Augsburg Herrenbach’ta 31 sene önce aynı sınıfta okuyan öğrenciler yeniden buluştular. Buluşmanın temeli, 3 ay öncesinde gerçekleşen bir mesajlaşma ile atıldı. Aynı sınıfta okuyan iki kişinin yıllar sonra sosyal platformdaki ilk karşılaşmalarının ardından alınan buluşma kararı ile planlanlamalar başladı. Kurulan WhattsApp buluşma grubunda bir sürede 46 kişi toplandı. Gruba türkçe dersi öğretmeni Erol T. de eklendi. Yıllar sonra beraber buluşmaya giden yolda, aynı sınıfta okuyan öğrencilerin Augsburg, Münih, Stuttgart, Nürnberg ve Frankfurt`a kadar dağılmış olduğu farkedildi. Bu öğrencilerden yedisi ile türkçe dersi öğretmeni Erol T. Türkiye’ye temelli geri dönerken, biri maalesef vefat etmişti. Neredeyse herkesin katılımı ile gerçekleşen buluşma Herrenbach okulundaki sınıf sıralardında gerçekleşti. Buluşmaya türkçe dersi öğretmeni Erol T. de Türkiye’den eşi ile gelerek katılırken, sınıf öğretmeni Marberger ile okul sekreteri Eglseer’de katıldılar. Ögretmen Erol T. o gün öğretmenlik hayatına noktayı koyarken, eski öğrencileri bu sonsuz mutluluğun ve unutulmaz buluşmayı “Sevgi bağı ile gelen Herrenbach mucizesi” olarak adlandırdılar.
Münih’te Cumhuriyet resepsiyonu kutlandı
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 94. yıldönümü Münih Başkonsolosluğu’nun Nymphenburg Sarayı’nda düzenlediği resepsiyonla kutlandı.
Münih Türkiye Halk Derneği’nden çifte kutlama
Münih Türkiye Halk Derneği (THD), Türkiye Cumhuriyetinin 94. ve THD’nin 40. yıldönümünü Anton Fingerle Kültür Merkezi’nde düzenlenen bir etkinlikle kutladı. Kutlamaya Kültür eski Bakanı ve HDF (Halk Dernekleri Federasyonu) önceki Genel Başkanı Ercan Karakaş da katıldı. Haber için tıklayın…
Akçelik ve Vollmer emekliliğe uğurlandı
Münih Türk Medyası ve TÜDEK (Türk Dernekleri Koordinasyon Kurulu) işbirliğiyle ile düzenlenen davetle, 30 yıl T.C. Münih Başkonsolosluğu’nda görev sonrası Şükrü Akçelik ile, Yabancılar Daireisi’nin de bağlı olduğu Münih Bölge İdaresi’nde (KVR) son görevi başkan yardımcılığı olan Claudia Vollmer emekliliğe uğurlandı.
Goethe Hotel’de yapılan toplantının açılışını medya duayeni Orhan Tinengin ve TÜDEK Başkanı Mahir Zeytinoğlu yaptı. İkili temsil ettikleri toplumlar adına hazırlattıkları ve uzun yıllar devam eden karşılıklı anlayışa dayalı işbirliğine teşekkür ifade eden günün anısı plaketlerini sahiplerine takdim etti.
Davette, Dr. Blume-Beyerle, Martin Neumeyer, Wolfgang Wengert, Mahmut Türker (FDP), Prof. Fuat Oduncu ve Serdar Duran (CSU) da birer konuşma yaptı. Konuşmacılar, emekliye ayrılan Vollmer ve Akçelik’e iyi dileklerde bulunurken, aynı zamanda günümüzde yaşanmakta olan politik olumsuzluğun geçici, dostlukların kalıcı olduğu inancıyla, bu davette de olduğu gibi diyaloğun devam etmesini dilediler.
