Pazartesi, Ekim 13, 2025
Startseite Blog Sayfa 103

Okudum: Leyla

En son hangi kitabı okudun? sorumuzu Zehra Bayfidan Tokay (Münih) cevaplıyor…

En son Feridun Zaimoğlu’nun Leyla’sını okudum. Her sene hiç sıkılmadan okuyabilirim bu romanı. 1950/1960 yıllarında Anadolu’da yaşayan bir ailenin hikayesini ele almış ve bunu etkileyici bir şekilde anlatmış ki; Anadolu’yla alakası olmayan bir insanı bile o coğrafyaya götürüyor. Anadolu’nun çilekeş ve fedakar kadınını, tabiri caizse “zalim baba” kavramını tüm içtenliğiyle anlatmış Zaimoğlu bu eserinde. Herkesin kitaplığında olması gereken bir roman.

En temiz, ekonomik ve barışçı enerji, kullanılmayan enerjidir! Konut ısıtılmasında enerji tasarrufu

Nedir bu enerji? Herşeydir; kullanımı yaşamın vazgeçilmez bir haline gelmiştir ne yazık ki. Fakat fosil kaynakları sonsuz değildir ve yakıldığında küremizi olumsuz etkilemektedir.
Peki ya enerji tutumluluğu nedir? Konforumuzda bir azalma olmadan verimli kullanmaktır, gereksiz tüketimden, israftan vazgeçmek, kayıpları azaltmaktır; aynı işi minimum enerji ile yapmaktır.
İstatistikler tüketim rakamlarının büyük bir kesiminin sanayi ve konutlarda ve yaklaşık %

80’inin ısıtma ve soğutma amaçlı kullanılmakta olduğunu göstermektedir.
Binalardaki enerji tutumluluğu için alınması gereken yöntemlerin en önemlisi yalıtımdır. Yüksek tasarruf potansiyeli içeren bu konu hakkında ileride daha ayrıntılı bilgiler sunacağız.
Gelin öncelikle daha basit, hemen uygulayabilece-ğimiz ve tesirli önlemlere bir bakalım:

Hidrolik ve brülör ayarlarını yaptırın!
Isı sisteminize, baca ve radyatörlere düzenli bakım yaptırın ve sıcak su borularını izole ettirin.
Tasarruf potansiyeli % 15 – % 30.

Evinizi gereğinden fazla ısıtmayın!
Isı konforunun sağlanması için iç ortam sıcaklığının 22 – 23° C olması yeterlidir; sıcaklığın 1° C azaltılması yakıt tüketimini % 6 – 8 arasında azaltacaktır.

Termostatik vana kullanarak ısıyı ihtiyacınıza göre ayarlayın!
Geceleri, evde olmadığınızda veya kullanılmayan odalarda düşürün.

Isıyı muhafaza edin!
Isıtılmayan bölgelere doğru açılan kapıları, pencereleri açık bırakmayın
Ahşap çerçevelerinize pencere macunu, plastik doğramalara ise silikon çekerek, pencerelerden hava sızmasına engel olabilirsiniz; bu önlem %15 tasarruf sağlayabilir. Geceleri panjurları aşağıya indirin ve perdeleri kapatın.

Odalarınızı kısa ve hızlı havalandırın!
Üstten açılan pencerler havayı tazelemez, soğutur; pencereyi kısa bir süre tam açın. Hava cereyanı oluşmasını sağlayın!

Radyatörlerin üstünü ve önünü kapatmayın! Isı çıkışını engellemeyin. Radyatör arkalarına yansıtıcı plaka yalıtım yerleştirin.

Bu önerileri uygulayıp yeni yaşam biçimi olarak hayatınıza yerleştirmek istiyor musunuz? O zaman hazır olun, olumlu yansımaları bütçenizde göreceksiniz. Aynı zamanda basit ve küçük yöntemlerle yaşanılabilir, pırıl pırıl bir dünya için büyük katkılarda bulunmuş olacaksınız!

