Perşembe, Aralık 4, 2025
Startseite Blog Sayfa 66

Çanakkale Zaferi ve İstiklal Marşı Yarışması

VTE – Augsburg Türk Veliler Derneği, 18 Mart Çanakkale Zaferi ve İstiklal Marşı Güzel Okuma Yarışması’ ile anlamlı bir etkinliğe imza attı. İki bölümden oluşan programa beşyüzün üzerinde misafir, veli ve öğrenci katıldı. Program saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başladı. Ardından Bobingen DITIB Camii Hocası Muammar Arpagus, Mustafa Kemal Atatürk ve Silah Arkadaşları için Kuran-ı Kerim’den dualar okudu. VTE – Augsburg Türk Veliler Derneği Başkanı Ufuk Sayın misafirleri selamlarken T.C. Münih Konsolosu Güzide Şebnem Koçoglu bir konuşma yaptı.

Augsburg Türkçe ve Türk Kültürü öğretmenlerinden Ali İhsan Kılıç günün anlam ve önemini anlatan konuşmasının ardından ‚Çanakkale Bir Destandır’ adlı sinevizyon gösteriminde vatandaşlar duygu dolu anlar yaşadılar. Programın sunumunu üstlenen Ülkühan Sarı, Çanakkale şiirleri okudu.

Ufak bir aranın ardından İstiklal Marşını Güzel Okuma Yarışmasına geçildi. Yarışmaya, 1. sınıftan 6. sınıfa kadar giden toplam yetmiş beş öğrenci katıldı.

1.sınflarda Friedberg-Süd GS / Friedberg’ten Furkan Bayram,  birinci, Eichendorf GS / Augsburg’ tan Ceylin Gündüz ikinci, Hammerschmiede GS Augsburg’tan M. Umut Çelik üçüncü oldu. 2. sınıflarda Elias- Holl GS / Augsburg’ tan Pelin Temel birinci, Kriegshaber GS / Augsburg’tan Feyza Durmuş ikinci, Hans-Adloch GS / Augsburg’tan Ecrin Ö. Karataş üçüncü oldu. 3. sınıflarda Bärenkeller GS / Augsburg’tan Amine Afşin birinci, Laurentius Grundschule / Bobingen’den Sueda Hyseni ikinci, GS Augsburg Vor Dem Roten Tor / Augsburg’tan Beyza Solaklar üçüncü oldu. 4. sınıflarda Bärenkeller GS / Augsburg’tan Şebnem Afşin birinci, Laurentius Grundschule / Bobingen’den Nehir Özdedeoğlu ikinci, Grundschule Königsbrunn-West / Königsbrunn Kerem Şenel üçüncü oldu. 5. sınıflarda Rudolf Diesel Gymnasium / Augsburg’tan S. Nisa Özkanat ile 6. sınıflarda Friedrich Ebert Mittelschule / Augsburg’tan Burak Çeliktaş sınıfında birinci oldular.

Yarışmada ilk üçe giren öğrenciler Augsburg Türk Veliler Derneği tarafından ödüllendirilirken, Münih’te yapılıcak olan finallere de katılma hakkı kazandılar.

A-Canakkale-01web A-Canakkale-02web

İstanbul Münih hattında Erich Frank Derneği

İstanbul Üniversitesi (İÜ) Tıp Fakültesi ile Münih Ludwig Maximilians Üniversitesi (LMU) Tıp Fakültesi öğretim üyeleri tarafından kurulmuş olan Erich Frank Derneği’nin, Münih’te yapılan Genel Kurul toplantısı sonrası Marmaris lokantasında yemekli bir davet düzenledi.

Kuruluş amacı hekimlik mesleği ve tıp alanında İstanbul ve Münih Tıp Fakülteleri arasında işbirliğini güçlendirmek, öğrencileri arasındaki akademik çalışma, bilgi alışverişi ve sosyal ilişkileri geliştirmek olan dernek, ismini faşist Nazi rejiminden kaçarak Türkiye’ye sığınmış olan Alman profesörlerinden ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde uzun yıllar hocalık yaparak sayısız öğrenci yetiştirmiş olan Ord. Prof. Dr. Erich Frank’tan alıyor.

