Münih Milla Club’da 10. yıl konseri veren Yunanistan kökenli grup İmam Baildi, Münihlileri coşturdu.
Sahneye Falireas kardeşlerin de dahil olduğu beş müziyen ve güzel sesli Rena Morfi ile özellikle rap performansı ile dikkat çeken Manolis Afoliano, namı diğer MC Yinka ile çıkan grup, izleyenleri yaklaşık iki saat boyunca tam anlamıyla coşturdu. Biletleri haftalar öncesinden tükenen konser, Krikri Production tarafından düzenlendi.
On yıl önce Orentis ve Lysandros Falireas kardeşler, babalarının sahibi olduğu plak şirketinin arşivinden çıkardıkları 40’lı, 50’li, 60’lı yılların Yunan müziğini yeniden yorumlayarak kendi tarzlarınıı oluşturur. Zamanla buna, Balkan, İspanyol ve Oryantal ezgiler de eklenir. Kendilerini tarzlarını ‘Alternatif Akdeniz modern kulüp sound’u olarak özetliyor. Bugüne kadar Türkiye’de de satışa sunulan dört albümü bulunan grup, yirminin üzerinde ülkede konserler verdi.
Modern kulüp tınılarını folk ve elektronica ile sentezleyen grubun isminin nedeni sorulduğunda “İmam Bayıldı gibi bol malzemeli bir müziğimiz var. Bir de ben yemek yemeyi seviyorum, müzik ve yemek insana çok keyif veriyor. Belki de bu yüzden güzel ve lezzetli bir müzik yaptığımızı ifade edebilmek için bir yemek ismi seçtik.” diyor Lysandros. Onları dinlerken aldığınız tadla ne demek istediğini çok iyi anlıyorsunuz.
Audi München GmbH’da çalışırken tanıştık Sevil Babacan ile. Bir kadını görmeye pek de alışkın olmadığımız bir iş yapıyor; Otomobil Satış Danışmanlığı. Enerjisi yüksek, hedef odaklı bu zeki kadının hikayesini merak ettik, sayfalarımıza taşıdık.
1988 Münih doğumlu Sevil Babacan, Almanya’daki üçüncü nesil Türklerden. Kendi deyimiyle ‘dedeleri buraya ilk gelenlerden’. Anne-babası Gilching’de panayırda tanışmış. Evliliklerinin beş çocuğunun ikincisi Sevil.
Liseyi bitirip mezuniyet belgesini (Abitur) aldıktan sonra ‘Otomobil Tüccarlığı’nı (Automobilkauffrau) meslek olarak seçmiş. “Üniversiteye gitmek yerine meslek eğitimini seçtim. Seveceğim bir işte bir an önce çalışmak istedim. Arabaları ve tasarımı küçüklüğümden beri hep sevmişimdir. Babam araba almaya giderken beni de hep yanında götürürdü.” diyor. Peki babası hangi arabaları tercih ediyordu? “Babam hep Audi kullanırdı.” diye cevaplıyor gülerek ve ekliyor; “Benim de ehliyeti aldıktan sonra ilk arabam bir Audi’ydi.”.
Meslek eğitimine 2010 yılında Mahag Grup’ta başlamış. Bünyesinde Audi, VW, Porsche ve Lamborghini’yi de barındıran grupta çalışmaktan büyük keyif aldığını söylüyor. Eğitim süresince bütün satış noktalarında görev almış. Lise mezuniyeti olduğu için de normalde üç yıl olan meslek eğitimini iki yılda kısaltılmış olarak tamamlamış. Meslek eğitimini tamamladıktan sonra başvurduğu Audi München GmbH’da tam gün elemanı olarak hemen işe başlamış.
Birkaç yıl idari işler bölümünde çalışan Babacan, satışı pek düşünmemiş ama patronu ondaki yeteneği farkedip “Seni buradaki ilk kadın satış müdürü olarak görmek istiyorum.” diyerek kariyer planlamasına yön vermiş.
