Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi? Sanırım bu sorunun cevabı ne kadar okuyup, ne kadar gezdiğimizle alakalı. Eskiden kültürel, antik ya da mimari olarak zengin mekânlara gidilemese de oranın tarihi, coğrafi konumu, kültürü, insanları, inanış biçimleri araştırılıp, orası hakkında yazılanlar okununca, gidip görülmüş kadar olunurdu. Peki buna göre bir yığın seyahatname okuyup çok şey biliyorum diyebilir mi bir insan? Evet mi? Ben o kadar emin olamıyorum artık. Çünkü diğer ülkeleri bilmem ama cânım ülkemin durumu çok vahim. Geleceği çok karanlık. Çünkü toprağında yeşilini, tarihi dokusunu, binlerce yıllık geçmişini, acı tatlı bir yığın yaşanmışlıklarını barındıran çok özel, inanılmaz güzel, eşsiz değerlerimiz yıllardır yok ediliyor. Ve hızla yok edilmeye devam ediliyor. Peki ne uğruna dersiniz? Daha çok para, daha çok beton yığını, daha fazla alış veriş merkezi, daha büyük siteler için. Kaz Dağları, Salda gölü, ODTÜ kampüsü, Kuzey Ormanları, Alakır vadisi, Murat Dağı, Fatsa, Cerattepe, Hasankeyf, Munzur deresi, zaten inanılmaz derecede zengin olan kişiler tarafından yok edilen ve edilmeye devam eden yerlerden sadece bazıları. Yani artık çok okuyan değil çok gezen biliyor sanırım. Artık ne kadarını görebilirse tabi…
Bugün doğal yaşam savunucuları, aktivistler, doğa için direnenler sayesinde korunabiliyor birçoğu. Dilerim bu yıkım ve kıyım bir son bulur artık. Çünkü oksijene ihtiyacımız var. Çünkü ağaca, toprağa, çiçeğe, böceğe, çünkü doğaya ihtiyacımız var.
GEZİ DİRENİŞİ -Emre Kongar & Aykut Küçükkaya
İnsan ister istemez isyan ediyor artık. Sahip olduğumuz değerler elimizden bir bir alınırken bir şey yapamamak, öylece seyretmek bu kadar acı veriyorken bir kıvılcım, tek bir kıvılcım yetti bana. Yaklaşık bir saat içinde Taksim Meydanı’nda buldum kendimi. Yani bulduk. Neredeyse bütün yakınlarım, arkadaşlarım, bütün mahalle. Çünkü bir şeyler oluyordu orada. Halkın sesini, çığlığını duydum. “Yeter artık.” sesleri.. Çok duygulandım. İstiklal Caddesi’nde yürümeye çalışırken gözlerim sızlıyor. Ağlamaktan değil yalnız, biber gazından. Ama ne korkum vardı o an ne endişem. Sadece umut ve isyan duygusunu çok net hatırlıyorum. Yalnız değildim. Bir gece 40-50 kişiyle başlayıp sayısı on binleri bulan, benim gibi düşünen, zamanla Türkiye’nin dört bir yanından gelen, genci yaşlısı, herkes oradaydı. Nasıl güzel bir an, nasıl güzel bir atmosferdi anlatmak çok güç. Çünkü orada siyahla beyaz yan yanaydı. Çünkü orada Galatasaraylısı, Fenerbahçelisi, Beşiktaşlısı aynı ağacın gölgesinde oturuyordu. Çünkü bütün vücudu dövmeli olanla Türbanlı bir kadın aynı bardaktan su içiyordu. Orada özlem vardı. Dostluğa özlem. Sohbete özlem. Dayanışmaya, birlikte bir şeyler yapmaya özlem vardı orda. İnsanları birbirinden soğutmaya, uzaklaştırmaya çalışan kesime inat, namazını kılan kişiler zarar görmesin diye siper olmuş komünistler vardı orada. Şuan yazarken bile heyecan duyduğum o anları, o heyecan dolu günleri anlatan bir kitap Gezi Direnişi. Değerli bilim insanı Emre Kongar ve Aykut Küçükkaya tarafından kaleme alınmış bir çalışma.
Tarihe yazılmış o günlerin, küçük de olsa bir parçası olmanın haklı gurunu yaşarken, Gezi direnişinde çok acı bir şekilde kaybettiğimiz, kardeşlerimiz, büyüklerimiz, arkadaşlarımızı da bir kez daha saygıyla anıyorum.
AĞAÇLAR -Herman Hesse
“Atalarımı hiç bilmem, her yıl benden doğan binlerce evladımı bilmem. Tohumumun sırrını yaşarım sonuna dek, başka tasam yoktur benim. Tanrı’nın içimde olmasına güvenirim. Uğraşımın kutsallığına güvenirim. Ben bu güvenle yaşarım.”
Kitaptan alıntılanan bu cümleler bile acayip bir okuma isteği uyandırıyor insanda. Nobel ödüllü yazar Herman Hesse savaş karşıtı ve doğa aşığı bir insandır. Şiirleriyle ve ağaçlara dair görsellerle süslediği kitabının yapraklarını çevirdikçe, bu eserinin ders kitabı niteliğinde olabileceğini siz de göreceksiniz. Git gide betonlaşan dünyamda kafamı bu kitabın içine gömünce nefes alabiliyorum. Siddartha’dan bildiğim akıcı ve sade betimlemeleri Ağaçlar çalışmasında da görülüyor. Doğayı edebiyatla buluşturan Herman Hesse’nin bu kitabına bayıldım. Umarım siz de seversiniz.
ATIK KÜRE -Rob Hengeveld
Tam da anlatmaya çalıştığım meseleye parmak basan bir çalışma Atık Küre. İnsan türünün zaman içerisinde doğa katliamına nasıl sebep olduğunu anlatan, sosyolojik bir araştırma kitabı.
Özellikle nüfus artışına değinen Rob Hengeveld kitapta tükenen kaynaklarımız, petrol üretiminin etkileri, insan yapımı atıklar, tükettiğimiz ve ziyan ettiğimiz çevre, yok ettiğimiz ormanlar, biyolojik çeşitliliğin azalması hatta yok olması sonucu nasıl bir sona doğru gittiğimizi sorgulatır nitelikte. Sağlıklı bir şekilde bilinçlenmek ve çevre bilincine tam olarak sahip olabilmek için mutlaka okunması gereken kitaplar arasında yer almalı Atık Küre.
Sağlıkla kalın…
Meral Türkdoğan
Main Image by Valiphotos/Pixabay