Cuma, Aralık 5, 2025
Startseite Blog Sayfa 26

32. Türk Film Günleri Münih Almanya genelinde online gerçekleşecek

Bu yıl 32. kez yapılan Türk Film Günleri Münih, 15 Nisan ile 2 Mayıs tarihleri arasında Almanya genelinde online gerçekleşecek.

Programda, bağımsız sinema insanlarının ellerinden çıkmış, birbirinden güzel 12 uzun metraj film ve belgesel ile 15 kısa filmden oluşan 2 ayrı seçki yer alıyor. Filmlerde politika, aşk, kutsal ağaçlar, barajlar altında kalacak kentler, etkileyici bir komünist belediye başkanı ya da bambaşka bir perspektiften İstanbul gibi konular ele alınıyor. İki çarpıcı belgeselden birinde, locked-in sendromlu bir sanatçının, diğerinde de down sendromlu üç kişinin yetenekleri sayesinde kendilerini nasıl görünür kıldıkları anlatılıyor. Programda yer alan iki kısa film seçkisi; Kadının Kıssası ile Queer Panorama, hak ve eşitlik mücadelesi veren kişilerle toplumsal gruplara odaklanıyor.

Programda yer alan filmleri 15 Nisan, saat 19.00’dan itibaren 2 Mayıs tarihine kadar evinizden istediğiniz zaman izleyebilirsiniz. Her film, başlattıldığı andan itibaren 24 saat boyunca erişime açık olacak.

Program ve bilet detaylarına www.tuerkischefilmtage.de adresinden ulaşabilirsiniz.

İyi seyirler!

RAMADAN

Ramadan ist der neunte Monat des islamischen Mondkalenders und der Fastenmonat. Der Mondkalender ist 11- 12 Tage kürzer als der uns bekannte Kalender. Daher fängt Ramadan jedes Jahr unterschiedlich an und ca. alle 32 Jahre fällt es auf den gleichen Tag.
Das Fasten gehört zu den wichtigsten religiösen Pflichten der Muslime. Die Bedeutung des Begriffes “imsak” heißt “ruhen” bzw. “sich enthalten”. Der Muslim soll während der Fastenzeit, von Sonnenaufgang bis zum Sonnenuntergang, sich von einigen Bereichen des täglichen Lebens enthalten; wie Speisen, Getränke, Rauchen und Geschlechtsverkehr.
Fasten darf jeder, der geistig und körperlich dazu imstande ist. Schwangere, Kranke oder Kinder sind nicht verpflichtet zu fasten. Für diejenigen, wie Schwangere, Kranke oder Reisende, gelten nach Wegfall der Gründe, die Tage an denen sie nicht fasten konnten, nachzuholen. Für jene, die gar nicht fasten können, dient die Speisung an Arme als Ablösung. Im Koran steht “Gott will es euch leicht machen, nicht schwer”.
Ziel des Fastens ist Dankbarkeit zu erkennen und die Gaben, die man besitzt, zu schätzen. Das Enthalten bezieht sich auch darauf, sich an ethisch-moralische Grundsätze zu halten.
Zur Entstehung geht aus dem Koran hervor, dass der Monat Ramadan, der Monat ist, in dem der Koran erstmals als Rechtsleitung für die Menschen herabgesandt wurde und die einzelnen Verse als klare Beweise der Rechtsleitung und der Rettung dienen.
Mit dem Beginn des Monats Sevval feiert man das Fastenbrechen. Uns vielen, ist das als das Zuckerfest bekannt. Bis dahin sollten auch die pflichtmäßigen Spenden, die Almosensteuer des Fastenbrechens an Bedürftige entrichtet werden.
Das Zuckerfest wird drei Tage lang gefeiert. Das Zuckerfest und das Opferfest, welches am 10.Tag des Pilgerfahrtmonats gefeiert wird, sind die wichtigsten islamischen Feiertage.

Wie sieht der Alltag während der Fastenzeit in der Türkei aus?
Kurz vor dem Sonnenuntergang vermehren sich die Menschenschlangen vor den Bäckereien, den ein „Iftar-Essen“ ohne eine ofenfrische „Pide“ ist unmöglich. „Iftar“ ist das Abendessen, das man im Ramadan zum Fastenende isst. Meistens findet zu „Iftar“ ein geselliges Essen mit Familie oder Freunden statt. Traditionell wird der Zeitpunkt des Fastenbrechens durch einen Kanonenschuss bekannt gegeben. Wichtig beim Fastenbrechen ist, dass das Erste was man zu sich nimmt, nicht „durch das Feuer gegangen“ ist, sprich wie Wasser, Olive oder Dattel. Zu Ramadan werden spezielle Speisen, sowie Getränke zubereitet, die besonders für diese Zeit sind.

