Çağdaş Türk edebiyatının usta isimlerinden Murathan Mungan, 27 Ekim’de Münih Oda Tiyatrosu’nun (Kammerspiele) konuğu olacak. Mungan, son romanı “995 km”nin okuma etkinliğinde bir konuşma yapacak.
Murathan Mungan’ın ekim ayının başında yayımlanan romanı “995 km”, 90’lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetleri konu alıyor. Münih’te 27 Ekim akşamı Münih Oda Tiyatrosu oyuncuları André Benndorff ve Martin Weigel, “995 km”yi Almanca okuyacak. Okuma, Türkçe altyazılı olacak. Okumanın ardından yazar ve şair Murathan Mungan, “Türkiye’de Cumhuriyetin 100. Yılında Yüzyıllık Yalnızlıklar” başlıklı bir konuşma yapacak.
Kammerspiele’nin ana sahnesinde saat 20.00’da başlayacak programın normal bilet fiyatı 15 Euro iken, otuz yaş altındakiler için 10 Euro.
Murathan Mungan kimdir? Murathan Mungan İstanbul doğumlu. Çocukluğu ve ilk gençlik yılları Mardin’de geçti. Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nü bitirdi. Aynı bölümde yüksek lisans yaptı. Ankara ve Istanbul’da “Dramaturg” olarak çalıştı. İki yıl gençlik festivali yönetti. Günlük bir gazetenin “Kültür-Sanat Sayfası”nın editörlüğünü yaptı. Yıllardır serbest yazar olarak çalışmakta ve halen Istanbul’da yaşamaktadır. Çeşitli dergi ve gazetelerde şiirler, öyküler, metinler, deneme, eleştiri ve incelemeler yayımlayarak adını duyurdu. İlk kitabı l980’de yayımlandı. Bu aynı zamanda ilk oyunuydu: Mahmud ile Yezida. Yerli ve yabancı yazarların öykü ve şiirlerinden derlediği çok sayıda seçki yayımlamıştır. Sözlerini yazdığı önemli şarkılar, önemli şarkıcı ve topluluklar tarafından seslendirilmiş, kendisi de sözlerini yazdığı şarkılardan üç albüm hazırlamıştır. Yazıları, öyküleri, şiirleri ve bazı kitapları çok sayıda dile çevrilerek çeşitli dergi, gazete ve antolojilerde yayımlanmıştır. Son olarak “Cenk Hikâyeleri” Amerika’da, “Kadından Kentler” Yunanistan’da yayımlanmıştır. Şiirlerini bir araya getirdiği 22, ikisi sinema üstüne olmak üzere denemelerini topladığı 11, öykü, roman ve anlatılarından oluşan 17 kitabı vardır. Yurtiçi ve yurtdışında çok sayıda söyleşi ve okuma programlarına katılmış, 2013’te Türkiye’nin tema ülke olduğu Londra kitap fuarının ülkesi adına kapanış konuşmasını yapmıştır. 2018 yılında bir yıl boyunca DAAD’nin konuğu olarak Berlin’de yaşamıştır. Son kitabı „995 km“ 5 Ekim 2023’te yayımlandı.
Yumuşak sesi ve kendine has tarzıyla tanınan şarkıcı ve söz yazarı Nilipek, Münih’te 22 Eylül Cuma akşamı yapılacak olan Eksotik Meksotik gecesinin liveact bölümünde sahneye çıkacak. Nilipek, ilk stüdyo albümününün yayınlandığı 2015 yılında bu yana karmaşık duyguları şiirsel Türkçe sözlerle birleştirmeye devam ediyor. Nesrin Sipahi’nin hit şarkısı “Gözleri Aşka Gülen”e 2018 yılında yaptığı radikal cover, şimdiden Türkiye’de bir klasik haline geldi. Import Export’ta gerçekleşecek olan Eksotik Meksotik gecesinde markanın yaratıcısı DJ Süperfly’ın yanı sıra DJ Soureditor ve Zürihli Seu da set başında olacak. Bilet fiyatları ön satışta 15 Euro, kapıda 18 Euro.
Geçtiğimiz aylarda Münih’te prömiyerini yapan yönetmen Erol Afşin’in ilk filmi “Es brennt”, 20 Eylül’de 30. Adana Altın Koza Film Festivali’nde gösterilecek.
