Salı, Ekim 14, 2025
Startseite Blog Sayfa 27

‘Bir Başkadır’ bizim toplum

Başrollerde Öykü Karayel, Fatih Artman ve Funda Eryiğit gibi yetenekli oyuncuların yer aldığı ‘Bir Başkadır’ dizisi 12 Kasım’dan itibaren Netflix’te gösterimde. Berkun Oya’nın yazıp yönettiği ‘Bir Başkadır’, hem konusu ve işlenişi, hem de başarılı oyunculuk performanslarıyla dikkat çekiyor. 

Yayınlandığı ilk günden itibaren gündemde yer edinen 8 bölümlük dizinin merkezinde, Öykü Karayel’in muhteşem canlandırdığı Meryem karakteri var. ‘Bir Başkadır’ başörtülü bir temizlik işçisi olan Meryem’in ve hayatının kesiştiği insanların hikayeleri üzerinden Türkiye’nin 80’lerden bu yana geçirdiği değişimlere ve toplumdaki sorunlara ayna tutuyor.

“Takmış kızın tesettürüne! Kendisi kafasında çuvalla geziyor, farkında değil.”

Meryem’in bayılmaları sonucu gittiği, başörtülülere karşı önyargıları olan psikiyatrist Peri ile karşılaşmasıyla başlayarak toplumdaki önyargılara ve korkulara değiniyor dizi. Her ne kadar dizide sonradan örtünen ve açılmak isteyen birer karakter de olsa, dizinin ana teması başörtüsü olmuyor.

“Bizi birbirimize düşürmeye çalışıyorlar, görmüyor musun?”

Toplumdaki ikiliklere, çatışmalara ve iletişimsizliğe ışık tutuyor ‘Bir Başkadır’. Siyasi görüşleri nedeniyle birbiriyle çatışan kardeşlere, kadın-erkek, ebeveyn-çocuk hatta kurban-fail ilişkisine varan yüzleşmelere, hesaplaşmalara. En büyük sorunun iletişimsizlik olduğunu hissettiriyor. Ve herkesin psikolojisinin biraz bozuk…

“Oturup Türk dizisi izleyecek değilim!”

Senaryosu ve görüntüleriyle sanat filmi tadı veren bir dizi ‘Bir Başkadır’. Tüm diyalogları ve dekoruyla her sahnesi gerçekçi, abartısız; biraz da Yeşilçam havasında. Aralarında Münih’te yaşayan oyuncu Aziz Çapkurt’un da olduğu oyuncu kadrosunun performansı hayran olunası: Öykü Karayel, Fatih Artman, Tülin Özen, Funda Eryigit, Nesrin Cavadzade, Defne Kayalar, Settar Tanriögen, Alican Yücesoy…

“Bir huzur bulmayalım mı şu hayatta!”

Başöğretmenlik yapmadan derdini incelikle anlatan bir dizi ‘Bir Başkadır’. Kişisel ve toplum olarak yaşanılan birçok sorunun da yüzleşerek, konuşarak, empati kurarak hafifletilebileceğini, belki de çözülebileceğini ima ediyor. Toplum olarak “şu hayatta bir huzur bulmayalım mı?” diyor adeta.

Bir Başkadır Fragman

Hamide Türker

Meral’in Kitap Bahçesi: “En iyisini sonraya saklamayın. Yarının ne getireceğini bilemezsiniz…”

Yine oldukça zor bir dönemden geçtik. Yaşadığımız deprem, kayıplar ve bazı sosyal sorumluluklar nedeniyle yazıma uzun bir ara verdim.  Sabır mı dilemeli, güç mü en çok, bilemedim. Özellikle soğuk günler ve gecelerde zor durumda kalan, çadırlarda yaşamak zorunda kalan insanlar için ülkenin hatta dünyanın birçok yerinden destek ve yardımlar yağmaya devam ediyor. Birlik olmanın, empati kurabilmenin, vicdanlı olmanın önemi böyle zamanlarda daha çok ortaya çıkıyor.

