Münih Anton Fingerle Eğitim Merkezi’nde “Voyages de Tango” adıyla düzenlenen konserde Öykü Şensöz Türk ve Latin tango parçaları seslendirdi.
Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı Opera Bölümü mezunu koloratur soprano Öykü Şensöz söylediği parçalarla seyirciyi adeta sihirli bir yolculuğa çıkardı.
Şensöz’e konserde Şeref Dalyanoğlu (ud, perküsyon) şefliğinde Stephanie Knauer (piyano), Martin Franke (viyola), Cojacaru Vladislav (akordeon), Herbert Engstler (kontrabas) eşlik etti.
Sabine Drescher ve Kurt Biberger çifti de bazı parçalar eşliğinde yaptıkları tango danslarıyla geceye renk kattı.
Münih’te 1971 yılından bu yana göçmenlerle ilgili çalışmalarda bulunan Initiativ Gruppe (IG) Inisiyatif Grup (IG) derneğinin kadınlar kolu (Frauenprojekt) tarafından düzenlenen konsere ilgi büyüktü.
Öykü Şensöz resitali
O bir üretken; Seymen Aydın
Karadeniz’in Kemal Sunal’ı diye anılan Trabzonlu oyuncu Seymen Aydın yeni filmi ve dizisiyle yine karşımızda.
TV8’de ekrana gelecek olan Ayrılsak da Beraberiz dizisi için kamera karşısına geçen başarılı oyuncunun, Sebahat ve Melahat isimli komedi filmi de 17 Nisan’da vizyona giriyor.
Bu yoğun koşuşturması sırasında nasıl yapalım da Piyasa Magazin’e zaman ayırsın diye düşünürken bir Karadenizlinin hayır diyemeyeceği teklifi yaptık; hamsili söyleşi.
Trabzonlu bir hemşerimizin işlettiği sıcak mı sıcak ve samimi balıkçı dükkanı Çapari’de hem hamsi yedik hem de projelerinden konuştuk.
Bizum Hoca filminin özel gösterimi için Nürnberg’e de gelen Seymen Aydın’a “Her yıl bir Karadeniz komedisi filmi ve dizi projesinin bereketini” sorduk.
Aydın, “Her Karadenizli gibi yöremin bütün özelliklerini taşırım. Heyecanlı ve tezcanlı olmak bizde standart özelliktir. Ama yıllar içinde sabretmeyi de öğrendim galiba. Bazı şeylerin hemen olmasını isteriz ama bizim isteğimizin dışında gelişen bir zamanı, demlenme süreci var. Benim de böyle oldu. Sümela’nın Şifresi Temel filminde küçük sayılacak bir rol olan, Sümela Manastırı’nın bekçisini oynadım. Toplam 3 dakikalık rolle dikkat çektim. Bir gazeteci ağabeyimiz, senarist Yılmaz Okumuş’a `Manastırın bekçisini oynatmanız iyi fikir. Gerçeklik katmış filme’ demiş. Beni gerçek bekçi zannetmiş. Bu duyguyu önemsiyorum. Özellikle Karadeniz komedilerinde oynamaya değil, yaşamaya çalışıyorum. Bu da yaptığımız işleri diğerlerinden ayırıyor ve seyirci bu farkı yakalıyor.” diye yanıtladı.
Bazı çevrelerde “Karadeniz komedileri sıktı artık” diye konuşuluyor. Buna katılıp katılmadığını merak ettim. Sempatik oyuncu, “Bu tamamen o filmin vaat ettiği komediyi seyirciye sunmasıyla ilgili bir şey. Her yıl bir tane Karadeniz komedisi değil seyirciyi sıkan; güldüremeyen, yöre gerçeklerine ters düşen filmlerdir. Ben tam tersine gerçekten komik olan, farklı bir dil tutturan bir değil, hatta iki Karadeniz komedi filminin bile karşılık bulabileceğine inanıyorum.” cevabını verdi.

Son olarak gelecekteki projeleri sordum… “Yakında bir basın toplantısıyla açıklayacakları sinema filminden bahsetti biraz: “Hattını Helal Et” Tam bir Karadeniz komedisi. Senaryo yine Yılmaz Okumuş’a ait. Bu, 4. buluşmaları oluyor Okumuş’la. Sümela’nın Şifresi Temel, Moskova’nın Şifresi Temel, Bizum Hoca ve Hattını Helal Et. “Yılmaz abiyle Şota ve Arçil gibi olduk. Birbirimizi çok iyi anlıyoruz.” diyor.
