz ay gerçekleşen Freundschaftslieder (Dostluk Şarkıları) konseri, Türkiye ve Yunanistan halklarının müzikal ortak hafızasını sahneye taşıdı. Stuttgart’tan Sinem Garnateo Weber ile Tübingen’den buzuki virtüözü Nikos Hatziliadis, Ege’nin iki yakasından seslerini birleştirerek duygusal bir müzikal birlikteliğe imza attı. Onlara sahnede gitarist Enis Akmut ve bas gitarist Nikos Konstantinidis eşlik etti.

Konserde 1915’lere kadar uzanan, çoğu anonim halk türkülerinden oluşan bir repertuvar seslendirildi. “Sıra Sıra Selviler – To Kanarini”, “Bir Dalda İki Kiraz – Sala Sala” ve “Kalenin Bedenleri – Siko Chorepse Koukli Mou” gibi eserler, izleyicilere ortak bir folklorik belleği sundu. Enstrümantal parçalardan “Tatavla Nikriz Kasap Oyun Havası” gibi eserler ise sözsüz bir ortak dili temsil etti.

Konserin dikkat çeken bölümlerinden biri, Zülfü Livaneli’nin toplumsal temalı bestelerinin Yunanca yorumlarının sahneye taşındığı anlar oldu. “Merhaba – Gia Hara” ve “Kardeşin Duymaz Eloğlu Duyar – San to Metanasti” gibi eserler, daha önce Maria Faranduri tarafından Yunancaya kazandırılmıştı; bu kez Sinem Garnateo Weber ve arkadaşları tarafından seslendirilerek, evrensel dayanışma duygularını dinleyicilerle buluşturdu. Ayrıca Yeni Türkü tarafından Türkçeye kazandırılan “Maskeli Balo – Pes Mou Pos Ginetai” ve “Telli Telli – Teli Teli” gibi eserleri seslendirerek, iki halkın müzik yoluyla birbirini nasıl beslediğini gösterdi.

Bu özel proje, Ege Denizi’ni yalnızca bir coğrafi sınır değil, aynı zamanda iki halk arasında paylaşılan kültürel bir mirasın simgesi olarak ele alıyor. Sinem ve Nikos’un yorumlarıyla hayat bulan ezgiler, Ege’nin iki kıyısındaki yaşamların ne kadar iç içe geçtiğini müzik aracılığıyla yeniden hatırlattı.

Bu da ilginizi çekebilir:

Mittelmeer Orchestra 10 Mayıs’ta Münih’te

Rosenheim merkezli müzik topluluğu Mittelmeer Orchestra, 10 Mayıs 2025 Cumartesi akşamı Münih’teki IG Feuerwache sahnesinde konser verecek. Farklı kültürel geçmişlere sahip müzisyenleri bir araya getiren grup, adından da anlaşılacağı gibi Akdeniz’in sıcak tınılarını caz ve dünya müziği ezgileriyle harmanlayarak dinleyiciyle buluşturuyor.

On kişilik orkestrada saz, kemence, trompet, Waldhorn, saksafon, keman, çello, gitar, kontrbas ve vurmalı çalgılar gibi çok çeşitli enstrümanlar yer alıyor. Repertuvarlarında Türkçe ve Almanca sözlü eserlerin yanı sıra, Roman müziğinden esinlenen düzenlemeler de bulunuyor. Geleneksel ezgiler ile modern tınılar arasında kurulan bu köprü, topluluğun müzikal kimliğini belirgin kılıyor.

2023 yılında 10. yılını kutlayan Mittelmeer Orchestra, aynı yıl içinde Rosenheim’da düzenledikleri bir yardım konserinde Türkiye ve Suriye’deki depremzedeler için 5.000 Euro bağış toplamıştı. Topluluk, bu yönüyle sadece sanatsal değil, toplumsal duyarlılığıyla da öne çıkıyor.

Dinleyicilere hem müzikal hem de kültürel açıdan zengin bir akşam sunacak konser, Münih’in Ludwigsvorstadt semtindeki IG Feuerwache’de (Ganghoferstraße 41) gerçekleşecek. Etkinlik saat 20:00’da başlayacak ve giriş ücreti 15 Euro. Biletler etkinlik günü kapıdan temin edilebilecek.

Yer: IG Feuerwache, Ganghoferstr. 41, Münih
Tarih: 10 Mayıs, 20:00
Bilet: 16 Euro (Kapıda)

“Özgürlüğün de, eşitliğin de adaletin de dayanağı ulusal egemenliktir.”