Bu bağlamda, başta İzmir Gönüllüleri arkadaşlarım olmak üzere, İzmir ilçelerinden ve yurdun dört bir yanından gelen destek ekiplerine ve her anlamda desteğini esirgemeyen herkese kendi adıma sonsuz şükranlarımı sunmak istiyorum.

Bu hafta yine birbirinden değerli üç yazardan ve daima beğenilerek okunan hatta her dönem çok satanlar arasında bulunabilen üç kitaptan bahsedeceğim. 

SEMERKANT -Amin Maalouf

Tarihi bir hikaye ve Hasan Sabbah, Ömer Hayyam, Melikşah gibi önemli tarihi karakterler ile Semerkant sokaklarında gezineceğiniz çok keyifli bir roman Amin Maalouf’un Semerkant’ı.
Tarihe, tarihi kişiliklere hatta İran tarihine merakınız varsa bir solukta okuyacağınızı düşünüyorum.

En önemli kahramanlarımız, önemli bir bilim insanı olan Ömer Hayyam, Selçuklu Sultanı Melikşah, Selçuklu Veziri Nizamülmülk ve onun en büyük yardımcısı Hasan Sabbah.

Kitaptan bir bölüm;
Ömer Hayyam’ın 1873 yılında dünyada yeniden popülaritesi artmaya başlamıştır. Hasan Sabbah’la birlikte ortadan kaybolan Rubaiyat’ın kopyaları da tüm dünyaya yayılmaya başlamıştır. Hayyam’a olan hayranlıkları nedeniyle Lesage çifti yeni doğan oğulları Benjamin’e ikinci bir isim olarak Omar ( Ömer’in İngilizce yazımı) adını koymuşlardır. Benjamin 15 yaşına gelince, kendi ismini taşıdığı Hayyam’ı merak ederek onu araştırmaya ve Farsça öğrenmeye başlamıştır. Daha sonra Hayyam’ın zamanında ve kendi çağında insanları o denli çok etkileyen ‘Rubaiyat’ın peşine düşmüştür. Önce İstanbul’a gitmiş ve oradan da İran’a geçmiştir.  Bu sırada İran Şahı’nın torunu Şirin’le tanışmış ve ona aşık olmuştur. Benjamin, İran’da birçok macera yaşayarak 1910’larda İran’daki modernleşme hareketlerine katılmıştır. Sonunda Benjamin Şirin’le birlikte Semerkant elyazmasına ulaşarak Amerika’ya gitmek üzere İran’dan ayrılmıştır. Bunun için önce İngiltere’ye gitmişler ve oradan da Titanic gemisine binerek Amerika’ya doğru denize açılmışlardır. Ne yazık ki, yaklaşık bin yıl önce kaybolup o anda yeniden ortaya çıkan ‘Rubaiyat’ Titanic’in batmasıyla sonsuzluğa karışmıştır. Benjamin ve Şirin kurtularak başka bir gemiyle Newyork’a ulaşmışlardır. Limandaki karışıklıkta tıpkı ‘Rubaiyat’ gibi Şirin de sonsuza dek kaybolmuştur…

PİEDRA IRMAĞI’NIN KIYISINDA OTURDUM AĞLADIM -Paulo Coelho

Gençlik aşkınızı hatırlar mısınız? Unutmak zordur. Adı üstünde, Aşk! Anormal duygular bütünü.

Kendini dine adamış bir erkek, ve yıllar önce ona aşık bir kadın. On bir yıl sonra tekrar karşılaşırlar. O aşkın büyüsüne yeniden kapılırlar. Fakat erkek kararsızdır. Yıllar önce aşık olduğu çocukluk aşkı ile Tanrı’ya ve onun yarattıklarına duyduğu sonsuz bağlılık arasında kalmıştır.
Kitap, duyulan iç huzura ve insanları iyileştiren mucizevi güce yani aslında bir çoğumuz için çok hassas birçok ince noktaya değiniyor…

Kitaptan bir bölüm;
Sevmek tehlikelidir.