Konsolos Şebnem Koçoğlu, Muavin Konsolos Uğur Küçüker ve Akçelik’in çalışma arkadaşlarıyla temsil edildiği davete, Münih Bölge İdaresi ve bayan Vollmer’in 18 yıl amiri olan Dr. Blume-Beyerle, Bavyera Eyalet Emniyet (eski) Müdürü Waldemar Kindler, Bavyera Hükümet Uyum (eski) Sorumlusu ve halen Kelheim Kaymakamı Martin Neumeyer, Münih Emniyet (eski) Basın Sözcüsü Wolfgang Wenger, Penzberg Belediye Başkanı Elke Zehetner, Göçmenler Meclisi Başkanı Dimitrina Lang’ın yanı sıra çok sayıda STK temsilcileri ve siyasi parti mensupları ile iş insanları hazır bulundu.
Toplantı Goethe Hotel’in aşçısı Abdullah Usta ve Turan Kaya tarafından hazırlanan soğuk ve sıcak lezzetlerden oluşan açık büfe eşliğinde katılımcıların aralarında sohbetleriyle devam etti.
Davetin fotoğraf galerisi için tıklayın…
Haber: Orhan Tinengin
Fotoğraflar: Tuba Türker
Global Veliler Derneği sezonu açtı
Nürnberg`de 2004 yılından bu yana faaliyet gösteren Global Veliler Derneği, yeni sezonu dil kurslarıyla açtı.
Eğitim ve meslek danışmanlığı yapan, öğrenci ve ailelere birçok konuda seminer veren Global Veliler Derneği’nin yetkilileri, siyasi partiler ve dinler üstü bir dernek olduklarının altını çizerek “Derneğimizin amacı inanç, ırk ve düşünce ayrımı yapmadan birlikte yaşamı öğretmek. Akıl ve bilim üzerine inşa ettiğimiz eğitim medodumuzla öğrenci ve ailelere yardımcı olmak.” diyor.
Kurslar ve seminerlerle ilgili detaylı bilgi www.global-elternverein.de adresinden edinilebilir.
Orhan Pamuk Frankfurt Kitap Fuarı sonrası Almanya’da
Nobelli yazar Orhan Pamuk, Almanya’ya gelmek için Frankfurt Kitap Fuarı’nın bitmesini bekledi. Son romanı “Kırmızı Saçlı Kadın”ın Almancasının tanıtımı kapsamındaki okuma akşamlarına katılmak üzere Almanya’yı dolaşacak. Pamuk, cuma akşamı Münih Literaturhaus’ta olacak.
Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı’na bizzat katılmayan Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, fuardan hemen sonra, bugün Almanya’ya geliyor. Ünlü yazar, son romanı “Kırmızı Saçlı Kadın”ın Almanca baskısının tanıtımı amacıyla Almanya’nın üç büyük şehrinde düzenlenecek okuma akşamlarına katılacak. Almanya’nın en büyük yayınevlerinden Hanser Verlag’tan yapılan açıklamaya göre Pamuk, Berlin’den sonra Essen ve Münih’te okurlarıyla birlikte olacak.
Orhan Pamuk, kitap fuarına katılmadı, ancak “Kırmızı Saçlı Kadın”ın Almancası (Die rothaargie Frau) dolayısıyla fuarda yer aldı. Büyük gazetelerin fuarla ilgili özel eklerinde ya da edebiyat, kültür sayfalarında kitapla ilgili geniş tanıtım yazıları nedeniyle, onun da bizzat fuara katılacağını düşünenler hiç de az değildi. Kitap Hanser Verlag’ın fuardaki dev standının raflarında ve ayrıca kendisine ayrılan özel bir bölümde kitapseverlere sunuldu.
Orhan Pamuk, fuara katılmayarak düzenlenecek etkinliklerde kendisine yönelecek Türkiye’deki siyasal gelişmelerle ilgili sorulardan kısmen uzak kalmış oldu. Bu yöndeki sorular da başta Aslı Erdoğan, Can Dündar, Osman Okkan olmak üzere, Almanya’da yaşayan ya da Türkiye’den gelen gazeteci, yazar, yayıncı ve sivil toplum örgütü temsilcilerince yanıtlandı.