Seymen Aydın Nisan’da vizyona girecek olan Sebahat ve Melahat filmi için oldukça heyecanlı olduğunu gizlemiyor. İstanbul Feshane’de yapılan Trabzon günlerine katıldığında bir hemşerisinin onu durdurarak filmi sorduğunu ve sinemaya hiç gitmemiş yaşlı annesinin fragmanı izledikten sonra ‘Beni bu filme götür’ dediğini anlatıyor ve ekliyor “Çocuklar da fragmanı beğendi. Aile boyu izlenilebilecek türden bir film oldu.”
Yılın En Eğlenceli Filmi` iddiasını taşıyan filmde çapkınlık yaptıklarını öğrendikleri kocalarını bulmak için İstanbul’a giden Sebahat (Seymen Aydın) ve Melahat’ın (Adem Yılmaz) komik maceraları yer alıyor. “Giremeyecekleri Kılık Açamayacakları Kapı Yoktur!” sloganlı film 17 Nisan’da vizyona girecek.
İstanbul’un bostanı; Çengelköy
“Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler!” der Özdemir Asaf, Jüri adlı şiirinde.
Şimdi İstanbul’un bütün semtleri aynı hızla kirleniyor, umarız birincilik Çengelköy’e verilmez.
Üsküdar ilçesi sınırları içinde, Boğaziçi’nin Anadolu yakasında Vaniköy ile Beylerbeyi arasında bulunan Çengelköy hala o eski güzelliğini koruyor ama betonlaşmayla ne kadar daha dayanır bilinmez.
Şehrin gürültüsünden gerilen sinirleri yatıştırmak için hala birebir, hala ilaç gibi bir semt Çengelköy. Yolu bir kez bile olsa Çengelköy’den geçenin, “Kafa dinlemek için ideal. İnsan burada bütün dertlerini unutur” demişliği vardır ve haklıdır da. Çengelköy’ün bu sakinleştirici özelliği çok eskilere dayanıyor. Osmanlı döneminde varlıklı akıl hastalarını tedavi etmek için bu semtte bulunan yalılara gönderildiği yazıyor tarih kaynaklarında.
1960’lara kadar çoğunlukla Rumların oturduğu bir Boğaziçi köyü olan semtte giderek azalsa da hala geleneksel Boğaziçi yaşantısının izleri görülmektedir.
Geçmişte diğer pek çok Boğaziçi semtinde olduğu gibi Çengelköy’de de sebze ve meyve yetiştirilirdi. 1980’lerin başına kadar Çengelköy’den geçerken bostanlarda yetişen salatalığın kokusu duyulurdu.
Semtin tarihi dokusuna göz attığımızda; bugün pek kullanılmayan Aya Yorgi Rum Kilisesini, Abdullah Ağa ve Sadullah Paşa Yalısı’nı görürüz.
Çengelköy’e ilk olarak Birinci Koy anlamına gelen, Protos Diskos denmiş. Milattan sonra 527 – 565 yıllarında dönemin imparatoru Justinianos ve imparatoriçesi Malabora, Ayios Yeoryios kilisesinin bulunduğu yerdeki terkedilmiş harabe krallık sarayını onartarak manastır haline getirmiş. Manastıra çevrilen bu yere “Tövbekarlar” anlamına gelen “Ta Metanias” adı verilmiş. Çengelköy’ün ismi Protos Diskos’tan sonra Ta Metanias olmuş.
M.S 565-578 yıllarında imparatoriçe Malabora’nın yeğeni imparator 9. Justinianos’un eşi imparatoriçe Sofia, Çengelköy’ün seyredilmeye doyulmayacak muhteşem tabii güzelliği, sessizliği ve temiz havasından çok etkilenmiş ve Çengelköy’ü o kadar sevmiş ki, teyzesi Malabora’nın yaptıklarından daha da fazlasını yapmak hırsıyla Çengelköy’ün Ta Metanias olan adını Ta Sofiana olarak değiştirmiş.
11. yüzyılın başlarından itibaren kilise ve din yolunda önemli adımlar atılmaya başlanması ile beraber Çengelköy’ün ismi patrikliğe aday olan kişilere verilen ünvan olan “Singelköy” olarak anılmaya başlanmış.
İstanbul’un fethi hazırlıkları sırasında Fatih’in, Çengelköy sahillerinde gördüğü Bizans’tan kalma gemi çengelleri (çıpalar) nedeniyle buraya “Gemi Çengeli” ismini verdiği, sonra bunun Çengelköy’e dönüştüğü rivayet edilse de 18. yüzyılda köye yerleşerek cami yaptıran Çengeloğlu Tahir Paşa’nın adından ileri geldiği de belirtilmektedir.