Biliyorum bunu. Daha önce birini sevdim. Sevmek, uyuşturucu almak gibidir. Başlangıçta kendini iyi hissedersin, bütünüyle verirsin. Ertesi gün daha fazlasını istersin. Henüz zehirlenmemiş, o duygudan hoşlanmışsındır ve onun üzerindeki egemenliği sürdürebileceğini sanırsın. Sevdiğin kişiyi iki dakika düşünür, sonraki üç saat boyunca unutursun.

Ama, yavaş yavaş varlığına alışır, ona bütünüyle bağımlı hale gelirsin. Böylece, onu üç saat düşünüp iki dakika unutmaya başlarsın. Yakınında değilse, bağımlıların uyuşturucu bulamadıkları zaman hissettikleri şeyi hissedersin. Uyuşturucu bağımlılarının, gerek duydukları şeyi bulamadıkları zaman hırsızlık yaptıkları, kendilerini aşağıladıkları gibi, aşk için her şeyi yapmaya sen de hazırsındır…

SİDDHARTHA -Hermann Hesse

Hindistan’da yaşadığı tahmin edilen, Budizm’in kurucusu olan, ruhani öğretmen Gotama Buda’nın hayatını konu alan Siddhartha, Hermann Hesse’nin en çok satan kitabıdır dersem sanırım yanlış olmaz. 

Siddharta ailesinin ona verdiği isimmiş. Bu da Sanskrikçe’de ‘uyanmış kişi’, Siddharta ise ‘aydınlanmış kişi’ demekmiş.
Tüm dünyanın kendisini Buda olarak kabul ettiği bu bilge kişi, gerçek bilgiye ulaşmak için, sarayını, ailesini hatta gençliğini geride bırakıp ormana çekilir. Uzun bir süre gezgin bir dilenci olarak geçimini sağlar. Buddha ile karşılaşır ve ondan Budizm’in felsefi derinliğini  öğrenir. Bir gün bir ırmağın kıyısında, çok küçük paralar karşılığında kayıkçılık yapan Vasudeva ile tanışır ve onun yanına yerleşir. Vasudeva da kendisine aydınlanma ve gerçek bilgiye ulaşma konusunda rehberlik edecektir.
Bu arada Vasudeva da ‘ırmak Tanrısı’ demekmiş.
“Dıştan gelen buyrukların değil, yalnızca içten gelen sesin dediğini yapmak, iyi olan bu, yapılması zorunlu olan buydu, başka şey değil.”
Kendi iç dünyanızı sorgulatacak türden, bilgi dolu, bilgelik kokan bence muhteşem bir eser.
Beğenerek okuyacağına inanıyorum.

Sağlıklı, vicdanlı, iyi kalın…
Meral Türkdoğan

Main Image by BenKerckx/Pixabay

Türkgücü efsaneyi devirdi

Bu yıl profesyonel lige çıkmayı başaran Türkgücü Münih, Olimpiyat stadyumunda oynanan maçta bir zamanların efsane takımı MSV Duisburg’u 2-1 yendi.

Türkgücü Münih’in gollerini, takıma bu sezon transfer olan Petar Sliskovic, 48. ve 66. dakikalarda Sercan Sararer ve Ünal Tosun’un asistleriyle attı.

Maç, 89. dakikada Vincent Vermeij’in penaltı vuruşuyla attığı golle 2-1 sona erdi.

Çevrimiçi Seminer: “Beyaz Yakalı Expat’ın Göç İle İmtihanı”

Yüksek Öğrenimli Türk Göçmenler (YÖTG) çalışma grubunun Çevrimiçi Seminer serisinin 10.’su 12 Kasım akşamı, Klinik Psikolog Pınar Kaya Türk’ün katılımıyla gerçekleşecek. Zoom üzerinden yapılacak olan seminer “Beyaz Yakalı Expat’ın Göç ile İmtihani” başlığı altında gerçekleşecek.

