30 Aralık 2016’dan bu yana Silivri Cezaevi’nde olan Ahmet Şık’ın tutuklanmasını Cumhuriyet, “FETÖ`nün ipliğini pazara çıkaran Ahmet Şık, ‘FETÖ propagandası` iddiasıyla tutuklandı.” şeklinde duyurmuştu.
Theodor Heuss Madalyası
Bu yıl Theodor Heuss Madalyası’na layık görülen yazar, fizikçi ve insan hakları savunucusu Aslı Erdoğan, törene siyasi nedenlerle katılamayan ilk kişi oldu.
Nuriye ve Semih
OHAL KHK’leriyle meslekten ihraç edilen akademisyenler, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça, işlerine geri dönebilmek için 9 Mart’tan bu yana açlık grevinde…
82
Almanlar’ın yüzde 82’si anayasa değişikliği referandumu sonrasında Türkiye’ye tatile gitmek istemiyor. Emnid’in yaptığı araştırmaya göre kadınlar, yüzde 87 ile bu konuda erkeklerden daha katı.
Edward Enninful
Dünyanın en önemli moda dergisi sayılan Vogue Genel Yayın Direktörü Edward Enninful oldu. Aslen Ganalı olan Enninful, 100 yıllık Vogue tarihinin ilk erkek ve ilk siyahi genel yayın yönetmeni. Enninful, göreve ağustos ayında başlayacak.
Kartal Avcısı Kız
Orjinal adı Eagle Huntress olan belgesel, Kazak göçebelerin Moğolistan’da 2 bin senelik geleneği kartalcılığı ve yaşlı adamların itirazlarına rağmen babasının Ayşolpan`a bunu öğretmesini anlatıyor.
#FreeDeniz
Die Welt Türkiye temsilcisi Deniz Yücel, Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın sızdırılan mailleriyle ilgili yaptığı haber nedeniyle ifade vermek için gittiği İstanbul’da gözaltına alınmıştı. Yücel, `Örgüt propaganası yapmak’ ve `halkı kin ve düşmanlığa tahrik’ suçlamasıyla 27 Şubat’ta tutuklandı.
Asrın davasında sona yaklaşıldı
Almanya’da son zamanların en büyük davası olarak görülen sekizi Türk 10 kişinin öldürülmesinden sorumlu Neonazi terör örgütü NSU davasının bu yıl sonuna kadar bitmesi bekleniyor.
Almanya’nın Münih kentindeki Bavyera Eyalet Yüksek Mahkemesi’nde yaklaşık dört yıldır devam eden NSU davasında delillerin toplanması nihayet sonra erdi.
Sekizi Türk 10 kişinin öldürülmesinden sorumlu davanın baş zanlısı Beate Zschaepe hakkında hazırlanan bilirkişi raporu da mahkemeye sunuldu. Raporu hazırlayan psikoloji uzmanı Profesör Henning Sass, Zschaepe’nin cezai ehliyetinin bulunduğu ve suç işlemeye eğilimli olduğu yönünde görüş belirtti. Bu duruma göre mahkeme heyeti, şayet baş zanlı Beate Zschaepe’nin şimdiye kadar mahkemede kendisinin NSU’nun eylemlerinden sorumlu olmadığı şeklindeki ifadelerini inandırıcı bulmaz ve deliller ışığında suçlu olduğuna hükmederse hapis cezasını çektikten sonra dış dünya için tehlikeli olabileceği zannıyla süresiz olarak kliniğe kapatılacak.
Neler olmuştu?
Nürnbergli çiçekci Enver Şimşek’in 2000 yılında işyerinde öldürülmesiyle başlayan cinayet serisi, Kassel’de internet dükkanı işleten Halit Yozgat’ın 2006 yılında aynı silahla öldürülmesiyle son bulmuştu. 2000 yılından 2006 yılına kadar aynı silahla sekizi Türk, biri Yunanistan vatandaşı olmak üzere dokuz kişi esrarengiz bir şekilde cinayetlere kurban gitmişti. Olayı araştıran güvenlik güçleri ise failleri ısrarlı bir şekilde kurban yakınları arasında aramaya çaba harcamış, olayların çok sayıda şüphe olmasına rağmen, aşırı sağcıların işi olabileceği şeklindeki uyarılara duyarsız kalmıştı.
