Cuma, Aralık 5, 2025
Startseite Blog Sayfa 39

Bavyera koronavirüs önlemlerinde gevşeme adımları atıyor

Bugünkü kabine toplantısı sonrası video basın konferansında Başbakan Markus Söder, Ekonomi Bakanı Huber Aiwanger, Sağlık Bakanı Melanie Huml, Eğitim Bakanı Prof. Dr. Michael Piazolo ve Sosyal Güvenlik Bakanı Carolin Trautner, koronavirus önlemlerinin devamı konusunda bilgi verdi.

Verilen bilgilere göre, Bavyera’da alınmış olan sokağa çıkmak kısıtlamalarında hafif gevşemeler olacak. Bunlar arasında en dikkat çekeni daha önce dışarıda aynı evde oturmayan kişilerin bir araya gelme kısıtlaması varken, bundan böyle hane dışından bir kişinin ilavesine izin veriliyor. Genel olarak tedbirler hastalığa karşı ilaç ve koruyucu aşı bulunana kadar devam edecek.

Bavyera’da da Almanya genelinde olduğu gibi 800 metrekareye kadar büyüklükte olan dükkanlar aşama aşama açılabilecek. Yapı ve bahçe malzemeleri satışı yapılan marketler 20 Nisan Pazartesi gününden itibaren, kuaför ve berber salonları ise 4 Mayıs’tan itibaren hijyen ve maske kullanılma ve sosyal mesafe kuralına uyularak hizmet verebilecek.

Okulların koronavirüs sebebiyle kapatılma kararını Almanya’da ilk veren eyalet olan Bavyera’da, kreşler kapalı kalmaya devam edecek. Okullarda ise ilk etapta 27. Nisan’da bu yıl bitirme sınavı olan öğrencilerin hazırlık sınıfları eğitime başlayacak. İkinci etapta ise gelecek yıl bitirme sınavı olan öğrencilerin 11 Mayıs’ta 10-15 kişilik sınıflarda okula gidebilmesi öngörülüyor. Eğitim Bakanı Piazolo, diğer tüm sınıf ve okulların başlama tarihiyle ilgili kararların 30 Nisan’daki Eyaletler Eğitim Bakanları toplantısında alınmasının düşünüldüğünü, söyledi.

Toplantıda ayrıca, gastronomi branşındaki yasaklamanın devam edeceğini bildirildi. Burada en erken haziran ayında bir değişiklik olabilecek. Konser, festival, spor müsabakaları gibi etkinliklerin de 31 Ağustos’a kadar yasak olduğu belirtildi. Bu yıl Oktoberfest’in yapılabileceğinden şüpheli olduğunu ifade eden Başbakan Söder, futbol karşılaşmaları konusunun ise önümüzdeki haftalarda karara bağlanabileceğini ve ancak seyircisiz oynanmanın düşünülebileceğini belirtti.

Yaz tatili ile ilgili de konuşan Başbakan Söder, Almanya içinde tatil için belli şartların yerine getirilmesi gerektiğini, Almanya’dakiler için klasik tatil ülkeleri olan İtalya, İspanya ve Türkiye gibi ülkelerde tatil yapabilme olasılığının da bu yaz zor göründüğünü vurguladı.

Haber: Orhan Tinengin
Foto: distelAPPArath / Pixabay

Meral’in kitap bahçesi: Ruhun kağıda yansıdığı yerdesiniz…

Dünya bir kriz halinde. Evlerimize kapandık kaldık. Kiminiz maalesef çalışmak zorunda. Kiminiz bu koronavirüs belasına bulaşan insanların tedavisi için canla başla çalışıyor. (Ki sizler hakkettiğiniz değeri alıyor musunuz, almıyor musunuz bilinmez fakat şu bir gerçek ki tarih sizi asla unutmayacak sevgili sağlık çalışanları!)
Hepimiz bilim insanlarından gelecek müjdeli haberi bekliyoruz sabırla…
Umuyorum ki insanoğlu çok iyi bir ders çıkaracak bu yaşananlardan. Umuyorum ki bu kez kulak verecek toprak anaya. Kapanıp kaldığımız odalarımızdan çıkıp, doğada, sahilde, sokakta bir kafede oturup okuyacağız kitaplarımızı, dergilerimizi…
Umuyorum ki o günler çok yakında…