Türk Mühendis ve Mimarlar Birliği Almanya’ya (TMMB) bağlı olan YÖTG Çalışma Grubu’nun Türkiye’de yetişmiş ve yüksek öğrenim ya da kariyer yapmak amacıyla yurt dışında yaşayan uzmanları konuk ettiği seminerler ücretsiz ve herkese açık olarak gerçekleşiyor.

Hedefleri arasında Almanya’da yaşayan yüksek öğrenimli Türk göçmenlerin uzmanlıklarının farkına varılması, Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu alanlarda bu kişilerin uzmanlık desteği vereceği yapıların kurulması ve Türkiye-Almanya arasında bilim, teknoloji, sanayi odaklı yatırımların geliştirilmesine yönelik çalışmaların olduğu gruba yotg.tmmb.info internet adresinden ulaşılabilir.

Seminer: “Beyaz Yakalı Expat’ın Göç İle İmtihanı”
Tarih : 12 Kasım 2020
Saat: 20:00 (Türkiye saati ile 22:00)
Yer : Zoom platformu

Kontenjan sınırı olan seminere kayıt yaptırma için tıklayın.

Prof. Dr. Uğur Şahin’in kurucusu olduğu BioNTech, koronavirüs aşısında umut vadediyor

Kurucusu ve yöneticisi Türk olan Alman şirketi BioNTech’in koronavirüs aşı adayı yapılan ara analiz sonuçlarına göre umut vadediyor.

Ara analizi yapan bağımsız şirket Data Monitoring Committee (DMC)’e göre BioNTech ile Pfizer’in aşı adayı BNT162b2, klinik testlerde önemli bir yan etki göstermeden yüzde 90 etkili oldu. Temmuz ayında başlayan üçüncü faz deneylerde şimdiye kadar 43 binden fazla kişiye aşı yapıldı.

Prof. Dr. Uğur Şahin

BioNTech firmasının kurucusu ve CEO’su Uğur Şahin, konuyla ilgili “Üçüncü aşamasında dünya çapında yapılan ilk ara analiz, aşının Covid-19’u engelleyebildiğini gösteriyor. Bu yenilik, bilim ve dünya çapında yapılan işbirliği için bir zaferdir. On ay önce bu yola çıktığımızda tam da ulaşmak istediğimiz buydu. Özellikle bugün, ikinci bir dalganın ortasında bulunduğumuz ve birçoğumuz ‘lockdown’dayken atılan bu adım pandemiden kurtulup normale dönmemiz adına daha da anlamlı.” dedi.

Almanya Sağlık Bakanı Jens Spahn’ın, ‘İnsanlık tarihinde şimdiye kadar bulunan en hızlı aşı olacak’ dediği koronavirüs aşısının 2021 başında pazara sunulması bekleniyor.

Önümüzdeki yıl sonuna kadar 1,4 milyar aşı üretmeyi amaçlayan ortak şirketler BioNTech ve Pfizer, aşının pazar onayı için başvuru yapmaya hazırlanıyor.

Şirketlerin araştırma protokolüne buradan ulaşılabilir.

Main Image by HeungSoon/Pixabay
Image Uğur Şahin © BioNTech SE 2020, all rights reserved

Erdal Pektaş yazdı: “ŞUŞA, DÖVİZ, İZMİR, ABD”

Azerbaycan, 30 yıla yakın işgal sonrası Dağlık Karabağ’ın kalbi Şuşa kentini kurtardı. Dağlık Karabağ zaten Azerbaycan toprağıydı. Keşke Ermenistan bu toprakları işgal etmeseydi de binlerce insan yaşamını yitirmemiş olsaydı. Dün cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘zaferimiz çok yakın’ demesinden sonra Şuşa’nın kurtulduğu Azerbaycan devlet başkanı İlham Aliyev tarafından açıklandı. Daha sonra ise Türk TV kanallarının neredeyse tamamı Şuşa’nın kurtuluşunu canlı yayınlamaya başladı.