Sevgilerle
Çiğdem Şanalmış
Güneş enerjisi danışmanı, Bauzentrum München

3… 2… 1… GOKART – Nervenkitzel der Spaß macht

Die Spannung steigt – wer schafft es als erstes in das Ziel? Wer darf sich feiern lassen wie sonst nur die großen Formel-1 Stars? Fast alle großen Stars, die sich auf den Podesten in Monte Carlo und an anderen Traumorten feiern ließen, haben ihre Karriere einmal genau so begonnen- beim Gokart fahren.
In der Gokart-Arena Neufinsing muss man nicht unbedingt eine große Rennkarriere beginnen oder Vollprofi sein, hier kann jeder sein Glück probieren. Auf der vor knapp eineinhalb Jahren eröffneten Arena, nur 25 Kilometer von München entfernt, ist jeder herzlich willkommen- für Geburtstage, Firmenfeiern aber auch Familienausflüge oder einfach ein paar Freunde die Spaß haben wollen. In den Ferien bietet die Gokartbahn extra Kindergruppen an, für alle Kinder ab acht Jahren und einer Mindestgröße ab 130cm. Während die Kleinen ihre Runden drehen, können die Eltern es sich in der Sky Sportsbar gemütlich machen und eins der täglich frisch gemachten Menüs genießen.
Das wirklich besondere an der Gokartbahn Neufinsing ist jedoch, dass alle Umweltbewussten auch kein schlechtes Gewissen haben müssen, alle dort verwendeten Fahrzeuge sind Elektrokarts und fahren ohne Benzin und schonen somit die Umwelt.
Wer nun Lust bekommen hat, sein Können zu testen, ruft am besten an um einen Termin auszumachen unter 08121-2252880 oder schaut mal auf der Homepage vorbei (http://www.gokartarena.de).
Allerdings gilt natürlich auch hier: die Sicherheit geht vor!

İniesta, İlkay, Xavi…El Clasico’nun öte yanında bir Türk

Mesut Özil, Hamit Altıntop ve Nuri Şahin daha önce Real Madrid’e transfer olup, El Clasico’nun eflatun beyazlı formasını giymişti. Eksik olan, ezeli rekabetin bordo mavi formasını giyen bir Türk’tü. Şimdi o da tamam oluyor; önümüzdeki yıl Barcelona’da oynayacak olan İlkay Gündoğan sağlık kontrolünden geçti.
Borussia Dortmund formasıyla çok başarılı maçlar çıkaran İlkay, uzun süredir dünya devlerinin transfer listesindeydi. Manchester United‘ın da devrede olduğu bilinirken Barcelona elini çabuk tutarak İlkay’la anlaştı ve Rüştü Reçber’den sonra Katalan kulübünde oynayacak olan ikinci Türk futbolcu olmasının da yolunu açtı.
Katalan takımına yakınlığı ile bilinen El Mundo Deportivo Gazetesi, kulüp doktoru Richard Pruna’nın, Almanya‘da İlkay Gündoğan‘ı muayene ettiğini öne sürdü. Habere göre, İlkay‘ı kadrosuna katmak isteyen Barcelona, uzun süredir sakatlığı bulunan başarılı oyuncunun, sahalara tam olarak sağlıklı döneceğinden emin olmak istiyor.
Ekim ayında Alman kaleci ter Stegen‘in imzası için Almanya‘ya giden Barcelona yetkilileri, İlkay‘ın babası ve amcası ile buluşup ilk görüşmeyi gerçekleştirmişti.
Borussia Dortmund ile sözleşmesi 2015 yazında sona erecek olan İlkay, Alman Milli Takımı’nın, Paraguay ile oynadığı özel maçta sakatlandığı için geçen yılın ağustos ayından bu yana forma giyemiyor.