2011 yılının Kasım ayına gelindiğinde ise Eisenach kentindeki bir banka soygunu sonucunda meydana gelen gelişmeler, cinayetlerin aşırı ırkçı bir grup tarafından işlendiğini ortaya çıkarmıştı.
Banka soygunu sonrasında emniyet güçleri tarafından kıstırılan Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt isimli şahıslar, gizlendikleri karavanda intihar etmişlerdi.
Bu gelişmeden sonra olaylar bir çorap söküğü gibi aydınlanmaya başlamış, yapılan araştırmalarda cinayetlerde kullanılan Ceska marka silah, söz konusu katillerin hücre evi olarak kullandıkları Zwickau kentindeki bir apartman dairesinde ortaya çıkmıştı. Hücre evi, banka soygunun olduğu aynı gün Münih’te baş zanlı olarak yargılanan Mundlos ve Böhnhardt’ın partneri ve dava arkadaşları Beate Zshaepe tarafından izleri yok etme amacıyla kundaklanmıştı.
Mahkeme süreci
Ortadan kaybolan Zschaepe fazla kaçamayacağı-nı anlayınca, bazı adreslere kurucusu oldukları NSU örgütünün propagandasını içeren CD’leri gönderdikten sonra teslim oldu. Bu gelişmeden sonra Andre Eminger, Holger Gerlach, Carsten Schulze ve Ralf Wohlleben isimli şahıslar, söz konusu cinayet şebekesine yardım ve yataklık yaptıkları gerekçesiyle yakalanarak tutuklandı.
İki yıllık bir savcılık soruşturmasından sonra hayatta kalan failler için Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi’nde dava açıldı.
Federal savcılık tarafından hazırlanan iddianamede başta Beate Zschaepe olmak üzere adı geçen beş ayrı sanık hakkında terör örgütüne üye almak, adam öldürmek, soygun ve silah bulundurmak suçlarından cezalandırılması istendi.
Münih’teki mahkeme davaya olan büyük ilgi nedeniyle en büyük duruşma salonunun yeniden düzenlenmesine karar verdi.
Ulusal ve uluslararası medya kuruluşlarının yoğun talep göstermesiyle de sorunlu bir akreditasyon süreci yaşandı. İlk akreditasyon işlemlerinde Türk medyasına yer verilmediği görülünce konu anayasa mahkemesine kadar taşındı.
Yüksek mahkemenin itirazı sonucu akreditide işlemleri yeniden düzenlenerek Türk medyasından temsilcilerin davayı izlenmesine olanak sağlandı.
Münih Yüksek Eyalet Mahkemesi‘ndeki dava, 6 Mayıs 2013 tarihinde Bavyera Ceza Senatosu‘ndan yargıç Manfred Götzl’in başkanlığında başladı.
Duruşmanın ilk gününde akredite olan yaklaşık 320 basın mensubu adliye binası önüne geldi. Kura yoluyla yer garantisi olan 50 gazeteci salona alınırken, diğer basın mensupları dışarıdan bilgi almaya çalıştı.
Savunma avukatı olarak 12 ve kurban yakını 80 müdahilin 53 kişilik avukat ekibi görev aldı.
İlerleyen duruşmalarda Federal savcılıktan Başsavcı Herbert Diemer, 500 sayfalık 280 bin belgeden oluşan iddianameyi okudu.
Geçen dört yıl zarfında bine yakın tanığın, görevli devlet memurlarının ve diğer ilgili şahısların ifadesine başvuruldu. Dava süresi boyunca özellikle kurban yakınları tarafından dile getirilen cinayetlerdeki devlet görevlilerin rolü ve sorumlulukları hakkındaki ithamlar ise hem iddia makamı hem de mahkeme heyeti tarafından dikkate alınmadı.
Cinayetlerdeki devlet sorumluların olası rolü ve ihmal şüpheleri ise mahkemeye paralel olarak federal ve eyalet düzeyinde kurulan araştırma komisyonlarında irdelendi.
Başta istihbarat birimleri olmak üzere cinayetleri önleme ve aydınlatmada kusuru görülen bazı görevliler istifa etmek zorunda kaldı. Ancak araştırma komisyonları tarafından neonaziler tarafından işlendiği ileri süren cinayetlerde herhangi bir devlet kurumunun veya görevlisinin bilfiil iştirakına dair herhangi bir bulguya rastlanmadığı şeklinde açıklamalarda bulunuldu.
