Cumartesi, Aralık 6, 2025
Startseite Blog Sayfa 24

Özel gereksinimi olan çocuklara ‘Anat Baniel Metodu’ ile öğrenme ve hareket koçluğu yapıyor: Şeniz Tatar

“Programı tamamlayıp arabamızla Kanada’ya dönerken yolda Merjan hayatında ilk kez, eline verdigimiz bir dilim ekmeği sabırla uğraşıp ağzına götürdü.”

İkinci oğlu Merjan’a beyin felci tanısı konduktan sonra Münih’e yerleşen ve Anat Baniel Neuromovement Metodu eğitimi alarak özel gereksinimi olan çocuklarla çalışmaya başlayan Şeniz Tatar ile Kanada’dan Münih’e uzanan hikayesini konuştuk.

Uzun yıllar Kanada’da yaşadıktan sonra iki çocuğun ve eşinle birlikte Almanya’ya yerleştiniz. Neden Almanya, Münih?
Serebral Palsi (beyin felci) tanısı konan ikinci oğlumuz Merjan’a daha çok yardımcı olabilmek, yaşadığımız ülkede uygulanmayan terapi ve metodlara  ulaşmak için buraya taşındık.
Taşınmadan önce Münih’teki “KinderZentrum” hastanesinde birer haftalık vojta terapisi yaptırmak için her üç ayda bir Münih’e geliyorduk.
Bir yıldan fazla bu şekilde devam eden maceramız Merjan’ın ihtiyaçlarına uygun olan kreş/okulu Münih’te bulmamızla noktalandı.
Merjan ile yolumuzun zor ve uzun olduğunun, bugünü düşündüğümüz kadar ileriye de bakmamız gerektiğinin farkındaydık. Uzun yıllarımızı verip kurduğumuz yuvamızı, dostlarımızı, güzel noktalara geldiğimiz işlerimizi, düzenimizi, sevdiğimiz şehri bırakmamız hiç de kolay olmadı. Ama denemeye değerdi…

Kanada’da çalıştığın alanı bırakıp tamamen yeni bir alana yöneldin. Özel gereksinimi olan çocuklara ‘öğrenme ve hareket koçluğu’ yapıyorsun. Bu değişim nasıl oldu?
Çocuğu olan her ailede olduğu gibi bizim de yaşamımız ilk bebeğimizden itibaren doğal olarak değişmişti. Ama Merjan’dan sonra bu değişim hayatımızın hemen hemen her alanında çok güçlü ve radikal oldu. Güneş tutulmuştu sanki.
İlk şoku atlattıktan sonra daha önce varlığından haberimiz bile olmayan yeni bilgiler, yeni metodlar, yeni kişiler hayatımızın parçası olmaya başladı.
Anat Baniel Neuromovement Metodu ile tanışmamız da bu şekilde oldu.
Ceyda Düvenci bize Merjan’la aynı tanıya sahip kızının Anat Baniel Neuromovement (ABMN) terapisinden sonra yaşadığı pozitif değişimleri, hatta bu terapinin sadece kızını değil, tüm aileyi nasıl değiştirdiğini anlattı. O da bizimle birebir aynı savaşı verip aynı duyguları hissetmiş, yıkılmamış ve bizi de ayağa kaldırmaya çalışan bir anneydi.
Konuşmanın sonunda hemen Anat Baniel ile randevumuzu aldık. Geçmek bilmeyen 3 ay sonunda, bir bahar günü kendimizi San Francisco’daki bir binanın bekleme salonunda bulduk, ve hemen oracıkta nasıl bir enternasyonal dünyanın içine girdiğimizi anladık. Dünyanın her yerinden, Hindistan’dan bile gelenler vardı. Karşılaştığımız ailelerin hikayelerini ilk ağızdan dinledikçe, buraya gelmeden önce okuyup duyduklarımıza birebir şahit olduk. ABMN’in yarattığı sonuçları görmek inanılmaz bir tecrübeydi.