Ancak Almanyalı okurları, onu iyi bir romancı olmasının yanında günümüz Türkiye’sinin çağdaş yanını temsil eden bir kişilik olarak tanıdıkları, bunun yanısıra son zamanlar Türkiye’sinin ağır baskı altındaki yazarları arasında gördükleri için Türkiye’yle ilgili gelişmelerin tartışıldığı toplantılarda onun ismini de sık sık gündeme getirdiler.
Pamuk’un “Kırmızı Saçlı Kadın”la ilgili toplantılarının da sadece “edebiyat” içerikli olmayacağı, Alman okurlarının sevdikleri bu büyük yazarın “Türkiye’deki insan hakları ihlalleri”, “hapisteki gazeteciler” gibi konular başta olmak üzere, siyasi gelişmelere ilişkin açıklamalarını bekleyecekleri platformlar olarak görmeleri bekleniyor.
Almanya’da çok sevilen yazar
Hatırlanacağı gibi Orhan Pamuk, Nobel’i almadan bir yıl önce, Almanca konuşulan dünyanın en büyük yayıncılık ödülü olarak kabul edilen ve Frankfurt Kitap Fuarı kapsamında verilen, “Alman Yayıncılar Birliği”nin Barış Ödülü’nü (2005) almıştı. Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Almanya’da da en çok sevilen Türkiyeli yazarların başında gelen Pamuk’un tüm romanları, fazla zaman geçmeden, yetkin çevirmenler aracılığıyla Almanca ’ya ulaşıyor. Kırmızı Saçlı Kadın da bir yıl geçmeden Almanca ’ya Gerhard Meier tarafından Almanca’ya çevrildi. Daha önce Ahmet Hamdi Tanpınar, Aslı Erdoğan, Murathan Mungan, Zülfü Livaneli, Hasan Ali Toptaş, Amin Maalouf, Jules Verne gibi Türkiye ve dünya edebiyatından büyük yazarların eserlerini Almanca’ ya kazandıran Meier, Pamuk’un “Kafamda Bir Tuhaflık”ını da çevirmişti.
Orhan Pamuk’u yakından takip edenler, çevrelerindekilere ondan Almanya günlerinde bu konuda fazla beklenti içinde olunmaması, siyasi konulardaki genel tavrını sürdürmeye devam edeceğini fısıldıyorlar.
Öte yandan Pamuk, isterse bu platformları kendisiyle ilgili yanlış bilgileri düzeltmek için değerlendirebilir, bu konuya bir açıklık getirebilir. Çünkü Almanya’da kendisiyle ilgili “İslamcı hükümetin siyasi baskısı altındaki yazar” yanılsaması bir hayli yaygın.
İlk düzeltmeyi Zeynep Oral yaptı
Frankfurt Kitap Fuarı’nda Orhan Pamuk, sadece Türkiye’deki gelişmelerin konu olduğu toplantı kulislerinde değil, edebiyatla ilgili diğer etkinliklerde de gündeme geldi.
Bunlardan biri de Türkiye PEN Başkanı, gazeteci – yazar Zeynep Oral’ın da konuşmacıları arasında yer aldığı bir paneldi. “Kapalı Kapılar Arkasında / Edebiyat Ödüllerinin Jürileri Nasıl Çalışıyor?” başlıklı toplantıda, her biri kendi ülkesinde ya da uluslararası jürilerde aktif konuşmacılar, ulusal ve uluslararası ödüllerin arkasındaki karar mekanizmalarına, bunların oluşum öyküleri ve etkileri üzerine konuştular. Amerikan “Publishing Perspectives” dergisi Genel Yayın Yönetmeni Porter Anderson’un yönettiği panelde konuşmacı olarak, Avrupa Birliği Genç Edebiyatçılar Ödülü Jürisi üyesi olarak katılan Zeynep Oral’la birlikte Fransa’nın en büyük ödüllerinden “Goncourt”un jüri üyesi, “Magazine litteraire” Genel Yayan Yönetmeni Pierre Assouline, Alman Kitap Ödülü jürisinden, televizyon kanalı ORF’nin Edebiyat Bölümü Şefi Katja Gasser ve Singapur’dan yayınevi yöneticisi (Epigram) Edmund Wee yer aldılar. Her yıl binlerce yazarın, binlerce kitabının yayınlandığı bir dünyada dağıtılan ödüllerin asla “adil” olamayacağının vurgulandığı panelde, fuarın açılışında vurgulandığı gibi dünyanın “en büyük gazeteci-yazar hapishanesi” de gündeme geldi.
