Pazartesi, Ekim 13, 2025
Startseite Blog Sayfa 21

Deniz Okur: ‘Kim Vardı Ki Yanımda’

Almanya’nın Frankfurt şehrinde yaşayan şarkıcı Deniz Okur’un, kadına yönelik şiddete dikkat çeken teklisi “Kim Vardı Ki Yanımda” 8 Mart’ta tüm dijital platformlarda yayınlandı.

Deniz Okur

Sözlerini Melek Tuncer’in yazdığı ve Deniz Okur’un kendisinin bestelediği şarkının klibinde yine kadın müzisyenler ve oyuncular yer alıyor. “Community”mizin de üyelerinden olan Gülşen Dural, klipte Bergen’i canlandırıyor.

Gülşen Dural

Grand Müzik etiketiyle çıkan şarkının yapımcılığı Hayrettin Güneş’e, aranjeleri ise Nihat Ulaş’a ait.

Şarkıyı buraya tıklayarak dinleyebilirsiniz.

Nürnberg Türkiye Almanya Film Festivali 11 Mart’ta, Türkiye’de geçtiğimiz hafta vizyona giren Bergen filmi ile perdelerini açıyor

Nürnberg’de bu yıl 26. kez düzenlenen Nürnberg Türkiye Almanya Film Festivali (FFTD) 11 Mart’ta, Türkiye’de geçtiğimiz hafta vizyona giren ve ‘son yılların en iyi açılış yapan yerli filmi’ ünvanını kazanan Bergen ile başlıyor.

‘Acıların kadını’ olarak da anılan ve arabesk müziğinde kült bir yer edinen şarkıcı Bergen’in dram dolu hayatını anlatan film aynı zamanda Türkiye’de kadınların maruz kaldığı erkek şiddetine de ayna tutuyor.

Uzun uğraşlar sonunda beyaz perde için senaryolaştırılan ve çekilen filmin yönetmenleri Mehmet Binay ve M. Caner Alper ile başarılı oyuncuları Farah Zeynep Abdullah, Erdal Beşikçiğoğlu, Tilbe Saran ve Nergis Öztürk’ün yanı sıra filmin yapımcısı Mine Şengöz de Nürnberg, Tafelhalle’de yapılacak olan gala gecesine katılacak.

Nürnberg Belediye Başkanı Marcus König, Belediye Başkanı Prof. Dr. Julia Lehner ve Uluslararası Film Eleştirmenleri Federasyonu FIPRESCI Genel Sekreteri Klaus Eder, ZDF sinema ödüller ve TV dizileri genel başkanı Frank Zervos da ödül töreninin konukları arasında olacak. Özgün çeviri sanatıyla Recai Hallaç akşamın iki dilli olmasını sağlayacak.

Gecede ayrıca onur ödülüne layık görülen ARTE – Sinema ve Televizyon Filmleri Genel Başkanı Claudia Tronnier ve Uluslararası Altın Portakal Antalya Film Festivali ve Gezici Film Festivali Sanat Yönetmeni Dr. Ahmet Boyacıoğlu’na da ödülleri verilecek. Bu yılın diğer onur ödülünü star oyuncu Perihan Savaş, festivalin 19 Mart’ta yapılacak olan ödül töreninde alacak.

20 Mart’a kadar sürecek olan festivalde toplam 32 film gösterilecek. Bunlardan 9’u uzun metraj ve 12’si kısa film bölümünde yarışacak ve 3 ayrı seçici kurul tarafından izlenip ödüllendirilecek.

Pandemi arasından sonra tekrar yüz yüze etkinlik olarak düzenlenen festival bu yıl 70’in üzerinde yönetmen, oyuncu ve sinema uzmanının katılımıyla konuk rekoru kıracak. Dileriz festival salonları da izleyici rekoru kırsın.

Festivalin tüm detayları için: fftd.net

“Zweisprachigkeit und interkulturelle Kompetenz sind Stärken, die gefördert, gewürdigt und gesehen werden müssen”

Frankfurter Oberbürgermeister Feldmann empfängt den neu gewählten Vorstand des Türkischen Elternvereins Hessen

Unterschiedlicher kultureller Hintergrund sollte für kein Kind ein Hindernis sein, in Deutschland den Zugang zu Bildung zu erhalten. Doch die Realität sieht oftmals anders aus. Den Weg zu einer gleichberechtigten und fairen Bildungschance zu öffnen, ist zum einen Aufgabe der Politik, aber auch Institutionen und Initiativen können hier helfen und unterstützen, Missstände und Probleme zu erkennen und zu beheben. Dabei fängt die Arbeit im vorschulischen und schulischen Umfeld an. Der 2018 gegründete Türkische Elternbund Hessen (TEB) setzt genau hier an. Im Dreieck Eltern-Schüler-Schule engagiert sich der Verein für alle bildungs- und chancengerechten Themen.

Am Donnerstag, 3. März, hat Oberbürgermeister Peter Feldmann die Vorstandsmitglieder des TEB zu einem Gespräch und Austausch empfangen. „Bildung für alle sollte oberstes Ziel sein. Das fördere ich und ist ein wichtiger Punkt meiner Politik. Den Weg zur Bildung für alle zu öffnen, unabhängig davon, woher sie kommen und welchen Hintergrund sie haben, liegt mir als Oberbürgermeister sehr am Herzen“, sagte Feldmann zu Beginn des Gesprächs. Aus diesem Grund sei er froh, dass sich auch Eltern bei dieser Thematik zu Wort meldeten, engagiert Unterstützung anböten und Veränderungen anstießen.