Anat’la ilk görüşmemizi hiç unutmuyorum. Kendisi soru sormadıkça bizim onunla konuşmamamızı istedi. Bütün odak noktası Merjan’dı. O zamanlar, Merjan henüz konuşamıyordu. Buna rağmen Anat Merjan ile konuştu ve gayet yumuşak şekilde ona dokundu. Bu daha once tecrübe ettiğimiz terapilerden değişikti.
Ceyda Düvenci’nin tavsiyesine uyup bir haftalık ‘Intensive’ denen programa kaydolduk. Sabah ve öğleden sonra olmak üzere, günde iki kez bir hafta boyunca ders aldık. İlerleyen günler içinde Merjan daha çok sesler çıkarmaya, daha bilinçli şekilde etrafını gözlemlemeye başladı.
Programı tamamlayıp arabamızla Kanada’ya dönerken yolda Merjan hayatında ilk kez, eline verdigimiz bir dilim ekmeği sabırla uğraşıp, ağzına götürdü.
ABMN metodu, Merjan’a ve bize, neyi nasıl yapmamız gerektiğini anlatmayı başarmıştı. Elinde tuttuğu ve yemek istediği ekmek sayesinde, Merjan, Anat’ın dokuz esas temelden bir tanesi olan ‘Motivasyon’u yaşıyordu. Merjan’a hiç müdahale etmeyerek, biz de aile olarak ‘Esnek Hedef’ kuralını uyguluyorduk. O gün, eşim de, ben de bu metodun Merjan için çalıştığını görüp ABMN uygulayıcısı eğitimlerine katılmaya karar verdik.

ABMN tam olarak nedir?
‘Anat Baniel Neuromovement (ABMN) metodu temellerini Feldenkrais yönteminden almıştır.
Fizikçi, mühendis, judo ustası, eğitimci ve araştırmacı olan Dr. Moshé Feldenkrais (1904-1984) ile uzun yıllar birlikte çalışma fırsatı bulan klinik psikolog Anat Baniel, zaman içinde metodu geliştirip, bilimsel bakış açısıyla destekleyerek kendi adını verdiği ABMN’i oluşturmuştur.
Sağlığa bütünsel yaklaşan ve hareketi araç olarak kullanan ABMN, beynin yeni bağlantılar oluşturabilme yetisinden (beyin plastisitesinden) yararlanarak, kişinin var olan sınırlarının, kişinin kendisi tarafından, ortadan kaldırılması veya bu sınırların pozitif yönde genişletilmesi için kişiye imkanlar yaratır.
Verilen eğitimlerde gayemiz; öğrencimizin beyninde yeni sinirsel bağlantılar kurulmasına ortam hazırlayarak, duyusal, duygusal, bilişsel, fiziksel anlamda kişisel farkındalık yaratıp, kişinin yepyeni tecrübeler kazanarak engellerini aşma yönünde donanım kazanması ve pozitif yönde gelişmesidir.
ABMN; Otizm, Serebral Palsi, Asperger Sendromu, Down Sendromu, Dikkat Eksikliği, Hiper Aktivite Bozukluğu, Rett Sendromu, Kromozom Bozuklukları, Metabolizma Bozuklukları, İnme ve benzeri gibi durumları olan bireyler için etkili sonuçlar veren uygulamalar içerir.
Beynin kendini yenileyebilme özelliği, çocuğu yapamadığı şeylere zorlayarak sınırlı bir düzeltme elde etmek yerine, beyinle iletişime geçerek ona çok daha fazla yardım etmemizi sağlar. Metodun sahibi Anat Baniel de beynin bu özelliğine dikkat çeker. Anat, yıllardır süregelen klinik deneyimler ve beyin hakkındaki araştırmaların uyguladığı ‘Kaslarla ya da eksik olanla çalışmak’ yönteminden çok daha farklı bir bakış açısına dikkat çeker. Esas iyileşmenin, bu çocukların beyinsel işlevlerini artırmakla mümkün olduğunu anlatır.

Egitimleri nerede aldın?
Üç yıl süren eğitimleri Amerika’da tamamladım: Anat Baniel Method Neuromovement Practitioner Training, Children’s Mastery, Children’s Mastery Level 5 – Movement, Thinking and Cognition.