Çeyrek asrı geride bırakan bir lezzet dağı: Çiya

Kürtçe’de ‘dağ’ anlamına gelen Çiya, artık bir kültür elçisi gibi. Türkiye’ye gelen yabancı bir konuğunuzu Çiya Kebap ve Çiya Sofrası’a götürmezseniz damak zevkimiz hakkında eksik bilgilendirmiş olursunuz. Gaziantepli Musa Dağdeviren tarafından 1987 yılında Kadıköy’de küçük bir kebapçı olarak faaliyete başlayan Çiya, şimdilerde 3 dükkanıyla gastronomi laboratuarı gibi çalışıyor.
Musa Dağdeviren, mesleğe başlarken sadece bir kebapçı kurmak amacı taşımadığını söylüyor;
fastfood karşında giderek yok olan zengin Anadolu yemek kültürünü günümüze taşıma misyonunu yükleniyor. Anadolu’da bile unutulmaya yüz tutan binlerce yemeğin yeniden hatırlandığı ve kayıtlara geçildiği bu sofrada 200 civarında çorba çeşidi, 100 kadar da kebap çeşidi mevcut.
Musa Dağdeviren ve ekibi, yemek konusuna, tarihi bir kalıntıda çalışan arkeoloji ekibi gibi titizleniyorlar. Anadolu’da binlerce yıldan süzülüp gelen bütün yemek kültürleri, damak tatlarını tek tek araştırıp, biraz da deneysel davranarak zengin bir mönü oluşturuyorlar.
Çiya Sofrası, ilk bakışta “Güneydoğu ve Doğu Akdeniz Mutfağı” olarak görünse de Anadolu‘dan Mezopotamya‘ya uzanan bir büyük coğrafyanın kadim halkları olan Azeri, Gürcü, Türk, Arap, Ermeni, Osmanlı, Süryani, Selçuklu, Yahudilerin kültürlerine ait yemekler aslına uygun olarak hazırlanıp sunulur.
Bu yemek kültürü titizliği Musa Dağdeviren’i 3 ayda bir yayınlanan Yemek ve Kültür dergisini çıkarmaya yöneltir. 2005 yılında yayın hayatına başlayan dergi, “Neden Çıkıyoruz?” diye sorduğu soruyu şöyle cevaplıyor;
– Dünyayı, komşu ülkeleri ve Türk mutfağını kültür tarihi açısından incelemek,
– Mutfak kültürünün, özellikle evrim sürecinde insan-bitki ilişkilerinin bilimi olan etnobotanik açısından da ele almak,
– Bütün müdahalelerden uzak, ‘organik tarım’ı desteklemek bu alanda dünyanın ulaştığı seviyeyi izlemek,
– Hiçbir ayrım gözetmeksizin, yaşadığımız coğrafyanın geleneksel yeme-içme ritüellerini, üretim araç-gereç ve biçimlerinin yok olmamasını gündelik hayatımızdan silinmiş olanlarını ise anımsatmak ve belgelemek,
– Globalleşme sürecinin bir ürünü olarak ulusal mutfakları tehdit eden “fast-food”dan, “yöresel mutfaklar”a uzanan köklü değişimleri bütün yönleriyle ele almak,
– Türkiye’de tüketilen yiyecek ve içeceklerin kronolojisini saptamak. Edebi, tarihi ve halkbilim metinlerine yer vermek, arşiv belgelerinden yararlanarak yeni bilgiler üretmek,
– Mutfak kültürünün en önemli yanlarından biri olan “yeme-içme adabı”nı dün’den bugüne ele almak…
Bir kez bile yolunuz düştüğünde artık hep hayatınızda olan Çiya Sofrası, Çiya Kebap ve Çiya Kebap 2 Kadıköy Balıkçılar Çarşısında, birbirine çok yakın üç dükkanda misafirlerine hizmeti sürdürüyor.

Çiya Sofrası / Çiya Kebap / Çiya Kebap 2
Caferağa Mah. Güneşlibahçe Sk. No:43
Kadıköy – İstanbul
Tel: (216) 330 31 90
email: info@ciya.com.tr

Eskinin sürgün, şimdinin nefes alma yerleri: Adalar

İstanbul’da şöyle bir 20 yıldır yaşayanların en çok şikayet ettiği konudur, bozulan, betonlaşan ve yeşilini yitiren İstanbul… Böyle konuşanlar haklıdır da; depremde insanların toplanmaları için ayrılan alanlarını bile imara açan bir kentten söz ediyoruz. Ama İstanbul’un betona, keşmekeşe, trafik karmaşasına direndiği bir köşesi de var; Adalar… Büyükada, Heybeliada, Kınalıada, Sedefadası, Burgazadası…
Tarih boyunca Evliya Adaları, Kesiş Adaları, Ruh Adaları, Cin Adaları, Halka Adaları, Prens Adaları, Kızıl Adalar gibi pek çok isme sahip olan adalar, Roma devrinden, Bizans devri sonuna kadar asillerin, prenslerin, hatta kraliçelerin sürgün yeri olmuştur.

Eskinin sürgün yeri şimdinin keyif yeri olmuş durumda.
Adada yaşayanların ortak ruh hali şöyle özetlenebilir; hem İstanbul’dan uzak, hem de yarım saatlik bir vapur mesafesinde…
Tamamı 16 km2 yüzölçümüne sahip olan Adalar’da yaklaşık 542 hektar binalarla kaplıdır. Diğer büyük kısım ormanlık, makilik ve kayalıkla kaplı olduğu için İstanbul’un nefes alabilen, tahrip edilemeyen bir parçası olarak kendini koruyabiliyor. Sadece resmi araçların, itfaiyenin, ambülansın trafikte olmasına izin verilen bu nadide yerleri biraz daha yakından tanıyalım isterseniz.