Gündem yakalanamıyor
Türkiye gibi ülkelerde gündem ne kadar çabuk değişiyor veya değiştiriliyor. Bir gün öncesine kadar ABD seçimleri bir numaraydı. Ondan önceki günlerde ise İzmir depremi ana konumuzdu. Biden’in kazanması büyük hayal kırıklığı yarattı. Dövizin ülke insanının yaşam koşullarını bir tank gibi ezen yükselişi gündemin arka sıralarına itildi, ittirildi. Şuşa kurtuldu ama fay hatları üzerinde yer alan ülkenin deprem sorunu çözülmedi. Üf desen yıkılacak yüzbinlerce konutta oturan milyonlar var. Umudunu Trump’ın kazanmasına bağlamış bir dış politika ne yapacak. Petrol ve doğalgazın satın alınması için gerekli olan dövizin yükselişi bu çetin kış koşullarında nasıl önlenecek. Tüm dünyada yaşamı durma noktasına getiren Covid-19 salgını ise unutuldu bile. Bu soruların cevabı muhakkak bir yerlerde, birilerinde vardır.

Barışın ve iyi sağlık koşullarının tüm dünyada hakim olması umuduyla…

Erdal Pektaş

Erdal Pektaş ABD seçimlerini yazdı: “Eşek, fil, kırat, arı”

ABD yeni başkanını seçmeye çalışıyor. Joe Biden başkan olmaya çok yakın gözüküyor. Donald Trump seçimi mahkeme mahkeme süründürmeye çalışacak olsa da, Biden, ABD tarihinde en çok oyu alan başkan adayı olacağı kesinleşti. Seçimler öncesi anketçiler Biden’ın açık ara kazanacağını belirtmiş, Trump da daha sandıklar kurulmadan Beyaz Evi kolay kolay bırakmayacağını ima etmişti. ABD yüzölçüm olarak dev bir ülke. Bir ucunda gece olurken diğer ucunda güneş doğuyor. Doğudaki eyaletlerde sandıklar kapanıp oy sayımı başlarken, batıdaki eyaletlerde ise oy kullanma işlemi başlamamış oluyor. Geçtiğimiz seçimlerde doğu eyaletlerinde sayımlar başladığı ve sonuçlar belli olmaya başladığı için batıdakiler sandığa fazla rağbet göstermezdi. Bu seçimde iki aday da seçmenlerini çok iyi harekete geçirdi. 

Hayvanlar
Bazı ülkeler, eyaletler bayraklarında, sembollerinde hayvanlara yer verirler. Bazı hayvanlar gücün göstergesidir. ABD’de seçime katılan iki partiden demokratlar eşeği, cumhuriyetçiler ise fili sembol olarak seçmiş. Bizde de ilk akıllara gelen AP (daha sonra DYP) ve Anavatan Partisi kırat ve arıdan yana tercihlerini kullanmıştı. Hayvanların büyük çoğunluğu insanlara sıcak gelir. Hayvanlar genellikle masumdur. Bazı ülke ve partilerin simgelerinde hayvan figürlerine yer vermesi bu masumiyeti lehlerine çevirme isteği olabilir mi?