Im Dezember 2021 hat der Verein einen neuen Vorstand gewählt. Dabei wurden Hatice Bektaş-Alpsar zur Vorsitzenden, Seyhan Gökkaya und Nebahat Kösali-Kündaş zu stellvertretenden Vorsitzenden, Meltem Coşkun zur Kassenwartin, Bahar Solak zur Schriftführerin gewählt. Gemeinsam mit Gülcan Aygün vom Verein sprachen die Vorstandsmitglieder Bektaş-Alpsar, Gökkaya und Kösali-Kündaş mit Feldmann über Türkisch als zweite oder dritte Fremdsprache neben herkunftssprachlichem Wahlpflichtunterricht, über islamischen Religionsunterricht, pandemiebedingten Nachteilsausgleich für Schülerinnen und Schüler und über die Anpassung von Lehrmaterialien und Bildungseinrichtungen sowie einer möglichen Reform der Lehrkräfteausbildung in Bezug auf Diversität. Zudem betonten sie, dass die Vorteile der Mehrsprachigkeit mehr beworben und herausgestellt werden müssten.

„Menschen mit Migrationsgeschichte haben zum einen ihre Herkunft, zum anderen sind Erziehung und Interessen von beiden Kulturkreisen – zum Beispiel dem türkischen und dem deutschen – beeinflusst und geprägt. Es entsteht eine interkulturelle Kompetenz – eine Stärke, die gefördert und vor allem auch gewürdigt und gesehen werden muss“, betonte Feldmann. Von dieser Stärke profitiere die Stadt als Gesellschaft und auch als Wirtschaftsstandort: „In unserer international geprägten und weltoffenen Stadt brauchen wir genau diese Kompetenz – sie stärkt uns und prägt unsere vielfältige Gemeinschaft. Ich möchte Eltern wie junge Menschen ermutigen, diesen wichtigen Teil der eigenen Identität zum Vorteil zu machen.“

Die Pandemie habe gezeigt, dass Chancengleichheit und der Zugang zu Bildung wichtiger denn je sind. Schulschließungen und Homeschooling haben die Ungleichheit der Bildungschancen verschärft. „Daher ist es wichtig, unseren Kindern zu vermitteln, dass Bildung kein Luxusgut ist, sondern ein Recht. Einigen Familien fehlte eine Internetverbindung und die nötige Hardware – das hat Homeschooling schwierig, ja sogar unmöglich gemacht. Das darf in unserer Stadt, in unserem Land nicht passieren. Das, was in der pandemiebedingten Schließung der Schulen bei der Vermittlung von Wissen und Sozialkompetenzen verloren gegangen ist, hat eine Lücke hinterlassen, die es gilt zu schließen“, sagte das Stadtoberhaupt. Aus diesem Grund sei es wichtig, stets im Austausch und Gespräch mit Eltern, Schülerinnen und Schülern sowie Lehrerinnen und Lehrern zu bleiben. Ohne Zweifel sei Bildung eines der wichtigsten Grundrechte.

Die Vorstandsvorsitzende des Türkischen Elternbundes in Hessen Hatice Bektaş-Alpsar appellierte an die gesamte mehrsprachige sowie türkischsprachige Elternschaft, dass sie in den Schulen ihrer Kinder aktiver mitwirken und schulbezogene Themen mitgestalten: „Das Niveau der Deutschkenntnisse der Eltern soll nicht den Weg versperren und ein Hindernis darstellen. Wir müssen immer, so gut es geht, Zeit für die Bildung unserer Kinder haben. Wo immer Hilfe und Rat nötig ist, steht der Türkische Elternbund Hessen immer zu Verfügung und unterstützt.“

Ziel des Vereins ist es, zur Förderung der Kinder und Jugendlichen im vorschulischen, schulischen und außerschulischen Bereich beizutragen und dafür zu sorgen, dass die Erziehungsberechtigten an der Lösung der Erziehungs- und Bildungsproblemen der Kinder mitwirken und Einfluss nehmen können. Für Hatice Bektaş-Alpsar steht fest: „Es gibt viel zu tun. Wir werden in allen Bereichen der Bildung in unserem Bundesland helfend und beratend sowie kritisch mitbestimmen.“ Im Schuljahr 2019/20 hatten hessenweit fast 40 Prozent der Grundschülerinnen und Grundschüler einen Migrationshintergrund, betont der Vorstand. Organisationen wie der TEB seien deshalb wichtig, um ein Recht auf Mitsprache sowie Teilhabe herbeiführen zu können.