Außerdem werden in vielen Gemeinden der Türkei große „Iftar-Essen“ an Bedürftige gegeben, als Sponsor die Gemeinde selbst oder Spenden von großzügigen Mitmenschen.

Eine weitere Tradition, die ihren Ursprung im Osmanischen Reich hat, ist die Ramadan- Trommel. Dadurch werden viele zum „Sahur-Essen“ aufgeweckt. „Sahur“ ist die letzte Mahlzeit, die man vor der Morgendämmerung zu sich nehmen kann. Jeden Tag rezitieren die Trommler verschiedene Gedichte begleitet von der Trommel, um die Menschen zu benachrichtigen, dass die letzte Stunde vor dem Sonnenaufgang begonnen hat, wo noch gegessen werden darf. Dabei handelt es sich hier, wie schon erwähnt, um eine sehr alte Tradition, als Menschen keinen Wecker hatten und auf die Ramadan-Trommel angewiesen waren. Mittlerweile empfinden manche es als eine Lärmbelästigung, jedoch überwiegt das Interesse an der Tradition und die Anerkennung der Weiterführung. Am Ende des Ramadan gehen die Trommler von Haus zu Haus, um „Bakschisch“ für ihre Dienste zu erhalten.

Arif Taşdelen: “Bavyera’da nisan ayından itibaren cenazelerde tabut mecburiyeti tarih oluyor!”

Bavyera Eyalet parlamentosunun sosyal demokrat üyesi Arif Taşdelen, 1 Nisan 2021’de Bavyera’da tabut mecburiyetinin nihayet tarihe karışmasından çok memnun. Kasım 2019’da Bavyera Eyalet Parlamentosu hükümetinden cenaze yasasının buna göre değiştirilmesini isteyen Taşdelen ”Bir buçuk yıldan fazla bir süre sonra devlet parlamentosunun kararının nihayet uygulamaya konulmasına sevindim“ dedi.

Nürnberg Milletvekili Taşdelen şöyle devam etti: ”Dinî ve ideolojik nedenlerle yakında Bavyera’da tabutsuz cenazelerin mümkün olması tüm müslümanlar için çok iyi bir haber. Bu, burada yaşayan tüm Müslümanların akrabalarını nihayet uygun bir şekilde gömebileceği anlamına geliyor ve tabut zorunluluğu da artık tarih oluyor. Yaşamları boyunca bu ülkede her türlü zorluğu yaşayan ve her zaman diledikleri hayattan mahrum olan müslüman göçmenlerin, en azından bu dünyadan göçerken diledikleri biçimde ayrılmalarını sağlamak, benim için tarifi zor olan büyük bir mutluluk. Ebedî âleme göçen ve bu ülkenin kalkınması için büyük katkılar sağlayan emektar nesil, bu dünyadan göçerken artık gözleri arkada kalmayacaktır.“

SPD Milletvekili devam ederek ”Ülkemizde din ve inanca ayırım yapılmasına kesinlikle yer yok. Tabut yükümlülüğüne karşı yıllarca çalışmamın nihayet ödüllendirilmesinden çok memnunum. Bu ülkede hiç kimse inançlarından dolayı ayrımcılığa uğramamalı ve benim yıllardır taahhüt ettiğim şey tam olarak bu. Bu, elbette çok iyi bir haber“ diye devam etti.

15 Mart’tan itibaren Türkiye’ye gidecekler dikkat!

Daha önce Türkiye’ye girişlerde pasaport kontrol noktalarında doldurulan ‘Türkiye Giriş Fomu’ 15 Mart’tan itibaren dijital ortama taşınıyor. Türkiye’ye 15 Mart tarihinden itibaren seyahat edecek tüm yolcuların uçuşlarından önceki 72 saat içinde https://register.health.gov.tr/  adresindeki formu doldurmaları gerekiyor.

Bu bilgilerle otomatik oluşturulan HES Kodu sayesinde yolcunun temas ettiği kişilerin Kovid-19 hastası veya teması olması durumunda yolcuya ulaşılabilecek. Bu nedenle bilgilerin doğruluğu ve güncelliği çok önemli.

