Perşembe, Aralık 4, 2025
Startseite Blog Sayfa 82

22. Türkiye Almanya Film Festivali’nin onur konukları

Almanya’nın Nürnberg kentinde bu yıl 22.si gerçekleşecek olan Türkiye Almanya Film Festivali 04 Mart’ta başlayacak. Festivalde bu yıl görsel estetik ödüllendirilecek. Festivalin 2017 Onur Ödülü görüntü yönetmeni Jürgen Jürges ve fotoğraf sanatçısı Ara Güler’e veriliyor.

‘Sanatsal çalışmaları ile uluslararası görsel estetiği nesiller ötesinde kalıcı olarak etkileyen iki sanatçıyı ödüllendireceklerini’ belirten festival yöneticileri bu kararlarını şöyle açıklıyor: “50’li yıllardan bu yana Türkiye’nin sanat algılayışının küreselleşmesinde öncü rol almasından dolayı Sayın Ara Güler’e Festivalin onur ödülü verilmektedir. Güler insanı her zaman çalışmalarının merkezinde tutan tarzıyla dünyanın değişik kültürlerinden insanları bizlere yakınlaştırmış, adeta komşu kılmış, özgün perspektifiyle sinemacıların uluslararası ve kültürlerarası bakış açısını derinden etkilemiştir. Güler, görsel estetiğin, kültürel köprülerin, hümanizmin ve özgünlüğün referansıdır. Tanıdığımız birçok sinema eserlerinin görsel çarpıcılığını ve yoğunluğunu „Ara Güler ekolüne” borçluyuz.

Jürgen Jürges’e olağanüstü sinemasal tutarlılığı ve usta yönetmenler ile Türkiye sinemasına katkıları için festivalin onur ödülü verilecektir. Jürges, görüntü, ışık, mekân ve perspektif açısından duyarlı kalitenin garantörü olmuştur her zaman. Sanatındaki hakimiyeti ile bir görüntü yönetmeni olarak birlikte çalıştığı yönetmenlerin eli ve gözü olmuştur. Alman sinemasının da uluslararası alana taşınmasında etkin rol oynamıştır. Türkiye sinemasına „Made in Germany” terimi Jürgen Jürges ile girmiştir. Duyarlı kamera çalışması ile en yüksek görsel kaliteyi hedefleyen sanatçı hem Türkiye hem Almanya sinemasına değer katmıştır.”

Jürgen Jürges ve Ara Güler‘e ödülleri 4 Mart’ta gerçekleşecek olan açılış galasında verilecek.


Jürgen Jürges: Sanat Sineması’nın Gözü

Filmografisi adeta Yeni Alman Sineması’nın tarihi gibi: Görüntü yönetmeni Jürgen Jürges. Birlikte çalışmadığı önemli Alman yönetmen yok gibi: Volker Schlöndorff’tan Rainer Werner Fassbinder ve Wim Wenders’e kadar. Kariyeri Volker Schlöndorff’un 1965 yılında çektiği, Robert Musil’in romanından uyarlanan, klasikleşmiş eseri Der junge Törless (Genç Törless) filminde kamera asistanlığıyla başlıyor. Ve kısa süre sonra en çok aranan görüntü yönetmeni olsa da, Rolf von Sydow’un yönetmenliğini üstlendiği Kressin stoppt den Nordexpress (Kressin Kuzey Express’ini durduruyor) adlı Tatort dizisinin bölümünde de çalışıyor. 1973 yılında Fassbinder ile birlikte çektiği Fontane’nin roman uyarlaması olan Effi Briest filmindeki olağanüstü siyah-beyaz görüntüleri ile büyük takdir topluyor. Ardından Fassbinder’in arkadaşı Uli Lommel ile Die Zärtlichkeit der Wölfe (Kurtların Şefkati) adlı filmi ve kısa süre sonra da Fassbinder ile yoğun görsel işbirliği yaptığı Angst essen Seele auf (Korku Ruhu Kemirir) geliyor.