Öğrenme ve hareket koçluğunun fizik tedaviden farkı nedir?
Anat Baniel Neuromovement Metodu’nda asıl olan, çalıştığımız bireyle bağlantı kurmak ve onların yapabildikleri şeylere odaklanmak. Çocuklar, sahip oldukları yetileri fark ettikten sonra, bu temelin üzerine yeni bilgiler eklemeleri, motive olmaları ve yeni hedeflere ulaşmaları daha kolay oluyor.
Örneğin, tek elini kullanmayı öğrenmiş bir çocuğu düşünün. Çocuk, tek elini kullanmayı başardığını, kendisi için çok zor bir hedefe ulaştığını fark ederse, diğer elini de kullanmak için gereken yola çıkmaya hazır olur. Yeter ki siz ona kullanabildiği tek eliyle neler başardığını veya başarabileceğini gösterin.
Bu durum, Anat’ın bahsettiği 9 temel esastan birisi olan ‘farkındalık yaratmak’tır. Siz, onun kullanamadığı eline odaklanıp, o elini, ‘bozuk ve çalışmayan’ bir organ gibi görüp sadece onu tamir etmeye çalışırsanız, çocuk da yapamadıklarına odaklanır. Bunun sonucunda da ne motivasyonu kalır, ne de yapamadıklarını deneme ve başarma isteği. 
Anat Baniel metodunda ‘tamir etme’ veya ‘düzeltmeye’ odaklanmak yerine, çalıştığımız çocuğun yapabildiklerini fark etmesini ve bunun önemini anlamasını hedef alırız. Kendisinin neler yapabildiğinin farkında olan birey, yeni yetiler kazanmak için çalışır, kendisine güvenir, gelişmeye ve ilerlemeye de açık olur.

Bu sadece çocuklara yönelik bir metod mudur?
ABMN, çocuklarda olduğu gibi erişkinlerde de uygulanabilmektedir. Metodun uygulandığı kişi, vücut fonksiyonunu geliştirip, yepyeni davranış ve hareket kalıpları oluşturur. Vücut ve beyin esnekliğini, kuvvetini ve kişisel motivasyonunu artırır. Derslerdeki uygulamalar sonucunda kronik ağrılar azalabilir ve hatta son bulabilir.
Yüksek performans dediğimiz bolümde ise, sürekli olarak kendi potansiyellerinin üzerine çıkmayı hedefleyen olimpiyat sporcuları veya müzisyenlerle çalışırız.
Geçirdikleri kaza veya rahatsızlıklar sonucu, fiziksel zorlukları olan kişiler de ABMN metodu ile hayatlarında pozitif yönde ilerleme sağlayabilirler.

Anat Baniel’in 9 temel esasasından bahsettin. Nedir bunlar?
Özel ilgiye ihtiyacı olan çocuğun veya erişkinin, var olan potansiyelini dışa çıkarma yolculuğu; önce kendi düşünce şeklimizi değiştirmek ile başlar.
Bunun için de, özel ihtiyaçları olan kişinin ‘yapabilse zaten yapardı’ gerçeğini anlayarak, önce onunla bağ kurmak, onu anlamak, ona saygı göstermek, beyninin gelişmesine yardımcı olacak iç ortamı oluşturmamız gerekir. Bu da ABMN’nin oturtulduğu dokuz temeli uygulayarak yapılmaktadır.
Dokuz Temel Esas; dikkat ile yapılan hareket, yavaşlık, varyasyon oluşturma (Çeşitlendirme), incelik (Daha az güç kullanma), gayret (Motivasyon), esnek hedef koyma, öğrenme şalteri (anahtarı), hayal gücü (İmajinasyon- Rüyalar), farkındalık olarak sıralanmaktadır.