Semtin Türkiye’de geniş halk kitleleri tarafından bilinirliği 90’lardaki efsanevi Süper Baba dizisiyle oldu. Çengelköy’de çekilen dizi, mükemmel manzarası kadar semtin ruhuyla doğru orantılı olarak işlediği dayanışma, bir arada yaşama, gelenekleri yaşatma temalarıyla da Çengelköy’ün tanıtımına büyük katkıda bulundu.
Şimdilerde özellikle hafta sonları Çınaraltı ve civarındaki çay bahçeleriyle, tarihi fırınıyla, manavları, pastaneleri, balıkçıları, börekçileri, semt pazarları, tertemiz havası ve Boğaz manzarasıyla İstanbulluların uğrak yeri…
Yolunuz Çengelköy’e düşerse Tarihi Has Ekmek fırınına mutlaka uğrayın. Sahilde kahvaltı edenlerin kuyruğa girip bekledikleri, meşhur `tahinle yoğrulmuş simitleri’ yapan fırın. Sadece kara fırın odun ateşinde üretim yapılıyor. Mısır, kepek, çavdar ekmekleri, köy ekmeği, baston ekmek ve 7 tahıllı ekmek gibi çeşitler var. İstanbul’da sadece ramazanda pide satılmasına rağmen burada her zaman pide bulabiliyorsunuz; Artık canınız ne çekerse ama özellikle simitlerini tatmadan ayrılmayın. Gerekirse bekleyin. Çınaraltı’nda bir de güzel çay söyleyin; afiyetle Boğaz’ı seyrederek bir güzel kafa dinleyin…
Okudum: O gece Gemerek‘te
‘En son hangi kitabı okudun?’ sorumuzu Nebahat Özkanlı (Münih) cevaplıyor…
En son `O gece Gemerek`te’ adlı kitabı okudum. Kitabın yazarı Deniz Gezmiş’in Sıvas Gemerek’te yakalandığı geceye tanık olan tek gazeteci Mahmut Sabah. O gece önce Kayseri’ye, sonra da Ankara’ya götürülürken Deniz Gezmiş’in yanındaydı. Hatta Deniz Gezmiş’in yeşil parkalı meşhur fotoğrafını çeken odur ve o gecenin ilk ropörtajını yapan… Kısaca o tarihi anlar, günler ilk ağızdan anlatılıyor kitapta. Aynı anda o yılların gençlerine yapılan haksızlıklar da aktarılıyor. Üzücü fakat yaşanmış durumlar… Geçmişle ilgili bilgilendirici ve sürükleyici bir kitap. Tavsiye ederim.

Playlistim (Berrin Özkanlı-MÜNİH)
Müzik benim için çok önemli… Nefes almak gibi biraz… Ruhuma dokunan, kulağıma hoş gelen her tür müziği seviyor ve her fırsatta dinliyorum. Bu yüzden buraya sadece on şarkı seçmek işimi zorlaştırdı. Joker hakkım yok mu?
1) Gökhan Türkmen – Sen İstanbulsun
2) Pinhani – Beni Al
3) Pinhani – Bir Anda
4) Feridun Düzağaç – Tek Başına
5) Leyla the Band – Yokluğunda
6) Şebnem Ferrah – Sil Baştan
7) Ruj – Kan adım
8) Cenker – Sen
9) Sezen Aksu – Beni Unutma
10) Emre Aydın – Son Defa
Seyrettim: Gone Girl
Seher Özgül Karakoç (İstanbul) anlatıyor:
Gone Girl. Başrollerini Ben Affleck ve Rosamund Pike paylaşıyor. Amy, evlilik yıldönümünde gizemli bi şekilde ortadan kaybolunca tüm şüpheler kocası Nick üzerine yoğunlaşır. Nick masum olduğu konusunda ısrar etse de, şüpheleri tamamen yok edemez. Amy’nin ise yaşayıp yaşamadığı belli değildir. David Fincher’ın `bi kerelik’ filmlerinden biri. Bir Dövüş Klübü,Yedi, Zodiac gibi yapıtların yanına yaklaşamaz. Ama bu film sıkıcı ya da kötü demek değil. Gillian Flynn’ın üçüncü romanından kendi uyarlaması. Titiz bir çalışma olmuş. Konunun binbir türlü süprizleri usta bir titizlikle harmanlanmış. Özellikle kitabı okumadıysanız, benim tavsiyem olabildiğince az bilgi ile bu zeki hikayenin tadını çıkarmanız.