Çok benziyoruz
Eski başbakanlardan Adnan Menderes 1950’li yıllarda ‘küçük Amerika’ olacağız diyerek vatandaşlardan oy almaya çalışıyordu. Gerçekten sonraki yıllarda ufak kesintilere uğrasa da Türkiye, küçük Amerika olma yolundaki yürüyüşünden hiç vazgeçmedi. 1980 askeri darbesi bu yürüyüşü koşuya çevirirken gelen partilerin tamamına yakını ABD aklıyla yola çıktı. Bizim partiler ABD’deki hocalarından çok akıl aldılar. Ama şimdi ABD’de yaşanan seçim savaşındaki taktikleri bizden almış görünüyorlar. Şimdi ABD’de yaşananları biz genel seçimlerde ve en son mahalli seçimlerde gördük. Hatırlayın İstanbul’daki seçimlerde sayıla sayıla oy pusulaları tanınmaz hale gelmiş bunu rağmen bir kesim tatmin olmamış ve seçim tekrarlanmıştı. ‘Bir şey olmadıysa bile bir şeyler olmuştur’ diyen de vardı. Daha sandıkların açıldığı ilk dakikalarda bazı TV’lerin rakamlarına güvenerek ‘biz kazandık’ diyen de. Bizde sonucu kabul etmeyen kendisini parti yönetimi yerine koyan TV kanalları da vardı. ABD’de de durum farklı değil. Kendisinin oyunun yüksek olduğu zamanda ‘Oy sayımını durdurun yeter’ diyen bir başkan adayı var. Seçimleri iptal ettirmek için mahkemeye başvuran bir başkan adayı var. Ve buna ilaveten kendi kurumunu partinin yerine koyan TV kanalları da var.

Yer kürede demokrasinin, hukukun, insan haklarının galip gelmesi dileğimizle…

Erdal Pektaş

“Artık bir canlının kurtuluşu mucize, yüzlerce kişinin ölümü istatistik oldu.”

Sağlam binalarda oturun diyen devlet yöneticileri; ben de sizin gibi sağlam binada oturmayı çok istiyorum ancak bunun için her ay maaşımın %50’sini vergi olarak kesmeyi bırakmalısınız. Yaptığım her harcamadan aldığınız vergileri de almamalısınız.
Benden aldığınız vergiler size lüks bir hayat ve sağlam konutlarda oturma imkanı sağlarken benim ölüm riski yüksek konutta oturmam hiç adil değil.

Ayrıca ben ve ailem depremden dolayı ölüm kaygısı yaşıyorken benden alınan verginin Kanal İstanbul gibi insana ve doğaya hiç faydası olmayan hatta gelecekte insana zarar verecek bir ranta yatırılmasına da asla izin vermiyorum.
Tüm imkanlar deprem tedbirleri için kullanılmalıdır.

Depremde kurtulan her canlıyı görünce çok mutlu oluyoruz.
Artık bir canlının kurtuluşu mucize, yüzlerce kişinin ölümü istatistik oldu. Ne kadar çok insan ölürse, ölümleri o kadar az umursayıp daha az tepki veriyoruz. Ülkeyi yönetenler ölenleri değil kurtulanları gösterip umut dağıtıyorlar. Hatta depremde ölüm normaldir, günler sonra kurtulma imkanı da vardır manipülasyonu ile gelecek depremler için algı yönetimi yapıyorlar.
Depremin her an her yerde olabileceği unutturulup, alınmayan tedbirleri sorgulatmamak için de kötü binada oturmasaydınız diyerek sorumluluğu vatandaşa yüklüyorlar.

Adem Kuyumcu

Foto: Meral Türkdoğan

Rund 800.000 Euro für Bayerischen Forschungsverbund ‘FOR-COVID’ zu Coronavirus

Universitäten in Erlangen-Nürnberg, München, Regensburg und Würzburg beteiligt – Wissenschaftsminister Sibler: „Durch interdisziplinäre Kooperation die Pandemie beherrschbarer machen und auf zukünftige ähnliche Krisen besser vorbereitet sein“