Festivalin üçüncü gününde özel gösterim bölümünde gösterilecek olan filmin başrollerinde Kida Khodr Ramadan ve Halima Ilter var. Almanya’da 2009 yılında yaşanan gerçek bir hikayeye dayanan film, göçmen kökenli üç kişilik bir ailenin maruz kaldığı ırkçılığı konu alıyor.
“Es brennt” filmi Altın Koza’da yönetmen Erol Afşin’in de katılımıyla 20 Eylül’de TSİ 15:00’da gösterilecek. Yönetmen Erol Afşin ile Münih gösterimi sırasında yaptığımız söyleşiyi Youtube kanalımızda izleyebilirsiniz.
Das LOL: Last One Laughing – XMAS Special steht vor der Tür
Prime Video kündigt heute eine ganz besondere Weihnachtsüberraschung für alle LOL: Last One Laughing Fans an. Dieses Jahr können sich Prime-Mitglieder auf ein festliches LOL: Last One Laughing – XMAS Special zur Weihnachtszeit freuen. Die XXL-Sonderepisode steht dann exklusiv bei Prime Video zum Streamen bereit. Michael Bully Herbig lädt vier Teams ins LOL Bergchalet ein und begrüßt Anke Engelke & Bastian Pastewka, Carolin Kebekus & Teddy Teclebrhan, Martina Hill & Kurt Krömer sowie Michelle Hunziker & Rick Kavanian zur lustigsten Weihnachtsfeier des Jahres.
Auch unter dem Weihnachtsbaum darf unter keinen Umständen gelacht werden. Im Gegensatz zur regulären Staffel, treten acht LOL-Stars hier in Zweierteams an und versuchen über drei Stunden jegliches Zucken der Mundwinkel zu vermeiden, aber die anderen Teams mit allen Mitteln zum Lachen zu bringen. Das Gewinnerteam erhält den LOL XMAS Pokal und 50.000 Euro, die für einen guten Zweck gespendet werden. Das LOL: Last One Laughing – XMAS Special ist eine Produktion von Constantin Entertainment für Prime Video. Produzent ist Otto Steiner, Producerin ist Laura Steiner. Eine fünfte Staffel wurde bereits von Prime Video für Ostern 2024 bestätigt.
Münih’in Giesing semtinde kültürel çeşitliliği görünür kılan sokak festivali „Ois Giasing“ pandeminin ardından tekrar düzenleniyor; Yaz tatilinin son cumartesi olan 9 Eylül’de yapılacak festivalde, canlı müzik sunulacak sahneler, çocuk ve gençler için programlar, sanat projeleri ve bilgilendirme stantları yalnızca semt sakinlerini değil tüm Münihlileri bekliyor. Zengin programın konser sahnesinde Münih’in çok sevdiğimiz gruplarından Munich Anatolian Project (MAP) ve Lucile and the Rakibuam da var. Program detaylarına buradan ulaşabilirsiniz.
Yer: Giesing, Münih
Tarih: 09 Eylül, 12:00-22:00
………………………………………………………………………………………………………………
09–10 Eylül » Sinema Festivali
Foto: Pavel Danilyuk / Pexels
Geçtiğimiz yıl ilki yapılan ve bir milyon yüz binin üzerinde izleyiciyi sinemalara çeken Sinema Festivali’nin ikincisi bu yıl 9-10 Eylül tarihlerinde olacak. Almanya çapında katılan tüm sinemalarda iki gün boyunca gösterilen tüm filmleri 5 Euroya izlemek mümkün. Film izlemek istediğiniz sinemanın festivale dahil olup olmadığını www.daskinofest.de sayfasında aratarak öğrenebilirsiniz.
Tarih: 09-10 Eylül
………………………………………………………………………………………………………………
09–10 Eylül » Corso Leopold
Yılda iki kez Leopold caddesinin Siegestor ile Münchner Freiheit arasındaki bölümü arabalara kapatılarak tam bir kültür festivaline dönüşüyor. Farklı grupların konser ve gösterilerinin olacağı sahneler, sergiler, tartışmalar ve yiyecek stantlarının yanı sıra şirketlerin meslek ve kariyer konusunda bilgi verdikleri stantları da olacak. İlki 2003 yılında yapılan sokak festivali artık iki yüz altmış bin ziyaretçisiyle Münih’in en ilgi gören sokak festivali olarak biliniyor.