“Bizim Hoeness yapmaz“
Vergi kaçırdığı gerekçesiyle 3,5 yıl hapis cezasına çarptırılan Bayern Münih’in eski başkanı Uli Hoeness, denetimli serbestlikten yararlanıp gündüzleri saat 18.00’e kadar cezaevi dışında kalıyor. Hoeness, cezaevi dışında olduğu günlerini Bayern Münih kulübünün altyapısında asistanlık yaparak geçiriyor.
Landsberg Cezaevi’nin bir şubesi olan ve eskiden manastır olarak kullanılan Rothenfeld Cezaevi’ne nakledilen Hoeness’in, Bayern Münih kulübünün yönetimine karışmayacağı ifade edildi.
Hoeness, İsviçre’deki gizli banka hesabı üzerinden yaptığı işlemlerle 28,4 milyon Euro vergi kaçırdığı gerekçesiyle Münih Eyalet Mahkemesi tarafından 13 Mart’ta 3 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Yargılanmadan önce vergi kaçırdığı konusunda kendisini ihbar eden Hoeness, geçtiğimiz haziranda cezaevine gönderilmişti.
Noel ve yılbaşını da ailesiyle geçirmesine izin verilen Hoeness’in, 2016 yılında şartlı tahliye edilebileceği belirtiliyor.
Liyakat Nişanı geri alındı
Bavyera Eyaleti Hükümeti `yazılı olmayan bir kurala’ dayandırarak Uli Hoeness’e verilen Liyakat Nişanı’nı geri aldı.
`Udo Honig – Kötü insan değil’
Uli Hoeness’in hayatı film oluyor. Vergi kaçırma ve yargılanma süreci ile cezaevi günlerinin de konu edildiği televizyon filmi sonbaharda ekranlara gelecek. 90 dakika olarak planlanan `Udo Honig – Kötü insan değil’ filminde başrolü Uwe Ochsenknecht oynuyor. Komedi tarzı film Sat1’da yayınlanacak.
Bütün bunlardan sonra insanın aklına şu geliyor; bu Almanlar amma tuhaf. Bayern Münih, Almanya’nın açık ara en güçlü takımı. Bu takımın başkanı olmak epey bir güce sahip olmak demek. Ne futbol takımının yönetimi, ne taraftarlar, ne Bavyera ve Münih medyası, ne de siyasiler “Olmaz öyle şey, Uli öyle şey yapmaz. Yalan, iftira!” dedi. Kimse kamuoyu yaratmaya çalışıp kanunları esnetmeye gevşetmeye çalışmadı. Dedik ya, bu Almanlar bir tuhaf.
Mehmet & Mehmet
25 Mart 1990 Münih doğumlu Mehmet Ekici Türkiye’deki ilk yılında istatistikleri alt üst edip, rekorlar kırıyor.
Yeni kurulan bir takım olan Trabzonspor henüz bir takım kimliğine bürünememesine rağmen genç futbolcu daha lig bitmeden bir sezonda attığı gol, asist, frikik golü kategorilerinde kendi kariyer rekorlarını kırdı.
Bir Trabzonspor taraftarının deyimiyle, “Mehmet Ekici, Hami’den sonra frikik atışı için topun başına geçtiğinde sanki penaltı atıyormuşuz gibi sevindiğim futbolcu oldu.”
Spor Toto Süper Lig tarihinde futbolseverler yıllarca Altaylı Mustafa Denizli, Bursasporlu Sedat 3, Galatasaraylı Hagi, Fenerbahçeli Pierre Van Hoojdonk gibi frikik ustalarını seyretti.
Şimdilerde ligin en usta ayaklarından biri olan Trabzonsporlu Mehmet Ekici’yi izliyoruz.
Trabzonspor’un Kardemir Karabükspor’la oynadığı maçta 2 gol bir asistle oynayan Mehmet Ekici serbest vuruşlardaki başarısını, Trabzonspor Dergisi’ndeki söyleşisinde şu cümlelerle açıklıyor; “Serbest vuruşlardaki tekniğimi çocukken idolüm olan ve Bayern Münih altyapısında antrenörlüğümü de yapan Mehmet Scholl sayesinde geliştirdim. Hatta ilk formam da onunkiydi. Babam almıştı. Bu nedenle uzun süre onun gibi 7 numaralı formayla oynadım. Biliyorsunuz Mehmet Scholl de iyi frikik kullanıyordu. Şimdi Ersun hocamızla da bu yönde çalışmalar yapmaya başladım. İnşallah daha iyi olacak. Takım içerisinde iyi frikik kullanan oyuncular var. Bana bu konuda görev düşerse elimden geleni yaparım.”