Türkiyeli yazarların aldıkları ödüller
Gazeteci-Yazar Zeynep Oral sabırla Türkiye’de gelişmelere ilişkin bilgi verdi, bir diktatörlüğe doğru giden ülkemizde devletin saygın ödüllere halen karışamadığını vurguladı. Ödül jürilerinin nasıl çalıştığına dair bilgiler verdi ve bu arada “bazen de hiç okumadan ödül verdiğimiz oluyor” dedi. Oral ardından bunun zaman zaman yaşaşan anti-demokratik gelişmelere tavır olarak gerçekleştiğini, resmi ağızlardan kadın düşmanı açıklamaların ardından kadın haklarıyla ilgili yayınlara verilen ödül örneğini verdi. Böylece diğer panelist ve dinleyecilerin şaşkınlığı, hayranlığa dönüştü. (Not: Zeynep Oral’ın bu sözlerini “bilinçli seçimle ödüllendirme” uygulamasını anlatırken söylediğini tekrarlamakta yarar var. Yani burada sözkonusu olan yarışmalı edebiyat ödülleri değil. Oran’ın, bu sözlerinin ardından verdiği örnek de ‘Duygu Asena Ödülü’nün, Türkiye’de kadın hakları ihlallerinin yoğunlaştığı bir dönemde, „Kadın Kütüphanesi’ne ve tüm yayınları“na verilmesiydi.
Girişte vurgulandığı gibi panelde başta Nobel olmak üzere dünya çapında birçok ödülün sahibi olan Orhan Pamuk da bir dinleyicinin sorusuyla gündeme geldi. Zeynep Oral, bu soruya yanıtıyla da dinleyicileri şaşırttı. Önce dinleyicinin “Orhan Pamuk’un Türkiye’de baskı altında olduğu”na dair vurgusunu düzelti. “Orhan Pamuk Türkiye’de zor durumda değil” dedi. Oral, daha sonra da Orhan Pamuk’un uluslararası önemine dikkat çekerek, “Türkiye’deki gelişmeler hakkında biraz olsun konuşsa, bizler için çok yararlı olacak. Bu benim şahsi düşüncem” dedi.
Orhan Pamuk, Frankfurt Kitap Fuarı sonrası Almanya’da konuşacak. Tabii öncelikle kitabını anlatacak. Kimse bu toplantıların “hapisteki ve sürgündeki gazeteci ve yazarlarla dayanışma etkinliği” haline dönüşmesini beklemiyor. Ama bu toplantılarda elbette Türkiye’yle ilgili sorularla da karşılaşacaktır. Sadece çağdaş Türk romanını değil, Türkiye’nin geçmişi ve şimdiki durumunu ısrarla onun romanlarından, yazılarından, röportajlarından öğrenmeye, takip etmeye çalışan binlerce hayranının önemli bir kısmının kafalarındaki güncel Türkiye resmini tamamlayabilmek için onun açıklamalarını beklediği söylenebilir.
Haber: Gürsel Köksal
Münih’te Ah 90’lar partisi
Münih’te uzun zamandır eksikliği hissedilen Türkçe pop geceleri, Ah 90’lar partisi ile yeniden hayata girdi. Almanya’nın yeniden birleşimi tatili öncesi Sonnenstr. adresinde bulunan X-Cess kulübünde yapılan geceye katılanlar ‘90’lı yılların müziğini özlemişiz, bu partinin devamını bekliyoruz.” dediler. Geceyi düzenleyen kuzenler Oktay Sağgüç ve Hasan Tokat, “Böyle bir eğlencenin eksikliğini hissediyorduk. Sokakta oynayan son çocukların özlediği bir gece düzenlemek istedik. Fikir böyle ortaya çıktı.” dedi ve partinin devamının geleceğini müjdeledi.