KAN Ve GÜL –Alper Canıgüz
Güldürürken düşündüren, eğlenceli olmasının yanı sıra zaman zaman beyin fırtınasına da maruz kalabileceğiniz kitaplarını okurken gülmekten gözleriniz yaşarabilir Alper Canıgüz’ün. Farklı anlatım tarzı ve samimi dili ile edebiyatımızda kendine has bir yer edinmiş, kendi okuyucu kitlesini oturtmuş bir yazar. Romanlarında Nabokov, Marcel Proust, Jules Verne, Dostoyevski gibi yazarlardan ilham almış. Alper Canıgüz kitaplığına muhakkak bakın derim.
Bu hafta fantastik-polisiye türünde olan bir romanından bahsetmek istiyorum sizlere. Kızının dans gösterisinde çıkan bir yangında, kafasına aldığı bir darbeyle bir anda 20 yıl öncesine giden kahramanımız bu durumu fırsata çevirmek ister. Yıllar önce boşandığı ama hala aşık olduğu eski karısıyla arasını düzeltmek için eline ikinci bir şans geçtiğine inanır. Ama aslında hiçbir şey planladığı gibi gitmez.
Zaman zaman kahkahalara boğup, zaman zaman üzen ama okudukça merak uyandıran bir karamizah.

Kitabın arka kapağında ise şöyle yazıyor:

“Ben bu anı daha önce de yaşamamıştım sanki…”
Gül bahçesi maziye, kanlı bir yolculuk…
Kan ve Gül, fantastik bir polisiye.
Rengini kandan, kokusunu gülden alan bir roman.
Ziyadesiyle hazin, epey hareketli, hayli komik.
İkinci sınıf aşk romanları çevirmeni, orta sıklet avare Aziz, bir yangında küle dönüşmek üzereyken, zamanda yolculuk yaparak yirmi yıl öncesine döner; üstelik yirmi yaş gençleşmiş bir halde.
Henüz işlenmemiş bir cinayeti çözmek üzere harekete geçmesi pekâlâ mümkündür.
Karizmatik sosyopat Abdül’ün hayatını kurtarması galiba iyi olacaktır.
Mazi tesisatını tamir edebilirse, hayatı, istikbal musluklarından temiz ve tazyikli bir su gibi akacaktır.
Biricik aşkı Nergis’ten hiç ayrılmayacak, kızı Zeynep’e hakkıyla babalık edecektir.
Peki, bu amatör dedektif, kaderin hükmünü değiştirebilecek midir?
Maktulü kurtardığına, katili bulduğuna memnun olacak mıdır?
Geleceği görmek mi daha zordur yoksa geçmişi mi?
Kara mizah ustası Alper Canıgüz, beşinci romanında, kurgu ve anlatımdaki yetkinliğini bir adım daha öteye taşıyor.

MİLENA’YA MEKTUPLAR –Franz Kafka
Yazmanın akıl almaz bir etkisi vardır insanda. Bazen en yakınınıza bile anlatamadığınız, kimseyle paylaşamadığınız sıkıntılarınız olabilir. Ama aklınızdakini, içinizdekini, sizi huzursuz edebilecek her şeyi kağıda döktüğünüz an kendinizde doğal olarak oluşan o rahatlamayı, özgüveni hissedersiniz.
Eğitim yılları sırasında kimyaya merak salmış, daha sonra hukuk eğitimi almış, bir yıl avukatlık yaptıktan sonra sigortacı olarak çalışmaya devam etmiş, arkadaş çevresinde neşeli fakat kendi iç dünyasında karamsar, içe dönük bir yazar Franz Kafka. Bu durumu sağlığına da etki eder ve çok genç yaşta verem hastalığından yaşamını yitirir.
Yine kısa bir ömür. Yine birçok eser, hikaye, mektup. Hayattayken yazdıkları önemsenmeyen Kafka bütün yazdıklarını, yakmasını yok etmesini ister yakın arkadaşından. Neyse ki arkadaşı Max Brod, onun gibi düşünmemektedir.  Ölümünden sonra dünya çapında ün yapmıştır yazdıkları.
40 yıllık hayatına 4 aşk sığdırmış. Bunların en etkilisi Milena Jesenska desek sanırım yanlış olmaz. Bir arkadaş toplantısında tanıştığı Milena’ya umutsuzca aşık olur. Yıllarca mektuplaştığı Milena ile sadece 3 kez görüşmüştür; çünkü Milena evli bir kadındır.
“Sevgili Milena, size yazılan bir mektubun bir kısmı çoktandır önümde hazır, ama devamı gelmiyor, zira eski dertlerim beni burada da buldu, bana saldırdı ve biraz canımı çıkardı, her şey bana zor geliyor, her kalem hareketi, yazdığım her şey bana çok fazla ağır geliyor…”