Mercan’da bu metodla çalışmaya başladıktan sonra ne gibi değişiklikler oldu?
Merjan çok pozitif, kendisine güvenen ve zeki bir çocuk. ABMN, onun bu özelliklerini kullanması ve ilerlemesi konusunda kılavuzu oldu.
Serebral Palsi rahatsızlıklarında yüksek oranda görülen konuşma ve yutma ile ilgili sınırlarını aşabildi. 4 yaşındayken üç dil konuşabiliyordu. 5 yaşında, tamamen deneme yanılma yöntemiyle, kendi kendine okumayı öğrendi. Anat’ın da bahsettiği gibi, Merjan’a kişi olarak değer verdiğimizi göstermemiz, söylediklerini dinleyip onu anlamaya çalışmamız onun medeni cesaretini inanılmaz güçlendirdi.
Geçenlerde onun için bir ilkokula başvurduğumuzda, başvurumuzu değerlendirme sürecinde okula çağrıldık. Okul müdürü ve olasi sınıf öğretmeni Merjan’la tanışıp okula kabul edilip edilemeyeceğini belirleyeceklerdi. Bu okulun Merjan için çok iyi imkanlar sunacağının, ama bu okula kabul olmanın zor olduğunun da bir o kadar farkındaydık. Aldığı eğitimler sayesinde, bu kadar stresli görüşmelerde bile Merjan, kendisini gayet rahat ifade edebilme yeti ve cesaretine -en az erişkinler kadar- sahip olduğunu hepimize bir kez daha gösterdi. Bunu şöyle bir örnekle açıklayayım: Okulun içinde asansörle 2. kata çıkmamız gerekiyordu. Okul müdiresinin eşliğinde 4 kişi asansöre bindik. Merjan, Almanca yazılan notu okuyup okul mudiresine: ‘Korona virüsünden dolayı, bu asansöre sadece 2 kişi binebilirmiş. Neden biz 4 kişi bindik?’ diye sordu.
Müdire, Merjan’ın sorusu karsısında çok şaşırdı. Onun okumasını, bunu yorumlayıp soruya dökmesini hiç beklemiyordu diye tahmin ediyorum. Gülümsedi ve ‘Siz aile olarak bir kişi gibi sayılıyorsunuz, ben de ikinci kişi oluyorum’ diye açıkladı.
Merjan, okula ayak basmamızın ilk 5 dakikası içinde okula seçilmişti. Böylece, Münih’teki özel ihtiyacı olan çocuklara yönelik okulun, çok sınırlı sayıdaki kontenjanında yerini alma şansı oldu.

Ailelerin bu konuda yeterince bilgilendirildiğini düşünüyor musun?
Çocuklarına destek olabilmek için çok araştırıp okuyan, özellikle bu konu hakkında Türkiye basınını takip eden aileleri yeterince bilgili buluyorum. Ancak ABMN, Almanya’da henüz pek tanıtımı yapılmış bir metot değil. Anat’ın “Kids Beyond Limits” (Sınırlarını Aşan Çocuklar) kitabı daha yakın zaman içinde Almanca’ya çevrildi. Henüz Amerika’daki kadar uygulayıcı, ne yazık ki henüz yok. Avrupa geneline baktığımızda, Türkiye’de ve özellikle Hollanda’da ABMN’e çok yoğun bir talep var. ABMN, Hollanda Devlet Sağlık Bakanlığı tarafından da kabul görüp desteklenen bir metod.
Metodu kullanıp nasıl çalıştığını gören ailelerin birbirine tavsiyesiyle beraber, ABMN metodu hızla yaygınlaşmaya ve uygulanmaya başladı.
Önümüzdeki günlerde COVID-19 yasakları bittiğinde ABMN metodunu tanıtmak ve eğitim amaçlı toplantılar düzenleyip daha çok aileye ulaşmayı planlıyorum. Bu günlerde ise email, Instagram veya Facebook üzerinden bana ulaşan ailelere, ABMN metodu konusunda bilgilendirme yapıyorum.

Artık başka çocuklarla da çalışmaya başladın. Bunun için özel bir alan hazırladın…
Tecrübelerimi, benzer durumda olan diğer çocuklarla ve yetişkinlerle de paylaşıyorum. Bunun için, özel dizayn edilmiş bir ofisim var. Çocuklarıyla çalışma fırsatımın olduğu ailelerden, şimdiye kadar çok güzel geri bildirimler aldım.
Ailelerin yaşıyor oldukları hayal kırıklıklarını, zorlukları, kalp ağrısını… Neler hissediyor olabileceklerini çok iyi biliyorum. Çocuklarının yanında onlara da yardımcı olduğunu görüyorum. Bu da benim motivasyonumu artırıyor.

Aileler sana nasıl ulaşabilir?
Bana ulaşabilmek için en iyi yöntem email veya telefon olacaktır.
Ayrıca, ABMN metodu hakkında daha fazla bilgi almak isteyenlere, kendi web sitemi veya ABMN resmi sitesini ziyaret etmelerini öneriyorum.

www.rewire.academy

www.anatbanielmethod.com   

Şeniz Tatar
ABMN Practitioner
info@rewire.academy
mobil: +49 171 909 4646

Canan Dalamuk’tan lohusalara özel kitap: WoBu

Yoga eğitmeni ve doula (annelerin doğum ve lohusalık sürecindeki destekçisi) olan Canan Dalamuk’un, lohusalık dönemine özel hazırladığı WoBu (Wochenbett Buch) isimli ilk kitabı Almanca yayınlandı.