“6 yıldır buradayım ve hiçbir kadın o dönemde satışta çalışmıyordu. Bu teklifin bana yapılması beni gururlandırdı.” diyor. Satış eğitimi için patronun tavsiyesi dışında Ingolstadt’ta tüm günlük bir karakter ve beceri testini de geçmesi gerekiyormuş, geçmiş. Bir yıl önce satış danışmanlığı yapmaya başlamış. Kensisini iş yerinde ziyaret ettiğimizde yaklaşan sertifika sınavı nedeniyle oldukça heyecanlıydı. Merak ettiğimizi bildiği için sonradan arayıp sertifikasını da aldığını söyledi.
Müşteri profilini merak ediyoruz, “Araba çeşidi kadar geniş bir yelpaze.” diyor. “A1’den Q7’ye kadar çeşitli büyüklükte ve farklılıkta arabamız var ve o kadar da çeşitli müşterimiz.”
Hiç mi acaba başka bir meslek yapsaydım diye geçirmemiş içinden? “İşimi seviyorum, patronlarım çok iyi. Bu mesleği seçtiğime hiç bir zaman pişman olmadım.” diyor ve Türk kadınlarına da bu mesleği tavsiye ediyor. Kadınlar için kendi ayakları üzerinde durmanın ve kendini sürekli geliştirmenin önemini vurguluyor. “En önemlisi kadınlar bu tür meslekleri ‘erkek mesleği’ olarak görüp, çekinmesinler, uzak durmasınlar.” diyor. Son cümlesiyle konuyu özetliyor; “Kadın isterse her işi yapabilir.”
PEGIDA München störte am Freitag mit einer Kundgebung den Antifa-Kongress im DGB Haus. Dabei bedrohten sie die Teilnehmenden und den DGB. Sie zeigten ein Bild von Paulchen Panther – einem Symbol des NSU – neben einem Gedicht mit den Zeilen „Von Wies’n bis DGB Haus ist’s nicht weit – da nimmt sich Paulchen gerne Zeit“ und weiter „Paulchen jagt jetzt Antifa“. Diese offensichtliche Referenz auf das rechtsmotivierte Oktoberfestattentat und den rechten Terror des NSU ist eine Verhöhnung der Opfer und eine Drohung gegen alle Demokrat*innen und den DGB.
Dazu erklärt Ates Gürpinar, Kreissprecher der LINKEN München: „Ich verurteile die Bedrohung der Kongressteilnehmenden aufs Schärfste und fordere die Polizei auf, Ermittlungen wegen öffentlichem Billigen von Terrorismus und Aufruf zu Straftaten einzuleiten. Gerade in Zeiten, in denen Rechtsextremismus in die Parlamente einzieht und rechte Gewalt stetig zunimmt, müssen wir progressive Kräfte schützen und gemeinsam gegen Ausgrenzung und Gewalt kämpfen!“
Kısa bir süre önce gerçekleştirilen Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı, 500 yılı aşkın tarihinin en “politik” dönemini yaşadı. Bir yandan onur konuğu Fransa’nın Cumhurbaşkanı Macron’ın estirdiği Avrupa rüzgarı, diğer yandan aşırı sağcıların provokasyonları. Türkiye de son yıllarda olduğu gibi yine güzellikleriyle değil, sorunları, hapisteki ve sürgündeki yazarlarıyla gündemi belirledi.
500 yıldan daha uzun bir tarihsel geçmişi olan Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı, bu yıl resmen 69’ncu kez gerçekleştirildi ve kapılarını kapatırken tarihinin “en politik fuarı” değerlendirmesini kazandı.