GÜNEŞ İMPARATORLUĞU J. G. Ballard
Çocukluk yıllarında, ailesiyle birlikte yaklaşık 3 yıl sivillerin tutulduğu bir tutsak kampında kalan yazarımız J. G. Ballard’ın o yıllarda yaşadığı gerçek yaşam öyküsünden izler okuyacaksınız bu kitapta.
19 Nisan 2009 da kaybettiğimiz Dünya edebiyatının güçlü isimlerinden, Şanghay’lı bilimkurgu yazarı James Graham Ballard’ı saygıyla anıyorum…
Savaşın bitimine kadar kaldığı bu kampta, savaşın sebep olduğu yıkımlar, felaketler ve yazarın daha çocuk yaşta sahip olduğu acı tecrübeleri konu alan Güneş İmparatorluğu daha sonra ünlü yapımcı Steven Spielberg tarafından sinemaya da aktarılmış (1987).
Çok büyük ve çok güzel bir evde yaşayan küçük Jamie’nin hayatı 1942’de yaşanan Pearl Harbor baskınından sonra alt üst olur. Lüks yaşamından geriye hiç bir şey kalmayan Jamie’nin saldırıda kaybettiği ailesini bulma ve zorlu kamp koşullarına rağmen hayatta kalma çabasını büyük bir heyecanla okudum. Gerçek yaşam öyküleri her zaman ilgimi çekmiştir. Sizin de severek okuyacağınızı umuyorum..

Sağlıkla kalın.
Meral Türkdoğan

Meral Türkdoğan

Kısıtlamalar 3 Mayıs’a kadar devam edecek

Federal Hükümet Başbakanı Angela Merkel, bugün Bavyera Başbakanı Söder, Hamburg Belediye Başkanı Peter Tschentscher ve Federal Maliye Bakanı Olaf Scholz’un katılımı ile gerçekleştirdiği video konferansta koronavirüs ile mücadelede bundan sonra atılacak adımlar konusunda bilgi verdi. Konferansta pandemi nedeniyle uygulanan kısıtlamaların 3 Mayıs’a kadar devam edeceği bildirildi.

Sağlık sistemi çalışanlarının gayretli çabalarıyla koronavirüs mücadele önlemlerinin başarıyla yürütüldüğüne işaret eden Başbakan Merkel, bunun ‘kırılgan bir ara başarı’ olduğunu vurguladı. Virüsle mücadelede tedbirli iyimserlikle, şimdiye kadar alınan önlemlerde küçük adımlarla gevşeme olabileceğini belirten Merkel, eyalet başbakanlarının da onayladıkları gibi 4 Mayıs’ta ilk ve anaokullar dışında bitirme sınıflarında eğitime başlanabileceğini söyledi. Başbakan Söder de 11 Mayıs’ta okulların açılacağını söylerken pandemi nedeniyle uygulanan kısıtlamaların 3 Mayıs’a kadar devamında uzlaşma olduğuna işaret etti. Bu tarihten sonra okullar kademeli olarak açılmaya başlayacak.

İlaç ve koruyucu aşı bulunana kadar virüsle yaşamanın öğrenilmesini istiyen Merkel, kilise, sinagog ve camilerde bir araya gelinmemesine uyulması dışında 31 Ağustos’a kadar büyük toplantı ve etkinliklerin yapılmamasının kararlaştırıldığını bildirdi. Merkel, 800 metrekare satış alanı olan dükkanların pazartesinden itibaren, kuaför/berber salonlarının ise 4 Mayıs’ta açılabileceği bilgisini verdi ve bundan sonra atılacak adımlar konusunun 30 Nisan’da ele alınacağını vurguladı.

Orhan Tinengin

OB Reiter besucht die Corona-Ermittlerteams des Gesundheitsamts

Oberbürgermeister Dieter Reiter hat die Corona-Ermittlerteams des Referats für Gesundheit und Umwelt (RGU) besucht, in denen derzeit 325 Dienstkräfte des RGU und aus anderen Referaten der Landeshauptstadt München arbeiten. „Ich bedanke mich bei Ihnen allen herzlich dafür, dass Sie in dieser schwierigen Zeit so engagiert und motiviert dazu beitragen, dass wir gemeinsam die Münchener COVID-19 Erkrankten und deren enge Kontaktpersonen so professionell begleiten und unterstützen können“, erklärt Oberbürgermeister Dieter Reiter.

Beim Referat für Gesundheit und Umwelt gibt es drei Ermittlerteams: Ein Team kontaktiert die COVID-19 Infizierten nach Vorliegen des positiven Testergebnisses, ein weiteres Team deren Kontaktpersonen, also Personen, die einen infektionsrelevanten Kontakt mit den Erkrankten hatten. Ein drittes Team bearbeitet Positiv-Meldungen zu Personal, Bewohnern und Patienten in Kliniken, Pflegeheimen oder Behinderteneinrichtungen sowie von Personal der kritischen Infrastruktur. In enger Zusammenarbeit mit der Klinik- bzw. Heimleitung und den Betriebsärzten werden im Fall eines Ausbruchs umgehend Infizierte separiert, Kontaktpersonen ermittelt und Tests organisiert. Wie zuletzt bei der Helios Klinik München West kann das bedeuten, dass an einem Tag rund 1.200 Personen getestet werden müssen.