Gösterdiği performansla Türk Milli Takımı’na da seçilmesi beklenen Ekici, “Şehre uyum sürecini de atlattım. Artık sadece futbolu düşünüyorum.” dedi ve Trabzon’daki yaşamıyla ilgili şunları söyledi; “Trabzon insanı çok sıcak, çok samimi. Bana çok iyi davranıyorlar. İlk kez bir liman ve deniz kentinde yaşıyorum. Yazlarımız Yozgat’ta geçerdi. Münih, Bremen ve Nürnberg’de de deniz yok. Deniz kenarında yaşamak çok güzel bir duyguymuş. Her sabah uyandığında denizi görmek müthiş bir rahatlık veriyor. Havası farklı, kokusu farklı. Denize bakmak insana müthiş bir huzur veriyor. Beni dinlendiriyor.”
Bayern Münih tarihine geçen 3. futbolcu Penaltı gibi frikik atan usta oyuncu minikler kategorisinden başlayıp, Bayern Münih’in üst takımına çıkmayı başaran 3 futbolcudan biri. Mehmet Ekici, Contento ve Philipp Lahm’dan sonra bunu başararak kulüp tarihine geçti.
Mehmet Ekici, Hami Mandıralı’ya benzetilmesi konusunda ise, “Trabzonspor’un efsanevi futbolcusu Hami Mandıralı’ya benzetilmek çok güzel bir duygu. O bir Trabzon efsanesi ve frikik ustası. Bu kadar kısa sürede ismimim onunla anılması bile onur verici.” diye konuştu.
Dirk von Vopelius wiedergewählt
Die Vollversammlung der IHK Nürnberg für Mittelfranken hat in ihrer konstituierenden Sitzung Dirk von Vopelius erneut zum IHK-Präsidenten gewählt. Er führt die IHK wie bereits in der Amtsperiode 2015 bis 2019.
Der studierte Betriebswirt Dirk von Vopelius (59) ist Gesell-schafter und Aufsichtsratsvor-sitzender der Schuster & Walther IT-Gruppe AG in Nürnberg. Alle 71 anwesenden Mitglieder der Vollversammlung sprachen ihm ihr Vertrauen aus und wählten ihn in geheimer Wahl einstimmig für eine weitere Wahlperiode zum Präsidenten der IHK Nürnberg für Mittelfranken.
Zu Vizepräsidenten der IHK Nürnberg für Mittelfranken wurden in der konstituierenden Sitzung aus zwölf Kandidaten folgende neun Persönlichkeiten gewählt.
Die Industrie wird vertreten von:
Paul Heinz BRUDER (Bruder Spielwaren GmbH + Co. KG, Fürth), Frank A. DASSLER (adidas AG, Herzogenaurach), Sebastian SCHWANHÄUSSER (Schwan-Stabilo Schwanhäu˚er GmbH & Co. KG, Heroldsberg)
Den Handel repräsentieren:
Wolfgang BASTERT (Barthelmess Display & Decoration GmbH, Fürth), Erika GRUBER (Zweirad Gruber GmbH, Gunzenhausen), Hannes STRENG (OBI Baumarkt Franken GmbH & Co. KG, Nürnberg)
Die Vertreter der Dienstleistungsbranchen im Präsidium sind:
Christine BRUCHMANN (Moritz Fürst GmbH & Co. KG, Nürnberg), Harald LEUPOLD (Hafen Nürnberg-Roth GmbH, Nürnberg), Prof. Dr. Christian RÖDL (Rödl Rechtsanwaltsgesellschaft Steuerberatungsgesellschaft mbH, Nürnberg). Ferner wurden in der Sitzung die Vertreter der Stiftung Handelskasse und der IHK-Fachausschüsse bestellt. Beim Empfang im Anschluss an die Vollversammlung gratulierten dem neuen IHK-Präsidenten als Gastredner der Ratsvorsitzende der Europäischen Metropolregion Nürnberg Landrat Armin Kroder und Dr. Eberhard Sasse, Präsident des Bayerischen Industrie- und Handelskammertages (BIHK) sowie der IHK für München und Oberbayern.