Fikir ve ifade özgürlüğü alanından Almanya’ya yansıyan karanlık tablo nedeniyle Türkiye’deki gelişmeler, fuarda ve bu bağlamda Frankfurt’ta gerçekleştirilen çok sayıda ve büyük katılımlı etkinliklere damgasını vurdu. Fuarın açılış töreninde yapılan konuşmalar sırasında Türkiye’nin “dünyanın en büyük gazeteci cezaevi” olarak tanımlanması bunun ilk işaretiydi. Türkiye, Kültür ve Turizm Bakanlığı da büyük bir organizasyonla fuara katıldı, ancak 5 gün boyunca öne çıkan Türkiye, merkezinde hapisteki ve sürgündeki gazeteci ve yazarların durumuyla, onların eserlerini konu alan etkinliklerle ve onlarla dayanışma girişimlerini kapsayan bir “diğer Türkiye”ydi. Geçen yılki fuar döneminde hapiste olan ve çeşitli dayanışma etkinlilerine konu olan Aslı Erdoğan, fuarın en ilgi çekenleri arasındaydı. Sürgündeki gazeteci Can Dündar da öyle. Erdoğan ve Dündar, katıldıkları söyleşi ve etkinliklerde kendi yaşadıkları ve Türkiye’deki gelişmelere ilişkin soruları defalarca yanıtlamak zorunda kaldılar. Bir süredir İsveç’te yaşayan yayıncı Ragıp Zarakolu’nun, Türkiye’nin ulusal standının bulunduğu salonda açtığı, Türkiye ağırlıklı “Yasaklanmış kitaplar sergisi” fuarın dikkat çeken köşelerinden biri oldu. Türkiye’yle ilgili yayınlar, Türk yazarların Almanca’ya çevrilmiş eserleri, Almanya’da yaşayan Türk yazarların Almanca yazdıkları kitaplar da ağırlıkla Türkiye’deki güncel gelişmelere muhalif içerikteydi.
Yine de bu fuara atfedilen tarihsel “politiklik”in tek nedeni bu durum değildi. Pakistan’dan Arap dünyasına, Çin’den Rusya’ya, dünyanın birçok ülkesindeki ve Avrupa’nın kendi içindeki iletişim özgürlüğüyle ilgili sorunlar da fuarda gerçekleştirilen panel ve söyleşilerin ağırlıklı konusuydu. Politik içerikli kitapların tanıtım toplantıları büyük ilgi gördü. Her yıl olduğu gibi sürgünde yaşayan İranlılar, İran İslam Cumhuriyeti’nin standını protesto ettiler. Tabii bir diğer yandan da her zaman olduğu gibi sektörün diğer boyutları ve sorunlarının da ele alındığı bir platform oldu. Ama, fuarın dışarıya en geniş biçimde yansıyan yanı onun çok yönlü politik içeriği oldu.
Fuarda Macron rüzgarı
Politika fuara daha kapılarını yayıncılara bile açmadan damgasını vurmuştu. Bu yılki “Onur Konuğu” olan Fransa’yı en üst düzeyde temsil etmek üzere Almanya’ya gelen yeni Cumhurbaşkanı Emanuel Macron, hem açılış öncesi biraraya geldiği Frankfurt Üniversitesi öğrencilerine yaptığı açıklamalarla, hem de fuarın açılış törenindeki konuşmasıyla kimilerince “hasta yatağında” görülen “çok kültürlü birleşik Avrupa” idealini birkaç günlüğüne de olsa canlandırdı. Açılışta Macron’a eşlik eden Şansölye Merkel’in konuşması da Avrupa Birliği’nin “Almanya-Fransa” ekseninden beslenip, ayakta kalabileceği umutlarını artırmaya yönelikti. Macron, bu yılın ilk yarısındaki seçim kampanyaları sırasındaki performansıyla Alman kamuoyunda büyük sempati kazanmıştı. Fuarda yaptığı konuşmada birleşik Avrupa’nın temelinde “demokrasi, pazar ekonomisi ve sosyal adalet”in yanısıra, “kültür”ün çok önemli yer tuttuğunu vurguladıktan sonra, Alman kültürünün önemli isimlerini okuyup, anladığına dair ayrıntılı açıklamalarıyla kendisine yönelik sempatinin büyük ölçüde artmasına yol açtı. Merkel ve Macron, daha sonra modern matbaacılığın kurucusu Gutenberg’in ilk baskı makinesinin bir benzerini birlikte çalıştırıp, insan hakları beyannamesinin ilk sayfasını kağıda basarak, bu alandaki ortak mesajlarını “belgelediler” de. Fuarı ziyaret eden her iki ülkenin kültürden sorumlu bakanlarının mesajları da bu doğrultudaydı.