Um Infektionsketten möglichst frühzeitig zu durchbrechen, ist vor allem eine schnelle Information von Infizierten und deren Kontaktpersonen erforderlich. Allerdings konnten bisher nicht alle Erkrankten kurzfristig kontaktiert werden, da die Kontaktdaten oft nicht zusammen mit den positiven Testergebnissen an das RGU übermittelt wurden. Diese Daten mussten teils mühevoll über die einweisenden Hausärzt*innen oder mit Unterstützung der Polizei recherchiert werden, mit leidvollen Verzögerungen und Unsicherheiten für die Betroffenen. „Es ist uns besonders wichtig, dass wir alle Münchnerinnen und Münchner schnellstmöglich erreichen können“, so Gesundheitsreferentin Stephanie Jacobs. „Deshalb haben wir schon früh reagiert und alle Hausärzt*innen, die Kassenärztliche Vereinigung und die testenden Labore dazu aufgefordert, uns die notwendigen Kontaktdaten vollständig zu übermitteln. Mittlerweile hat sich dies deutlich verbessert und wir erreichen die Menschen viel schneller.“

In München wurden seitens des RGU bisher rund 4.700 Fälle von COVID-Erkrankten und über 12.000 Kontaktpersonen kontaktiert, aufgeklärt und beraten. Während der 14-tägigen Quarantäne nimmt das RGU regelmäßig telefonisch Kontakt auf, auch um bei Verschlechterung des Gesundheitszustands frühzeitig handeln zu können. Derzeit arbeiten 250 Dienstkräfte des RGU und 75 zugeschaltete Dienstkräfte aus anderen Bereichen der Stadtverwaltung täglich – auch am Wochenende – im Schichtbetrieb von 8 bis 20 Uhr. Eine weitere Personalaufstockung ist in Vorbereitung, um jeweils für 20.000 Einwohner ein Contact-Tracing-Team von fünf Personen zu erreichen.

Auch wenn eine leichte Entspannung erkennbar ist, appellieren Oberbürgermeister Dieter Reiter und Gesundheitsreferentin Stephanie Jacobs an alle Münchnerinnen und Münchner, die Ausgangsbeschränkungen und Verhaltensregeln auch weiterhin zu beachten, um das Virus einzudämmen.

Foto: Michael Nagy

Türkiye’nin eşsiz lezzeti ‘Marasia’ ile artık Almanya’da

Marasia, keçi sütünden üretilen geleneksel Maraş dondurmasını Türk marketlerinde sunuyor

Türkiye’den tanıdığımız benzersiz dondurma lezzeti, Münihli girişimciler Havva ve Ahmet Bayram aracılığıyla artık Almanya’da. Marasia markasıyla Türk marketlerinde yerini alan Maraş dondurması, Almanya’da seçilmiş çiftliklerde elde edilen organik keçi sütünden yapılıyor.

2019 yılında Münih’te kurulan Marasia yetkilileri, “Marasia dondurması, herhangi bir kimyasal katkı maddesi, aroma, jelatin veya korucuyu maddeler kullanmadan hazırlanıyor. Böylelikle kaliteli ve doğal bir Türk dondurma ürünü elde ediyoruz. Marasia ile gerçek Maraş dondurma lezzetini tadabilir ve kendinizi Türkiye’de gibi hissedebilirsiniz.” diyor.

Kendine has lezzetiyle bilinen Maraş dondurmasının en büyük sırrı olan keçi sütünün zengin besin kaynağı olduğu biliniyor. Yüksek kalitede protein, yağ, karbonhidrat ile çeşitli vitaminler ve mineraller içeren keçi sütünün sindirimi ise inek sütüne göre daha kolay.

“Maraş dondurması, Türkiye’nin asırlardır süregelen dondurma geleneğidir. Bu geleneğin kökeni Kahramanmaraş şehrindedir. Maraş dondurması seneler evvel keçi sütü ile Ahir Dağı’nın karından elde edilirmiş. Bu kar dondurması zaman ilerledikçe şu an çok ünlü olan Maraş dondurmasına dönüşmüştür.” diyen şirket kurucularından Ahmet Bayram da tabii ki Kahramanmaraşlı.