Derneğin aynı zamanda kurucularından da olan başkan Prof. Dr. Dr. Fuat Oduncu, katılımcılara derneğe gösterdikleri ilgi ve katkılarından dolayı teşekkür ederek başladığı konuşmasında dernek faaliyetleri hakkında bilgi verdi. Her iki yılda bir İstanbul’dan gelen işbirliği yaptıkları Tıp Fakültesi heyetini Münih’te ağırladıklarını ve aynı şekilde Münih Tıp Fakültesini temsilen ve bu yıl ekim ayı başında İstanbul’a gideceklerini belirtti. Bunun dışında her yıl Erasmus programı çerçevesinde Türkiye’den gelen 4 öğrenciye ev sahipliği yaptıklarını, Münih’ten de özel Türkçe tıp dili eğitimi alan öğrencileri İstanbul Tıp Fakültesi’ne gönderdiklerini söyledi. Oduncu, akademik ve dünya bakışı nötr anlayışla iki fakülte arasındaki ilişkiyi geliştirmeyi amaçaladıklarına vurgu yaptı.

T. C. Münih Başkonsolosu Mesut Koç, Başkonsolosluk olarak katkılarının artması gerektiğini düşündüğünü belirterek “Bizim için memnuniyet ve keyif verici davette iki tıp fakültesi arasındaki işbirliğiyle ilim ve sosyal ilişkilerin politika dışında gelişmesi amacıyla kurulan tek örnek olan çalışmalarınızı kutluyor ve başarınızın devamını diliyorum.” dedi.

Davete, derneğin eski başkanlarından Tıp Fakültesi eski Dekanı Prof. Dr. Reinhard, Prof. Dr. Danek, Prof. Dr von Bergwell ile buradaki kliniklerinde çalışan Türk doktorlarla İstanbul’dan gelen heyetin yanı sıra T. C. Eğitim Ataşesi Prof. Dr. Mustafa Çakır ile gelen T. C. Münih Başkonsolosu Mesut Koç da katıldı.

Orhan TİNENGİN

erich-frank-7web
T. C. Münih Başkonsolosu Mesut Koç, ‘Başkonsolosluk olarak derneğe katkılarının artması gerektiğini düşündüğünü’ söyledi.

Almanya’da 24 Haziran seçimleri

Türkiye’de 24 Haziran’da yapılacak seçimler için Almanya’da kurulan sandıklarda oy verme işlemi 7 Haziran’da başlayacak ve 19 Haziran’a kadar devam edecek. Gümrük kapılarında ise 24 Haziran’a kadar oy kullanılabilecek.

Cumhurbaşkanı ve 27. Dönem Milletvekili Genel Seçimleri için Almanya’nın 13 kentinde sandıklar kurulacak. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) kararıyla sandık kurulacak olan kentler şöyle; Berlin, Stuttgart, Frankfurt, Düsseldorf, Essen, Münih, Münster, Hannover, Karlsruhe, Hamburg, Nürnberg ve Mainz. Yurtdışı Seçmen Kütüğü’ne kayıtlı vatandaşların sandık kurulan herhangi bir temsilcilikte veya gümrük kapısında oy kullanmaları mümkün olacak.

Oy kullanabilmek için vatandaşların adres beyanlarını yurt dışında yapmış olmaları gerekiyor. Yurt dışında yaşayan T.C. vatandaşları, Yurt Dışı Seçmen Kütüğü’ndeki kayıtlarını www.ysk.gov.tr adresinden kontrol edebilirler. Kaydı bulunmayan vatandaşların 2 Mayıs 2018 Cumartesi günü TSİ 17:00’a kadar konsolosluğa nüfus cüzdanı veya pasaportlarıyla birlikte şahsen başvurarak adres beyanında bulunmaları gerekiyor. YSK tarafından vatandaşların sorularını cevaplamak amacıyla oluşturulan ‘Yurt Dışı Seçmen Çağrı Merkezi’ ise, 7/24 olarak ‘+90 444 99 75’ no.lu hattan Türkçe hizmet verecek.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalması halinde oy verme işlemi 30 Haziran ile 4 Temmuz arasında yapılacak. Seçmenlerin oy kullanmaya giderken T.C. kimlik numarası taşıyan nüfus cüzdanı veya pasaportlarını yanlarında bulundurmaları gerekiyor.