Okudum: Sevgi Duvarı
‘En son hangi kitabı okudun?’ sorumuzu Sinan Çokdeğerli cevaplıyor…
En son Can Yücel’in ‘Sevgi Duvarı’ adlı şiir kitabını okudum. Sevgi Duvarı’nı anlatmak için aslında Can Yücel’i kısaca anlatmak gerekir, ki bu bile yetersizdir. Can Yücel, yaşamını işçi sınıfının mücadelesine odaklamıştır. Ben de yaşamını bu mücadele etrafında sürdüren bir insan olarak kitaptaki şiirlerin tümü benim için bir nevi yaşamımım içeriğini anlatmakta. `Sevgi Duvarı’nda yazılan `Ne kadar rezil olursak o kadar iyi […] Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi […] Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi’ sözlerini anlamak için de bu mücadeleyi ve işçi sınıfının durumunu anlamak lazım diye düşünüyorum. Benim için kitabın adını aldığı `Sevgi Duvarı’ isimli şiir ile `Bir Numaralı Halk Düşmanı’ ve `Öğretmenin Düşü’ en etkileyici şiirlerden.

Gökay Sofuoğlu yazdı: Almanyalı Türkler’in sırtından yapılan popülist siyaset
Geçtiğimiz günlerde savcılık NSU dan yargılanan kişi için müebbet cezası istedi. (Adını bilerek yazmıyorum; Çünkü onun adını artık herkes ezbere biliyor, ancak mağdurların ismi sadece öldürülüşlerinin yıl dönümünde anılıyor.)
Yine aynı gün bir TV kanalı benimle söyleşi yapmak istedi. Medyanın NSU davasına ilgi duymuş olacağından yola çıkarak sevindim. Bu konuda sorular çok fazla sorulmuyor medyada.
Telefonlaştık.
Ben NSU davası ile ilgili soru beklerken, program hazırlayıcısı Türkiye Dışişleri Bakanı’nın Almanya’ya gelecek olan ve Almanya’da yaşayan Türkler ile ilgili seyahat uyarısı ve Ak Parti Başkanı Erdoğan’ın üç partiye oy verilmemesi çağrısının Türkiye kökenliler arasında etkilerini konuşacağımızı söyledi.
Ben kendisine “NSU davasınında Türkiye kökenli seçmenlerin davranışlarını nasıl etkilediğini konuşabilir miyiz? dediğimde, “Başka bir programda onu da konuşabiliriz.” diye ‘teselli’ etmeye çalıştı.
Bunun üzerine söyleşiyi reddettim.
Yalnızca bu olaydan yola çıkarak bile şu değerlendirmeyi yapmak sanırım çok abartılı olmaz: Alman medyası, Türkiye Hükümeti ve Alman siyasetinin gündemi ile Almanya ve hatta Avrupa’da yaşayan Türkler’in gündemleri birbirinden çok farklı.
Türkiye, iç siyasi çıkarları için Almanya ile çok abartılı bir şekilde çekişme içine giren bir siyaset ile, Türkiye’yi sadece bugün iktidarda olan hükümetten ibaret sayan bir Avrupa siyaseti arasında kalan Almanya Türkleri’nin sorunlarını, çözüm önerilerini gündeme getirmek gittikçe zorlaşıyor. Bırakın yeni talepleri gündeme getirmeyi, kazanılmış haklar dahi tek tek elimizden alınmaya çalışılıyor.
Geçmiş dönemde partilerin büyük oranda konsens içinde olduğu AB ülkeleri dışından gelenlerin de yerel düzeyde seçme ve seçilme hakkı nerdeyse öcü bir talep gibi algılanıyor. Büyük koalisyon tarafından yasalaşan opsiyon modelinin kaldırılması, yeniden ve daha sertleştirilmiş olarak gündemde. Yeşiller partisi dahi konuyu artık CDU paralelinde ele almaya başladı.