Tüm şahitlerin dinlenip sona erdiği davada şimdi mahkeme heyeti karar verme sürecine girmiş bulunuyor. Diğer taraftan savaş sonrası Almanya’sının en pahalı hukuk maratonu olmaya aday davanın bu yılın sonuna doğru karara bağlanması bekleniyor.
Yüzlerce görevlinin çalıştığı davanın her bir duruşma gününün 150 Bin Euro’ya mal olduğu belirtiliyor.

‘Deniz’i görmek istiyoruz’
Münih Kammerspiele Tiyatrosu’nda, Deniz Yücel’in tutukluluğunun 99. gününde ‘Wir wollen das Meer sehen / Deniz’i görmek istiyoruz’ adıyla düzenlenen dayanışma etkinliği büyük ilgi gördü.
Etkinliğin açılış konuşmasını, aynı zamanda etkinliğin organizatörleri olan gazeteci Doris Akrap ve yazar İmran Ayata yaptı. ‘Amacımız Deniz’e yalnız olmadığını göstermek.’ diyen ikili, onun sadece mesleğini yaptığını ve yerinin cezaevi değil, dünyanın her yerinde tutuklu bulunan tüm diğer gazetecilerle birlikte araştırma sahası olduğunu ifade etti.
İki saat süren etkinlikte yazarlar, gazeteciler ve sanatçılardan oluşan bir grup sahnede onun yazılarını okudu. Sahneye ilk çıkan ünlü sunucu ve komedyen Jan Böhmermann oldu. Böhmermann, Yücel’in cezaevinden 9. gününde yazdığı ve orayı detaylı anlatan mektubunu okudu. Yazının bir bölümünde takıldığı Tükçe kelimeyle ilgili gülerek, ‘Bu kadar sevimli insanlar ama böyle zor bir dil!’ yorumunu yaptı. Ara ara tekrar sahneye çıkıp okuma yapan Böhmermann’ın fazla yorumdan kaçınması, akıllara Cumhurbaşkanı Erdoğan konusunda okuduğu şiirle ilgili ‘hiciv-hakaret’ tartışmalarını getirdi. Ardından sahneye çıkan Zeit gazetesi muhabiri Özlem Topçu ise Yücel’in ‘Taksim ist überall / Her Yer Taksim’ kitabından ‘Neden İstanbul’dayım’ bölümünü okudu.
Deniz Yücel’in çoğunluğu esprili bir dille yazılan haberlerinden, denemelerinden, kitabından ve mektuplarından oluşan ve Alman olmak, Türk olmak, AfD, Sarrazin, futbol gibi konulara da değindiği yazılarından bir kısmının okunduğu etkinlikte, salondan yer yer kahkahalar yükseldi. Özellikle Viyanalı komedyen Can Gülcü’nün okuduğu ve Yücel’in 2010 Dünya Kupası’nda Alman Milli Takımı’nın Güney Afrika’ya karşı yenilgisinden sonra taz gazetesi için kaleme aldığı ‘Schaemt euch, ihr Gurken’ / Utanın hıyarlar!’ yazısında. Kız kardeşi İlkay Yücel’in, abisinin kitabı ‘Her Yer Taksim’den okuduğu Ali İsmail Korkmaz’ı anlattığı bölümde ise salon duygulu bir sessizliğe büründü.
Gösteride ayrıca mizah dergisi Titanic’in eski genel yayın yönetmeni Leo Fischer, oyuncu ve yazar Helene Hegemann, gazeteci Johanna Adorjan, Münihli organizatör Til Hoffmann ve Kammerspiele oyuncusu Anette Paulmann gibi isimler okuma yaptı. Gösterinin sonuna doğru tekrar sahneye çıkan Doris Akrap, Şansölye Angela Merkel’e yazdığı açık mektubu okudu. Merkel’den konuyla ilgili somut yaptırımlar talep edilen mektup, yoğun alkışla karşılandı.