2014 Cumhurbaşkanlığı seçimi ve 7 Haziran ile 1 Kasım 2015 genel seçimleri ile 16 Nisan 2017’de yapılan referandumdan sonra Almanya’daki Türkler bu seçimde beşinci kez sandığa gitmiş olacak.

Barcelona Gipsy Balkan Ochestra ile Çingeneler’in göç hikayesi

Çingene ve Klezmer şarkılarını başarılı bir şekilde yorumlayan Barcelona Gipsy Balkan Orchestra (BGKO), Münih’te Backstage sahnesinde verdiği konserle dinleyenleri hüzün ve coşku dolu bir yolculuğa çıkardı.

2012 yılında Dünya Romen Günü’nde kurulan BGKO, geleneksel Çingene ve Yahudi şarkılarını (Klezmer), Katalan yaşam tarzı, Balkan, Orta Doğu ve Latin müziği ile cazla buluşturarak adeta Çingeneler’in göç hikayesini anlatıyor.

Bu yılın başında son albümü olan ‘Avo Kanto’yu çıkaran grup, Münih konserinde eski ve yeni albümlerinde yer alan parçaları seslendirdi. Grubun ilk albümü ‘Imbarca’da ve 2015’te birçok Balkan ülkesinden sanatçıyı bir araya getirerek oluşan ‘Balkan Reunion’da yer alan ve çingene marşı olarak kabul edilen ‘Djelem Djelem’, konserin olmazsa olmaz şarkısıydı; konser sonuna kadar bekletildi. Yine ilk albümde yer alan Cigani Ljubiat Pesnji ve üçüncü albümleri olan ‘Del Ebro al Danubio’ (Tuna’dan Geçiş) albümünde yer alan ‘Od Ebra do Dunava’ şarkısı da konser repertuvarındaydı. Bu şarkının önemli bir özelliği de şarkı içinde şarkı olması. Şarkının ortasında İspanya iç savaşının simgesi haline gelen ve ‘yürek ve sevgi ile kazanmak’tan bahseden ‘Ay Carmela’ya geçiş yapılıyor. Konserde daha enstrümental ağırlıklı olan Klezmer parçalara da bolca yer verilirken, ‘Avo Kanto’ albümünden ise ‘Lule Lule’ ve ‘Saraiman’ öne çıkan şarkılar arasındaydı.

‘Avo Kanto’ Esperanto dilinde ‘dedemin şarkıları’ anlamına geliyor. Bin 800’lü yıllarda bir Polonyalı tarafından bütün ulusların ortak kullanabilmesi için yaratılan yapay dil Esperanto ile ilgili grup üyeleri, “Grubumuzun çeşitliliğini ifade edebilecek tek dil.” diyor.

Farklı ülkelerden 7 müzisyenin bir araya geldiği BGKO, tam anlamıyla melez bir grup; şarkıcı Sandra Sangiao ve klarinetçi Dani Carbonell Katalan. Kemancı Oleksander Sora Ukraynalı, akordeoncu Mattia Schirosa İtalyan, gitarcı Julien Chanal Fransız, kontrabascı İvan Kovacevic Sırp ve vurmalı çalgılarda Stellios Togias Yunan. Bu çok dillilik grubun repertuvarına olduğu kadar dinleyicilerine de yansıyor. Münih konserinde Türkiye de dahil, dünyanın neredeyse her ülkesinden dinleyici vardı.

Eski adı Barcelona Gipsy Klezmer Orchesta olan grup, şimdiye kadar aralarında Türkiye de olmak üzere tam 21 ülkede konser verdi. Art2Unite organizasyonuyla yapılan Münih konseri, Almanya turu kapsamında kapalı gişe gerçekleşti.

Grup, internet sayfasından da takip edilebilir; www.bgko.org

 

BGKO_Backstage2018_4922

 

BGKO Imbarca2012

BGKO Reunion2015

ABKO Del Ebro al Danubio2016

BGKO AvoKanto2018

 

Kulturlust e.V.: Radl-Aktion in Gefahr?