1977/78 yılında Deutschland im Herbst (Almanya’da Sonbahar) üçlemesinin bir bölümünde ise Hans-Peter Cloos ile birlikte çalışıyor. Yönetmen Robert von Ackeren’in 1982’de çektiği Die flambierte Frau (Alevli Kadın) adlı başarılı yapıtında Jürges’in görüntüleri filmin tarzında belirleyici oluyor. Wim Wenders’in şiirsel eseri In weiter Ferne, so nah! (Ne Kadar Uzak O Kadar Yakın!) önemli ölçüde Jürges’in olağanüstü duygusal görüntülerinden besleniyor. Bu çalışması için 1994 yılında Alman Sinema Ödülü’ne layık görülüyor. Michael Haneke’nin Funny Games (1996) filmi ile birlikte yine klasikleşen bir esere önemli ölçüde katkıda bulunuyor. 1987 yılında Zülfü Livaneli’nin çektiği Yer Demir Gök Bakır ve bir yıl sonra yine Livaneli’nin Sis filminde görüntü yönetmeni olarak göz kamaştırıyor. 1998 yılında Yılmaz Arslan ile Almanya’da yaşayan genç bir Türkiyeli kadının odisesini anlatan Yara’yı çekiyor. Barış Pirhasan’ın yönettiği Usta Beni Öldürsene filmindeki çalışması için Ankara Film Festivali’nde En İyi Görüntü Yönetmeni ödülüne layık görülüyor (1998). Erden Kıral ile Avcı filminde çalışıyor ve yine Ankara Film Festivali ve SİYAD En İyi Görüntü Yönetmeni ödüllerini alıyor. Helmut Dietl onu Vom Suchen und Finden der Liebe (Aşkı Aramaya ve Bulmaya Dair) filmi için kamera arkasına alıyor. Ardından yönetmen Florian Gallenberger ile güçlü sahneleriyle dikkat çeken ve birçok kez ödüllendirilen tarihi dramı John Rabe’yi çekiyor. Tarz ve görüntü açısından farklı olan ve Daniel Kehlmann’ın çok satan romanından uyarlanan Ich und Kaminski (Ben ve Kaminski) için yönetmen Wolfgang Becker ile çalışıyor. Son çalışması ise yönetmen Peter Ott’un çektiği, Mehmet Aktaş’ın yapımcılığını üstlendiği ve IŞİD tarafından kaçırılan bir kadın doktorun hikayesinin anlatıldığı Das Milan Protokoll (Milano Protokolü, 2016) adlı psikolojik gerilim filmi.
22. Türkiye Almanya Film Festivali Nürnberg’te olağanüstü, adanmış ve duyarlı görsel çalışmaları için Jürgen Jürges’e onur ödülü verilecektir.

Jürgen Jürges: Kısa Biyografi
Jürgen Jürges 12 Aralık 1940’ta Hannover’de doğdu. Berlin’de Fotoğraf eğitimi aldıktan sonra 1963 yılında kadar Hans-Jürgen Pohland’a ait „art film GmbH“ şirketinde kamera stajı yaptı. Ardından kamera asistanı olarak çalıştı ve 1970 yılından itibaren birçok belgesel ama özellikle de uzun metraj filmlerde görüntü yönetmeni olarak görev aldı. Görütü yönetimi için birçok kez Alman Film Ödülü ve başkaca ödüllere layık görüldü. Son olarak Mart 2016’da sinemada görüntü yönetiminde üstün başarı için verilen „16. Marburg Kamera Ödülü“nü aldı.