Fuarın politikliğinin bir diğer göstergesi de her yıl fuarın açılmasından bir gün önce, “en iyi Almanca roman”a verilen “Alman Kitap Ödülü”nün kazanan “Başkent” oldu. Avusturyalı
Yazar Robert Menasse’nin Avrupa Birliği’nin başkenti Brüksel’i anlatan romanı, yaygınlaşan “Avrupa Birliği yorgunluğu”na karşı bir çıkış olarak övgülerle karşılaştı, kimi uzmanlarca okullardaki Avrupa Birliği konulu dersler için yardımcı ders kitabı olarak önerildi.
Fuarı, çok sayıda politikacı da ziyaret edip, düzenlenen etkinliklerde konuştu. Örneğin Alman solunun önde gelen liderlerinden, Avrupa Sol Partisi Başkanı Gregor Gysi, Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPD) Genel Başkanı Martin Schulz, Fedaral Çalışma Bakanı ve SPD’nin yeni Genel Sekreteri Andrea Nahles gibi…
Aşırı sağcıların arasındaki Türk yazar
Ama fuara asıl damgasını vuran politikacılar, son genel seçimde büyük bir başarı kazanarak ülkenin 3’üncü büyük siyasal gücü konumuna gelen aşırı sağcı parti AfD (Almanya İçin Alternatif) üyeleri ya da taraftarları oldu. Bunların katılımıyla düzenlenen “kitap tanıtımı” ya da “açık oturum” formatındaki etkinlikler olaylara neden oldu. Aşırı sağcıların “fikir özgürlüğü”nden yararlanarak gerçekleştirmeye çalıştığı bu etkinlikler, anti-faşistlerin protestolarıyla karşılaştı. Yoğun güvenlik önlemleri alan polisin, anti-faşistlerle aşırı sağcılar arasındaki sataşmaların fiziki çatışmaya dönüşmesine engel olmakta zorlandığı görüldü.
Özellikle fuarın halka açık olduğu cumartesi gününe denk getirdiği bu etkinliklerde, aşırı sağcıların konuşmacı olarak davet ettiklerinden biri de, bir zamanların star polisiye roman yazarlarından Türk kökenli Akif Pirinçci’ydi. Kahramanları kediler olan polisiye romanı Felidae’yle dünya çapında ünlenen, önemli ödüller kazanan Pirinçci, son yıllarda siyasi polemik içerikli, aşırı sağcı ve İslam karşıtı çıkışlarıyla, bu içerikteki kitaplarıyla biliniyor. Kışkırtıcılık ve hakaret suçlarından çeşitli cezalara çarptırılan Pirinçi’nin fuardaki konuşması da, diğer aşırı sağcı yazarlarda olduğu gibi anti-faşist eylemcilerin protestolarıyla engellendi.
Aşırı sağcı yayıncıların fuarda açtıkları standları mekan olarak kullanarak, benzer etkinlikler yapmaya hazırlandıkları önceden de biliniyordu. Bu yayıncıların fuara katılmasının yasaklanması ve etkinliklerin engellenmesi yolundaki çağrılar fuar yönetimince reddedilmişti. Bunların katılımına, kendi çizgilerindeki kitap ve diğer yayınları sergilemelerine karşı çıkan anti faşist yayıncılar, çeşitli etkinliklerle bunları teşhir ve tecrit etmeye çalıştılar. Aralarında Frankfurt Büyükşehir Belediye Başkanı Peter Feldmann’ın da bulunduğu tanınmış şahsiyetler, bizzat fuara gelip, bu etkinliklere katıldılar.
Ancak tüm protestolara rağmen aşırı sağcıların amaçlarına ulaştıkları, kendilerini fuar yönetiminin ve “fikir özgürlüğü”ne saygı göstermeyen karşıt görüşlülerin kurbanı olarak göstermeyi başardıkları görülüyor. Aşırı sağcıların genel seçim başarılarının hemen arefesine gelen bu gelişmeler, Almanya’daki demokratik tartışma kültürü açısından yeni bir dönem işaretleri veriyor. Bir yanda aşırı sağcıların “baskı altında kalma” yaygaraları devam ederken, diğer yandan da bu kesimin benzer platformlara katılımlarının yasaklanması yolundaki çağrılar yeniden tartışılıyor.