Yer: Leopoldstr., Münih
Tarih: 09-10 Eylül
………………………………………………………………………………………………………………
Konser
11 Eylül » Derya Yıldırım ve Grup Şimşek
Derya Yıldırım ve Grup Şimşek
Derya Yıldırım ve Grup Şimşek, 2021 yılında çıkardıkları ve büyük beğeni toplayan Dost 1’in ardından serinin ikinci albümleri Dost 2 ile yeniden karşımızda. Sekiz parçadan oluşan albümde, şarkıcı, bağlama sanatçısı ve multi-enstrümantalist Derya Yıldırım ve grubu, kendi hayatlarını ve kişisel deneyimlerini keşfederken Anadolu müziği ve şiirleri arasında dolaşarak saykodelik yolculuğa devam ediyor. Anadolu folk, 1970’lerin Türkçe rock, saykodelik, pop ve cazın baş döndürücü karışımını içeren iki albüm ve bir EP ile büyük bir üne kavuşan Derya Yıldırım ve Grup Şimşek, 11 Eylül’de Münih’te bir konser verecek.
Münih’te bu yıl 188. kez yapılacak olan Ekim Şenliği (Oktoberfest), 16 Eylül Cumartesi günü başlayacak. Oktoberfest ya da yerel halk diliyle ‘Wiesn’, kapılarını, geleneksel olarak ilk cumartesi sabahı çadır sahiplerinin at arabaları üzerinde büyük bira fıçıları ve geleneksel kıyafetleriyle yer aldığı geçiş töreniyle açıyor. Dünyanın her yanından 6 milyon ziyaretçinin beklendiği şenlik, 3 Ekim’e kadar devam edecek.
Yer: Theresienwiese, Münih
Tarih: 16 Eylül-03 Ekim
………………………………………………………………………………………………………………
Opera
16 Eylül » Herkes İçin Opera
Oper für alle 2019, Foto: W. Hoesl
Marstallplatz’ta 16 Eylül Cumartesi akşamı ‘Herkes İçin Opera’ ismiyle ücretsiz açık hava konseri olacak. Piknik battaniyelerinizi ve içeceklerinizi alıp açık havada klasik müziğin tadını çıkarabilirsiniz. Müzikal yönetmenliği Vladimir Jurowski’nin üstlendiği konserde Schumann ve Strauss eserleri sunulacak. Solist ise Yefim Bronfman.
Yer: Max-Joseph-Platz, Münih
Tarih: 16 Eylül, 19:00
………………………………………………………………………………………………………………
Aile Konseri
17 Eylül » Pianoro Klavier Trifft Filmkunst
Piyanist Ela Cansu Bekgöz ve Milica Rajacicz’ten oluşan Pianoro ikilisi, 17 Eylül’de Astor sinemasında klasik müzik ve film gösteriminin birleştiği interaktif bir etkinlikte Münihli ailelerle bir araya gelecek. Türkenstraße 91 adresinde bulunan Astor Film Lounge sinemasında saat 11.00’da başlayacak olan etkinlikte ikili, seyircileri benzersiz hayvan dünyalarını keşfetmek üzere müzikal bir yolculuğa çıkaracak. Bu yolculuk, her çocuğu memnun edecek Hayvanlar Karnavalı gibi klasik dönemden heyecan verici müziklerle kaplı olacak. Çekilişle bilet kazanabilirsiniz: İnstagram hesabımız üzerinden etkinlik için çekilişle bilet kazanabilirsiniz. Çekilişe katılmak için instagram hesabımızı takibe almayı unutmayın.
Yer: ASTOR Film Lounge im ARRI München, Türkenstraße 91, Münih
Münihli müzik eğitmeni ve solist Nüket Taşkın, enstrümanda müzisyen arkadaşı Özge Orak ile birlikte 20 Eylül Çarşamba akşamı Abant Restaurant’ta sahneye çıkacak. Giriş ücreti 15 Euro.
Yumuşak sesi ve kendine has tarzıyla tanınan şarkıcı ve söz yazarı Nilipek, Münih’te 22 Eylül Cuma akşamı yapılacak olan Eksotik Meksotik gecesinin liveact bölümünde sahneye çıkacak. Nilipek, ilk stüdyo albümününün yayınlandığı 2015 yılında bu yana karmaşık duyguları şiirsel Türkçe sözlerle birleştirmeye devam ediyor. Nesrin Sipahi’nin hit şarkısı “Gözleri Aşka Gülen”e 2018 yılında yaptığı radikal cover, şimdiden Türkiye’de bir klasik haline geldi. Import Export’ta gerçekleşecek olan Eksotik Meksotik gecesinde markanın yaratıcısı DJ Süperfly’ın yanı sıra DJ Soureditor’un yanı sıra Zürihli Seu da set başında olacak. Bilet fiyatları ön satışta 15 Euro, kapıda 18 Euro.