Seit 2010 sammelt die Initiative Zivilcourage gemeinsam mit dem Verein Kulturlust e.V. gebrauchte Fahrräder und verschenkt sie -gereinigt und überholt – an bedürftige Menschen. Zuletzt wurden im Jahr 2017 ca. 120 Fahrräder – Damen-, Herren- und Kinderfahrräder -auf dem Bordeauxplatz in Haidhausen im Rahmen einer Tombola vergeben. Auch heuer ist für den Juli wieder eine Radl-Tombola geplant, doch die Intiative hat nur einen Bruchteil der benötigten Fahrräder sammeln können.

Oğuz Lüle von der Initiative Zivilcourage: “Wir haben erst eine Handvoll Fahrräder von Spendern abholen können, es sind bisher ungefähr 20 Stück. Wir freuen uns daher über jedes weitere Rad, das uns für die Radl-Tombola noch zur Verfügung gestellt wird.”

Die Initiative holt die Radl vor Ort ab. Eines hat sich allerdings verändert: Mangels eigener Werkstatt können gespendete Fahrräder nicht mehr repariert, sondern nur noch technisch durchgesehen und gereinigt werden. Der Grund ist schnell erklärt: die Initiative Zivilcourage war im Kulturzentrum Wörthhof zuhause. Das Kulturzentrum in der Wörthstraße 10 musste im letzten Jahr schließen: “Multikulti im Franzosenviertel” (Süddeutsche Zeitung) kann nicht mehr stattfinden.

“Wir machen aber weiter”, sagt Oğuz Lüle, “denn unsere Hilfe ist weiter notwendig. Sie richtet sich an alle, die sich kein eigenes Radl leisten können – obwohl sie es benötigen. Und wir unterscheiden nicht zwischen ‘einheimischen’ Bedürftigen und Migranten. Jeder, der in einer prekären Situation ist, kann sich bei uns ein Radl abholen.”

Die Initiative Zivilcourage sieht darin auch einen Beitrag zur Integration. “Bei uns wird niemand ausgegrenzt!” sagt Oğuz Lüle, der bis 2017 Inhaber des ehemaligen Kulturzentrums Wörthhof war. Gemeinsam mit seinen Mitstreitern aus der Initiative Zivilcourage hat er im Jahr 2010 den Förderpreis “Münchner Lichtblicke” des Migrationsbeirats der Landeshauptstadt München erhalten*, übergeben vom damaligen OB Christian Ude. Als Anerkennung für die zahlreichen Unterstützungsaktionen der Initiative.

Oğuz Lüle: “Bitte spenden Sie gebrauchte – möglichst fahrtüchtige – Fahrräder für unsere Tombola. Sie wird am Sonntag, dem 22. Juli 2018 wieder auf dem Bordeauxplatz in Haidhausen stattfinden. Wenn wir genügend Fahrräder erhalten”.

Oğuz Lüle und die Initiative Zivilcourage sind telefonisch erreichbar unter Tel. 0157 / 55 70 63 61 und 089 / 95 41 53 85. Es gibt auch eine Webseite: kulturlust.org mit weiteren Infos.

Fotos: Michael Lucan

2017_Teamfoto_5933
Fahrradaktion-Crew auf dem Bordeauxplatz (2017)

2015_Bordeauxplatz_Fahrradaktion_8386
Fahrradaktion auf dem Bordeauxplatz (2015)

Landkreistheater mit Integrationspreis: Das Theater an der Rott

Seit 2013 bietet das Theater an der Rott  für alle Mitbürger und Mitbürgerinnen aus mehr als 30 verschiedenen Ländern ein Theaterangebot mit hoher Qualität, bei denen man sich aktiv auf und hinter der Bühne ehrenamtlich beteiligen kann.

Dafür wurde das Theater speziell für das Bürgerprojekt  mit dem „Integrationspreis der Regierung von Niederbayern“, für das Stück „Leute von hier und anderswo“ ausgezeichnet, bei dem neben Profischauspieler*innen und Bürger*innen der Region auch Asylbewerber gemeinsam auf der Bühne standen.