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Kutlu Olsun…

Dünyada çocuklarına bir bayram hediye eden tek lider Mustafa Kemal Atatürk’tür. Geleceğin istikbalini çocuklarda ve gençlerde gören Gazi Paşa şöyle diyor; “Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz.”
Sonsuza dek unutulmayacak olan Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı ve minnetle anıyorum…

Geleceğimiz boş vaatlerle değil, iyi yetiştirilen çocuklarla güzelleşir. Bilimle ve sanatla yetiştirilen,  umutları yeşerten, vicdanlı, güzel yürekli çocuklarla güzelleşir. Bu noktada elbette en büyük rol ebeveynlere düşüyor; doğru insanlarla, doğru kaynaklardan alacağınız bilgilerle, objektif düşünebilen, ayakları yere sağlam basabilen, özgüveni yüksek, sağlıklı beyinler yetiştirmek…

Bu hafta ‘Meral’in Kitap Bahçesi’ köşemin kitaplarını çocuklar için seçtim. Çocuklarınızla birlikte bol satırlı, hikâyesi güzel bir hafta geçirmeniz dileği ile…

BİR KURBAĞA GİBİ SAKİN VE DİKKATLİ -Eline Snel

Geçmişe dair takıntılardan ve geleceğe dair endişelerden kurtulma çabasına gireriz zaman zaman. Bunun için kimi zaman bir uzmandan, kimi zaman güzel kaynaklardan yardım alırız. Dikkatimizi toplamayı, dinlemeyi, konsantre olmayı öğrenebilmemiz lazım. Farkındalık nedir, bilmemiz lazım. Bu önce ebeveynlerin öğrenmesi gereken, sonra da çocuklara öğretilmesi gereken bir olgudur.
Odaklanma, dinlemeyi öğrenme, kendi düşünce ve duygularıyla ve de başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurabilme becerileri için onlara farkındalık eğitiminin temellerini öğretmemiz gerekir. Bunun için çok güzel bir kaynak önereceğim. Hem anne babalar için hem çocuklar için okumaktan çok keyif alacağınız, Terapist Eline Snel tarafından yazılan ‘Bir Kurbağa Gibi Sakin ve Dikkatli’ kitabını okumanızı tavsiye ederim.
Eline Snel terapisttir ve çocuklara yönelik bir meditasyon metodu geliştirmiştir. Farkındalık eğitimi vermek üzere Hollanda’da bir akademi kurmuştur. Kitapta yazar farkındalığı şöyle tanımlıyor: “Farkındalık, ruhumuzun tam olarak içinde bulunduğu mekanda ve zamanda olmasını sağlama ve yaşadığımız her anı dolu dolu yaşama yeteneğidir.” “Çocuklar ilk başta farkındalık alanında minik ustalardır. Daha sonra büyür, geleceği hayal etmeyi ve geçmişe bakmayı öğrenir. Beyinleri gelişir, zihinsel güçleri artarken acı çekme kapasiteleri de hızla büyür. Yavaş yavaş çoğu çocuk, çok kıymetli bir yetenek olan farkındalığı kaybeder ya da kullanmayı bırakır. Elbette yetişkinliklerinde bunu geliştirmeyi yeniden öğrenebilirler. Ama sonuçta bu mükemmel sermayeyi korumalarına ve geliştirmelerine yardım etmek daha basit ve mantıklı olmaz mı?”

Kitabın arka kapağında şu ifadeler yer alıyor:
“Günümüzde çocuklar çok hareketli ve gerginler, üstelik dikkatleri de dağınık… Peki rahatlamaları için onlara nasıl yardım edebiliriz? Konsantre olmayı onlara nasıl öğretebiliriz? Miniklerin ihtiyaçlarını mükemmel bir biçimde karşılayan ve onlara anında fayda sağlayan meditasyon bunun için basit ve etkili bir araç olacak! 5-12 yaş arasındaki çocuklara ve onların anne babalarına yönelik bu orijinal ve sevimli kitap her gün uygulanabilecek basit alıştırmalar içeriyor…’’

YANLIŞLIKLA DÜNYANIN ÖBÜR UCUNA UÇAN ÇOCUK -John Boyne

Avustralya’da  hukuk müşaviri olan ‘normal’ bir anne Elanor ve ‘normal’ bir baba Alistair, iki ‘normal’ kardeş Henry ve Melanie. Hayatı normallikler üzerine kurulmuş ‘normal’ bir aile Brocket ailesi. Tahammül edemedikleri en büyük şey kendilerinden farklı insanlar. Farklı olmamak için çok çaba sarfeden aile normal bir mahallede, normal bir evde normal bir yaşam sürmektedir. Ta ki Barnaby doğana kadar. Dünyanın en sıra dışı çocuğu. Bu kitap, her yaşta okura normal olgusunu sorgulatacak, farklı olmanın ayrıcalıklarını gösterecek çarpıcı bir eser.