Şehrin merkezindeki Odeonsplatz meydanında 23 Eylül’de yapılacak olan açık hava kültürel çeşitlilik festivali Ander Art’ta sahneye çıkacak olan Münihli sanatçıların arasında bu kez Munich Anatolian Project (MAP) ve Seda da var.
Öğlen 12:00’da başlayacak olan festivalde, Süreyya Akay (vokal), Yasin Yardım (bağlama ve tambur), Kadir Doğan (perküsyon), Gökhan Özkan (gitar), Matthias Kaiser (klarnet ve saksafon), Nazım Sabuncu’dan (bas gitar) oluşan MAP, saat 13:15’te sahneye çıkarak Anadolu ezgilerinden örnekler sunacak. Geçtiğimiz yıl “somewhere in between” albümü yayınlanan Münihli müzisyen SEDA, Ander Art Festivali’nde saat 15:15’te İngilizce söyleyeceği pop-indie türünde şarkılarıyla sahnede olacak. Giriş ücretsiz olan festival akşam saat 22:00’a kadar devam edecek. Program detayları için buraya tıklayın.
Yer: Odeonsplatz, Münih Tarih :23 Eylül, 12:00-22:00
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Çapa Tıp Fakültesi son sınıf öğrencisi 7 doktor adayı, Münih Ludwig Maximilians (LMU) Üniversitesi’ne de bağlı olarak tıp eğitimi veren Helios Kliniği’nde yaptıkları bir aylık stajı başarıyla tamamlayarak beratlarını almaya hak kazandı.
Almanca bilgileri en az B2 düzeyinde olan öğrenciler Helin Çelik, Yeren Alan, Aleyna Ünver, İlayda Açıkgöz, Muratcan Çakmak, Simay Memiş ve Belis Koçaçoğlu’na beratları Erich Frank Derneği tarafından düzenlenen davette verildi. Erich Frank Derneği’nin Erasmus programı kapsamında staj yapan öğrencilere beratları dernek başkanı Prof. Dr. Fuat Oduncu ve T.C. Münih Başkonsolosluğu Eğitim Ataşesi Dr. Akın Deveci tarafından verildi.
Prof. Dr. Fuat Oduncu, ‚Çapa Tıp Fakültesi Dekanlığı’nın süzgecinden geçerek Erasmus programına alınan pırıl pırıl 7 gencin stajlarını başarıyla bitirdiklerini belirterek derneğin amaçlarından birini yerine getirmenin gururunu taşıdığını’ söyledi. Eğitim Ataşesi Dr. Deveci ise, öğrencilere staj döneminde kazandıkları deneyimlerle birlikte öğrenimlerini başarıyla tamamladıktan sonra ülkenin tıp doktorları arasında yerlerini alacaklarına dair inancını belirterek güzel bir gelecek temenni etti.
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Tıp Fakültesi ile Münih Ludwig Maximilians Üniversitesi (LMU) Tıp Fakültesi öğretim üyeleri tarafından kurulmuş olan Erich Frank Derneği, hekimlik mesleği ve tıp alanında iki fakülte arasındaki işbirliğini güçlendirmeyi ve öğrenciler arasındaki akademik çalışma ve bilgi alışverişini geliştirmeyi amaçlıyor. Dernek ismini faşist Nazi rejiminden kaçarak Türkiye’ye sığınmış olan ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde uzun yıllar hocalık yaparak sayısız öğrenci yetiştirmiş olan Ord. Prof. Dr. Erich Frank’tan alıyor.
Hatay’ın Defne ilçesinde yaşayan müzisyen Cem Demirel’in, bölgedeki deprem felaketinden sonra yazdığı “Şubat/Büyük Deprem” isimli teklisi tüm dijital platformlarda yerini aldı. Klibi netd müzik kanalında yayınlanan şarkıdan elde edilen gelir, bölgedeki kız çocuklarının ihtiyaçlarının karşılanması için harcanacak.
Müziğe babasının aldığı gitarla başlayan Demirel, “Şubat” şarkısını şu sözlerle duyurdu; “Acımız ve kaybımızın tarifi mümkün değil, binlerce yıl çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış bu topraklarda doğan ben, bu felaket sonrası tüm kayıplarımıza rağmen bir şey yapmalıyım dedim. Müzikle uğraşmam için babamın bana almış olduğu gitarın notalarına dökülen ŞUBAT artık benden çıktı.”