Communitymizin de üyelerinden olan Dalamuk’un hazırladığı WoBu, annelerin 40 gün boyunca hem bir günlük olarak kullanabileceği hem de lohusalık dönemiyle ilgili bilgi edinebileceği bir kitap. Lohusa depresyonunu da önlemeyi amaçlayan kitap aynı zamanda yoga egzersizleri, nefes teknikleri ve kolay hazırlanabilecek sağlıklı yemek tarifleri içeriyor.

Doğumdan hemen sonra başlayan ve 40 gün süren lohulasalık döneminin önemini vurgulayan Canan Dalamuk kitapla ilgili, “Lohusalık dönemi, belki de bir kadının geçirdiği en hassas dönemdir. Yeni annelere tam da bu dönemde destek olmak adına hazırladığım bu kitaba hem doula hem de yoga eğitmeni olarak tecrübelerimi kattım. ” diyor.

Taze annelerin başucundan ayırmak istemeyeceği WoBu Amazon linki üzerinden sipariş edilebilir.

Münihli Göçmen Anneler Merhaba Restaurant’ta buluştu!

Pek çok konuda bilgi ve tecrübe paylaşımında bulunmak amacı ile bir araya gelen, ancak ilerleyen zaman içinde sadece bilgi ve tecrübe paylaşımının dışında çoğu konuda gerçekleştirdikleri yardımlaşma ve sosyal sorumluluk projeleri ile adeta bir sivil toplum kuruluşu gibi çalışan Münihli Göçmen Anneler ve anne adayları geçtiğimiz günlerde eğlenmek üzere Merhaba Restoran’da buluştular.

Corona 2G+ kurallarına azami ölçüde riayet ederek bir araya gelen onlarca Münihli Göçmen Kadın, hem canlı performansları ile ortamı renklendiren Eskises Grubu’ndan Bora Yıldız ve Ufuk Bakırdöğen ile Türk Müziği dinleme ve şarkılarına eşlik etme, hem de Merhaba Restaurant’ın leziz Türk mezelerini ve yemeklerini tatma fırsatı buldu.

Münihli Göçmen Anneler çoğu zaman Münih’te yaşayan Türk annelere deneyimlerini ve bilgilerini paylaşarak, kimi zaman Almanca tercümanlık yaparak, kimi zaman da manevi destek sağlayarak yardımcı oluyor. Ayrıca, anadillerine katkı sağlamak amacıyla Münih’te yaşayan göçmen ailelerin çocukları için Türkçe kitap okuma etkinlikleri, tiyatro ve oyun grupları gibi faaliyetleri de büyük bir özveri ve dayanışma ile yürütüyorlar. Faaliyetlerini sadece Münihle sınırlamayan Münihli Göçmen Anneler  TEMA Vakfı’nın ağaçlandırma çalışmaları gibi pek çok konuda da Türkiye için kampanyalara destek oluyorlar.

Didem Yüksel

Bu da ilginizi çekebilir:

‘Kozmopolit Kürdesk’ müziğiyle Adir Jan bu akşam Münih’te

Progresif saykodelik rock ve pop müziğini Kürt müziğiyle birleştiren dünya sanatçısı Adir Jan, bu akşam Münih’te Import-Export’ta sevenleriyle buluşacak.

Pandemiden hemen önce Münihli Trikont etiketiyle çıkan Leyla albümünde olduğu gibi kendi yazdığı şarkı sözlerinde aşk, homofobi ve ırkçılık gibi konuları ele alıyor. Sahnede Kurmanci ve Zazaca’nın yanı sıra Türkçe, Yunanca, Sorani, Farsça ve Arapça da şarkılar söyleyen Berlin doğumlu sanatçı yaptığı müziği ‘Kozmopolit Kürdesk’ olarak tanımlıyor. Kendi deyimiyle dilleri harmanlamayı seviyor. Sınırları ortadan kaldırarak adeta ‘dünyanın bütün geniş yürekli insanları, birleşin’ diyor.

Adir Jan’ı bu akşam (12.11.2021) Import-Export’ta kalbinizin sesiyle birlikte dinleyebilirsiniz.

Yer: Import-Export, Kreativquartier Dachauerstr. 114, 80636 München
Saat: 20.00h
Giriş: 7-15 Euro

Images: Denis Bauer, Kostas Stamoulis

Uzun bir aradan sonra: Eksotik Meksotik is back!