 

Ara Güler: İstanbul’un Gözü
„Ayasofya Camii’ne bir şey çekerken benim için önemli olan, önüne geçen insan, yani insan hayattır!“

Ara Güler’in gündelik hayattaki insanı sanatının odak noktasına koyan keskin bakışı, kendisini erken yaşta bir efsane haline getirmiştir: 1961 yılında İngiltere’nin „Photography Annual“ dergisi tarafından dünyanın en iyi yedi fotoğrafçısından biri olarak seçilmiştir. Birçok ulusal ve uluslararası ödüller peşi sıra gelir. Arşivinde bütün dünyadan 800.000’den fazla fotoğraf bulunur. Bunların birçoğu tüm dünyadaki müzelerde bulunabilir. Ara Güler’i Türkiye’nin en önemli fotoğrafçısı olarak adlandırmak yaşamı boyu ürettiği eserleri yanlış tarif eder. Doğrusu, Ara Güler eserleri ve fotoğraf anlayışı ile son 60-70 yılda dünyadaki yakın tarihi kalıcı olarak etkileyen uluslararası fotoğraf sanatçılarından biridir.

Birçok fotoğraf ve sinema sanatçısı için Güler’in, görsel alandaki öncülüğü yol gösterici olmuştur. Nice yönetmen estetiğini örnek almıştır. Başarısını Ara Güler ekolüne ve ondan aldıkları ilhama borçlu olan sinema filmi azımsanmayacak kadar çoktur. Ara Güler fotoğraf bir sanat dalı değildir: “Sanat olmasına lüzum yoktur fotoğrafın. Çünkü hakikatin parçasını yakalayan bir şeydir. Hakikat olduğu için fotoğraf mevcuttur. Gerisi imajinasyondur.”

Festival bu sıradışı, uluslararası üne sahip fotoğraf sanatçısını ödüllendirirken, 4 Mart 2017 tarihindeki açılış galasında bir de eserlerini ve sanatını konu alan yeni bir belgeseli gösterecektir (Bir İstanbul Efsanesi, Yönetmen: Osman Okkan, 2016).

Ara Güler: Kısa Biyografi
Ara Güler, Ermeni bir eczacı ailenin oğlu olarak 1928 yılında İstanbul’da doğdu. Çocukken sinemadan çok etkilendi ve Muhsin Ertuğrul’un yanında tiyatro ve oyunculuk eğitimi almaya başladı. 1950’de Yeni İstanbul gazetesinde foto muhabir olarak çalışmaya başladı. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne devam ediyordu, ancak gazeteci olmaya karar verdi. Ardından „Time Life“ ve „Stern“ gibi dergiler için Ortadoğu muhabiri olarak çalıştı, „Magnum Photos“ üyeliğine kabul edildi. Alfred Hitchcock, Maria Callas, Indira Gandhi, Pablo Picasso ve Salvador Dali gibi dünyaca ünlü sanatçıların fotoğraflarını çekti. Fakat en büyük aşkı hep Boğaz’ın kenti, İstanbul oldu. Çalışmasının merkezinde her zaman insan duruyor. Gündelik sokak sahneleri, işportacılar, balıkçılar, çocuklar ve yaşlıların hayatlarıyla yüzleştirir bizi. Bunu yaparken de hissiyatına güvenir Ara Güler: Önemli olan ekipman değil, onun ardındaki göz. 88 yaşındaki sanatçı halen İstanbul’da yaşamakta ve çalışmakta. Ulusal ve uluslararası birçok ödüle sahip Güler, bu yıl Masters of Leica unvanına da layık görülmüştür.

Mehr als 50.000 Blaue Karten EU für hochqualifizierte Zuwanderer in Deutschland ausgestellt

Deutliche Zunahme von 2015 zu 2016 – Zuwanderer arbeiten oft in Berufsfeldern mit hohem Fachkräftebedarf

Seit ihrer Einführung im August 2012 haben bis einschließlich Dezember 2016 bereits 53.704 hochqualifizierte Zuwanderer eine Blaue Karte EU in Deutschland erhalten. Das geht aus einer Statistik hervor, die das Bundesamt für Migration und Flüchtlinge (BAMF) vorgelegt hat. Bis Ende 2015 hatten insgesamt 38.850 Menschen eine Blaue Karte EU erhalten.