Sahneye en son çıkan yine Böhmermann oldu. Böhmermann, çoğunluğu Almanlar’dan oluşan ve salonu neredeyse tamamen dolduran seyircilere, “Daha önceki gösteride kendimce bir sosyal deney yapmıştım ve çok eski bir Alman şarkısını salondakilerle birlikte söyledim. Yine söylemek istiyorum ama çekilen videoların internette yayılıp Deniz Yücel’i değil de, yine beni ön plana çıkarmasından çekiniyorum.” diyerek ışıkçıdan ‘ışıkları kapatmasını’ istedi. Zifiri karanlıkta Böhmermann izleyicilerle birlikte ‘Die Gedanken sind frei / Düşünceler Özgürdür’ şarkısını söyledi. Şarkının karanlıklar içinde söylenmesi duruma ayrı bir mana kattı.
Çatal Bıçak Kahve
“Yeni nesil mutfak organizasyonuyla tanışın.”
Yemek yapmanın, basit bir eylem olmaktan çıktığı günümüzde Aş, yemek ve yemeğe eşlik eden her şeyi sosyal yaşamın merkezine oturtuyor ve sizi bu merkezin çevresinde toplamak için konsept etkinlikler, festivaller, tadım faaliyetleri ve pop-up kurguları yaratarak misafirleri için yeni hikayeler yaratmayı amaçlıyor. Aş, bu hikayeleri tasarlarken mutfağında sadece şeflere değil, tasarımcılara, sanatçılara, kurumsal çalışanlara, müzisyenlere kısacası yemek yapmayı, yemeyi ve paylaşmayı seven herkese yer veriyor. Birçok farklı disiplinden profesyoneller ile birlikte kurgulanan etkinliklerde, Aş ekibi, tecrübe tasarım üzerine çalışarak, misafirlerinin keyifle anlatacakları hikayeler yaratmayı hedefler.
Çatal Bıçak Kahve nedir?
Çikolatalı bir keki banmaktan öteye gitmediğimiz, kruvasanla özdeşleştirdiğimiz, yemekle birlikte düşünmeye bile hayal gücümüzün zorlandığı kahve nasıl olur da bir biftek ya da tütsülenmiş istiridye, bol baharatlı bir sebze garnitürü, fırınlanmış rezene ve hatta poşe edilmiş yumurta üzerinde bir avokadoyla şaşırtıcı bir uyum yakalayabiliyor. Francois Benzi ve Heston Blumenthall’ın ilk deneylerinden bu yana çok yol kat edildi. Gıda kimyagerlerinin buna çok net bir cevabı var: Beraber iyi giden gıdalar ortak bir tat-aroma havuzuna sahiptir.
İşte bu noktada AŞ ekibinin şefleriyle Türkiye’deki kahve kültürünü yeniden biçimlendiren Probador Colectiva kahve ve kahveye eşlik eden yemeklere olan bakış açınızı değiştirmek gibi iddialı, cesur ve sorgulayıcı bir etkinliğe imza attı.
2-3-4 mart tarihlerinde Çatal Bıçak Kahve adını verdikleri ve bir seri olarak kurguladıkları etkinlik, İstanbul’da ve Türkiye’de kahve-yemek uyumu üzerine kurgulanan ilk pop-up etkinliktir. Probador Collectiva’nın özel olarak seçip kavurduğu ve farklı demleme teknikleriyle belli karakteristiklerini ön plana çıkardığı kahvelerle AŞ’ın ufku açık şefleri tarafından onlarla uyumlu olacak şekilde geliştirilen reçeteleri misafirlerin deneyimlemesi için bir araya geldi.
Etkinlik 2 gündüz / akşam olmak üzere iki düzende kurgulandı. 3 gün boyunca 11.00-17.00 saatleri arasında Suriye Pasajında yer alan SUPA’da 4 adet demleme kahve türü ile bu kahvelere uygun tasarlanmış 4 yemek reçetesinin tecrübe edilebileceği bir düzene kurgulandı. Gündüz etkinlikleri aynı zamanda, tasarımcıların etkinlik özelinde hazırladıkları ürünlerini satabilecekleri bir tasarım pazarı ve kahve/yemek uyumu üzerine yapılan çalışmaların ve fikirlerin paylaşıldığı açık atölyeler şeklinde kurgulandı.
2 akşam da Şeflerin seçilen kahve çekirdekleri ve demleme tekniklerinden hareket ederek tasarladığı tadım menüsü, kısıtlı sayıda misafirin tecrübe edeceği şekilde ele alındı.
Aş ekibinin diğer etkinlikleri için iletişim bilgileri:
www.asfeed.net
instagram/facebook/twitter: asfoodco