Büyükada
Büyükada köşkleri, kulüpleri ve sakinleri ile diğer adalardan biraz farklıdır. Adaların metropolüdür. Burgaz ile Kınalı ise daha „mütevazi“ adalardır. Büyükada’nın dört tepesinden en yüksek olanı adını Aya Yorgi Kilisesi’nden alıyor.
23 Nisan ve 24 Eylül günleri çok kalabalık olan Aya Yorgi’de her dinden insan toplanır ve dua edip dilekte bulunurlar. Adanın bir diğer tarihi yapısı Hamidiye Camii’dir.
Diğer adalarda olduğu gibi burada da motorlu taşıt yoktur. Sadece ambülans, arazöz gibi resmi taşıtlar bulunur. Ulaşımın faytonlarla sağlandığı adada bisiklet çok yaygındır.

Heybeliada
Heybeliada ikinci büyük adadır. Zengin bir tarihi dokusu vardır. Heybeliada Deniz Lisesi, Heybeliada Senatoryumu, Ruhban Okulu, Hagia Triada ve İsa Manastırı, Aya Yorgi Kilisesi ve Hagia Ephemia Ayazması ile bilinir.
İsmet İnönü’nün müze haline getirilen evi de adadadır. Restore edilmekte olan Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın evi de ziyaretçilere açılacaktır. Ulaşımın faytonlarla sağlandığı adada, hafta sonları tavernalarda canlı müzik dinleyebilirsiniz.

Burgazadası
Burgazadası, adaların en küçüğü ve en şirinidir. Eni boyu 2 km olan ada eskiden bir Rum köyüydü. 18. yüzyıldan sonra Türkler adaya yerleşmeye başladı.
Eski adı Hristos, yeni adı Bayrak Tepesi olan tepede Hristos Manastırı’nın kalıntıları vardır. Adanın arka tarafındaki Kalpazankaya’nın adı Osmanlı döneminde burada kalpazanların sahte para basmasından gelmektedir. Burgazadası yasaklara karşı bir üs olarak da kullanılmış; 1 Mayıs’ın yasak olduğu 1940’larda bayramı kutlamak isteyenlerin geldiği bir yer olarak tarihte yerini almış.
Vapurdan indiğiniz zaman sizi karşılayan Sait Faik heykeli, üstadın adayla olan kuvvetli bağına vurgu yapıyor. Edebiyatımızın bu büyük hikayecisinin Burgazadası’nda yaşadığı ev müze haline getirilmiştir.

Kınalıada
Kınalı’ya ise ilk yerleşenler Ermeniler’di. Daha sonra Rumlar, sonra da Türkler yerleştiler. Mütareke yıllarında Mustafa Kemal de İngilizler tarafından izlendiği için adadaki Ermeni Onnik Taşçıyan’ın evindeki bir süre gizlenmişti. 1885’de yapılan ve hem kendi tarihi, hem de siyasi tarihimiz açısından çok önemli olan yalı 1991’de yıkıldı.
Adanın dini yapıları arasında Kirkor Lusaroviç Ermeni Kilisesi, Panagia ve Khristos Manastırları sayılabilir.

Sedefadası
Adalar‘ın yerleşime açık olan en küçük adasıdır. Üzerindeki bitki örtüsü uzaktan bakıldığında sedefe benzetildiği için Sedefadası adı verilmiştir. Eskiden tavşanı bol olduğu için bir dönem Tavşanadası da denilmiştir. Adada bulunan iki plaj İstanbullular’ın hafta sonları en çok tercih ettiği yerlerdendir.

Biz ayrılamayız

Hindistan‘da yaşayan yapışık ikizler Shivanath ve Shivram Sahu, doktorların ayrılabilecekleri yönündeki teşhisine rağmen, „Birbirimize her şeyi öğrettik. Birlikte yıkanıp, giyiniyor, besleniyor, okula bisikletle gidiyor ve birlikte kriket oynuyoruz. Bizi ayırmayın“ diyorlar.

Biraz da bana ver

İsviçre‘de yaşayan Osmanlı hanedan mensupları, AKP‘yi çok beğendiklerini belirtirken, Topkapı ve Dolmabahçe Sarayı‘ndan elde edilen gelirin bir bölümünün ise kendilerine verilmesini talep ediyor.

Diren Sapanca!

Sakarya Büyükşehir Belediyesi Başkanı Toçoğlu, dünyanın suyu içilebilir ender göllerinden olan Sapanca Gölü’nün, 36 ay daha dayanması halinde kurtulacağını açıkladı. Göldeki su seviyesi, kuraklık ve aşırı kullanım sebebiyle 30.17 koduna düşmüştü.

Dizi turizmi

Türk dizilerinin yurt dışı televizyon kanallarında da gösterilmesi, turist sayısını artırdı. Bir tur firması turistlere 3 günlük İstanbul turları düzenleyip, dizilerin çekildiği mekanları gezdirdiğini bildirdi.