Deutschland liegt bei der Erteilung der Blauen Karten EU innerhalb der Europäischen Union an der Spitze. 2015 lag der deutsche Anteil an erteilten Blauen Karten EU bei mehr als 85 Prozent. „An den Zahlen sehen wir ganz deutlich: Deutschland ist ein attraktives Land für hochqualifizierte Zuwanderer und die Blaue Karte EU eine gefragte Möglichkeit, um hierzulande arbeiten zu können“, sagt Dr. Uta Dauke, Vizepräsidentin des Bundesamtes.

Über 32.800 Blaue-Karten-Inhaber waren Ende Dezember 2016 noch in Deutschland aufhältig. Zudem haben mehr als 14.700 ehemalige Blaue-Karten-Inhaber inzwischen einen anderen Aufenthaltstitel in Deutschland – mehr als 90% davon einen unbefristeten.

Die Blaue Karte EU wurde im August 2012 im Zuge der Hochqualifizierten-Richtlinie der Europäischen Union eingeführt. Sie ist ein befristeter Aufenthaltstitel für hochqualifizierte Zuwanderer aus Drittstaaten, der die Perspektive bietet, frühzeitig ein Daueraufenthaltsrecht zu erlangen. Die Blaue Karte EU erhalten Personen, die einen Hochschulabschluss und eine Arbeitsplatzzusage für eine Beschäftigung in Deutschland vorweisen können und ein bestimmtes jährliches Mindesteinkommen erzielen (2017: 50.800 Euro). Für Fachkräfte aus Berufen mit hohem Fachkräftebedarf, etwa den Bereichen Ingenieurwesen, Naturwissenschaft, Informatik und Humanmedizin gilt ein geringeres Mindesteinkommen (2017: 39.624 Euro).

Wie eine Studie des Forschungszentrums des Bundesamtes bereits Anfang Oktober 2016 zeigte, arbeiten rund 90 Prozent der Inhaber einer Blauen Karte in Deutschland in eben jenen Berufsfeldern mit hohem Fachkräftebedarf. Die hochqualifizierten Fachkräfte fühlen sich demnach in Deutschland überwiegend wohl und willkommen, sind mit ihrem Leben hierzulande zufrieden und hegen entsprechend langfristige Bleibeabsichten. Hauptherkunftsländer der Zuwanderer sind Indien, China, Russland, die Ukraine und Syrien.

Spielerische Integration

Die Abteilung Integration und Jugend der Stadt Dachau stellt dem Mehrgenerationenhaus und dem Bürgertreff Ost Spielekoffer zum Deutschlernen und Zahlenverständnis schärfen zur Verfügung.

“Der Mensch ist nur da ganz Mensch, wo er spielt.” Bei diesem Zitat denkt wohl keiner zurück an seine Schulzeit, an Vokabeln pauken und Grammatiktests. Auch für die Geflüchteten und die vielen engagierten Ehrenamtlichen ist Deutsch lernen und lehren ein hartes Stück Arbeit. Warum z.B. heißt es der Junge, aber das Mädchen? Oder können Sie erklären, warum es “der Löffel”, “die Gabel” und “das Messer” heißt? Nicht umsonst sagt man im Volksmund: deutsche Sprache, schwere Sprache. Da ist eine spielerische Ablenkung sehr erfrischend, bei der man ganz mühelos Vokabeln üben, oder im Deutschland Quiz viel über die eigene bzw. neue Heimat lernen kann.

Die Spiele gibt es ab sofort im Bürgertreff Ost und im Mehrgenerationenhaus zum Ausleihen. Wer möchte, kann auch einfach vor Ort mitspielen.