Katılım ve ziyaretçi itibarıyla başarılı
5 gün süren kitap fuarı, hem katılan yayıncı, hem de ziyaretçi açısından önceki yıla göre küçük miktarda da olsa artış gösterdi. İlk 3 gün sadece yayıncı ve yazarların ziyaret edebildiği, son iki gün de halka kapılarını açan fuara 102 ülkeden 7.300 yayınevi ve bu alanda faaliyet gösteren kurum kendi standıyla katıldı, ziyaretçi sayısı 285 bini aştı. Fuar kapsamında 5 gün boyunca çeşitli alanlarda 4.000 etkinlik gerçekleştirildi.
Yayıncılığın çeşitli alanlarında yüzlerce uluslararası ödül, fuar içinde düzenlenen etkinliklerle sahiplerini buldu.
Çeşitli ülkelerden yüzlerce ajans temsilcisi, kendileri için ayrılan özel salonda telif hakları alış ve satışı için biraraya geldi. Son bir yıl içinde yayınlanan binlerce kitap sergilendi, aralarında Salman Rüştü, Dan Brown, Ken Follett gibi dünya çapında ünlü yüzlerce yazar, yeni çıkan kitaplarının tanıtımı vesilesiyle düzenlenen etkinliklere katıldı, yeni teknolojilerin yayıncılık alanına getirdiği ilerlemeler örnekleriyle sergilendi. Yayıncılar, yazarlar, uzmanlar biraraya gelip, başta sanal yayıncılık alanında telif haklarının korunması olmak üzere sektörün sorunları, çözüm yolları ve geleceğine ilişkin tartışmalarını sürdürdüler, görüş alışverişinde bulundular. Dijital yeniliklerin bilim ve eğitim dünyasına, güzel sanatlar alanına etkileri sergilendi.
Fuarda kitap satışı yoktu, ancak yazarların katıldığı söyleşi ve imza etkinlikleri vesilesiyle, okurlar bazı kitapları satın alma şansı buldular. Hediyelik kırtasiye ve takvim üreticilerinin standları, bir yandan ürünlerini sergilerken, diğer yandan da fuara özgü indirimli fiyatlarla satış yapabildiler. Sahaflara ayrılan özel bölümde de baskı tarihleri 100-200 yıl gerilere ve hatta daha eskilere giden binlerce kitap sergilendi. Bunlar arasında Fransa’nın onur konuğu olması vesilesiyle, Victor Hugo’nun “Sefiller”i başta olmak üzere, Fransızca’nın dünya edebiyatına hediye ettiği birçok büyük eserin tarihi nüshaları öne çıkıyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nun Almanya’ya gönderdiği ilk Büyükelçi Ahmet Efendi’nin (1763) bir portresi de sahaflar bölümünde sergilenen eserler arasındaydı.
Gürsel KÖKSAL
Yazar Aslı Erdoğan, oyuncu-yönetmen Mehmet Atak ve gazeteci-belgesel yapımcısı, Türkiye-Almanya Kültür Forumu Sözcüsü Osman Okkan ile birlikte
Türkiye’den fuara az sayıda da olsa kendi olanaklarıyla katılanlar arasında Çikolata yayıncılık da vardı
Der Kulturausschuss des Münchner Stadtrats hat über die Gestaltung der Erinnerungstafeln für die Todesopfer des NS-Regimes an Hauswänden und alternativ auf Stelen im öffentlichen Raum vorberaten. Vorangegangen war ein Wettbewerb, den das städtische Kulturreferat durchgeführt hatte. Eine Jury hatte sich für den Entwurf des Gestalters Kilian Stauss ausgesprochen. Er sieht Schildflächen aus vergoldetem Edelstahlblech vor, die etwa 12 auf 12 Zentimeter groß sind und auf einer Edelstahlunterkonstruktion angebracht sind. Sie können an Wänden und an Stelen angebracht werden. Auch die Kombination mehrerer Tafeln ist denkbar. Neben biografischen Daten der Todesopfer können optional auf Wunsch von Angehörigen auch Portraits als gerasterte Bildelemente angebracht werden. Der Kulturausschuss empfiehlt der Vollversammlung am 23. November, der Vorauswahl der Jury zu folgen und die Tafeln umzusetzen.