Das Bayerische Wissenschaftsministerium hat zum Coronavirus SARS-CoV-2 den bayerischen Forschungsverbund FOR-COVID eingerichtet. Dafür stellt der Freistaat rund 800.000 Euro an Fördermitteln für dieses und nächstes Jahr bereit. „Es ist unser erklärtes Ziel, mit FOR-COVID möglichst zügig zu weiteren wissenschaftlichen Erkenntnissen zur Eindämmung, Behandlung und Erforschung der Erkrankung mit dem neuartigen Coronavirus zu gelangen“, betonte Wissenschaftsminister Bernd Sibler. Beteiligt sind die Friedrich-Alexander-Universität (FAU) Erlangen-Nürnberg, die Ludwig-Maximilians-Universität (LMU) München, die Technische Universität (TUM) München, die Universität Regensburg und die Julius-Maximilians-Universität (JMU) Würzburg sowie das Bundeswehr-Institut für Mikrobiologie in München. Im Rahmen von neun Projekten erforschen Wissenschaftlerinnen und Wissenschaftler der kooperierenden Hochschulen Möglichkeiten zur Vorbeugung und zur Vorbereitung auf Epidemien, zur Infektionsprävention, zur aktiven und passiven Immunisierung durch Impfung, zur Verbesserung der antiviralen Therapiemöglichkeiten sowie zum besseren Verständnis der Entstehung und Entwicklung der Krankheit. „Ich bin überzeugt, dass wir mit diesem bayernweiten Schulterschluss wertvolle Erkenntnisse zum Wohle der Bevölkerung gewinnen werden“, so der Wissenschaftsminister.

Der Forschungsverbund will durch eine bayernweite, interdisziplinäre Kooperation dazu beitragen, die derzeitige Pandemie beherrschbarer zu machen und auf zukünftige ähnliche Krisen besser vorbereitet zu sein. „Wir erleben derzeit, wie die Corona-Pandemie nicht nur in Bayern, sondern weltweit zu massiven Einschränkungen im öffentlichen und kulturellen Leben, in der Wissenschaft und in der Wirtschaft führt. Immer noch drängen viele Fragen, auf die wir schnell Antworten finden müssen“, betonte Sibler.

Der bayerische Forschungsverbund arbeitet auch mit Forschungsgruppen in Sachsen in einem bayerisch-sächsischen Forschungsnetzwerk zu SARS-CoV-2 zusammen. Sprecherin des bayerischen Forschungsverbunds FOR-COVID ist die Virologin Prof. Dr. Ulrike Protzer von der Technischen Universität (TUM) München. Ihre Stellvertreter sind Prof. Dr. Oliver Keppler vom Max-von-Pettenkofer Institut – Virologie der Ludwig-Maximilians-Universität (LMU) München sowie Prof. Dr. Joerg Vogel vom Institut für Molekulare Infektionsbiologie der Julius-Maximilians-Universität (JMU) Würzburg.

AFAD: “Sadece standart gıda kolisi ve yeni battaniye ihtiyacı var”

Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından yapılan açıklamada, deprem bölgesinde ihtiyaç sahibi afetzedelere dağıtılmak üzere şu an için sadece standart gıda kolisi ve yeni battaniye ihtiyacı olduğu bildirildi.

AFAD’ın İnstagram hesabı üzerinden yapıtığı açıklamada şöyle dendi: “İhtiyaç sahibi afetzedelere dağıtılmak üzere şu an için sadece standart gıda kolisi ve yeni battaniye ihtiyacı vardır. Halihazırda başkaca bir yardım malzemesine veya ihtiyaç fazlası kullanılmış eşya ihtiyacı bulunmamaktadır. İhtiyaç oluşması halinde ayrıca bildirilecektir.
Söz konusu gıda kolisi ve yeni battaniye yardımlarını ulaştırmak isteyen kişi ve kuruluşlar, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına başvurabilirler.
Beslenme hizmetleri konusunda ise ana sorumlu kuruluş Türk Kızılayı olup bu konudaki faaliyetler halen devam etmektedir. Beslenme ile ilgili destek olmak isteyenlerin bu kurumla irtibata geçmeleri ve koordinasyon içinde olmaları gerekmektedir.”

AFAD ayrıca vatandaşların acil yardıma ihtiyaç duymadıkları sürece, telefonlarını kullanmamaları konusunda da çağrı yaptı. Ayrıca afet bölgesindeki hasarlı yapılara kesinlikle girilmemesi ve yolların acil yardım araçları için boş bırakılması konusunda da uyardı.