Bei seiner Wahl vor fünf Jahren hatte Vopelius das Leitmotiv Vertrauen ausgegeben, denn im Zuge der Wirtschafts- und Finanzkrise von 2008 sah er das Vertrauen der Menschen in die Wirtschaft und ihre Akteure beschädigt. Explizit ging es ihm dabei um Vertrauen in die Wirt-schaft (Gründerinitiative, Ehrbarer Kaufmann, runder Tisch Langzeitarbeitslose), Vertrauen in die Region (Allianz pro Fachkräfte, Stärkung der Kompetenzfelder, Förderverein Wirtschaft pro Metropolregion) sowie um Vertrauen in die Jugend mit dem Schwerpunkt duale Berufsausbildung.
Meilensteine der ersten Amtszeit von Dirk von Vopelius waren im Jahr 2010 das 450-jährige Jubiläum der wirtschaftlichen Selbstverwaltung im Zeichen des Ehrbaren Kaufmanns, die Gründung der Anerkennungsstelle für ausländische Berufsabschlüsse π-“IHK FOSA” in Nürnberg sowie der Start der Bauma˚nahme “Haus der Wirtschaft” am Nürnberger Hauptmarkt. Für seine neue Amtszeit hat er das Leitmotiv πJugend + Beruf” gewählt. Es gehe ihm darum, die hohen Azubi-Zahlen in Mittelfranken zu halten und einen Beitrag zu leisten, dass keine/r auf der Strecke bleibe, erklärte Vopelius.
Foto: Hauptgeschäftsführer Markus Lötzsch, Harald Leupold, Paul Heinz Bruder, Christine Bruchmann, Prof. Dr. Christian Rödl, Präsident Dirk von Vopelius, Sebastian Schwanhäu˚er, Erika Gruber, Hannes Streng und Wolfgang Bastert. (v.l.n.r., nicht im Bild: Frank A. Dassler)
“Wir brauchen eine verlässliche gesetzliche Grundlage”
Mit einem Bayerischen Integrationsgesetz will die SPD-Landtagsfraktion die Potenziale von Zuwanderern besser nutzen und ihre Chancen in der Gesellschaft verbessern. Der integrationspolitische Sprecher der SPD-Fraktion, Arif Tasdelen, stellte den Gesetzentwurf am der Öffentlichkeit vor, am Donnerstag befasst sich das Landtagsplenum damit.
Tasdelen betonte, inzwischen hätten ein Fünftel der Menschen im Freistaat einen Migrationshintergrund: „Bayern kann es sich nicht leisten, die Potenziale dieser Menschen zu vergeuden. Vor dem Hintergrund der demografischen Entwicklung und eines drohenden Fachkräftemangels helfen Sonntagsreden nicht mehr weiter. Wir brauchen endlich eine verlässliche gesetzliche Grundlage.“ Tasdelen betonte, er habe den Gesetzentwurf bewusst so formuliert, dass es der CSU sehr schwer fallen werde, ihn abzulehnen.
Der Nürnberger Abgeordnete Tasdelen, der der erste türkischstämmige Parlamentarier im Landtag ist, warb intensiv für die gesetzliche Regelung der Integration: „Einwanderung hat unser Land schon immer voran gebracht – gesellschaftlich, kulturell und auch ökonomisch. Soziale Gerechtigkeit und gesellschaftliche Teilhabe sind die notwendigen Grundlagen dafür. Integration heißt vor allem Partizipation! Dafür braucht es gesetzliche Regeln, die einen Rahmen für politisches und gesellschaftliches Handeln bieten.“
Der Gesetzentwurf der SPD enthält einige sehr konkrete Forderungen. So sollen unter anderem die politische Teilhabe von Zuwanderern ausgeweitet, die Verwaltung auf interkulturellen Dialog vorbereitet und die Vermittlung der deutschen Sprache gestärkt werden. Gerade auch der jeweilige Religionsunterricht soll auf Deutsch erfolgen. „Die Integration von Menschen mit Migrationshintergrund ist eine zentrale Zukunftsaufgabe!“, sagte Tasdelen. „Die staatlichen Institutionen müssen hier fördernd und unterstützend eingreifen.“
Die Zeit unverbindlicher Absichtserklärungen mit ausschließlichem Symbolcharakter sei vorbei, mahnte der SPD-Abgeordnete: „Es ist an der Zeit, klare Ziele zu formulieren und Strukturen zu schaffen, damit Integration klappt, denn wir alle sind Bayern!“