Şimdi burada her şeyin sorumlusu Almanya ile gerginlikleri artıran Türkiye siyaseti demek Alman siyasetinin hoşuna gidiyor. Seçim kampanyasında gerek partiler ve gerekse adaylar Türkiye üzerinden siyaset yaparak puan kazanma yolunu seçtiler. Taa ki SPD Başbakan adayı Martin Schulz Başbakan Merkel ile katıldığı TV programında birdenbire Başbakan olduğu taktirde Türkiye ile AB arasında sürdürülmesi gereken süreci durduracağını söyledi. Seçim kampanyalarında partiler en fazla Türkiye’yi Avrupa ailesinden uzak tutacak açıklamalaryaptıkları zaman alkışlanıyor.
Türkiye’deki siyasetin eleştirilecek yanları yok mu?
Elbette var.
Ancak Almanya’nın geleceği ile kararın alınacağı bir seçim kampanyasında Türkiye’nin işi ne?
Diesel skandalından tutun, emeklilik güvencesi, sosyal iş alanlarında çalışanların ücretleri, Almanya’da tüm refaha rağmen artan açlık sınırında insanların sayısının artması, NSU da içinde olmak üzere her geçen gün artan ırkçı söylemler ve kurumlaşmalarına dair bir çok konu gündemde yeterince yer almıyor. AfD adında şimdiki düzene ve kazanılmış demokrasiye alternatif olan bir partinin siyaseti, merkeze her geçen gün daha etkili yerleşiyor.
Gelinen noktada şunu söylemek sanırım çok abartı olmayacak.
Gerek Türkiye’yi yönetenler ve gerekse Almanya’yı yönetenler kendi iç siyasetlerindeki sorunları konuşmak yerine, daha popülist yaklaşımlarla siyasetlerini şekillendiriyorlar.
Olan ise sorunların çözümünü siyasetten bekleyen halk yığınlarına oluyor. Almanyalı Türkler’in sırtından yapılan bu popülist siyasetin zararlarını önümüzdeki dönemde çok çekeceğe benziyoruz.
Umarım yanılırım.
Gökay Sofuoğlu
-Almanya Türk Toplumu Genel Başkanı
Nürnberg’de 4 bin kişi Barış Masası’nda buluştu
Uluslararası Barış Ödülü vermekle ünlenen Nürnberg’de, bu yıl geleneksel barış masası etkinliğinde 4 bin kişi bir araya geldi. İnsan hakları sokağı ve çevresinde kurulan 350 masada çeşitli kuruluşların yanı sıra kişisel katılımlar da oldu.
Etkinlikte, Kuzey Bavyera Türk-Alman Kadınlar Kulübü, Antalya-Nürnberg Kardeş Şehir Derneği İN-SAN, Kuzey Bavyera Atatürkçü Düşünce Derneği, Türkiye-Almanya Film Festivali kuruluşu, Nürnberg Alevi Kültür Derneği, Sol Parti Türk üyeleri de masalarda yer aldılar.
Suriyeli askeri fotoğrafçıya İnsan Hakları Ödülü
Barış Masası öncesi adı güvenlik nedeniyle açıklanmayan askeri bir Suriyeliye “İnsan Hakları ödülü verildi. Askeri fotoğrafçı, Suriye hükümetinin işlediği korkunç olayları kapsayan tam 50 bin kareyi yurt dışına çıkarmayı başarmıştı.
Etkinlik 4 saat sürdü
Barış Masasına katılanlar dört saat boyunca kendi getirdikleri yiyecekleri yerken, masa komşuları ile uzun uzun sohbetler ettiler ve yeni dostluklar kurdular. Türk kuruluşları da Türk mutfağını tanıtan yiyecekler sundular.
Belediye başkanına lokum
Masaları tek tek gezen Nürnberg Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Ulrich Maly’e Türk-Alman Kadınlar Kulübü Başkanı Gülseren Suzan Menzel Türk lokumu ikram etti. Menzel, “İnsan hakları için buradayız.” dedi.

























































































































