Söz ve müziği Cem Demirel’e ait olan Şubat’ın klip yönetmenliğini Salih Köksal, görüntü yönetmenliğini Zeki Yerlikaya yaptı.
Yönetmen: Salih köksal Görüntü Yönetmeni: Zeki Yerlikaya Kamera: Hasan Karakuş Söz Müzik: Cem Demirel Mix: Mehmet Uğur Memiş Aranje: Emre Tavlı Dron Operatörü: Alper Şener Kurgu Montaj: Zeki Yerlikaya – Salih Köksal Yapımcı: Yeni Nesil Sanat (Yunus Yıldız) Genel Koordinatörü: Kahraman Yıldız Oyuncular: Can Demirel, Dinar Demirel, Mercan Filazoğlu, Destan Şahutoğlu, Özgür Nazik, Zeynep Ağbaht, Nilay Ağbaht, Çağlar Buğdaycı, Sinan Çakır, Sinem Çakır, Dilan Özdemir, Mehmet Demirel, Ali Demirel, Okan Demirel, Gurbet Özdemir, Gamze Sefa Özdemir, İlayda Çamurcu, Mihriban Özdemir, Davut Kıskaoğlu, Burak islamoğlu, Elana özdemir, Muhammet Yonca, H.Mert Evirgen
Köprüdekiler, Hayat Boyu ve Ansızın gibi başarılı filmlerin yönetmeni Aslı Özge’nin son filmi Black Box, 10 Ağustos’ta vizyona girdi. Geçtiğimiz haziran ayında 40. Münih Film Festivali’nin “Yeni Alman Sineması” bölümünde açılış filmi olan Black Box, gentrifikasyonu sahne alarak güç ve dayanışmayı konu ediyor. Black Box, Berlin’de blok bir binanın avlusuna indirilen siyah bir konteynerle açılıyor. Çok geçmeden nedeni bilinmeyen bir sebeple polisler avludan çıkışı kapatıyor ve bina sakinlerinin belirsizlik, korku ve şüphe dolu bir gününe şahit oluyoruz. Luise Heyer, Felix Kramer ve Christian Berkel gibi başarılı oyuncuların rol aldığı filmde “felaket” benzeri anlarda ortaya çıkan, insanın ”kara kutu”sunu görüyoruz. Hem Türkiye hem de Almanya’da üretim yapan yönetmen Aslı Özge ile ikinci Almanca filmi Black Box’u konuştuk…
Almanya’ya 20 yıl önce geldiğinizde tek kelime Almanca bilmediğinizi söylemiştiniz. Son filminiz “Black Box” 40. Münih Film Festivali’nde, “Yeni Alman Sineması” bölümünü açtı. Siz de yine festival kapsamında “Almanya resimleri” adlı bir panelde Alman yönetmenlerle birlikte konuşmacı olarak yer aldınız. Bugün Almanya’da çok kabul gören bir yönetmensiniz. Almanya’da geldiğiniz nokta gurur verici olmalı… Dediğiniz gibi 20 yıl önce Almanya’ya geldim, hiç Almanca bilmiyordum. Ve bu süre içinde hem Türkiye’de filmler yapmaya devam ettim hem de burada filmler yaptım. Dilini bilmeden geldiğim Almanya’da, Münih Film Festivali’nde Black Box’un “Yeni Alman Sineması” bölümünün açılış filmi olması, benim için güzel bir deneyim oldu.
Black Box’ta başarılı oyuncu Luise Heyer, uzun yıllar sonra tekrar bir iş görüşmesine çağırılan fakat avludan çıkışın kapatılmasıyla gidemeyen bir anneyi canlandırıyor. (Foto: Emre Erkmen, Port au Prince Pictures)
Film, Berlin’de ne olduğu bilinmeyen bir olay sonucunda, polislerin blok bir binanın avlusundan çıkışı kapatmasıyla başlıyor ve bina sakinlerinin belirsizlik, panik, şüphe dolu bir gününe şahit oluyoruz. Filmin isminden başlayalım; Neden “Black Box”? Bir uçak düştüğünde kaza sebebinin ne olduğunu bilmiyorsunuz, kara kutuyu bulduktan sonra aydınlanıyor olaylar. İnsanların birbirlerine gerçek duygularını ve düşüncelerini göstermeden kibarca “iyi günler” dedikleri bir avluda, kötü bir olay olduğunda gerçek hislerinin ortaya çıkmasını bir kara kutu gibi düşündüm. Yani kutu açılıyor ve herkesin gerçek yüzü ortaya çıkıyor. Filmi yazdığımda siyah bir konteynerle avlu sahibini avluya indireceğimi düşünmemiştim. Daha sonra konteyner ile de Black Box ismi çok uydu. Zaten avlu da form olarak bir kutu gibi.