Bayram, Marasia’nın kuruluş hikayesini şöyle anlatıyor: “Kahramanmaraş şehrinden Almanya’ya göç eden Türk ebeveynlerin bir çocuğu olarak, Maraş dondurmasının eşsiz lezzetini sadece izinlerde tadabildim. Türkiye dışında bu özel dondurmadan feragat etmek yerine, eşim Havva ile birlikte geleneksel Maraş dondurmasını geliştirmeye karar verdik. Marasia fikri böylelikle gelişti.”

Marasia şirketini 2019 yılında kuran Ahmet Bayram ve eşi Havva Bayram, bu yıldan itibaren bu eşsiz lezzeti Türk marketlerine ve restoranlarına dağıtıyor. Genç girişimciler, en büyük hedeflerinin ise ‘Maraş dondurmasını tüm Almanya’da ve Avrupa’da yaşayan Türk göçmenlere sunmanın yanı sıra yerel halka da tanıtmak’ olduğunu söylüyorlar.

Marasia’nın kurucuları Ahmet Bayram ve Havva Bayram

Daha fazla bilgi için: https://www.marasia.de/

Bir solukta okuyacağınız kitap tavsiyeleri

Ekonomik sıkıntılardan, her geçen gün değişen vaka sayısından, ölüm haberlerinden, tedirgin yaşamaktan zor da olsa biraz uzaklaşmaya ne dersiniz? Çok zor olduğunu biliyorum. Ben bile bu satırları yazarken aklım hep sevdiğim, böyle bir durumda bile çalışmak zorunda kalan birilerinde. Psikoloji alt üst olmuş, ruhum diken üstünde…

Fakat uzmanlar tarafından yapılan araştırmalarda kitap okumanın, hatta yüksek sesle kitap okumanın psikolojik sorunlara olumlu yönde etki ettiği ortaya çıkmış. Bir üniversitede yapılan araştırmaya göre stresi yenmenin en etkili yollarından bazıları yürüyüş yapmak ve müzik dinlemenin yanı sıra kitap okumakmış. Bazı hastalar üzerinde yapılan araştırmalarda, hastaya yapılan kan basıncı ve kas tansiyonu ölçümlerinde okumaya başlandığında, sayfalar çevrildikçe stresin düştüğü bilimsel olarak gözlemlenmiştir.

Özellikle güçlü olmak zorunda olduğumuz şu günlerde yalnız veya ailemizle geçirdiğimiz zamanımızın birkaç saatini okumaya ayırmak hepimize iyi gelecektir. Umarım bu haftaki seçkimi beğenirsiniz. Şimdiden iyi okumalar diliyorum…

KÖRLÜK –Jose Saramago

Edebiyat dünyasının cesur sesi José Saramago hayatı boyunca yaşamı sorguladı, eleştirdi. Ona öğretileni, ona sunulanı kabullenmek yerine daha iyisi için mücadele etti. Yazarın tek silahı kalemidir, yazdı. Haksız gördüğü her konuda hükümete, hatta din adamlarına başkaldırdı. Ve tabi ki okları üzerine çekti. Kabul görmedi, yasaklandı eserleri hükümeti tarafından. Sonra terk etti ülkesini ve Kanarya Adaları’na yerleşti. Yazmaya orada devam eden Saramagao’nun eserleri daha sonra tüm dünya tarafından beğenildi, yayımlandı, ödül aldı (Birçoğunuza çok tanıdık geldi sanırım bu hikaye)

1995’te yazdığı Körlük romanıyla, olası bir salgın hastalığın tüm ülkeye yayıldığında, insan denen canlı türünün korku ve panik anında, hırsları uğruna ne derece vahşi olabileceğini, ne kadar aciz kalabileceğini ve ne kadar vicdanlı olabileceğini sert bir dille anlatmış Saramago. Ahlaki değerlerin bir anda çökmesi ve insani değerlerin en zor anda ortaya çıkabilmesi bu kitap için kısacık bir özet olabilir.
Başarılı yazar Jose Saramago, öyle bir konu ele almış ki böyle bir şeyin gerçek olma ihtimalini düşününce bir an nefes alamadım. Sıkı durun, felaketler silsilesi siz bekliyor…
Önce ansızın sebepsizce kör olduğunuzu düşünün. Sonra bunun aslında salgın bir hastalık olduğunu ve temas eden herkese, zamanla bütün şehre hatta ülkenin neredeyse tamamına bulaştığını bir düşünün. Sonra eliniz kolunuz bağlı hükümetinizin buna bir çare bulmasını, bu milli felaketten kurtulmayı ümit ederken bir akıl hastanesinde karantinaya alındığınızı. Gören kimse yok, yardım eden yok, sizi anlayan yok, hiç tanımadığınız insanlarla birlikte verdiğiniz yaşam mücadelesini hayal etmeye çalışın.