Yetkililer ayrıca, “Bu formu doldurup doldurmadığınız Türkiye sınırında kontrol edilebilir. Formu doldurmamanız veya yanıltıcı beyanda bulunmanız durumunda adli ve idari yaptırımlarla karşılaşabilirsiniz.“ uyarısında bulundu.

Hava yolu şirketleri ise seyahatlerde herhangi bir aksaklık yaşanmaması için formun havalimanına gelmeden önce doldurulmasını rica ediyor.

Türkiye üzerinden aktarmalı olarak seyahat edenlerin form doldurma zorunluluğu bulunmuyor.

Main Image by Selim Çetin / Pexels

Türkgücü’ne yardım çağrısı

Almanya 3’üncü ligde mücadele eden Münih Türkgücü için acilen tesis bulunması talep edildi.
Konuyla ilgili Münih belediye meclisine ortak dilekçe veren Yeşiller ile SPD Partisi, yeni çıktığı profesyonel ligde oldukça başarılı olan Türkgücü’nün özellikle gençler için özel çalışma alanı gerektiğine dikkat çekildi. Bir üst lige çıkabilmek için altyapı tesisinin yasalara göre şart olduğu hatırlatılan dilekçede 30 yıldır faaliyet gösteren Münih Türkgücü’nün kentin spor yaşantısına renk kattığı ve her türlü desteği hak ettiği vurgulandı.
İdari kurallara göre başarılı olan spor derneklerine kent idaresinin yer gösterme durumunda olduğu belirtilerek, soruna acilen çözüm bulunması istendi.
Diğer yandan Türkgücü’nün 2’inci lig lisansı alabilmesi için adına NLZ denilen gençler için kurulmuş çalışma ve performans merkezi oluşturması gerekiyor, aksi takdirde bir üst lige çıkması mümkün olmuyor.
Münih belediyesi ise uygun bir alan bulabilmek için arayışını sürdürüyor.

Main Image by Michal Jarmoluk / Pixabay

Açılışlar yine suya düştü

Münih’te korona salgını nedeniyle kapalı olan alışveriş mağazalarının açılışı yine suya düştü. Yeni açıklanan vaka sayıları 100 bin kişide 50’nin üstüne çıkınca hafta başında açılması planlanan işyerleri kapalı kaldı.

Robert Koch Enstitüsü tarafından açıklanan yeni rakamlarda geçen hafta 47 olan Münih’teki vaka sayısı 52’ye yükseldi. Alınan kararlar uyarınca mağazaların açılması için gerekli olan oran tutturulamayınca kuaförlerde olduğu gibi sadece kitapçılar ve kütüphaneler açıldı.

Bavyera Ticaret Odası tarafından yapılan açıklamada ise aç-kapa uygulamasının umutları iyice söndürdüğü belirtilerek, esnafın yaptığı hazırlıkların boşa gittiği, çok yakında başka yörelere alışveriş turizminin başlayacağı ifade edildi.

Münih yakınlarındaki Dachau, Erding, Starnberg, Garmisch-Partenkirchen ve Ebersberg gibi yerleşim birimlerinde vaka sayısı az olduğundan insanların alışveriş için buralara akın edeceği vurgulandı. “İnsanlar artık ellerinde pusula ile dolaşacak” denildi.

Diğer yandan söz konusu bölgelerde alışveriş turizminden kaynaklı sorun yaşanmaması için polisin önlem aldığı bildirildi.

Kent idaresinden yapılan açıklamaya göre daha önce açılması öngörülen müzeler de sadece randevu ile ziyaretçi kabul edebilecek. Müze ve benzeri yerleri gezmek isteyenler biletlerini internetten alıp, önceden rezervasyon yaptırmak zorunda olacak.

Main Image by Ian Kelsall / Pixabay

Emi’nin objektifinden: 10 fotoğrafla pandemide özlediklerimiz

Kimin bu saçlar? Bilemiyorum…
Bir sinema filmine bilet almışım gibi heyecanlı…
Hasret kapısı…
Hazineler içindesin…
Kur masayı Madam Despina…
Kilitli kapılar açılsa…
Bu gece barda…
Havuz problemi…
Güneye giderken…
Düşlerimde bile kaçtım denize doğru…

Hanau katliamının 1. yıl dönümü: #SayTheirNames

Ferhat Ünvar

Hamza Kurtović

Said Nesar Hashemi

Vili Viorel Păun

Mercedes Kierpacz

Kaloyan Velkov

Fatih Saraçoğlu

Sedat Gürbüz

Gökhan Gültekin

Bugün 19 Şubat 2021. Tam bir yıl önce bugün, Almanya’nın Hanau kentinde silahlı bir saldırıyla dokuz göçmen kökenli genç katledildi. Katliamın birinci yılında 19 Şubat İnisiyatifi başta olmak üzere birçok dernek ve oluşum farklı şehirlerde anmalar düzenliyor.