Tanıtım bülteninden:
8 yaşındaki Barnaby Brocket’in dış görünümünün kendi yaşıtlarından hiçbir farkı yok. Oysa bu ‘normal’ görüntüsünün ardında onu son derece özel kılan bir kabiliyete sahip: Barnaby uçabiliyor… Evet, yanlış anlamadınız, küçük Barnaby doğduğu günden bu yana havada süzülebiliyor. Aslında bu, onun için son derece ‘normal’ bir şey. Çünkü sürekli yerde olmanın nasıl bir duygu olabileceği konusunda hiçbir fikri yok. Bu sıra dışı durum, ömrünün büyük bir çoğunluğunu, evlerinin tavanına yerleştirilmiş orta sertlikteki bir şilteye yaslanarak geçiren küçük bir çocuk için dayanılmaz gibi görünse de, Barnaby bunu kendine pek dert edinmiyor. Normallik takıntısı olan anne ve babası ise Barnaby’nin bu anormal davranışından oldukça muzdarip. Ne pahasına olursa olsun, Barnaby’yi normal bir çocuğa dönüştürebilmek için ellerinden gelen her şeyi denemeye hazırlar. Savundukları tek bir gerçek var: Barnaby, uçmaktan vazgeçmeli ve kardeşleri gibi normal bir çocuk olmalı. Aksi hâlde, ondan kurtulmaktan başka bir çareleri görünmüyor…

Olan oluyor ve küçük Barnaby, akla hayale sığmayan son derece trajik bir olayla Sidney Limanı’ndan yavaş yavaş göğe doğru yükselmeye başlıyor. Onun için asıl macera ise şimdi başlıyor. 8 yaşında yanlışlıkla dünyanın öbür ucuna uçarak bir inanılmazı başaran Barnaby Brocket, sıra dışı bir yaşam deneyimi edindiği bu zorlu yolculukta, gerçekte kim olduğunu ve insanın kendisi olmaktan daha mutluluk verici bir şey olmadığını keşfediyor.

ÖNCE HAYAL -Judith Malika Liberman

Jozef bir terziydi. Müşterilerine önce bakıyor, sonra gözlerini kapatıp onlar için bir hayal kuruyor ve başlıyordu dikmeye. Kırt kırt, tıkır tıkır, pof pof! Ortaya öyle güzel giysiler çıkıyordu ki… Derken sonunda Jozef kendisi için de bir hayal kurdu ve hayali rengârenk bir paltoya dönüştü. Peki paltosu eskidiğinde Jozef ondan nasıl vazgeçecekti? Yoksa başka bir seçeneği de var mıydı?

Masal anlatıcısı Judith Malika Liberman, ilk kez çocuklar için yazdı! Dünya masallarını yeniden yorumlayan Liberman, ‘Şarkılı Masallar’ serisinin bu ilk kitabında okurlarına hayal kurmak, yaratıcılık, kimlik edinmek, ileri dönüşüm ve vazgeçmemek üzerine rengarenk bir masal anlatıyor. Üstelik bu çok katmanlı masal, ritmik şarkılarla da zenginleşiyor.
Önce Hayal’i Judith Malika Liberman’ın anlatımı ve şarkıları ile youtube ve soundcloud platformlarından dinleyebilirsiniz. Böylece masal anlatımı konusunda Liberman’ın rehberliğinden ilham alabilir, hem okuyup hem dinlerken kendinizi şarkılara eşlik ederken bulabilirsiniz. Bunun için kitabın üzerinde yer alan karekodu telefon ya da tabletinize okutmanız yeterli.
Kitabın sonundaki etkinlik sayfasıyla da masalın işaret ettiği ileri dönüşüm fikrini pekiştirebilir, hayatınıza katabilirsiniz.
Zeynep Özatalay’ın masalsı güzellikteki resimleri ise kitabı her okuyuşunuzda size sıcacık hayaller vaat ediyor. (Tanıtım Bülteninden)

FİKİRLER (DÜNYAYI DEĞİŞTİREN İCATLAR) -Christian Hill

Yaşamlarımızda büyük değişimlere yol açan icatların arkasında genellikle bir ilham, dâhice bir fikir ve çoğu zaman da harika bir hikâye vardır!
Merkezi ısıtma, kâğıt, kurşunkalem, tren, bisiklet, fotoğraf, bilgisayar, daktilo, telefon, otomobil, telsiz, x ışınları, plastik, televizyon, antibiyotik, mikrodalga fırın, video oyunu, internet ve web…
Milyonlarca insanın yaşamını değiştiren bu fikirler mucitlerin aklına nereden geldi? Kafalarının içinde her şeyi değiştirecek o fikrin ilk kıvılcımı çaktığında ne yapıyorlar, ne düşünüyorlar, ne söylüyorlardı… Bu kitapta yer alan 18 mucidin hikâyesiyle, bu icatların hangi şartlar altında yapıldığını keşfedeceğiz.
Günümüzde kullanmaya devam ettiğimiz çeşitli icatların ilgi çekici yolculuklarını yalın ve eğlenceli bir dille anlatan Fikirler kitabı, 10 yaş ve üzeri okurları hem bilgilendiriyor hem de onlara ilham veriyor.