Weitere Informationen unter: teb-hessen.de

Oberbürgermeister Peter Feldmann mit Vertreterinnen des Türkischen Elternbunds Hessen im Rathaus Römer (v.l.): Nebahat Kösali Kuendas, Hatice Bektas-Alpsar Gülcan Aygün und Seyhan Gökkaya, Copyright: Stadt Frankfurt am Main, Foto: Ben Kilb


Erdem Özkan, çıkış albümü “Get Around”da müzik duayenlerinin eserlerini yorumladı

Caz vokalisti Erdem Özkan’ın T-Bone Walker, Sting, Duke Ellington gibi müzik duayenlerinin eserlerini yorumladığı çıkış albümü “Get Around” yayınlandı. Hayyam stüdyolarında yapılan albüm kaydında Türkiye’nin en önemli caz müzisyenleri arasında gösterilen isimler yer aldı.

Aranjörlüğünü Kaan Bıyıkoğlu’nun yaptığı “Get Around”, Cover Your Heart, Don’t Get Around Much Anymore, It’s Probably Me, The Gift (Recado Bossa Nova), Don’t Let Me Be Loneyl Tonight, Stormy Monday ft. Yahya Dai isimli şarkılardan oluşuyor.

Erdem Özkan, bu çıkış albümüyle Koronavirüs’ün bizleri evlere hapsettiği günlere götürerek; sokakların, barların, kafelerin, caz kulüplerinin, denize bakan bankların yalnızlığına ortak oluyor; kuşlar, kediler, köpekler ve insanlarla etkileşim halinde olduğumuz eski günlere duyulan özlemi bizlere müzik aracılığıyla anlatıyor.

Erdem Özkan / Get Around:
Spotify | YouTube Music | Deezer | Apple Music

Düzenlemeler ve piyano: Kaan Bıyıkoğlu @kaanbiyikoglu
Tenor saksofon: Batu Şallıel @batusalliel
Trombon: Bulut Gülen @bulutgulen
Trompet: Şenova Ülker @senovaulker
Kontrbas: Ozan Musluoğlu @ozanmusluoglu & Enver Muhamedi @envermuhamedimusic
Davul: Ekin Cengizkan @ekincengizkan
Tenor saksofon feat.: Yahya Dai @yahyadai

Erdem Özkan kimdir?
Müzik hayatına 1989-1991 yılları arasında piyona ile başlayan Erdem Özkan, St. Georg Avusturya Lisesi’nde geçirdiği öğrencilik yıllarında, müziğin yanı sıra ilk olarak vals ile başlayan salon çalışmalarına üniversite yıllarının sonuna kadar devam etti. 2011 yılında salon danslarıyla cazı bir araya getiren ‘Dans-A-Natra’ projesi kapsamında Nejdi Şimşek’in aranjörlüğü ile ilk vokal denemelerini gerçekleştirdi. 2015 yılında, devam etmekte olduğu ‘Sibel Köse Vokal Atöyesi’nde Türkiye’nin önde gelen caz müzisyenlerinden Sibel Köse, Evrim Özşuca ve Eylül Biçer’den eğitim alma fırsatı yakaladı. 2016 yazında ise Polonya’ya giderek Janusz Szprot koordinatörlüğünde düzenlenen Pulawy Caz Kampı’na katılarak burada önemli müzisyenlerle çalıştı. Erdem Özkan, günümüzde caz müzik ağırlıklı olmak üzere Gregory Porter, Kurt Elling gibi çağdaş müzisyenlerin eserlerini caz sahnelerinde seslendirdi. Müziğin aynı zamanda hikâyeler aktarmaya yarayan bir araç olduğunu düşünen Erdem Özkan, bu kapsamda dinleyicilerine caz ustaları ve caz parçalarının eşsiz hikâyelerini eğlenceli bir üslupla aktardı. Aralık 2020’de The Badau ile birlikte elliye yakın caz müzisyenini bir araya getirerek online bir yılbaşı konserinin yapımını üstlenirken ilk şarkısı ‘Cover Your Heart’ı da Eylül 2021’de yayınladı.

Erdem Özkan Sosyal Medya:
İnstagram | Twitter | Facebook | Linkedin | Youtube

Uğur Mumcu anılıyor

Otomobiline konan bombayla 24 Ocak 1993’te katledilen gazeteci-yazar Uğur Mumcu, Türkiye’de olduğu gibi Almanya’da da 29. ölüm yıl dönümünde anılıyor.

Sosyal Demokrat Halk Dernekleri Federasyonu Almanya tarafından 24 Ocak saat 19.30’da (TSİ 21.30) gazeteci-yazar Barış Pehlivan’ın da katılımıyla bir online etkinlik düzenliyor. Etkinlikte Uğur Mumcu’nun ölümünden üç ay önce Berlin’de katıldığı HDF Kurultayı’nda yaptığı konuşması da okunacak.

Canlı yayın linki:
https://www.facebook.com/hdf.sosyaldemokrathalkdernekleri/live

Land fördert erfolgreiche Integrationsprojekte der Türkischen Gemeinde für weitere zwei Jahre

Noch immer starten Jugendliche mit Migrationshintergrund deutlich seltener eine Ausbildung als Jugendliche deutscher Herkunft. Seit über 20 Jahren hilft die Türkische Gemeinde in Schleswig-Holstein (TGS-H) gemeinsam mit dem Land jungen Menschen bei Fragen rund um die Ausbildung. Die Projekte gehen jetzt in die Verlängerung. Jörn Krüger, Direktor des Schleswig-Holsteinischen Instituts für Berufliche Bildung (SHIBB) überreichte heute ((14. Januar) die Förderbescheide für die Projekte Ausbildung und Integration für junge Migrantinnen und Migranten „AIM“ und „AIM-öffentlicher Dienst“ an den TGS-H-Vorsitzenden Dr. Cebel Küçükkaraca.