Katliamın üzerinden bir yıl geçti; soruşturma hala devam ediyor ve birçok soru hala yanıtsız. Frankfurt yakınlarında bulunan Hanau’da 19 Şubat 2020’nin akşam saatlerinde Tobias R. iki nargile kafe ve bir büfeye silahlı saldırıda bulunmuş ve bunun sonucunda göçmen kökenli dokuz genç hayatını kaybetmişti. Saldırgan daha sonra evine gidip annesini öldürmüş ve intihar etmişti.

Bir yıl sonra hala devam eden soruşturmada dosyalar incelendikçe ortaya daha fazla soru çıkıyor. Kurban yakınlarının ve basında yer alan bazı haberlerde dikkat çekilen noktaların neden yetkililerin gözünden kaçtığı sorusu da dahil. Saldırganın aylar öncesinden bu saldırıyı planlamış ve hatta duyurmuş olmasına, sinir hastalıklarından dolayı hastanede yatmış ve birçok suçtan soruşturuluyor olmasına rağmen neden silah ruhsatının elinden alınmadığı, uzatıldığı gibi…

Saldırının hemen ardından Almanya Başbakanı Angela Merkel, “Irkçılık ve nefret zehirdir ve bu zehir Almanya’da var.” demişti. Bir yıl sonra Merkel, bir video mesajıyla Hanau’yu anarken, yine bu sözlere yer verdi: “Bir yıl önce de söylediğim gibi ırkçılık bir zehirdir, nefret zehirdir.”
Irkçı saldırıda ölenlerin isimlerini de tek tek sayan Merkel konuşmasında ayrıca, “Hanau katliamı, Halle saldırısı ve Walter Lübcke cinayeti gibi olaylar aşırı sağın neler yapabileceğini korkunç bir şekilde gözler önüne serdi. Bu yıkıcı ideolojinin zeminini yok etmek için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız… Almanya’yı bölmek isteyenlere bütün gücümüzle karşı duracağız.” dedi.

Hanau katliamının ardındaki süreçte Alman hükümeti tarafından oluşturulan kabine komisyonu ırkçılık ve aşırı sağcılıkla mücadeleyi yoğunlaştırmayı, toplumun ırkçılığa karşı farkındalığını artırmayı, çeşitlilik bilincini güçlendirilmeyi ve mağdurları daha çok desteklenmeyi içeren 90 maddelik önlemler paketi hazırladı.

Diğer yandan katliamın hemen ardından oluşan pandeminin etkileriyle birlikte mağdur ailelerinin kendilerini daha da yalnız bırakılmış hissettiğini söylemek mümkün.

Almanya’da yabancı düşmanlığının geniş bir yelpazesi var; resmi kayıtlara göre on binin üzerinde aktif aşırı sağcı, bunları destekleyen siyasi partilere oy veren yüzde onun üzerinde seçmen ve yaptığının, söylediğinin ırkçı zihniyete dayandığının farkında bile olmayan yan komşu, iş arkadaşı…

Bu ülkede ırkçılığın var olduğunu hepimiz biliyoruz. Irkçılığa ve nefrete karşı durmak da hepimizin görevi. Buna katledilenleri unutmamakla, isimlerini anmakla, hatırlatmakla başlayabiliriz:

Ferhat Ünvar

Hamza Kurtović

Said Nesar Hashemi

Vili Viorel Păun

Mercedes Kierpacz

Kaloyan Velkov

Fatih Saraçoğlu

Sedat Gürbüz

Gökhan Gültekin

#SayTheirNames

Katliamın birinci yılında çeşitli şehirlerde düzenlenecek etkinliklerin listesine fotoğrafa tıklayarak ulaşabilirsiniz

Meral’in Kitap Bahçesi: “Edebiyat, hayatı anlamanın tek yoludur.”

Sanat çok tanrılı bir din olsaydı bana göre hiç şüphesiz en yücesi Edebiyat Tanrısı olurdu.