Münih’in sevilen parti serisi Eksotik Meksotik uzun bir aradan sonra bu akşam (05.11.2021) tekrar kapılarını açacak.

Import Export’ta saat 21.00’da başlayacak akşamın sürprizi ise Münih’in sevilen triosu Eskises olacak. Adından da anlaşıldığı gibi eski türkçe eserleri modern bir yorumla seslendiren Bora Yıldız (gitar, vokal), Ufuk Bakırdöğen (klarnet) ve Soner Aksan’dan (darbuka) oluşan Eskises bu kez elektrikli setup ile coşturacak.

Eksotik Meksotik’in yaratıcısı ve ana Dj’i Süperfly’ın yanında bu akşam Münihli DJ‘ler Soureditor, Stef D. ve Zürihli Seu da set başında olacak. Anadolu funk, arabesk, saykodelik, halay, elektro ve hepsine hazır olun. Sürprizli, şaşırtmacalı ama kesinlikle çok eğlenceli bir gece olacak!

Yer: Import-Export, Schwere-Reiter-Straße 2h

Saat: 21.00h

Giriş:10-15 Euro

Göçün 60. yıl dönümünde ‘Söyle Almanya’

Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli müzisyenler işgücü anlaşmasının 60. yıl dönümünde yayınlanan müzik projesi için bir araya gelerek ‘Söyle Almanya’ dedi.

Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığı Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın da desteğiyle oluşan projede Almanya’nın farklı kentlerinde yaşayan müzisyenler Özdemir Erdoğan’ın Gurbet şarkısını seslendirdiler. Projede yer alan müzisyenler yaşadıkları kentlerde şarkının bir kısmını çalar veya söylerken çekilen görüntüleriyle yayınlanan klipte yer aldılar.

Yapım ve yönetmenliği Ekrem Aydın’ın üstlendiği projede vokal düzenlemeler Eşref Kuru’ya ait. Projeye Münih, Augsburg, Nürnberg, Köln ve Berlin gibi Almanya’nın farklı kentlerinden katılan isimler arasında ‘communitymiz’den Öykü ve Şeref Dalyanoğlu, Derya Dalkaya, Kadir Doğan, Kurtuluş Cengel, Cihan Öz, Boran Dede ve Nazım Nas da var.

Almanya’ya 60 yıl önce işçi olarak gelenlerin çocukları ve torunları artık sadece işçi olarak değil bilim insanı, işveren, milletvekili, yazar, müzisyen ve daha fazlası olarak topluma katkı sağlamaya devam ediyor.

Gespräch: “Rassismus im Kulturbetrieb”

Seit knapp dem Beginn der Jahrtausendwende gewinnen die Forderungen nach Gleichberechtigung und Augenhöhe im Kulturbetrieb und vor allem im Theater immer mehr an Gewicht und das ist auch gut so. Es geht um Sichtbarkeit der gesellschaftlichen Vielfalt – nicht nur auf den Bühnen der großen und kleinen Institutionen, sondern auch in den Inhalten und vor allem in der Personalstruktur, auch in den Intandanzen.

Das Habibi Kiosk lädt anlässliche des Aktionswochen “Kein Schlussstrich” fünf Expert*innen zu einer Gesprächsrunde, um genau dieses Thema zu resümmieren und zu analysieren: wie weit ist man in den letzten Jahren in Deutschland gekommen? Wo kommt es immer noch zu den schwerwiegendsten Rückfällen? Wo wurden Fortschritte gemacht.

Die Gesprächspartner*innen kommen aus den unterschiedlichsten Bereichen:
Ron Iyamu (Schauspieler und erst kürzlich Opfer von verbalen Übergriffen im Schauspiel Düsseldorf)
Azadeh Sharifi (Kultur- und Theaterwissenschaftlerin)
Zeynep Bozbay (Schauspielerin und bis vor Kurzem Ensemblemitglied der MK)
Tuncay Acar (Musiker, Moderator, Blogger und Mitbegründer der kulturaktivistischen Plattform “Götheprotokoll”)
Murat Dikenci (Schauspieler und künstlerischer Vermittler)

Rahmenprogramm „Kein Schlussstrich“
Di. 26.10.2021 – Gespräch zum Thema “Rassismus im Kulturbetrieb”
Ort:
Habibi Kiosk der Münchner Kammerspiele (Maximilianstraße 26-28) & Livestream
Uhrzeit: 19 h

Boğaziçi mezunları Augustiner Keller’de buluştu

Son yıllarda Türkiye’den Münih ve çevresine göç eden Boğaziçi Üniversitesi mezunları, pandemi önlemlerinin gevşetilmesiyle fırsat bulup bir araya geldi.