„Es ist sehr wichtig, dass das Land für die Förderung der beiden Projekte in den nächsten zwei Jahren fast 600.000 € in die Hand nimmt. Die Projekte leisten einen großen Beitrag zur Arbeitsmarktintegration für Menschen mit Migrationshintergrund.“, so Jörn Krüger bei der Übergabe. Noch immer liegt die Quote der Ausbildungsanfänger bei Jugendlichen ausländischer Herkunft bei 38,7%, bei Jugendlichen deutscher Herkunft jedoch bei 56,5%. Die Ausbildungsabsolventenquote liegt bei jungen Menschen deutscher Herkunft bei 45%, bei jungen Menschen nichtdeutscher Herkunft bei 14%.

„Ich freue mich außerordentlich, dass wir seit 23 Jahren zusammen mit dem Land Schleswig-Holstein die richtigen Weichen für die Planung der beruflichen und schulischen Laufbahn von jungen Menschen mit Migrationsgeschichte legen und unsere beiden sehr erfolgreichen und wichtigen Projekte weiterhin fortführen können. Das ist wohl in dieser Form einzigartig und könnte Vorbild für weitere Initiativen sein“, sagte der Landesvorsitzende Dr. Küçükkaraca. In den vier Beratungsstellen in Lübeck, Elmshorn, Kiel und Neumünster finden junge Menschen jederzeit Rat und Unterstützung in allen Fragen rund um die Ausbildung. Durch die zentrale Ansprechstelle „Berufsorientierung öffentlicher Dienst“ werden zudem die Karrierechancen und Perspektiven im öffentlichen Dienst stärker fokussiert, um junge Menschen mit Zuwanderungsgeschichte für eine Beschäftigung im öffentlichen Dienstes zu motivieren.

Auch Arbeitsminister Dr. Bernd Buchholz freute sich über die Förderung: “Die Projekte sind ein wichtiger Baustein bei der Bekämpfung des Fachkräftemangels in unserem Land. In vielen Bereichen werden händeringend junge Menschen gesucht. Das unterstützen wir gerne für weitere zwei Jahre!“

Seit fast zwei Jahren prägen Maßnahmen zur Eindämmung der Corona-Pandemie das gesellschaftliche und wirtschaftliche Leben in Deutschland und haben auch tiefe Spuren auf dem Ausbildungsmarkt hinterlassen. Das sorgt vor allem bei jungen Menschen mit Migrationsgeschichte, aber auch bei Betrieben für viel Verunsicherung. „Unser gemeinsames Ziel ist es daher, das Vertrauen in die Ausbildung zu stärken und eine chancengleiche Teilhabe zu ermöglichen. Die Förderung dieser Projekte setzt somit genau das richtige Signal“, betonte Dr. Küçükkaraca.

“TEKMECİ”

“Bu tekmeci, Türkler’in yeni ataşesi olacak.” Sözcü gazetesinden Ali Gülen’in haberi patlatmasından sonra Alman basını da bu ve bunun gibi başlıklarla Soma’da madenci tekmeleyen Yusuf Yerkel’i günlerdir haberleştiriyor.

İlk duyduğumda ‘yok artık, yalandır, başka birini bulamadılar mı?’ diye düşündüm. Ama yanılmışım. Kocaman ticaret bakanlığından bu özelliklere sahip birini bulamamışlar ki eğitimi ticaret ile alakalı olmayan Yerkel’i Frankfurt’a ticaret ataşesi olarak atamışlar. Şimdi bazıları “nereden biliyorsunuz atandığını, hani kararname?” diye sorabilir. Doğru, atama kararnamesini henüz kimse görmedi ama böyle bir atama olmasaydı, yandaş medya bu haberleri yazan basın kuruluşlarına, gazetecilere dünyayı dar etmez miydi? 2014 yılında 301 madencimizi yitirdiğimiz Soma maden faciası gündeme maalesef sadece yıl dönümlerinde geliyordu. Bu atama ile ülkenin bağrına düşen ateş tekrar canlandı, kabuk bağlamaya başlamış yaralar yine kanamaya başladı. Atamayı içine sindiremeyen Almanya’daki sivil toplum kuruluşları, partiler, sendikalar protesto metinleri yayınlıyor, Frankfurt Başkonsolosluğu önünde miting düzenliyor, bazı restoranlar Yusuf Yerkel’e hizmet vermeyeceğini açıklıyor. Ülkeyi yönetenlerin ‘Bu atama çok mu gerekliydi?’ diye kendilerine sormaları gerekir.

Frankfurt paranın merkezi. Buraya işini bilen, geçmişinde böyle bir olay bulunmayan bir ataşe yakışırdı. Çünkü o ataşe tüm diplomatlarımız gibi Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil edecek. Frankfurt’taki muhataplarının gözünde, her görüşmede iki güvenlik görevlisinin tuttuğu madenciyi tekmeleyen Yerkel’in kareleri canlanacak. Yani hep dış mihraklar dememek lazım, bazı şeyler de bizim işimiz!