Nähere Informationen zu den Koffern und Ausleihzeiten unter folgenden Telefonnummern:

Bürgertreff Ost: 08131 6677855, Mehrgenerationenhaus: 08131 6150127

“Integration muss wieder sachlich diskutiert werden”

Enquete-Vorsitzender Taşdelen, MdL, diskutiert mit Nürnbergern über Diskriminierung 

Mit der steigenden Zahl an Flüchtlingen hat sich auch der öffentliche Diskurs zum Thema Integration verändert. Emotionsgeladene Diskussionen überlagert von Kampfbegriffen dominieren die Öffentlichkeit. Eine inhaltliche Auseinandersetzung findet meist nicht mehr statt. Mit der Veranstaltungsreihe „PASST!? Nürnberg diskutiert Integration“ möchte MdL Arif Taşdelen als Vorsitzender der Enquete-Kommission Integration des Bayerischen Landtags genau diese inhaltliche Debatte führen. Die Ideen und Anregungen aus den Veranstaltungen werden auch in seine Arbeit im Bayerischen Landtag einfließen.

An der dritten Veranstaltung der Reihe nahmen über 60 interessierte Bürgerinnen und Bürger aus der Metropolregion Nürnberg teil. Gemeinsam mit Angelika Weikert, MdL, diskutierte Taşdelen mit den Gästen über die Auswirkungen von Diskriminierung auf Integration sowie wirkungsvolle Gegenmaßnahmen.
„Die Diskriminierung in einem Lebensbereich hat oft auch Diskriminierung in anderen Lebensbereichen zur Folge. So entsteht ein Kreislauf, aus denen die Betroffenen nur schwer ausbrechen können,“ erläutert Taşdelen. Besonders verbreitet ist die Erfahrung von Diskriminierung auf dem Wohnungs- und Arbeitsmarkt. „Gerade dort sind Benachteiligungen auf Basis von Diskriminierung jedoch schwer nachzuweisen und zu sanktionieren“, ergänzt Detlev Janetzek, Antidiskriminierungsbeauftragter der Stadt Nürnberg.
Zentrales Anliegen des Abgeordneten ist es, Vorurteile durch mehr Möglichkeit zur Begegnung abzubauen und wieder mehr Sachlichkeit in die Diskussion zu bringen. „Wir müssen den Ton in der öffentlichen Debatte runterfahren,“ so Taşdelens Fazit.

Das nächste Integrationsforum findet zum Thema Wirtschaft und Arbeitsmarkt statt. Interessierte sind eingeladen, sich am 06.02. um 18 Uhr im Bratwurst Röslein, Rathausplatz 6, in die Diskussion einzubringen.

 

25 Jahre Ostkreuz

Versicherungkammer Bayern’in Münih, Maximilian caddesindeki sergisi. Ostkreuz fotoğraf kolektivinin 25 yılda çektiği fotoğraflardan seçmelerin yer aldığı ücretsiz sergi, 15 Ocak’a kadar devam edecek.

Şah ve mat

Satranç oynamanın beyne olumlu etkisini açıklayan birçok araştırma yayınlandı. Birinde şöyle diyor: “18 haftalık satranç dersi alan çocuklar ileriki yaşamlarında daha yüksek bir zekâ seviyesine ulaşırlar.” Cübbeli bunu biliyor mudur?

Sürpriz Başkan

Cumhuriyetçi Parti’nin adayı Donald Trump, bir sürprize imza atarak ABD’nin yeni başkanı oldu. Trump, seçime kadar yaptığı ırkçı, cinsiyetçi ve İslamofobik sözleriyle çok tartışılmıştı.

Yamuk Prenses

Katar’ın Başkenti Doha’da bir okul, öğrenci velisinden gelen `müstehcen içerik’ şikâyeti üzerine Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler masal kitabını okul kütüp-hanesinden çıkardı.

Unhöflich und scortese

İnternetteki alışveriş sitesi Amazon’da İtalyanca ve Almanca olarak yayımlanan bir ilanla, ellerinde bavullarıyla iki çocuk mankenin giydiği ‘çocuklar için mülteci kostümleri’ satılıyor.