AĞACIN HAFIZASI -Tina Vallès

Nedenini bilmese de Jan, anneannesi ve dedesinin artık onlarla yaşayacağının iyi haber olmadığını sezer. Dedesi Joan ile anneannesi Caterina, yaşadıkları Vilaverd köyünden ayrılarak Barselona’ya, Jan ve ailesinin yanına taşınırlar. Ve bu durum, evdeki gündelik yaşamı tamamen değiştirir. Artık sözcüklerin de, sessizliklerin de yeni anlamları olacaktır. Fakat Jan ve dedesinin ağaçlar, göründüğünden farklı anlamlar taşıyan sözcükler ve uzun yürüyüşlerle bezeli apayrı bir dünyaları vardır. Dedesi Joan’ın zamanla silikleşen anıları torunu Jan’a emanettir artık.

Kendimizi ifade etme yollarımız, kim olduğumuz, aile içi iletişim, köy ve şehir yaşamı, sevgi, yaşlılık, dede ve torun ilişkisi gibi önemli temaları kapsayan dokunaklı bir roman Ağacın Hafızası… Bir çocuğun dedesine bakınca gördüğü olağanüstü insan hakkında dokunaklı ve şefkatli bir roman.
Çocuklar için birçok kitap kaleme alan Tina Vallès, Ağacın Hafızası ile 2017 yılında prestijli yayınevi Anagrama tarafından verilen Llibres Ödülü’nü aldı.

Sağlıkla kalın.
Meral Türkdoğan

Meral Türkdoğan

Telli Davul, ilk Avrupa turnesine Berlin’de başlıyor

Özgün müziğiyle dikkat çeken Telli Davul, ilk Avrupa turnesine Almanya konserleriyle başlıyor. İstanbul’un eski orkestralarında bas gitara verilen “Telli Davul” lakabından adını alan grup, Anadolu’nun geleneksel müziğini disko, saykodelik, funk ve caz öğeleriyle harmanlayarak özgün bir biçimde yeniden yorumluyor.

Yaylı tambur ve çağlama gibi geleneksel enstrümanları, melodik bas yürüyüşleri ve doğaçlamaya dayalı yapısıyla birleştiren Telli Davul’un sahnesi, izleyicilerine hem nostaljik hem de yenilikçi bir müzikal deneyim sunuyor. Grubun kadrosunda; vokal, yaylı tambur ve çağlamada Muaz Ceyhan, tuşlu çalgılarda Maya Muz, davulda Danae Palaka ve bas gitarda Özer Ateş yer alıyor.

Telli Davul, 2025 yılı boyunca Türkiye ve yurt dışında birçok sahnede müziğini dinleyicilerle buluşturacak. Almanya turnesi, 17 Nisan’da Berlin’de başlayıp, Hamburg ve Köln’de devam edecek.

17.04 – Berlin
Ballhaus Prinzenallee

18.04 – Hamburg
45´lik Hamburg 

19.04 – Köln
Kulturbunker Köln-Mülheim 

Canlı konser kayıtları için: Telli Davul Live @ Wonder Village Fest

12 Nisan’da ilk kez Berlin’de: İstanbul Ekspresi-İki Memleketin Sesi

Türkiye’den Almanya’ya uzanan bir göç ve müzik yolculuğu

12 Nisan’da Berlin’de unutulmaz bir etkinlik gerçekleşecek: İstanbul Ekspresi – İki Memleketin Sesi (Istanbul Express: The Sound of Two Homes). Türkiye’den Almanya’ya göçün tarihini, müzik ve göç hikayeleriyle birleştiren etkileyici bir yolculuk izleyicileri bekliyor. Üç bölümden oluşan etkinlikte; göç hikâyeleriyle harmanlanan müzikli anlatı, Anadolu rock konseri ve efsane Cartel grubunun kurucularından Kabus Kerim’in DJ performansı bir araya geliyor.

Etkinliğin ilk bölümünde, 1960’lardan günümüze Türkiye’den Almanya’ya göçün izini süren müzikli anlatı sahneleniyor. Her on yıla dair kaleme alınmış kısa metinler okunuyor ve her metni, o döneme ait şarkılar takip ediyor. Göç tarihiyle ilgili okumalar, Begüm Kardeş (DiasporaTürk) ve Hamide Türker (PiYASA Magazin) tarafından sunuluyor ve tüm bölüm, DiasporaTürk’ün zengin fotoğraf arşiviyle destekleniyor. Görsel, işitsel ve duygusal olarak güçlü bu bölüm, seyirciyi adeta bir trenin vagonlarında geçmişten bugüne taşıyor.