Erdal Pektaş

Dr. Onur Günlü Almanya’da iki yılda bir verilen Johann Philipp Reis Ödülü’nü aldı

Almanya’da iki yılda bir iletişim ve haberleşme teknolojileri alanında 40 yaş altı yenilikçi ve sıra dışı yayınları olan bilim insanlarına verilen Johann Philipp Reis Ödülü bu yıl 31 yaşındaki Dr. Onur Günlü’ye verildi.

Siegen Üniversitesi’nde ve Berlin Teknik Üniversitesi’nde araştırma grup lideri olan Dr. Günlü, ödülü iletişim ve haberleşme teknolojilerinde daha fazla kanıtlanabilir güvenlik için geliştirdiği bilgi teorileri ve kodlama yöntemleri için aldı.

Dr. Onur Günlü Gelnhausen’de altın deftere de imza attı. Fotoğrafta Belediye Başkanı Daniel Glöckner ve kültür dairesinden Simone Grünewald ile Annette Bönisch ile birlikte görülüyor.

Ödüle adını veren ve telefonu Graham Bell’den 15 yıl önce bulan Johann Philipp Reis’in de doğduğu yer olan Frankfurt yakınlarındaki Gelnhausen’de yapılan törende Dr. Günlü’ye ödülü Belediye Başkanı Christian Glöckner verdi. Glöckner yaptığı konuşmada, “Dr. Onur Günlü güncel bir konuya somut çözüm yolları buldu ve buluşlarının mobil bankacılıktan makine öğrenimine kadar birçok dijital alanda etkileri olacak.” dedi.

Dr. Günlü, dergimize yaptığı açıklamada; “Kişisel bilgilerin gizliliği dijital dünyada da aslında mümkün. Hem haberleşmek hem de bilgileri saklamak için yapılması gereken kanıtlanabilir güvenliği sağlayacak metotları daha da geliştirmek ve bu metotların uygulanması için doğru bilimsel, politik ve ekonomik yöntemin izlenmesini sağlamak.”

Dr. Onur Günlü ve Gelnhausen Belediye Başkanı Daniel Chr. Glöckner

Türkiye’de Bilkent Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği bölümünden mezun olduktan sonra Almanya’ya gelen Dr. Günlü, Münih Teknik Üniversitesi’nde haberleşme sistemleri dalında yüksek lisansını ve doktorasını tamamladı. Dr. Günlü, 2019 yılından bu yana Berlin Teknik Üniversitesi’nde ve 2021 yılından itibaren de Siegen Üniversitesi’nde araştırma grup lideri olarak çalışmalarına devam ediyor.

Özel gereksinimi olan çocuklara ‘Anat Baniel Metodu’ ile öğrenme ve hareket koçluğu yapıyor: Şeniz Tatar

“Programı tamamlayıp arabamızla Kanada’ya dönerken yolda Merjan hayatında ilk kez, eline verdigimiz bir dilim ekmeği sabırla uğraşıp ağzına götürdü.”

İkinci oğlu Merjan’a beyin felci tanısı konduktan sonra Münih’e yerleşen ve Anat Baniel Neuromovement Metodu eğitimi alarak özel gereksinimi olan çocuklarla çalışmaya başlayan Şeniz Tatar ile Kanada’dan Münih’e uzanan hikayesini konuştuk.

Uzun yıllar Kanada’da yaşadıktan sonra iki çocuğun ve eşinle birlikte Almanya’ya yerleştiniz. Neden Almanya, Münih?
Serebral Palsi (beyin felci) tanısı konan ikinci oğlumuz Merjan’a daha çok yardımcı olabilmek, yaşadığımız ülkede uygulanmayan terapi ve metodlara  ulaşmak için buraya taşındık.
Taşınmadan önce Münih’teki “KinderZentrum” hastanesinde birer haftalık vojta terapisi yaptırmak için her üç ayda bir Münih’e geliyorduk.
Bir yıldan fazla bu şekilde devam eden maceramız Merjan’ın ihtiyaçlarına uygun olan kreş/okulu Münih’te bulmamızla noktalandı.
Merjan ile yolumuzun zor ve uzun olduğunun, bugünü düşündüğümüz kadar ileriye de bakmamız gerektiğinin farkındaydık. Uzun yıllarımızı verip kurduğumuz yuvamızı, dostlarımızı, güzel noktalara geldiğimiz işlerimizi, düzenimizi, sevdiğimiz şehri bırakmamız hiç de kolay olmadı. Ama denemeye değerdi…