Geçtiğimiz perşembe akşamı yapılan buluşmaya Münih ve civar illerden 50’ye yakın mezun katıldı. Mezunlar, Augustiner Keller’de keyifli bir Bavyera akşamı geçirdi.

Didem Vurgeç Yüksel

Kein Schlussstrich!
 Ein bundesweites Theaterprojekt mit künstlerischen und zivilgesellschaftlichen Interventionen zum NSU-Komplex vom 21. Oktober bis 7. November 2021

2021 jähren sich die Ermordungen von Abdurrahim Özüdoğru, Habil Kılıç und Süleyman Taşköprü zum 20. Mal. Diese Jahrestage finden inmitten einer Zeit statt, in der sich der Hass in Parlamenten wie auf der Straße wieder Bahn bricht. Die Mordserie des sog. Nationalsozialistischen Untergrunds (NSU) nach der Selbstenttarnung im Jahr 2011 wurde in Teilen der Öffentlichkeit als einzigartiges Phänomen rechter Gewalt wahrgenommen. Doch lässt sich heute nicht mehr leugnen, dass die Verbrechen des Trios aus Jena als Speerspitze und Vorreiter eines wiedererstarkten rassistischen, antisemitischen und sich auf vielfache weitere Arten ausdrückenden menschenverachtenden Denkens und Handelns gelesen werden müssen.

Die Morde an Enver Şimşek (2000), Abdurrahim Özüdoğru (2001) und İsmail Yaşar (2005) in Nürnberg, Habil Kılıç (2001) und Theodoros Boulgarides (2005) in München, Süleyman Taşköprü (2001) in Hamburg, Mehmet Turgut (2004) in Rostock, Mehmet Kubaşik (2006) in Dortmund, Halit Yozgat (2006) in Kassel und Michèle Kiesewetter (2007) in Heilbronn sowie weitere Überfälle und Anschläge, wie beispielsweise 2001 und 2004 in Köln, stehen nicht nur stellvertretend für die unzähligen Fälle rechtsextremer und rassistischer Gewalt in Deutschland nach 1945. Sie sind Sinnbild für Wegsehen, strukturelle Empathielosigkeit mit dem Schmerz der Angehörigen, Verdrängen, fehlenden Aufklärungswillen und falsche Verdächtigungen. Sie sind auch Sinnbild für den massiven Vertrauensverlust in staatliche Institutionen und Sicherheitsbehörden, von denen sich viele Menschen in Deutschland, insbesondere Menschen mit Migrationsgeschichte, unbeschützt und im Stich gelassen fühlen. Die Liste mit offenen Fragen im NSU-Komplex ist lang, nur unbefriedigend konnten die Untersuchungsausschüsse in Bund und Ländern sowie der Münchener Prozess, inklusive der im Frühjahr 2020 veröffentlichten schriftlichen Urteilsbegründung, Licht ins Dunkel bringen.

Auf Initiative von Jonas Zipf, Werkleiter von JenaKultur (städtischer Eigenbetrieb für Kultur, kulturelle Bildung, Tourismus und Stadtmarketing) in enger Zusammenarbeit mit der Kuratorin Ayşe Güleç, den Dramaturgen Tunçay Kulaoğlu und Simon Meienreis sowie dem Soziologen Matthias Quent hat sich daher ein Kooperationsnetz von Theatern und Institutionen aus 14 Städten zusammengeschlossen, um vom 21. Oktober bis 7. November 2021 gemeinsam das interdisziplinäre Theaterprojekt „Kein Schlussstrich!“ zu realisieren – mit dem Anliegen, die Taten und Hintergründe des NSU künstlerisch zu thematisieren. Beteiligt sind Akteure in den Städten, die unmittelbar vom NSU-Komplex betroffen waren und sind: die Städte, in denen zehn Bürger*innen von Rassisten ermordet wurden. Auch jene Städte sind beteiligt, in denen die Täter*innen des NSU aufwuchsen, Aufenthalt oder Unterstützung fanden. Mit dem Vorhaben sollen die Perspektiven der Familien der Opfer und der migrantischen Communities in den Fokus der Öffentlichkeit gebracht werden: Mit Theateraufführungen, musikalischen Interventionen im öffentlichen Raum, Lesungen, Diskussionsveranstaltungen und Workshops möchte das Projekt die Auseinandersetzung mit dem institutionellen und strukturellen Rassismus in unserer Gesellschaft anregen. Auch die Geschehnisse und Folgen der Anschläge in Halle, Hanau und Kassel, die den Rechtsterrorismus und Rassismus in erschütternder Weise bezeugen, möchte das Projekt in den Fokus rücken.