İkinci bölümde ise Gleis 11 konseri yer alıyor. Grubun üyeleri, Amanya’ya göç eden ilk kuşağın çocukları ve torunları ile son yıllarda ülkeye gelen yeni dalga göçmenlerden oluşuyor. Anadolu rock tarzını modern bir tınıyla buluşturan grup, dinleyicileri Cem Karaca, Barış Manço, Erkin Koray ve Moğollar gibi efsanevi sanatçılardan ilham alan bir repertuvarla selamlıyor.

Gecenin finalinde ise sahne Türkçe hip-hop müziğinin öncülerinden Kabus Kerim’e emanet. Karakan ve Cartel ile bir döneme damga vuran efsane isim, DJ setiyle geceyi yüksek enerjiyle sonlandıracak.

Müziğin, tarihin ve göç hikâyelerinin birleştiği bu etkinlik deneyimini kaçırmayın. İnstagram hesabımızda bu etkinlik için çekilişle 5 kişiye 2şer bilet hediye ediyoruz. Çekilişe katılmak için tıklayın.

Yer: Jockel Event Hall, Ratiborstr. 14C, 10999 Berlin
Tarih: 12 Nisan, 20:00
Bilet: 16 – 20 Euro (Buradan satın alabilirsiniz)

36. Münih Türk Film Günleri, Türkan Şoray’a Onur Ödülü ile başlıyor

Münih’te bu yıl 36’ncısı düzenlenen Münih Türk Film Günleri (MTFG), Türkiye sinemasının Sultanı Türkan Şoray’ın katılımıyla 1 Nisan’da başlayacak. Açılış töreninde Türkan Şoray’a ‘Yaşam Boyu Başarı ve Onur Ödülü’ verilecek ve festivalin açılış filmi olarak Atıf Yılmaz imzalı 1977 yapımı Selvi Boylum Al Yazmalım gösterilecek.

Münih Türk Film Günleri’nin açılış filmi, Atıf Yılmaz imzalı 1977 yapımı Selvi Boylum Al Yazmalım

Biletleri haftalar öncesinde tükenen açılış töreninin Royal Film Palast’ta yapılacağı MTFG, Münihli sinemaseverleri filmlerin büyüleyici dünyasıyla buluşturacak. Bu yılki film günlerinin seçkisinde toplam 12 uzun metraj, 8 belgesel ve 7 kısa film yer alıyor. Aralarında adresi Olmayan Ev, On Saniye gibi filmlerin Almanya prömiyeri olacak. Festivalin kapanış gününde (6 Nisan) yapılacak kısa film gösterimlerinde ise bir ilk yaşanacak: Münih Türk Film Günleri’nde izleyiciler, oylarıyla “Kısa Film Seyirci Ödülü”nü belirleyecek.

Genco belgeseli, yönetmen Selçuk Metin’in katılımıyla 3 Nisan Perşembe akşamı Royal Filmpalast’ta gösterilecek

MTFG, bu yıl Türkan Şoray’ın yanı sıra yönetmenler Doğuş Akgün (Ölü Mevsim, 2 Nisan saat 20:00), Selçuk Metin (Genco, 3 Nisan 20:15), Hatice Aşkın (Adresi Olmayan Ev, 4 Nisan, 20:30), Erdi Işık (On Saniye, 05 Nisan 15:00 ve Mukadderat, 5 Nisan 20:00) ve Türker Süer (Gecenin Kıyısı, 5 Nisan 17:30) ile oyuncu Gülçin Kültür Şahin’i de (Tereddüt Çizgisi, 4 Nisan 18:00) konuk edecek.