Seit vielen Jahren beschäftigt sich der Münchner Stadtrat mit zeitgemäßen Formen des Erinnerns und Gedenkens. Insbesondere der Umgang mit der NS-Vergangenheit und mit den Opfern des nationalsozialistischen Terrorregimes ist in diesem Zusammenhang Thema. Der Stadtrat hatte sich nach kontroversen öffentlichen Diskussionen gegen das Projekt „Stolpersteine“ des Künstlers Gunter Demnig auf öffentlichem Grund entschieden. Am 29. Juli 2015 hat der Stadtrat den Auftrag erteilt, stattdessen Erinnerungstafeln für das individuelle Erinnern an die Todesopfer des Nationalsozialismus entwerfen zu lassen. Vorgabe war es, dass diese Tafeln an Hauswänden oder auf Stelen auf Augenhöhe der Passanten platziert werden.
Das Kulturreferat hatte einen Gestaltungswettbewerb durchgeführt, zu dem zehn von einer Jury ausgewählte Teilnehmerinnen und Teilnehmer eingeladen wurden. Sechs Entwürfe sind eingegangen und wurden begutachtet. Die Einreichung von Kilian Stauss, die im Laufe des Wettbewerbs auch auf ihre technische Umsetzbarkeit überprüft wurde, hat die Jury überzeugt. Die Jury bestand aus namhaften Vertreterinnen und Vertretern aus Kunst- und Zeitgeschichte, aus Münchner Museen, und von Opferverbänden, vom Stadtarchiv München sowie der Stadtratsfraktionen.
Wenn der Stadtrat in seiner Vollversammlung am 23. November 2017 endgültig entschieden hat, geht die Zuständigkeit für das weitere Verfahren auf die Koordinierungsstelle im Stadtarchiv über, die seit Januar 2017 besteht. Zwei Fachhistoriker sind dann die erste Anlaufstelle für Angehörige, Verbände und andere Initiatoren für Erinnerungstafeln, unterstützen sie bei ihren Recherchen zu den einzelnen NS-Todesopfern, holen die behördlichen Einzelgenehmigungen für die Stelen im öffentlichen Raum ein, beauftragen die Herstellung des jeweiligen Gedenkelements und sorgen auch für die angemessene Pflege der Erinnerungszeichen.
In der ersten Umsetzungsphase bis Ende 2020 hat die Stadt München 150.000 Euro Sachmittel für ca. 100 Tafeln und 100 Stelen eingeplant. Auch eine private (Teil-) Finanzierung von Tafeln oder Stelen ist möglich.
Geleneksel Münih Kitap Sergisi bu yıl 05 Kasım’da gazeteci-yazar Barış İnce’nin katılımıyla gerçekleşecek. Sergide Yılmaz Güney belgeseli de gösterilecek.
Türkiye Grubu tarafından düzenlenen Münih Kitap Sergisi, Pazar günü saat 12.00’da kapılarını açacak. Saat 13.30’da Yılmaz Güney belgeselinin gösterileceği sergi, saat 15.30’da okuma ve söyleşiyle devam edecek. Kitap sergisinde gazeteci-yazar Barış İnce, ilk romanı Çelişki hakkında konuşacak ve daha sonra kitaplarını imzalayacak.
Her yıl olduğu gibi bu yıl da programın sonunda Münihli sevilen müzisyen Bekir Çetinkaya, sazı ve sözüyle Anadolu’dan esintiler sunacak.
Münih Kitap Sergisi, 5 Kasım pazar günü saat 12.00’dan itibaren EineWeltHaus, Schwanthalerstr. 80, 80336 Münih adresinde gerçekleşecek.