Ne kadar savunmasız, ne kadar çaresiz bir durumda kaldığınızı hayal edebiliyor musunuz? ‘Daha kötüsü ne olabilir ki’ diye düşünürken insan denen canlı türünün o vahşi yüzü çıkıveriyor karşınıza. İhanet, terk edilmişlik, çaresizlik, korku… Monarşi ilan edip, güçlünün güçsüzden her türlü faydalanmaya çalıştığı iğrenç bir güruhu hayal edebilir misiniz? Etmeyin daha fazla, insanlıktan soğursunuz…

Dünyayı güzellik kurtaracak denildi bize. Neyse ki, hayatta iyi şeylerin de olabileceğini, güzel insanların da var olduğunu unutmamış Saramago. Okurken çok gerileceksiniz! Ama seveceğinizi düşünüyorum..

BİLİNMEYEN BİR TANRIYA -John Steinbeck

Benim için ‘Körlük’ten sonra ‘Bilinmeyen Bir Tanrıya’ yı okumak, kızgın çöllerden serin sulara atlamak gibi.
Abartısız, sade, son derece akıcı betimlemeleriyle yazdığı birbirinden değerli romanlarıyla John Steinbeck var sırada. Kendisi de bir ırgat çocuğu olan Steinbeck romanlarında genellikle çalışan kesimi, işçi sınıfını, çiftçiyi, çiftçiler üzerinden çiftlik hayatını, doğayı, insan-doğa ilişkisini konu alır.

Okurken asla sıkılmayacağınız, konudan uzaklaştırmayan sadelikte yazılmış olan hikayemiz ‘Bilinmeyen Bir Tanrıya’da bir parça Pagan inancından izler göreceksiniz. Aslında kitaptan bahsetmeden önce bu kültürden çok kısa bahsetmekte fayda var sanırım. Pagan inancına göre insanlar, toprağı, bitkiyi, insanı ve hayvanı ayırt etmeden, her canlının kutsal bir ruha sahip olduğuna inanırlar. Yalnızca doğayla uyum içinde yaşamayı amaçlayan bu insanların tanrılarına ibadet etmek için bir kiliseye, rahibe ya da bir tapınağa ihtiyaçları yoktur. Kendilerini tanrıya yakın hissettiği her yerde seslerini duyurabilirler. Romanda kahramanımız Joseph’in iç dünyasında zaman zaman bu kültürden izler göreceksiniz.

Onun tek hayali kendisine ait bir toprağa sahip olmaktır. Büyük bir kararlılıkla, saygı duyduğu babasının izni ve duasıyla yola çıkmış, kendi çabalarıyla güzel bir çiftlik kurmuş ve bütün ailesini etrafında toplamıştır Joseph Wayne. Ailelerin birbirlerine olan bağlarını, saygılarını, yaşanmış ve yaşanmamış aşklarını, hatalarını, inançlarını ve inanç çatışmalarını okuyacaksınız.
Çoğalmalarını, azalmalarını sonra yok olmalarını..

Müthiş bir aidiyet duygusuyla bağlıdır çiftliğine Joseph. Ayrılmaz bir bütünü olmuşcasına bağlıdır toprağına. Ve bir gün kurumuş, artık tamamen yok olmaya yüz tutmuş toprağını yeniden canlandırmak için kendi canını kurban etmesi gerektiği inancına kapılır ve gözünü bile kıpmaz bunu yapmak için…

Mevsimler birbirini kovalarken ben romanda geçen koca bir meşe ağacının dalına tünedim ve oradan izledim tüm olanı biteni. Büyük bir keyifle okudum bu romanı. Umarım siz de beğenirsiniz.

SAVAŞ ATI -Michael Morpurgo

Aslında 10-15 yaş aralığı olarak sınıflandırılan -ki ben böyle düşünmüyorum- ama her yaştan insanın keyifle okuyabileceği sıcacık bir öykü ‘Savaş Atı’.

“İnsan ruhunun bir parçası hayvan sevgisini tadana kadar uyanmaz.” demiş Fransız yazar Anatole France.