36. Münih Türk Film Günleri’nin program akışı şu şekilde:

Salı, 01.04. | 19:00 Uhr
Açılış töreni
SELVİ BOYLUM AL YAZMALIM – DAS MÄDCHEN MIT DEM ROTEN KOPFTUCH
Royal Filmpalast
____________________________________________
Çarşamba, 02.04. | 18:00 Uhr
HAKKI
Royal Filmpalast
____________________________________________
Çarşamba, 02.04. | 20:00 Uhr
ÖLÜ MEVSİM – UNFRUITFUL TIMES
Royal Filmpalast
____________________________________________
Perşembe, 03.04. | 18:00 Uhr
TURBO
Royal Filmpalast
____________________________________________
Perşembe, 03.04. | 20:15 Uhr
GENCO
Royal Filmpalast
____________________________________________
Cuma, 04.04. | 18:00 Uhr
TEREDDÜT ÇİZGİSİ – HESITATION WOUND
Royal Filmpalast
____________________________________________
Cuma, 04.04. | 20:30 Uhr
ADRESİ OLMAYAN EV – THE HOUSE WITH NO ADDRESS
Royal Filmpalast
____________________________________________
Cumartesi, 05.04. | 15:00 Uhr
ON SANİYE – IN TEN SECONDS
Royal Filmpalast
____________________________________________
Cumartesi, 05.04. | 16:00 Uhr
ECLIPSE
Gasteig HP8, Projektor
____________________________________________
Cumartesi, 05.04. | 17:30 Uhr
GECENİN KIYISI – SCHATTEN DER NACHT
Royal Filmpalast
____________________________________________
Cumartesi, 05.04. | 18:00 Uhr
ZAMANIN KIYISINDA SINAV – EXAM ON THE EDGE OF TIME
Gasteig HP8, Projektor
____________________________________________
Cumartesi, 05.04. | 20:00 Uhr
MUKADDERAT – FATE
ab 22.00 Uhr: Festivalparty
Münchner Kammerspiele, Schauspielhaus
____________________________________________
Cumartesi, 05.04. | 22:00 Uhr
Festivalparty
Münchner Kammerspiele, Blaues Haus
____________________________________________
Cumartesi, 05.04. | 20:15 Uhr
FARUK
Gasteig HP8, Projektor
____________________________________________
Pazar, 06.04. | 14:00 Uhr
ŞEHİR VE MESİH – THE CITY AND THE MESSIAH
IŞIĞIN HASADI – HARVEST OF LIGHT
Gasteig HP8, Projektor
____________________________________________
Pazar, 06.04. | 15:00 Uhr
BİLDİĞİN GİBİ DEĞİL – NOT WHAT YOU THINK
Royal Filmpalast
____________________________________________
Pazar, 06.04. | 16:00 Uhr
DARGEÇİT- HOLD STILL
Gasteig HP8, Projektor
____________________________________________
Pazar, 06.04. | 18:00 Uhr
DÖNGÜ – CYCLE
Royal Filmpalast
____________________________________________
Pazar, 06.04. | 18:00 Uhr
BAZEN HEP BİRLİKTE – OTHERWISE IN ISTANBUL
Gasteig HP8, Projektor
____________________________________________
Pazar, 06.04. | 20:00 Uhr
YENİ ŞAFAK SOLARKEN – NEW DAWN FADES
Royal Filmpalast
____________________________________________
Pazar, 06.04. | 20:00 Uhr
KISA FİLMLER – KURZFILME
Gasteig HP8, Projektor

29. Türkiye-Almanya Film Festivali’nde ödüller sahiplerini buldu

Almanya’nın seçkin sinema etkinliklerinden biri olan Türkiye-Almanya Film Festivali, bu yıl 29. kez Nürnberg’de sinemaseverleri ağırladı. Cumartesi akşamı gerçekleşen ödül töreninde, Almanya-İran yapımı “Yedi Gün” üç ödül kazanırken, Nejat İşler ve Deniz Işın oyunculuk performanslarıyla öne çıktı.

“Yedi Gün” üç ödülle dikkat çekti

Uzun metraj film jürisi ve Yedi Gün ekibi bir arada

En İyi Film Ödülü, Almanya-İran ortak yapımı “Yedi Gün” (Sieben Tage) filmine verildi. Ali Samadi Ahadi yönetmenliğindeki film, ayrıca Seyirci Ödülü ve insan hakları temalı yapımlara verilen Öngören Ödülü ile toplamda üç ödül kazanarak gecenin en çok öne çıkan yapımı oldu.
Jüri, filmin göç ve insan hakları konularını derin bir duygusallıkla ele almasını, güçlü senaryosu ve etkileyici başrol performansı ile izleyiciye dokunmasını ödüle layık gördü. Altı yıl cezaevinde kaldıktan sonra yedi günlük sağlık izni alan bir insan hakları aktivistinin, ailesiyle kaçmak ya da mücadelesine devam etmek arasında kaldığı içsel çatışmayı anlatan film, jüriye göre insan onuru, aile bağları ve toplumsal adalet arasındaki hassas dengeyi çarpıcı bir şekilde ele alıyor.

Jüri Büyük Ödülü “Another German Tank Story”ye verildi

Festivalde Jüri Büyük Ödülü, Jannis Alexander Kiefer yönetmenliğindeki “Another German Tank Story” filmine verildi. Jüri, film hakkında yaptığı açıklamada, “farklı küçük hikayeler ve egzotik karakterlerin sakin bir mikrokosmosta bir araya getirilerek, eski ve yeniyi, geçmiş ve geleceği birleştiren eşsiz ve mizahi anlatım tarzı“ nedeniyle filme özel bir dikkat gösterdiklerini belirtti.

“Evcilik“ filmindeki rolleriyle Nejat İşler ve Deniz Işın’a ödül

Evcilik filminin yönetmeni Ümit Ünal, festivale katılamayan oyuncuları Deniz Işın ve Nejat İşler adına aldı.