Kanada’da çalıştığın alanı bırakıp tamamen yeni bir alana yöneldin. Özel gereksinimi olan çocuklara ‘öğrenme ve hareket koçluğu’ yapıyorsun. Bu değişim nasıl oldu?
Çocuğu olan her ailede olduğu gibi bizim de yaşamımız ilk bebeğimizden itibaren doğal olarak değişmişti. Ama Merjan’dan sonra bu değişim hayatımızın hemen hemen her alanında çok güçlü ve radikal oldu. Güneş tutulmuştu sanki.
İlk şoku atlattıktan sonra daha önce varlığından haberimiz bile olmayan yeni bilgiler, yeni metodlar, yeni kişiler hayatımızın parçası olmaya başladı.
Anat Baniel Neuromovement Metodu ile tanışmamız da bu şekilde oldu.
Ceyda Düvenci bize Merjan’la aynı tanıya sahip kızının Anat Baniel Neuromovement (ABMN) terapisinden sonra yaşadığı pozitif değişimleri, hatta bu terapinin sadece kızını değil, tüm aileyi nasıl değiştirdiğini anlattı. O da bizimle birebir aynı savaşı verip aynı duyguları hissetmiş, yıkılmamış ve bizi de ayağa kaldırmaya çalışan bir anneydi.
Konuşmanın sonunda hemen Anat Baniel ile randevumuzu aldık. Geçmek bilmeyen 3 ay sonunda, bir bahar günü kendimizi San Francisco’daki bir binanın bekleme salonunda bulduk, ve hemen oracıkta nasıl bir enternasyonal dünyanın içine girdiğimizi anladık. Dünyanın her yerinden, Hindistan’dan bile gelenler vardı. Karşılaştığımız ailelerin hikayelerini ilk ağızdan dinledikçe, buraya gelmeden önce okuyup duyduklarımıza birebir şahit olduk. ABMN’in yarattığı sonuçları görmek inanılmaz bir tecrübeydi.

Anat’la ilk görüşmemizi hiç unutmuyorum. Kendisi soru sormadıkça bizim onunla konuşmamamızı istedi. Bütün odak noktası Merjan’dı. O zamanlar, Merjan henüz konuşamıyordu. Buna rağmen Anat Merjan ile konuştu ve gayet yumuşak şekilde ona dokundu. Bu daha once tecrübe ettiğimiz terapilerden değişikti.
Ceyda Düvenci’nin tavsiyesine uyup bir haftalık ‘Intensive’ denen programa kaydolduk. Sabah ve öğleden sonra olmak üzere, günde iki kez bir hafta boyunca ders aldık. İlerleyen günler içinde Merjan daha çok sesler çıkarmaya, daha bilinçli şekilde etrafını gözlemlemeye başladı.
Programı tamamlayıp arabamızla Kanada’ya dönerken yolda Merjan hayatında ilk kez, eline verdigimiz bir dilim ekmeği sabırla uğraşıp, ağzına götürdü.
ABMN metodu, Merjan’a ve bize, neyi nasıl yapmamız gerektiğini anlatmayı başarmıştı. Elinde tuttuğu ve yemek istediği ekmek sayesinde, Merjan, Anat’ın dokuz esas temelden bir tanesi olan ‘Motivasyon’u yaşıyordu. Merjan’a hiç müdahale etmeyerek, biz de aile olarak ‘Esnek Hedef’ kuralını uyguluyorduk. O gün, eşim de, ben de bu metodun Merjan için çalıştığını görüp ABMN uygulayıcısı eğitimlerine katılmaya karar verdik.

ABMN tam olarak nedir?
‘Anat Baniel Neuromovement (ABMN) metodu temellerini Feldenkrais yönteminden almıştır.
Fizikçi, mühendis, judo ustası, eğitimci ve araştırmacı olan Dr. Moshé Feldenkrais (1904-1984) ile uzun yıllar birlikte çalışma fırsatı bulan klinik psikolog Anat Baniel, zaman içinde metodu geliştirip, bilimsel bakış açısıyla destekleyerek kendi adını verdiği ABMN’i oluşturmuştur.
Sağlığa bütünsel yaklaşan ve hareketi araç olarak kullanan ABMN, beynin yeni bağlantılar oluşturabilme yetisinden (beyin plastisitesinden) yararlanarak, kişinin var olan sınırlarının, kişinin kendisi tarafından, ortadan kaldırılması veya bu sınırların pozitif yönde genişletilmesi için kişiye imkanlar yaratır.
Verilen eğitimlerde gayemiz; öğrencimizin beyninde yeni sinirsel bağlantılar kurulmasına ortam hazırlayarak, duyusal, duygusal, bilişsel, fiziksel anlamda kişisel farkındalık yaratıp, kişinin yepyeni tecrübeler kazanarak engellerini aşma yönünde donanım kazanması ve pozitif yönde gelişmesidir.
ABMN; Otizm, Serebral Palsi, Asperger Sendromu, Down Sendromu, Dikkat Eksikliği, Hiper Aktivite Bozukluğu, Rett Sendromu, Kromozom Bozuklukları, Metabolizma Bozuklukları, İnme ve benzeri gibi durumları olan bireyler için etkili sonuçlar veren uygulamalar içerir.
Beynin kendini yenileyebilme özelliği, çocuğu yapamadığı şeylere zorlayarak sınırlı bir düzeltme elde etmek yerine, beyinle iletişime geçerek ona çok daha fazla yardım etmemizi sağlar. Metodun sahibi Anat Baniel de beynin bu özelliğine dikkat çeker. Anat, yıllardır süregelen klinik deneyimler ve beyin hakkındaki araştırmaların uyguladığı ‘Kaslarla ya da eksik olanla çalışmak’ yönteminden çok daha farklı bir bakış açısına dikkat çeker. Esas iyileşmenin, bu çocukların beyinsel işlevlerini artırmakla mümkün olduğunu anlatır.