Black Box’un açılış sahnesinde, Felix Krämer’in canlandırdığı avlu sahibi Herr Horn için avluya siyah bir konteyner indiriliyor. (Foto: Emre Erkmen, Port au Prince Pictures)
Film pandemi izleri de taşıyor. Fikir ne zaman oluştu? Fikrin oluşumunda sizi tetikleyen neydi? Filmi pandemiden önce yazmıştım. Pandemiye finansman döneminde girdik. İlk finansmanında bir şaşkınlık yarattı film; bir fona başvurmuştuk ve ilk kapanma olmuştu, “ama bu pandemi filmi, nasıl olur?” diye bir tepki gelmişti. Bu tesadüf oldu tabii… Aslında pandemiyi yazmamıştım. Bir felaket oluyor ve insanlar dışarı çıkamıyor. Bu, yazdığım zamanlarda gerçek dışı gibi duruyordu. “Almanya’da insanların dışarı çıkamaması gibi bir şey olmaz” deniyordu. Sonra pandemi oldu. Pandemide kapalı kaldığımız sürede deneyimlediğimiz detayları sonradan adapte ettim sadece. Daha sonra da neredeyse aynı senaryo için, “Ne kadar gerçekçi bir film yazmışsın.” dendi. Halbuki değişen sadece bizim deneyimlerimiz ve buna bağlı olarak bakış açımız. Benzeri bir şey de Ukrayna Rusya meselesinde oldu. Karakterlerden biri Dağıstan’dan geliyor. Filmin ortak yapımcısı da olan Dardenne Kardeşlerin bazı filmlerinde oyuncu Timur Magomedgadzhiev’i görmüştüm ve oynatmak istedim. Filme onun hikayesini de ekledim. Rusya Dağıstan arasındaki gerilim ve Rusya protestolarını o yüzden filme koydum. Sonra da filmin montajını yaparken Rusya Ukrayna savaşı çıktı. Senaryo tuhaf bir şekilde iki kere gerçek hayatla kesişti.
Oyuncu Timur Magomedgadzhiev, Dağıstanlı İsmail Sultanov rolünde (Foto: Julian Atanassov, Port au Prince Pictures)
O blok binada yaşayanların çoğu Alman olmakla beraber, Türk bir avlu görevlisi, İranlı bir kadın ve bahsettiğiniz Dağıstanlı karakteri görüyoruz. O avluda Almanya’yı mı görüyoruz? Evet. Avlu benim için adeta bir ülke gibi. Bu herhangi bir ülke de olabilir. Bir iktidar, sol bir grup, daha sağcı başka bir grup, yabancılar, hatta hayvanlar var… Kısaca gerçek hayatta temsillerini bulabileceğimiz çeşitli karakterler. Aslında toplumun bir yansıması. Almanya’da çektiğim için buradaki toplumun bir aynası gibi düşündüm.
Eski solcu öğretmen Erik Behr (Christian Berkel) güçe karşı duranlardan (Foto: Julian Atanassov, Port au Prince Pictures)
Filmde dayanışma ve güç kavramları sürekli izleyeni takip ediyor ve düşündürüyor. Toplumdaki dayanışma sizce nasıl? Güçle dayanışma arasındaki bağ sizce nedir? Bunu size bir kadın ve kadın yönetmen olarak da soruyorum. Aslında filmin kökü buraya dayanıyor. Yani elimizde gücü tuttuğumuzda bununla ne yapıyoruz? Ya da karşımızda güçlü olan birisi varsa ne yapıyoruz? Önce egoistçe kendi çıkarlarımızı mı düşünüyoruz, yoksa rahatsız olduğumuz şeyleri yüksek sesle söyleyebiliyor muyuz? Haksızlığa karşı susuyor muyuz? Almanya tarihinde sert bir şekilde de var bu. Bunun üstüne bir gözlem yapmak istedim. Örneğin filmdeki Erik karakteri, eski solcu bir öğretmen. Avludaki herkesi bir araya toplayarak birlik olmaya davet ediyor ama kimse onun yazdığı dilekçeyi imzalamak istemiyor. Dilekçe de, ‘çöp kutularının avlunun dışına alınması’ gibi basit bir dilekçe. Bu kadar banal ve gündelik şeyler üzerinden yürümek istedim. Çünkü aslında bunlar büyük şeylerin gerçek işaretleri. Orada küçük bir olay var ama kimse Erik’in yanında durmuyor. Çünkü kimse karşı çıkan kişinin kendisi olmasını istemiyor. Kimse güçlünün karşısında durmak istemiyor. Yok olacağı, evsiz kalacağı korkusuyla ve daha birçok sebepten sessiz kalmayı tercih ediyor. Zaten dayanışmayı bir noktaya kadar belli bir grup arasında görüyoruz. Herkes önce kendi çıkarını düşünüyor. Bir yandan da mahalle baskısı denen bir şey var. Mesela Erik’in birlikte yola çıktığı en yakın arkadaşı kendince nedenlerle taraf değiştiriyor ve mahalle baskısına maruz kalıyor.