Deniz Işın ve Nejat İşler, Ümit Ünal imzalı “Evcilik” filmindeki performanslarıyla En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Erkek Oyuncu ödüllerini kazandı.
Uzun Metraj Film Jürisi üyesi yönetmen Caner Alper, Deniz Işın’a giden En İyi Kadın Oyuncu ödülünü şu sözlerle açıkladı: “Deniz Işın, rolüne fiziksel ve zihinsel bir yaklaşım sergileyerek, bu rolü cesurca ve samimi bir şekilde canlandırdı. Işın, karakterini sıcak ve otantik bir şekilde yansıtarak, rolün derinliklerine başarıyla indi.”
Meltem Cumbul ise, Nejat İşler’e giden En İyi Erkek Oyuncu ödülünü şu sözlerle açıkladı: “Nejat İşler, karakterini özgün bir şekilde, içsel ve dışsal anlamda organik bir performansla canlandırarak, görsel ve duygusal derinlik kattı. Karakteri ile diğer karakterler arasındaki etkileşimlerde güçlü temalar ve ince duygusal nüanslar sundu.”
Ümit Ünal, Nejat İşler’in bu filmle aldığı 2. En İyi Erkek Oyuncu ödülü olduğunu belirterek, “Deniz Işın ile bu filmde ilk kez çalıştık ve eminim o da havalara uçacak.“ dedi.

En İyi Kısa Film Ödülü: “Mori”

Kısa film jürisi tarafından birinci seçilen Mari filminin yönetmeni Yakup Tekintangaç’a ödülünü Rıza Kocaoğlu takdim etti

Festivalin En İyi Kısa Film Ödülü‘nün sahibi, Yakub Tekintangaç’ın yönettiği “Mori adlı kısa film oldu. Film, adını başrolündeki küçük kız karakteri Mori‘den alıyor. Jüri gerekçesinde, Mori’nin epik bir genişlik taşıdığı, başrol oyuncusunun henüz bir çocuk olmasına rağmen gösterdiği olağanüstü performansla dikkat çektiği belirtildi.
Jüri, Tekintangaç’ın filminde semboller, ima edilen anlamlar, ince bir anlatım tarzı ve yoğun bir duygusal derinlikle izleyiciyi etkileyerek, büyük sinema kareleriyle sunulan manzaraların, karakterin içsel dünyasındaki yalnızlık ve soğukluğu yansıttığını belirtti.

Ümit Yılmaz ve Tün Güney’e teşekkür plaketi 

Ayrıca, festivale yıllardır süren gönüllü destekleri için Ümit Yılmaz ve Tün Güney’e, teşekkür plaketi verildi.

Bu yıl Türkiye ve Almanya’dan 70’ten fazla sanatçının katıldığı festival, on gün boyunca özel filmler, söyleşiler, tiyatro ve müzik etkinlikleriyle sinemaseverleri bir araya getirdi. Türkiye-Almanya Film Festivali’nin 30’uncusu 6-15 Mart 2026 tarihlerinde gerçekleştirilecek.

Fotoğraflar: Kaan Deniz

29. Türkiye Almanya Film Festivali’nin kazananlarının listesi:

En İyi Film: Yedi Gün (Yönetmen: Ali Samadi Ahadi)
Jüri Büyük Ödülü: Another German Tank Story (Yönetmen: Jannis Alexander Kiefer)
En İyi Kadın Oyuncu: Deniz Işın (Evcilik, Yönetmen: Ümit Ünal)
En İyi Erkek Oyuncu: Nejat İşler (Evcilik, Yönetmen: Ümit Ünal)
Seyirci Ödülü: Yedi Gün (Yönetmen: Ali Samadi Ahadi)
Öngören Ödülü: Yedi Gün (Yönetmen: Ali Samadi Ahadi)
En İyi Kısa Film: Mori (Yönetmen: Yakub Tekintangaç)
İkinci Ödül (Kısa Film): Merhaba Anne, Benim, Lou Lou (Yönetmen: Atakan Yılmaz)
Üçüncü Ödül (Kısa Film): Mother Love (Yönetmen: Numan Acar)

Nürnberg, Nur Sürer ve Osman Okkan’la onurlandı

Almanya’daki Türkiye kökenli aydınların başlattığı ve kurumsallaştırmayı başardığı en önemli, en uzun soluklu kültürel etkinlik Nürnberg Türkiye-Almanya Film Festivali, Türkiye’den ve Almanya’dan değerli kültür ve sanat öncüleri Nur Sürer ve Osman Okkan’a verilen onur ödüllerinin takdim edilmesiyle başladı.

Bu yıl 29’ncusu düzenlenen ve her defasında olduğu gibi onlarca filmin yanısıra paneller, söyleşiler ve konserlerle desteklenmiş zengin bir içeriğe sahip olan festivale Türkiye ve Almanya başta olmak üzere çeşitli ülkelerden çok sayıda sanatçı katılıyor. Festivalin kurucuları Adil Kaya’nın başkanlığını, Ayten Akyıldız’ın da yönetmenliğini üstlendiği organizasyon 16 Mart’a kadar devam edecek.