Das Theater an der Rot ist Deutschlands einzige Landkreistheater, erreicht über 30.000 Besucher jedes Jahr mit Produktionen in allen Bereichen und es bietet für jeden Geschmack etwas – von Schauspiel, Musical, Konzerte, Operette bis Oper und Tanz und auch Theater für junges Publikum. Sowohl im Theatergebäude in Eggenfelden als auch mit mobilen Stücken im ganzen Landkreis.

Das Theater und die Region

Im Landkreis Rottal-Inn leben Menschen aus mehr als dreißig verschiedenen Ländern mit unterschiedlichen Glaubensrichtungen. Sie prägen mit ihren Lebensstilen die Vielfalt und das friedliche Miteinander. Das Theater an der Rott bietet daher nicht nur Vorstellungen für alle Bürger*innen der Region und ist Sprungbrett für junge Talente, sondern bietet in hohem Maße Projekte, bei denen man sich aktiv auf und hinter der Bühne ehrenamtlich beteiligen kann.

Zusatzprogramme zu aktuellen Produktionen („Der Fremde in uns“, u.a.), interkulturelle Veranstaltungen (Internationale Willkommensfeste) und Kooperationsprojekte sind fester Bestand der Migrationsarbeit am Theater an der Rott.  Interkulturelle Arbeit ist im Theater an der Rott nicht nur erwünscht sondern eine Notwendigkeit. Aufgrund der positiven Resonanz aus der Öffentlichkeit für interkulturelle Vorhaben soll Integration noch erweitert werden, sodass interessierte Mitbewohner ohne Einschränkung des wirtschaftlichen, kulturellen und sozialen Hintergrunds gleichberechtigt an Kultur und Theater teilhaben können.

Integrationspreis des Bezirks Niederbayern 2017

Nach den beiden Preisen bei den Bayerischen Theatertagen 2016 in Regensburg (ZÜNDSTOFF 2016, Publikumspreis für die JUNGE HUNDE-Produktion „Was das Nashorn sah, als es auf die andere Seite des Zauns schaute“) ist es 2017 der „Integrationspreis der Regierung von Niederbayern“, der die erfolgreiche Arbeit des gesamten Teams im Bereich Integration krönt.

Das Theater an der Rott wurde nämlich für das Bürgerprojekt „Leute von hier und anderswo“ ausgezeichnet, bei dem neben Profischauspieler*innen und Bürger*innen der Region auch Asylbewerber gemeinsam auf der Bühne standen.

Geschichte des Theaters

Im Jahre 1963 wurde die erste Spielzeit eingeläutet, eine große Sache – denn zunächst waren die Räumlichkeiten als Mehrzweckhalle der angrenzenden Berufsschule gedacht. Der damalige Landrat Ludwig Ostermeier hatte jedoch Kultursinn und machte sich mit dem Architekten Otto Hofmeister daran, ein Theater zu erschaffen. Ein ziemlich großes Theater, 385 Plätze bietet der Zuschauerraum des großen Hauses heute. Doch damit nicht genug, denn mit dem Studio für kleinere Produktionen und 99 Sitzplätzen und dem Theatercafé mit 65 Sitzplätzen verfügt das Theater über zwei weitere Spielstätten im Haus. Und bespielt darüber hinaus auch externe Spielstätten wie das Theatron und den Rossstall in Gern und andere Orte im Landkreis, denn das Theater an der Rott ist ein Unikat: es ist Deutschlands einziges Landkreistheater. Das heißt: der Träger ist der Landkreis Rottal-Inn, von dem der Großteil der Zuschüsse kommt.

Geführt wurde das Haus bisher von fünf Intendanten: Der leider vor Kurzem verstorbene Adi Fischer brachte das Haus durch unglaubliche 34 Spielzeiten. Im Jahr 1997 kam Peter Nüesch, zehn Jahre später folgte Mario Eick. Von 2012 bis 2015 war Dr. Karl M. Sibelius Intendant und im Sommer 2015 hat Dr. Uwe Lohr diesen verantwortungsvollen Posten übernommen.