Romanları bana Morpurgo’nun çok iyi bir hayvansever olduğunu düşündürüyor.  Onlarla mükemmel bir şekilde empati kurabilen bir yazar. Okumaya başlandığı andan itibaren okuyucuyu saran, yabancısı olmadığınız bir sevginin, umudun, mücadelenin hikayesi ‘Savaş Atı’.
1. Dünya Savaşı sırasında yaşanan akıl almaz olaylar, savaşın gerçek yüzünü bir kez daha gözler önüne seriyor. Henüz bir yavruyken hayvan pazarında sarhoş bir çiftçi tarafından alınan Joey adındaki bir atın ağzından aktarılıyor bizlere hikaye.
Joey’nin hayatta kalma mücadelesini, ona yürekten bağlı dostu Albert’i bir gün tekrar görebilme umudunu, insanların ona olan sevgisini, merhametini, onun yaralı askerlere yaptığı yardımını okurken zaman zaman gözleriniz dolacak. “Albert ve annesinin karanlığa doğru yürümelerini izledim. O an ömür boyu sürecek bir arkadaşlığın temellerinin atıldığını anlamıştım; aramızda ansızın içgüdüsel bir güven ve sevgi bağı oluştu…”

Hayvan dostlarımızın hayatımızda ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu, hayatımıza kattığı anlamı, onlara olan ihtiyacımızı bir kere daha gözler önüne seriyor bu kitap…

Sağlıkla kalın.
Meral Türkdoğan

Meral Türkdoğan

İmamoğlu: “Helsinki haklı”

Netflix’in başarılı dizisi La Casa De Papel’in oyuncusu Darko Peric, FC Barcelona Kulübü’nün canlı yayınına katıldı. Dizide ‘Helsinki’ rolünü oyanayan Peric, “Helsinki olmasaydın hangi şehir olmak isterdin?” sorusuna hiç düşünmeden “İstanbul” yanıtı verdi.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, videonun o kısmını instagram hesabından “Helsinki haklı” yorumuyla paylaştı.

https://www.instagram.com/p/B-saHqhBXUG/?utm_source=ig_web_copy_link

İnstagram canlı yayın önerisi: Burak Ünaldı ve Özgür Mumcu ile ‘Yeni Dünya’

Özgür Mumcu ile Burak Ünaldı, bu akşam (08.04.2020) Yapı Kredi Bomontiada instagram hesabında Türkiye saati ile 21.00’da canlı yayın yapacak. İkili ‘Yeni Dünya’ başlığı altında salgından sonra bizi nasıl bir dünyanın beklediğini konuşacak.

Geçtiğimiz yıl Yapı Kredi’nin isim sponsoru olmasıyla birlikte Yapı Kredi Bomontiada olarak bilinen kültür eğlence kompleksi’nin etkinlikleri salgın günlerinde instagram hesabından devam ediyor. Yapı Kredi Bomontiada instagram hesabından canlı yayını şöyle duyurdu:

Hepimizin yaşam tarzını bir anda farklı bir yöne çeviren bu salgın, değişen dünya düzeninin habercisi olabilir mi? Hayatlarımızın baştan aşağı yenilendiği bir eşikte miyiz yoksa bakış açılarımızı değiştirmek için bu duruma fazla mı anlam yüklüyoruz?

Bütün bu soruların cevabı, Burak Ünaldı ve Özgür Mumcu ile 8 Nisan Çarşamba akşamı 21.00’de @yapıkredibomontiada hesabında, canlı yayında!

Herkes önce kendine kızmalı

Televizyonlar günlerdir gösteriyor. İtalya’da Avrupa Birliği (AB) bayrakları yakıldığını, birliğin lokomotifi Almanya’ya tepkilerin çığ gibi büyüdüğünü. Almanya Covid 19’a en hazırlıklı yakalanan ülkelerden biri. Vaka sayısının çokluğuna rağmen ölüm oranları diğer ülkelere göre oldukça düşük. Her ülke bu salgında ‘önce can’ dedi. Haklı mı, kısmen haklı. Yardım beklenen ülkeler güçlü olacak ki, yardıma muhtaç ülkelerin imdadına yetişsin. Burada sorulması gereken soru şu; Örneğin zenginlikte Almanya’yı geride bırakan İtalya’nın nasıl bu duruma düştüğü. İtalya halkı tepkisini önce kendine, sonra seçtiği ülkeyi yöneten siyasetçilere, en son da AB’ye göstermeli. Son 25 yılda başbakan, bakan yaptıkları kişilere baksınlar. Bilinçli bir toplum Bunga-Bunga eğlenceleriyle bilinen Silvio Berlusconi’ye yönetmesi için ülke teslim eder mi? Covid 19, henüz İtalya’nın en yoksul kesimi olan güneyde tam anlamıyla etkisini göstermedi. Umarım yanılıyoruzdur ama güneyde rakamların çok daha korkunç olacağı belirtiliyor. Genelinde bakıldığı zaman orta ve kuzey Avrupa ülkelerinin disiplinleriyle, güney ülkelerine göre Covid 19’u daha az bir hasarla atlatacağı yönünde.