Nürnberg’in önde gelen kültür merkezlerinden “Tafelalle“de cuma akşamı gerçekleştirilen açılış galasına sinema ve kültür dünyasından isimler katıldı. Almanya’nın Kültürden Sorumlu Federal Devlet Bakanı Claudia Roth ve Bavyera Eyalet Milletvekili Arif Taşdelen de açılışa katılan politikacılar arasındaydı.

Adil Kaya, Osman Okkan, Markus König

Türkiye sinemasının emektar oyuncularından Nur Sürer‘e Onur Ödülü‘nü İsviçreli Sinema ve Tiyatro Yönetmeni Xavier Koller takdim etti. 40 yılı aşan oyunculuk yaşamında çok sayıda ödüle hak kazanan, defalarca “en iyi kadın oyuncu“ seçilen ve son olarak bu festival programında yer alan “Mukadderat“ filmindeki rolüyle geçtiğimiz yıl Antalya’da “Altın Portakal“ı alan Nur Sürer, Xavier Koller’e 1990 yılında “Yabancı Dilde En İyi Film“ dalında Oskar Ödülü kazandıran “Umuda Yolculuk“ filminin de başrol oyuncusuydu. Hem “Mukadderat“, hem de “Umuda Yolculuk“ festivalde gösterilecek filmler arasında yer alıyor. Sürer’in ödül konuşmasını da ünlü Sinema Oyuncusu ve Yönetmeni, Yazar Ercan Kesal yaptı. Festivalde Kesal’in Türk tiyatrosunun geçtiğimiz yıl yitirdiğimiz büyük oyuncusu Genco Erkal’le kültür, sanat ve edebiyat sohbetini içeren, Ayten Akyıldız’ın yönettiği “Biz Tiyatroyla Devrim Yapabileceğimize İnanıyorduk“ filmi de gösterilecek.

Araştırmacı Gazeteci – Radyo Televizyon Redaktörü ve Belgesel Film Yönetmeni-Yapımcısı Osman Okkan‘a da Onur Ödülü’nü Nürnberg Büyükşehir Belediye Başkanı Markus König takdim etti. Okkan’ın ödül konuşmasını da Almanya’da araştırmacı gazeteciliğin büyük ismi Günther Wallraff yaptı. Tanışıklıkları çok eski yıllara dayanan Okkan ve Wallraff, şimdiye kadar çok sayıda gazetecilik ve insan hakları projesinde birlikte yer aldılar. Bunların başında Wallraff’ın 1985 yılında yayınlanan “En Alttakiler” kitabı ve aynı adla hazırlanan belgesel filmi içeren proje yer alıyor. Okkan, Almanya’daki Türkiye kökenli işçilerin yaşadığı ayrımcılığı, ırkçılığı, çalıştıkları yerlerdeki hak ihlallerini ortaya çıkaran, en geniş kesimlerin bütün bunlardan haberdar olmasını sağlayan bu proje kapsamında söyleşileri üstlenmiş, kısa zamanda “en çok satanlar” listesinin başına yerleşen kitabın Türkçe çevrisini yapmıştı. Festivalde Okkan’ın eşi ve çalışma arkadaşı Simone Sitte’yle yaptığı belgesel filmlerden “Barış İçin Sürülenler” (2003) ve “Hrant Dink Cinayeti Dosyası” (2009) de gösterilecek. Festival programında ayrıca “Türkiye nereye gidiyor?” başlıklı bir de ”Can Dündar – Osman Okkan söyleşisi yer alıyor.

Nürnberg Belediye Başkanı Markus König (solda) ve festival yönetmeni Ayten Akyıldız (sağda) konuklarıyla birlikte

Festivalde 20’si ilk kez seyirci karşısına çıkacak olan toplam 34 uzun, kısa ve belgesel film gösterilecek. Festivalin yarışma bölümü en iyi film, kadın ve erkek oyuncu, yönetmen, kısa film kategorilerinin yanısıra, bir de Gazeteci- Yazar, Senarist ve TRT Televizyonunun Kurucusu Mahmut Tali Öngören adına verilen bir de insan hakları ve demokrasi ödülü içeriyor. Festival programında uzun yıllardan sonra bir de tiyatro oyunu yer alıyor. Türkiye’de sinema ve tiyatronun en iyi kadın oyuncularından Nazan Kesal, İran’ın büyük kadın şairlerinden Füruh Ferruhzad’ı canlandırdığı tek kişilik oyunu “Yaralarım Aşktandır”la Nürnberg’de sahneye çıkacak.

Haber: Gürsel Köksal, Fotoğraflar: Kaan Deniz