Gazeteci Barış İnce’den bir yol hikayesi, bir ilk kitap. İzmir’in güneyinde Ege kıyılarında Doğanbey yolunda başlayip birçok konuda birbirleriyle anlaşamıyan iki kaçak yol arkadaşın serüveni. Dünya ve Türkiye’deki toplumsal gerçeklere, siyasal tire ekonomik olaylara çeşitli göndermeler yapan, meraklı sorular ve sorgulamalarla, ülkedeki sorunlara parmak basan bir anlatı. Giritli Naciye teyze’nin ağzından mübadele döneminin acıklı hikayeleri, yolsuzluklara, haksızlıklara, düzensizliklere karşı serzenişler, kendisiyle toplumla, devletle, gelenekle hesaplaşmalar…
Çelişki hakkında ne dediler:
“Çelişki’ yi okudum ve bitirdim bu sabah. İçimde Cemal Süreya’nın kuşları. Havalı, esrik, fırlama ve canımı yakan bir dille yazmış Barış. “Kafamdan atamadığım soruları yüzüme vurmaya ne kadar da” meraklıymışsın be kardeşim… Çelişki’yi okuyup bitirdim bu sabah, içimde bitmeyen bir şeylerin olduğunu bilerek.”
ERCAN KESAL
“İzmir yöresinde yazlıkçılığın özlenen ve imrenilen günleri. Yaşanılmışlıktan gelen kişisel tanıklıkla beslenmekte. Bunlarla ilgili hep bir yorum yapmayı ve -kendine- açıklamayı dert edinmiş bir anlatıcı kahraman, zeki oluşuyla da arkadaşı Savaş ile çelişik durumda. Serüven renklendikçe, kitabı okuma zevki de çoğalmakta. Roman bitiyor ama çelişki sürmekte…” NECATİ TOSUNER
“Yazı yazmak başka bir şey edebiyat bambaşka… Barış İnce çoktan edebiyat tarafında. ÇELİŞKİ, tıpkı gazeteciliği gibi ŞAŞIRTICI. Ne zaman ülkemdeki çöküşün içine girsem Barış bir şey söyler ve ben ayağa fırlarım, umudum yenilenir. Özetle bu değerli adamı okuyun.” UMAY UMAY
Barış İnce kimdir? 1982’de İzmir’de doğdu. İlköğrenimini İzmir Mustafa Reşit Paşa İlköğretim Okulu’nda, ortaöğrenimini İzmir Karşıyaka Anadolu Lisesi’nde tamamladı. İstanbul Üniversitesi İngilizce İktisat Bölümü’nden mezun oldu. Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde yüksek lisans yaptı. Uluslararası ekonomi dergisi BusinessWeek dergisinde muhabirliğe başladı. 2007’de BirGün gazetesinde editör olarak işe başladı. Bu gazetede haber müdürlüğü, yazıişleri müdürlüğü gibi görevlerde bulundu. 2013’te Çağdaş Gazeteciler Derneği, 2014’te ise Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından Yılın Başarılı Gazetecisi Ödülü’ne layık görüldü. Yedi Yetmiş çocuk edebiyat dergisini çıkardı. Neye Göre adlı bir tiyatro oyunu bulunmaktadır. Bavul Dergi’de öykü ve denemeleri, BirGün gazetesinde makaleleri yayımlanmaktadır.
ÇELİŞKİ / Barış İnce Tür: Roman Sayfa sayısı: 110 Sayfa Fiyatı: 11,5 TL Yayın tarihi: 6 Haziran 2017
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 94. yıldönümü Münih Başkonsolosluğu’nun Nymphenburg Sarayı’nda düzenlediği resepsiyonla kutlandı.
Türk ve Alman milli marşıyla başlayan resepsiyonda T.C. Münih Başkonsolosu Mesut Koç, Türkçe ve Almanca yaptığı konuşmasından önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’den gelen mesajını okudu. Daha sonra yaptığı konuşmada birlik ve beraberlik mesajı veren Koç, “Bölgemizde yaşanan gelişmeler tarihi önemdedir. Ülkemiz bu gelişmeler arasında bir istikrar ülkesi olarak demokrasi içinde yoluna devam edecektir.” şeklinde konuştu. Konuşmasında ayrıca Almaya’da Türkçe eğitimin önemine de vurgu yapan Koç, herkesi bu konuda göreve çağırdı.