Egitimleri nerede aldın?
Üç yıl süren eğitimleri Amerika’da tamamladım: Anat Baniel Method Neuromovement Practitioner Training, Children’s Mastery, Children’s Mastery Level 5 – Movement, Thinking and Cognition.

Öğrenme ve hareket koçluğunun fizik tedaviden farkı nedir?
Anat Baniel Neuromovement Metodu’nda asıl olan, çalıştığımız bireyle bağlantı kurmak ve onların yapabildikleri şeylere odaklanmak. Çocuklar, sahip oldukları yetileri fark ettikten sonra, bu temelin üzerine yeni bilgiler eklemeleri, motive olmaları ve yeni hedeflere ulaşmaları daha kolay oluyor.
Örneğin, tek elini kullanmayı öğrenmiş bir çocuğu düşünün. Çocuk, tek elini kullanmayı başardığını, kendisi için çok zor bir hedefe ulaştığını fark ederse, diğer elini de kullanmak için gereken yola çıkmaya hazır olur. Yeter ki siz ona kullanabildiği tek eliyle neler başardığını veya başarabileceğini gösterin.
Bu durum, Anat’ın bahsettiği 9 temel esastan birisi olan ‘farkındalık yaratmak’tır. Siz, onun kullanamadığı eline odaklanıp, o elini, ‘bozuk ve çalışmayan’ bir organ gibi görüp sadece onu tamir etmeye çalışırsanız, çocuk da yapamadıklarına odaklanır. Bunun sonucunda da ne motivasyonu kalır, ne de yapamadıklarını deneme ve başarma isteği. 
Anat Baniel metodunda ‘tamir etme’ veya ‘düzeltmeye’ odaklanmak yerine, çalıştığımız çocuğun yapabildiklerini fark etmesini ve bunun önemini anlamasını hedef alırız. Kendisinin neler yapabildiğinin farkında olan birey, yeni yetiler kazanmak için çalışır, kendisine güvenir, gelişmeye ve ilerlemeye de açık olur.

Bu sadece çocuklara yönelik bir metod mudur?
ABMN, çocuklarda olduğu gibi erişkinlerde de uygulanabilmektedir. Metodun uygulandığı kişi, vücut fonksiyonunu geliştirip, yepyeni davranış ve hareket kalıpları oluşturur. Vücut ve beyin esnekliğini, kuvvetini ve kişisel motivasyonunu artırır. Derslerdeki uygulamalar sonucunda kronik ağrılar azalabilir ve hatta son bulabilir.
Yüksek performans dediğimiz bolümde ise, sürekli olarak kendi potansiyellerinin üzerine çıkmayı hedefleyen olimpiyat sporcuları veya müzisyenlerle çalışırız.
Geçirdikleri kaza veya rahatsızlıklar sonucu, fiziksel zorlukları olan kişiler de ABMN metodu ile hayatlarında pozitif yönde ilerleme sağlayabilirler.

Anat Baniel’in 9 temel esasasından bahsettin. Nedir bunlar?
Özel ilgiye ihtiyacı olan çocuğun veya erişkinin, var olan potansiyelini dışa çıkarma yolculuğu; önce kendi düşünce şeklimizi değiştirmek ile başlar.
Bunun için de, özel ihtiyaçları olan kişinin ‘yapabilse zaten yapardı’ gerçeğini anlayarak, önce onunla bağ kurmak, onu anlamak, ona saygı göstermek, beyninin gelişmesine yardımcı olacak iç ortamı oluşturmamız gerekir. Bu da ABMN’nin oturtulduğu dokuz temeli uygulayarak yapılmaktadır.
Dokuz Temel Esas; dikkat ile yapılan hareket, yavaşlık, varyasyon oluşturma (Çeşitlendirme), incelik (Daha az güç kullanma), gayret (Motivasyon), esnek hedef koyma, öğrenme şalteri (anahtarı), hayal gücü (İmajinasyon- Rüyalar), farkındalık olarak sıralanmaktadır.

Mercan’da bu metodla çalışmaya başladıktan sonra ne gibi değişiklikler oldu?
Merjan çok pozitif, kendisine güvenen ve zeki bir çocuk. ABMN, onun bu özelliklerini kullanması ve ilerlemesi konusunda kılavuzu oldu.
Serebral Palsi rahatsızlıklarında yüksek oranda görülen konuşma ve yutma ile ilgili sınırlarını aşabildi. 4 yaşındayken üç dil konuşabiliyordu. 5 yaşında, tamamen deneme yanılma yöntemiyle, kendi kendine okumayı öğrendi. Anat’ın da bahsettiği gibi, Merjan’a kişi olarak değer verdiğimizi göstermemiz, söylediklerini dinleyip onu anlamaya çalışmamız onun medeni cesaretini inanılmaz güçlendirdi.
Geçenlerde onun için bir ilkokula başvurduğumuzda, başvurumuzu değerlendirme sürecinde okula çağrıldık. Okul müdürü ve olasi sınıf öğretmeni Merjan’la tanışıp okula kabul edilip edilemeyeceğini belirleyeceklerdi. Bu okulun Merjan için çok iyi imkanlar sunacağının, ama bu okula kabul olmanın zor olduğunun da bir o kadar farkındaydık. Aldığı eğitimler sayesinde, bu kadar stresli görüşmelerde bile Merjan, kendisini gayet rahat ifade edebilme yeti ve cesaretine -en az erişkinler kadar- sahip olduğunu hepimize bir kez daha gösterdi. Bunu şöyle bir örnekle açıklayayım: Okulun içinde asansörle 2. kata çıkmamız gerekiyordu. Okul müdiresinin eşliğinde 4 kişi asansöre bindik. Merjan, Almanca yazılan notu okuyup okul mudiresine: ‘Korona virüsünden dolayı, bu asansöre sadece 2 kişi binebilirmiş. Neden biz 4 kişi bindik?’ diye sordu.
Müdire, Merjan’ın sorusu karsısında çok şaşırdı. Onun okumasını, bunu yorumlayıp soruya dökmesini hiç beklemiyordu diye tahmin ediyorum. Gülümsedi ve ‘Siz aile olarak bir kişi gibi sayılıyorsunuz, ben de ikinci kişi oluyorum’ diye açıkladı.
Merjan, okula ayak basmamızın ilk 5 dakikası içinde okula seçilmişti. Böylece, Münih’teki özel ihtiyacı olan çocuklara yönelik okulun, çok sınırlı sayıdaki kontenjanında yerini alma şansı oldu.