Träger des Projekts „Kein Schlussstrich!“ ist der im September 2020 eigens gegründete Verein „Licht ins Dunkel e.V.“. Mitwirkende Institutionen sind: ASA FF e.V. in Chemnitz, Theater Chemnitz, Dietrich-Keuning-Haus Dortmund (in Trägerschaft der Kulturbetriebe der Stadt Dortmund), Landestheater Eisenach / Meininger Staatstheater, Kampnagel Hamburg, Theater Heilbronn, JenaKultur, Institut für Demokratie und Zivilgesellschaft Jena (in Trägerschaft der Amadeu Antonio Stiftung), Theaterhaus Jena, Staatstheater Kassel, Schauspiel Köln, Münchner Kammerspiele und Real München e.V., Staatstheater Nürnberg, Theater Plauen-Zwickau, Volkstheater Rostock, Theater Rudolstadt, Deutsches Nationaltheater Weimar.

Die künstlerische Klammer des Projekts bilden zwei multilokale Eigenproduktionen: das musikalisch- performative und partizipatorische Oratorium „MANİFEST(O)“ des Komponisten Marc Sinan und die von Ayşe Güleç und Fritz Lazlo Weber kuratierte Ausstellung „Offener Prozess“ des ASA FF.

Den Vorstand des Trägervereins „Licht ins Dunkel e.V.“ bilden als Vorsitzender Jonas Zipf, Mitinitiator des Projekts und Werkleiter von JenaKultur, und Amelie Deuflhard, Intendantin von Kampnagel Hamburg. Die künstlerische Leitung des Projekts obliegt – in Zusammenarbeit mit dem Netzwerk der Partner*innen in den beteiligten Institutionen – den beiden Dramaturgen Tunçay Kulaoğlu und Simon Meienreis sowie der Kuratorin Ayşe Güleç. Beraten wird das Kernteam zudem von einem fünfköpfigen Beirat, für den die Autorin und Journalistin Ferda Ataman, die Comedienne und Schauspielerin İdil Baydar, die Sozialpädagogin und Leiterin des Projekts „RomaniPhen“ Isidora Randjelović sowie die Autorinnen und Soziologinnen Vanessa Eileen Thompson und Katharina Warda gewonnen werden konnten. Die Koordination, Geschäftsführung und Presse- und Öffentlichkeitsarbeit für „Kein Schlussstrich!“ übernehmen im Auftrag des Trägervereins Elena Krüskemper und Kristina Wydra von der Agentur Local International, Bonn.

„Kein Schlussstrich!“ wird gefördert durch die Kulturstiftung des Bundes. Außerdem erhält das Projekt bislang Förderungen durch die Bundeszentrale für politische Bildung, die Behörde für Kultur und Medien Hamburg, die Innovationsförderung der Stadt Jena, das Kulturreferat der Stadt München, die Staatskanzlei Thüringen, die Initiative „The Power of the Arts“ der Philip Morris GmbH, die Rudolf-Augstein-Stiftung sowie die mitwirkenden Institutionen im Rahmen ihrer Mitgliedschaft im „Licht ins Dunkel e.V.“.

Emi’nin objektifinden: 10 fotoğrafla köyümüz

Çayeli’nden öteye…
Hey gidi Karadeniz…
Bu dünya bir pencere…
Eğildim da su içtim çeşmenin çanağından…
Hayde gidelum, hayde…
Omuzumda orağım…
Ben seni sevduğumi dünyalara bildirdum…
O yar ballidur, balli…
Bulut gibi hislerim savruldu yüreğine…
Herkesin bir derdi var, durur içerisinde…