Halklara bağlı
Herkes, Covid 19 sonrası yerkürenin bir daha eskisi gibi olmayacağını dile getiriyor. Umarım öyle olur ama bu halkların yaşananlardan aldıkları, alacakları derslere bağlı. Halklar, hiçbir şey olmamış gibi basiretsiz, yeteneksiz yöneticilere görev vermeye devam ederlerse bir sonraki küresel sorunda hiç ağlanmaya hakları olmayacak. Bu yazdıklarımız Fransa, İspanya ve Portekiz ve Yunanistan gibi ülkeler için de geçerli. Ders alınmalı diyoruz ama alınıyor mu acaba? Covid 19’dan önce Yunanistan’ı iflasa götüren ekonomik krizden kimse ders aldı mı? Yunanlılar, dönemin siyasetçileri paraları bol kepçeden harcarken, ‘bu değirmenin suyu nereden geliyor?’ diye sormadı. Sonra da işin kolayına kaçarak, olanların sorumlusu olarak AB’yi gördüler, suçladılar. Demokrasi demek seçimden seçime oy kullanmak değil, seçtiklerinin ne yaptığını da kontrol etmek demektir. Dünyanın bir numaralı süper gücü ABD’nin düştüğü aciz durum ortada. Herkese demokrasi, insan hakları götürme iddiasındaki devlet, başka ülkelerin tıbbi malzemelerine korsanca el koyuyor. Halkların güzel söz söyleyenlere değil, icraat yapanlara ihtiyacı var. ‘Her toplum layık olduğu şekilde yönetilir’ cümlesini artık duymayalım, kullanmayalım. Toplumlar, kendilerini daha iyiye götürecek insanlar tarafından yönetilsin.

Erdal Pektaş

Sabahattin Ali, ölümünün 72. yılında anılıyor

Henüz 41 yaşındayken faili meçhul bir cinayete kurban olan Türkiye’nin büyük yazarlarından Sabahattin Ali’yi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür Daire Başkanlığı ‘Sabah Yıldızı’ belgeseli ile anıyor. İBB, YouTube kanalından bu akşam saat 20.00’da (Almanya saati ile 19.00) ‘Sabah Yıldızı: Sabahattin Ali’ belgeselini gösterecek.

72 yıl önce 2 Nisan günü öldürülen Sabahattin Ali, Türkçe edebiyata ‘Kürk Mantolu Madonna’, ‘Kuyucaklı Yusuf’, ‘İçimizdeki Şeytan’, gibi eşsiz romanlar ve hikayeler, ‘Aldırma Gönül’, ‘Melankoli’ ve ‘Geçmiyor Günler’ gibi birçoğu bestelenen şiirleri gibi unutulmaz eserler bıraktı.

İBB Kültür Daire Başkanlığı, büyük ustayı yönetmen Metin Avdaç’ın hazırladığı belgesel ile anıyor. ‘Koronavirüs salgını nedeniyle iptal edilen etkinlikleri, online yayınlarla sürdürmeye devam ettiğini’ belirten İBB Kültür Daire Başkanlığı, Sabahattin Ali belgeselini şöyle duyurdu:

Yönetmenliğini ve yapımcılığını Metin Avdaç’ın üstlendiği Sabah Yıldızı: Sabahattin Ali belgeseli, yazarın ölüm yıldönümü olan 2 Nisan’da Youtube İBB Kültür Sanat kanalından saat 20:00’de online olarak yayınlanacak.

Belgesel, uzun bir araştırma sürecinin ardından Almanya, Bulgaristan ve Türkiye’de gerçekleştirilen çekimlerle tamamlandı. Filmde Sabahattin Ali’nin edebiyatçı kimliğinin yanı sıra sevdaları, fikir dünyası ve onu fail-i meçhule götüren dönemin sosyo-politik dinamikleri de ele alınıyor…
Bizleri kultursanat.ibb.istanbul adresinden, İBB Kültür mobil web uygulamasından, YouTube İBB Kültür Sanat  kanalından ve sosyal medya hesaplarımızdan takipte kalınız.
Sağlık ve sanat dolu günlerde görüşmek dileğiyle.”

Sabahattin Ali’nin 41 yıllık ömrüne sığdırdığı eserleri:

Roman
Kuyucaklı Yusuf (1937)
İçimizdeki Şeytan (1940)
Kürk Mantolu Madonna (1943)

Öykü
Değirmen (1935)
Kağnı (1936)
Ses (1937)
Yeni Dünya (1943)
Sırça Köşk (1947)

Şiir
Dağlar ve Rüzgâr (1934)
Kurbağanın Serenadı (1937)
Öteki Şiirler (1937)

Oyun
Esirler (1936)