Ailelerin bu konuda yeterince bilgilendirildiğini düşünüyor musun?
Çocuklarına destek olabilmek için çok araştırıp okuyan, özellikle bu konu hakkında Türkiye basınını takip eden aileleri yeterince bilgili buluyorum. Ancak ABMN, Almanya’da henüz pek tanıtımı yapılmış bir metot değil. Anat’ın “Kids Beyond Limits” (Sınırlarını Aşan Çocuklar) kitabı daha yakın zaman içinde Almanca’ya çevrildi. Henüz Amerika’daki kadar uygulayıcı, ne yazık ki henüz yok. Avrupa geneline baktığımızda, Türkiye’de ve özellikle Hollanda’da ABMN’e çok yoğun bir talep var. ABMN, Hollanda Devlet Sağlık Bakanlığı tarafından da kabul görüp desteklenen bir metod.
Metodu kullanıp nasıl çalıştığını gören ailelerin birbirine tavsiyesiyle beraber, ABMN metodu hızla yaygınlaşmaya ve uygulanmaya başladı.
Önümüzdeki günlerde COVID-19 yasakları bittiğinde ABMN metodunu tanıtmak ve eğitim amaçlı toplantılar düzenleyip daha çok aileye ulaşmayı planlıyorum. Bu günlerde ise email, Instagram veya Facebook üzerinden bana ulaşan ailelere, ABMN metodu konusunda bilgilendirme yapıyorum.

Artık başka çocuklarla da çalışmaya başladın. Bunun için özel bir alan hazırladın…
Tecrübelerimi, benzer durumda olan diğer çocuklarla ve yetişkinlerle de paylaşıyorum. Bunun için, özel dizayn edilmiş bir ofisim var. Çocuklarıyla çalışma fırsatımın olduğu ailelerden, şimdiye kadar çok güzel geri bildirimler aldım.
Ailelerin yaşıyor oldukları hayal kırıklıklarını, zorlukları, kalp ağrısını… Neler hissediyor olabileceklerini çok iyi biliyorum. Çocuklarının yanında onlara da yardımcı olduğunu görüyorum. Bu da benim motivasyonumu artırıyor.

Aileler sana nasıl ulaşabilir?
Bana ulaşabilmek için en iyi yöntem email veya telefon olacaktır.
Ayrıca, ABMN metodu hakkında daha fazla bilgi almak isteyenlere, kendi web sitemi veya ABMN resmi sitesini ziyaret etmelerini öneriyorum.

www.rewire.academy

www.anatbanielmethod.com   

Şeniz Tatar
ABMN Practitioner
info@rewire.academy
mobil: +49 171 909 4646

Canan Dalamuk’tan lohusalara özel kitap: WoBu

Yoga eğitmeni ve doula (annelerin doğum ve lohusalık sürecindeki destekçisi) olan Canan Dalamuk’un, lohusalık dönemine özel hazırladığı WoBu (Wochenbett Buch) isimli ilk kitabı Almanca yayınlandı.

Communitymizin de üyelerinden olan Dalamuk’un hazırladığı WoBu, annelerin 40 gün boyunca hem bir günlük olarak kullanabileceği hem de lohusalık dönemiyle ilgili bilgi edinebileceği bir kitap. Lohusa depresyonunu da önlemeyi amaçlayan kitap aynı zamanda yoga egzersizleri, nefes teknikleri ve kolay hazırlanabilecek sağlıklı yemek tarifleri içeriyor.

Doğumdan hemen sonra başlayan ve 40 gün süren lohulasalık döneminin önemini vurgulayan Canan Dalamuk kitapla ilgili, “Lohusalık dönemi, belki de bir kadının geçirdiği en hassas dönemdir. Yeni annelere tam da bu dönemde destek olmak adına hazırladığım bu kitaba hem doula hem de yoga eğitmeni olarak tecrübelerimi kattım. ” diyor.

Taze annelerin başucundan ayırmak istemeyeceği WoBu Amazon linki üzerinden sipariş edilebilir.