Theater-Roth_ensemble_copyright-rupert-rieger_web

“Yeterince güçlü ve dayanışma içindeyseniz her zorluğu aşabilirsiniz”

Münih’te Kammerspiele tarafından düzenlenen canlı söyleşi etkinliğinde gazeteci, yazar Can Dündar, Süddeutsche gazetesinden Alex Rühle ve Luisa Seeling’in sorularını yanıtladı. Aslı Erdoğan’ın da olacağı duyurulan etkinliğe Erdoğan, sağlık sorunları nedeniyle katılamadı. Kapalı gişe gerçekleşen etkinlikte Can Dündar, tutukluluğu, gazetecilik, Türkiye ve Almanya ile ilgili soruları yanıtladı. Dündar, “Yeterince güçlü ve dayanışma içindeyseniz, her zorluğu aşabilirsiniz.” dedi.

3 aylık tutukluluk süreciyle ilgili konuşan Dündar, “Yazar için yazmanın nasıl bir yoldaşlık olduğunu çok daha iyi anladım. Hapishaneye yazılarım yüzünden girdim ama yine yazarak kurtuldum. Bugün yıllardır hapiste olanlara bakınca benimki balayı bile sayılır. Tecritin mantığı sana yalnızsın demek ve direncini yok etmek. Buna karşı yapılabilecek tek şey, dünyaya seslenmek ve onun sesini duymaya çalışmak, iletişimi kesmemek.” şeklinde konuştu.

Gazeteciden aktiviste dönüşmek zorunda bırakıldığını ifade eden Dündar, “Düşüncelerimden dolayı hapsedildim. Alman gazetecilerin tarafsız kalma hassasiyetini anlıyorum, bizim de okulda öğrendiğimiz buydu. Ama bizim ülkemiz yanıyor, karşısına geçip not alamam. Başka bir dünyadan söz ediyoruz. Şuanda ya ateşe girip arkadaşlarımızı kurtaracağız, ya da bir yerden su bulacağız. Ülkeyi kaybediyoruz. Yangın sönene kadar ülke müdafasındayız.” dedi.

Almanya’nın Deniz Yücel örneğinde Türkiye gerçeğini çok daha iyi anladığını ifade eden Dündar, “Almanya, Türkiye’de hukukun nasıl yok edildiğini net gördü. Bir emirle hiçbir suçlama olmadan bir insanın hapiste tutulduğunu ve bir günde iki bakanın konuşmasıyla serbest bırakıldığını gördü.” dedi. Türkiye’de muhbirlik müessesinin çok yayıldığını söyleyen Dündar, Almanya’nın geçmişini de hatırlatarak “Muhbirlik tehlikeli bir kurum. Siz bunu Almanya tarihinden daha iyi bilirsiniz. Bunun nasıl işlemeye başlayıp ahlaki değerlerini yok ettiğini gördünüz.” şeklinde konuştu.

Türkiye`ye dahil her zaman umutlu olduğunu söyleyen Dündar, “Bu kadar ihbar kampanyaları altında bile hala toplumun yarısı bir diktatörlüğe hayır diyor. Cumhuriyet’ten gelen direnme gücü var. Kadınların kabullenmeme iradesi var. Gençlerin Gezi’de gösterdiği direniş ruhu var. Bunlar yok olmadı, korkudan sindirildi ama o insanlar orda. Sandığa gittiklerinde o iradeyi gösterecekler, yeter ki Avrupa pazarlıklar yapmasın.” dedi.

Almanya’da hiç yabancılık çekmediğini söyleyen Dündar, Türkiye`deki kutuplaşmanın buraya da yansıdığını ve bunun nedeninin muhaliflere karşı yürütülen nefret kampanyası olduğunu belirtti. Dündar, “Bizleri eleştiren insanları da anlayabiliyorum, ağır bir propaganda etkisi altındalar. Bizim sesimizi duyamıyorlar, tek bir ses duyuyorlar Türk televizyonlarında, gazetelerde. Bütün muhalifler terörist diye adlandırılıyor. Buna göre ülkenin yarısı terörist. Birbirimize düşman olmamız isteniyor. Bizi düşman edenlere karşı kazandığımız zaman birbirimizi de kazanmış olacağız. Bu ülkeyi sevdiğimiz için, onu kurtarmak için mücadele ediyoruz.” şeklinde konuştu.