Düşünsenize müziğin ritmini, resmin, heykelin doğasını, operanın, sinemanın, fotoğrafın kimyasını görebilen, duyabilen, damarlarında hissedip kağıda dökebilen bir Tanrı. Üstelik kendini ifade etmek için tek bir kutsal kitaba da ihtiyacı yok. Yazılan her satır kutsal değer taşıyor.
Uçsuz bucaksız bir derya misali kiminin aşka dökülür suyu, kiminin bilime çıkar yolu, kimi sağlığa bırakır kendini, kimi tarihin tozlu raflarına sığınır kalır. Ama yüzyıllardan beri kelimelerle anlatır sanatını Edebiyat.

Türk edebiyatının Yunus Emre’si, Yaşar Kemal’i, Karacaoğlan’ı,  Alman edebiyatının Goethe’si, Schiller’i, Yunan edebiyatının Homeros’u Sophokles’i, İspanyol edebiyatının Cervantes’i, İtalyan edebiyatının Dante’si, Boccacio’su, Fransız edebiyatının Victor Hugo’su, Stendal’ı, İngiliz edebiyatının Shakespaeare’i, Rus edebiyatının Dostoyevski’si, Tolstoy’u, Amerikan edebiyatı’nın Mart Twain’i Ernest Hemingvay’ı , favori yazarlarımdan John Steinbeck’i hatta İsnkandinav edebiyatının Knut Hamsun’u. Hiç yaşamamış olsalardı bu dünya tek renk bir yer olurdu herhalde. Gri renkte soluk, soluksuz, nefessiz, sessiz bir dünya…

Şeyh Bedrettin Destanı, İnce Memed, Kuvai Milliye, İçimizdeki Şeytan, İlyada, Ezop masalları, Don Kişot, İlahi Komedya, Sefiller, Çanlar Kimin İçin Çalıyor, Bitmeyen Kavga, Fareler ve İnsanlar, Ana, Faust, Genç Warter’in Acıları, Othello, Romeo ve Juliet, Suç ve Ceza, Savaş ve Barış. Bildiğiniz, okuduğunuz ya da henüz okumadığınız daha binlercesi.
Bunların hiç yazılmadığını bir düşünsenize. Hiç yayınlanmadığını. Yapabiliyor musunuz? Ben hayal bile edemiyorum.

Yol oldular önümüze, rehber oldular kişiliğimize. Bir şey uğruna savaşmayı, mücadele etmeyi, hak aramayı, hak gözetmeyi, sevmeyi, aşkı, bilimi, bilgiyi öğrendik onlardan. Bu dünya insanı çok şey borçlu bu isimlere. Minnet borcumuz var her şeyden önce. O güzel atlara binip gittiler evet. Ama ne mutlu bize ki tanıdık o güzel insanları…

ROMEO VE JULİET –William Shakespeare
Rönesans Dönemi’nin büyük isimlerinden William Shakespeare İngiliz Dili’nin en önde gelen yazarlarındandır. 1500’lü yıllarda yaşayan yazarımızın aşka dökülen satırları ‘kitap bahçemiz’in en güzel çiçeklerinden biri.

Şehrin en önemli isimlerinden olan Montague ve Capulet aileleri arasında yıllardır sebebi belli olmayan bir düşmanlık vardır. Aralarındaki bu düşmanlık zaman zaman halkı rahatsız edecek boyutta olur. Şehrin düzeninin bozulacağından rahatsız olan Verona Prensi Escalus kavgalar devam ederse sorun çıkaranın idam edileceğini söyler.

Capulet ailesine mensup olan Romeo, Montague ailesinden Juliet’i bir maskeli baloda görür ve çok etkilenir. Maskesini çıkarır ve Juliet de onu görür görmez aşık olur. Romeo maskesini çıkardığında Capulet ailesinin diğer üyeleri tarafından fark edilir. Ancak Juliet’in babası prensin uyarısını hatırlar ve bir sorun çıkmasını istemediğini belirtir. Buna rağmen tartışma yine de başlar. Bu tartışma sırasında Romeo yalnız kalan Juliet’i dışarıya davet eder. Aşkını açıklar ama aileleri yıllardır birbirine düşmandır.