Bina sakinleri belirsizlik, şüphe ve kaygı içindeyken Herr Horn gayet sakin (Foto: Emre Erkmen, Port au Prince Pictures)
Black Box’ta Luise Heyer, Felix Kramer, Christian Berkel gibi başarılı oyuncular yer alıyor. Ve bildiğim kadarıyla sizin castingleriniz alışılagelmişin dışında oluyor… Biraz anlatır mısınız? Biraz workshop türü castingler yapıyorum. Her seferinde başka bir şey deniyorum. Genellikle oyunculara senaryoyu vermiyorum. Mesela “Ansızın” filmimde olayın bütününü yalnızca başrol oyuncusu biliyordu, diğer oyuncular bilmeden çekmiştik filmi. Black Box’ta ise bir grup psikolojisini anlattığım için gruptakilerin birbiriyle uyumsuzluklarını incelemek istiyordum. On iki rol var filmde. Dolayısıyla burada senaryoyu iyi hazmederek sete gelmelerini talep ettim, kalabalık bir kadro olduğu için tüm oyuncuların rollerine hakim olması gerekiyordu. Casting sürecinde de tüm oyuncuları gruplar halinde davet ederek ve çeşitli rolleri değiştirerek onlarla workshoplar yaptım. Görüntü yönetmenim Emre Erkmen’i de her zaman bu workshoplara çağırıyorum, bu çalışma bizim için de ‘bu filmin ihtiyacı ne?’ sorusuna cevap aradığımız bir süreç oluyor. Yani casting bizim için bir filmin ön provası oluyor.
Görüntü yönetmeniniz Emre Erkmen’i ayrıca tebrik etmek gerekiyor. Hikayeyi muhteşem görüntülerle birleştirerek şahane bir iş çıkartmışsınız. Teşekkürler. Aslında tek bir mekan olduğu için çekimi zor olan bir filmdi. Bütün film boyunca tek bir mekanı monotonlaştırmamak için küçük mekanlara böldük ve karakterleri hem fiziksel olarak hem de dünya olarak birbirinden ayırmak için evlerini farklı renklere ayırdık; Her evin başka bir dünyası, başka bir temsili vardı bizim için. Avlunun grileri ve onların iç dünyalarının renklilikleri üzerine bir konsept kurduk. Hikayede hayat duruyor. Görüntü de dursaydı her şeyin durduğu bir film olabilirdi. Emre senaryoyu okuduğunda kameranın hiç durmadan, karakterlerin arasında nehir gibi akması gerektiğini söylemişti. Emre omuz kamerası yaparak aralarına girdi ve onlarla dans eder gibi devam ederek biz de onunla beraber her karakterin farklı dünyalarına, evlerine girdik.
Anne, baba, çocuktan oluşan Koch ailesinin misafiri kim? (Foto: Julian Atanassov, Port au Prince Pictures)
Gentrifikasyon meselesi Black Box’ta da karşımıza çıkıyor… Ev meselesi ve gentrifikasyon konusu her yerde büyük bir mesele. Ben de bunu bir sahne, bir araç olarak kullanmak istedim. Gücü anlatırken bir yandan da gentrifikasyonu izliyoruz Black Box’ta. İnsanların nasıl değiştirilip yok edildiğini, evlerinden çıkartıldığını izliyoruz.