Daha sonra Bavyera Hükümeti adına davette bulunan Schwaben Hükümet Başkanı Karl Michael Scheufele, ‘Bugün Türkiye’nin haklı olarak en önemli bayramı. Mustafa Kemal Atatürk Türkiye’yi modern bir ülke yapmayı hedeflemişti.” diyerek başladığı konuşmasında Türkiye ile Almanya’nın birbirlerine on yıllardır bağlı olduğunu, özellikle son mülteci krizinde Türkiye’nin kapılarını açarak sağladığı katkıları vurguladı. Siyasi iklimin eskisi kadar iyi olmadığını ve Türkiye’nin ve Türkiye ile olan uluslararası ilişkinin hangi yöne gideceği konusunda kaygıların bulunduğunu da söyleyen Scheufele, “Siyasi farklılıklar ve insanlar arası ilişkiler ayrı şeyler. Özellikle burada yaşayan Türkiyeli vatandaşlarımıza bu ülkenin ekonomisine ve birlikte yaşama sağladıkları katkı için teşekkür ederim.” şeklinde konuştu.
Konuşmaların ardından Türkiye’den gelen TRT sanatçısı Esra İçöz Atatürk’ün sevdiği şarkılardan oluşan bir dinleti sundu. Sanatçıya yine TRT sanatçısılarından oluşan saz ekibi eşlik etti. Esra İçöz programın sonuna doğru Ahmet Kadri Rizeli ile düet yaptı.
Memlekim şarkısıyla sonlandırılan TSM programının ardından davetliler, Atatürk’e ayrılan köşede bolca fotoğraf çektirdiler. Aralarında STK temsilcilerinin yanı sıra iş insanları ve vatandaşların da bulunduğu resepsiyonda konuklar daha sonra açık büfe eşliğinde birbirleriyle sohbet etme imkanı buldular.
T.C. Nürnberg Başkonsolosluğu tarafından Maritim Hotel’de düzenlenen Cumhuriyet resepsiyonu Orta Frankonya Valisi Dr. Thomas Bauer’in de katılımıyla gerçekleşti. Vali Dr. Bauer, yaptığı konuşmada “Türkiye ile ilgili iki önemli sorun var.” diyerek eleştiride bulundu.
Saygı duruşu ve Türk ve Alman milli marşıyla başlayan resepsiyonda Başkonsolos Yavuz Kül ve vali Dr. Thomas Bauer, birer konuşma yaptı. Kül, konuşmasının ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mesajını okudu.
Daha sonra konuşan vali Bauer ise, Türkiye ile yaşanan ‘iki önemli sorun’ olduğunu ifade ederek, Türkiye’de cezaevinde bulunan Alman vatandaşları ve Almanya’ya karşı kullanılan nazi benzetmesiyle ilgili eleştirilerini dile getirdi. Vali, “Türkiye ile yaşanan sorunların Türk halkıyla ve burada yaşayan Türk toplumu ile bir ilgisi yok.” dedi.
Daha sonra yoğun bir programla devam eden resepsiyonda Quantensprung müzik grubu Türkçe ve yabancı parçaları seslendirdi. Programda ayrıca Medina Müzesi Geleneksel Türk Kıyafetler Sergisi, Altın Kızlar Halk Oyunları Grubu ve Nürnberg Türk Sanat Müziği Korosu da sahne aldı.
Resepsiyona katılanlar arasında Eyalet Milletvekili Arif Taşdelen (SPD), Nürnberg Belediye Meclis üyeleri Aynur Kır ve Yasemin Yılmaz, Fürth Belediye Meclis üyesi Ayhan Yeşil, CSU’lu Ismail Akpınar’ın yanı sıra STK temsilcileri, iş insanları, basın mensupları ve vatandaşlar da vardı. Davetliler, sunulan leziz ikramlar eşliğinde birbirleriyle sohbet etme imkanı buldu.
T.C. Nürnberg Başkonsolosluğu tarafından Maritim Hotel’de düzenlenen Cumhuriyet resepsiyonu Orta Frankonya Valisi Dr. Thomas Bauer, Eyalet Milletvekili Arif Taşdelen (SPD), Nürnberg Belediye Meclis üyeleri Aynur Kır ve Yasemin Yılmaz, Fürth Belediye Meclis üyesi Ayhan Yeşil, CSU’lu Ismail Akpınar’ın da katılımıyla gerçekleşti. Haber için tıklayın…