Ne var ki iki düşman aile gerçeği sonu mutsuz biten bu aşkın daha da büyümesine sebep olur. Neden mi? Çünkü yasaklar ve  imkansızlıklardan beslenir aşk…

ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR –Ernest Hemingway

Savaş edebiyatının en önemli örneklerinden biri olan Çanlar Kimin İçin Çalıyor, Amerikan edebiyatının değerli ismi Ernest Hemingway’in 1940 yılında yayımladığı en uzun romanıdır. İspanya iç savaşı sırasında savaş muhabiri olan Ernest Hemingway yaklaşık bir yıl gözlem yaptığı bu savaşta, milliyetçi güçlere önderlik eden İspanyol general ve devlet adamı Franco’ya karşı savaşan bir gerilla grubunu yakından tanıma fırsatı bulmuştur. Bu grubun mücadelelerini dile getirdiği ve karakterlerin gözünden savaşın anlamsızlığını sorguladığı eşsiz bir çalışma Çanlar Kimin İçin Çalıyor.

Robert Jordan, Amerikalı bir İspanyolca profesörüdür. Patlayıcılar konusundaki uzmanlığı dolayısıyla bir köprüyü havaya uçurmakla görevlidir. Kılavuzu Anselmo ile dağdaki gerilla güçlerinden yardım istemeye gider. Çete reisi Pablo’nun mağarasında gördüğü Maria adlı kızdan çok etkilenir. Maria’nın da bu savaşta büyük kayıpları vardır. Anne ve babası kurşuna dizilmiştir. Robert Maria’nın hikayesinden çok etkilenir. Zamanla birbirlerine aşık olurlar ve savaş bittikten sonra evlenmek isterler. Fakat Robert bu savaştan sağ çıkacaklarından çok emin değildir. Esir düşmekten ya da kurşuna dizilmekten çok korkar.

İdealler, ölüm, korku ve sevinç temalarının yansıtıldığı roman, bu idealleri uğruna ölümü göze alan insanların duygularını ve kahramanlıklarını ele almıştır…

BİTMEYAN KAVGA –John Steinbeck

İşçi sınıfının, mücadelenin, hak arayanların, hakkını korumaya çalışanların idolü John Steinbeck eserlerinde her zaman işçi yaşamını ve toplumsal sorunları dile getirir. Gençliğinde bir dönem yaşadığı ve yaz aylarında da çalıştığı Salinas Vadisi onun eserleri için vazgeçilmez mekanıdır.

Romanın kahramanları meyve toplayıcısı işçiler ve onlar için canını ortaya koymuş iki lider Jim ve Mac.

Bitmeyen kavga, işçilerin grevini, haklı mücadelesini ve onların elebaşları olarak nitelendirdiği Marksist-Leninist düşünceye bağlı iki işçi olan Jim ve Mac’in yaşadıklarını konu alır.

Jim ve Mac elma toplayan sezonluk işçilerin içine sızıp, onlar gibi çalışır. Bir süre sonra, sorunlarını öğrenir. İşçilerin hak ettikleri günlük ücreti alamadıklarını, meyve bahçelerinin sahibi olan patronları tarafından daha azına mecbur bırakıldıklarını öğrenirler. Aldıkları ücretle karınlarını bile doyuramayan işçilere haklarını alabilmeleri için yardıma koyulurlar.

Çaresiz gibi görünen işçilerin ellerindeki yegane silah grevdir ve haklarını alabilmelerinin başka bir yolu yoktur. Jim ve Mac önderliğinde, büyük bir inançla bir grev başlar. Tabi her savaşta olduğu gibi böyle bir durumda da aileleri için, korktukları için veya grevi kötü bir başkaldırı olarak gördükleri için vazgeçip greve hiç başlamayanlar da olur. Başta toprak sahipleri, sonra onların satın aldıkları grev liderleri, greve devam edenleri vazgeçirmeye çalışırlar. Ölenler, yaralananlar olur ama davasını ne pahasına olursa olsun satmayan, yaşadıkları her zorluğa rağmen kendine inanan cesur insanlar da olur.

Ezenler, ezilenler, ezenlere maşa olan insanlar kuşaklar boyunca oldu. Olacak! Bu kavga insanlığın bitmeyen kavgasıdır. Hiç Bitmeyecek!

“Mücadele durmaksızın devam eder. Yayılır ve bir gün… hedefine varır. Bir gün kazanacağız. Er ya da geç…”

Sağlıkla kalın.
Meral Türkdoğan

Main Image by Sierra Maciorowski / Pixabay

Emi’nin objektifinden: 10 fotoğrafla aşk

Ah İstanbul, İstanbul olalı…
Elleri ellerime, gözleri gözlerime…
Sev, çünkü sevmek en kolay…
Nefes bile almadan…
#şiirheryerde
Ortaya karışık…
Hasretinden prangalar eskittim…
Senede bir gün…
Aşırı doz mutluluk içerir…
Sevene kelepçe vurulamaz…