Münih’te de kira fiyatları uçtu gidiyor. Filmde yer verdiğiniz ev sorunuyla birlikte insanların karakterlerindeki değişim gerçek hayatta da karşılığı olan bir şey… Çoklu karakterlerle zor olmakla birlikte filminizde izleyiciye çok iyi geçiyor bu; arkadaşınızı, komşunuzu görüyorsunuz. Grup dinamiğini ve birlik olamama duygusunu anlattığım için karakterleri anlamak gerekiyordu. O yüzden hepsinin dünyasına bir şekilde girmem gerekiyordu. Uzun bir süreçti. Benim için çok çalışılması gereken bir senaryoydu.
Sizin bütün filmleriniz öyle gibi. Belki de derin çalışmayı sevdiğiniz için… İnsanların göstermediği yüzü, beni çok ilgilendiriyor. Korku dolu anlarda o şeytani yanları ne zaman ortaya çıkacak? İnsanları o noktaya ne getiriyor? Ev sahibi ve ev, otomatik olarak güç dengesinin yerinde olmadığı bir ikilem. Gücü anlatabilmek için iyi bir olanak… Ev konusu benim ilk filmimden beri var. “Biraz Nisan”, ev arayan beş kişi arasında geçiyordu. Ev aramak, kimlik aramak, bir dönemin bitişi, yeni bir dönemin başlangıcı, ara dönem, arayış beni hep ilgilendiriyor. Bütün filmlerimde taşınma, arayış ve sıkışmışlık hep vardır. Burada artık iyice ana sahne olmuş oldu. Bir sonraki filmimde de öyle.
Filmin bütün oyuncuları rollerini başarıyla canlandırıyor. Soldan sağa oyuncular: Jonathan Berlin, Anne Ratte-Polle, Christian Berkel ve Inka Friedrich (Foto: Julian Atanassov, Port au Prince Pictures)
Bunda sizin Türkiye’den Almanya’ya gelişinizin de bir etkisi var mıdır? Mutlaka vardır ama bunu bilinçli yapmıyorum. Temalarla başlamıyorum filmlerime. Üniversiteyi okuduktan sonra Berlin’e taşındım. İster istemez yeni taşındığınız yerde bir arayışa giriyorsunuz. O sürede yaşadıklarımı farkında olmadan yansıtmaya çalışıyorum herhalde.
Bir sonraki projeniz nedir? Şu anda post prodüksiyon aşamasında olduğum bir filmim var. Benim için çok özel bir proje. Babam oynuyor, 95 yaşında. Türkiye’deki gentrifikasyonla ilgili. Çok uzun süredir kendi evimizin yıkılma sürecini kamerayla takip ediyoruz. Gerçek ve gerçek olmayanın birbirine karıştığı hibrit bir proje, ilk filmim ‘Köprüdekiler’in formatında.
Münih Westpark’ta bulunan Kino, Mond und Sterne 26 Ağustos’ta sıradışı bir etkinliğe ev sahipliği yapıyor: Sting Illustrated!
Sting Illustrated adlı benzersiz müzik ve çizgi roman karışımı gösteride, Sting & The Police’in yeniden yorumlanan en iyileri, çizgi romanlarla anlatılıyor; İngiliz söz yazarının çoğu zaman tuhaf bir şekilde ironik olan şarkı sözlerine eğlenceli bir bakış açısı sunuluyor.
Münihli söz yazarı Alex Sebastian, Pfalzlı çizgi roman sanatçısı Dennis Hauck ile birlikte Sting’in tüm eserlerini ele aldı: İkili, “King of Pain” ya da “Message in a Bottle” gibi hit şarkıların sözlerini esprili komik anlatımlara dönüştürdü. Hava çok bulutluyken yağmur yağmak istemediğinde ne olabilir? Rakiplerle mücadeleyi bir günden diğerine ertelememek neden daha iyidir? Kraliçe neden istasyona taksiyle kendisi gider? Sevgilinizi nasıl memnun edersiniz?
Sven Kemmler (Foto: F. Schroedinger)Cartoon Band (Dennis Hauck)AlexSebastian (Foto: KlausPietrek)
Münihli kabare sanatçısı ve yazar Sven Kemmler’in anlatıcı olarak izleyicileri eğlenceli bir şekilde yönlendireceği gecede Oliver Hahn (klavye), Enrico Coromines (git), Markus Angeli (bas), Manni Müller (davul, perküsyon) ve vokalde Alex Sebastian’dan oluşan grup da Sting’in şarkılarını seslendirecek.
Komik projeksiyonlarla benzersiz bir canlı gösteri olan Sting Illustrated, yalnızca Sting hayranları için değil, aynı zamanda tüm müzik ve çizgi roman severler için de bir zorunluluk.