Can Dündar gazetecilerin “Türkiye’de tatil yapalım mı?” sorusuna ise, “Hiçbir zaman ülkemin ekonomisinin kötüleşmesini istemem. Tabii ki yapın. Ama toplumun içine girip, temas halinde olun. Turist nereden gelirse memleket de biraz oraya gidecek; şu sıralar Arap turistler geliyor, siz gelmiyorsunuz. Türkiye için en büyük tehlikenin isole edilmek olduğunu düşünüyorum. Ülkeler de küflenir. Açılmaya ihtiyacımız var. Bu açılımın önemli ayaklarından biri turizm.” dedi. Dündar, “Açıkçası hükümetlerden çok ümitli değilim. Toplumlar arası bir dayanışmayı çok daha önemsiyorum. Elbette kendi mücadelemizi vereceğiz. Ama size de Erdoğan’la uğraşmak yerine Türkiye’nin modern yüzüne, geleceğine bakmanızı, onlarla dayanışma içinde olmanızı tavsiye ediyorum. Böyle olunca göreceksiniz hem Türkiye hem Almanya daha iyi olacak.” diyerek sözlerini tamamladı.

CanDuenderKam-web

Nürnberg’de depresyon hastalığı paneli yapıldı

Nürnberg’de Depresyona Karşı Nürnberg Girişimi adlı kuruluş, Türkiye Cumhuriyeti Nürnberg Başkonsolosu Yavuz Kül himayesinde 7. kez Anti Depresyon paneli düzenledi. Panelde, ağır vakaların intihara yol açabileceğine ve tedavinin önemine vurgu yapıldı.

Hilton oteli konferans salonunda gerçekleşen etkinlik büyük ilgi gördü. Nürnberg Psikiyatri ve Psikoterapi Kliniğinde görevli sosyal pedagog ve aynı zamanda, Nürnberg Belediyesi Meclis Üyesi Aynur Kır, depresyon hastalığının bütün kültürlerde görüldüğünü anlattı. Daha sonra Nürnberg Başkonsolosu Yavuz Kül söz alarak, bu gibi etkinliklerin önemli olduğunu vurguladı ve tedavinin önemine değindi.

Depresyon dünyada birinci sırada

Depresyona karşı Nürnberg Girişimi Başkanı Başhekim Dr. Wolf-Dietrich Braunwarth, depresyon hastalığının dünyada üçüncü sırada yer alırken, birinci sıraya çıktığını vurguladı. Braunwarth, Almanya’da dört milyon kişinin depresyon hastası olduğunun altını çizdi.

Hamm Üniversitesinden Dr. Metin Toker, slaytlar eşliğinde çocuk ve ergenlerde depresyon hastalığı, tanısı ve belirtileri konusunda geniş bilgi verdi. Berlin’den çocuk ve ergen psikoterapisti Kadir Kaynak da, depresif rahatsızlıklarla birlikte, gençlerde oluşan davranış ve içsel bozukluklar ve aile içi ilişkiler ve tedavileri konusunda dinleyicileri aydınlattı.

Konuşmacılar, özellikle depresyonun ruhsal bir hastalık olduğunun altını çizerek, kendini değişik belirtilerle gösterdiğini, bitkinlik, hafıza zayıflığı, ilgi kaybı, üzüntü ve kederin yanı sıra, uyku sorunundan beden ağrılarına kadar uzanan semptomlar sergilediğini dillendirdiler.

Taner TÜZÜN

 

N-Depresyon-3web
Aynur Kır, Yavuz Kül
N-Depresyon-4web
N-Depresyon-2web Nürnberg Belediyesi Meclis Üyesi Aynur Kır, depresyon hastalığının bütün kültürlerde görüldüğünü anlattı

 

Nürnberg’de ‘Gostenbul’ sokağı dikilen 7 ağaçla yeşillendi

Dişbudak ağaçlarının dikiminde büyük şehir belediye başkan yardımcısı Christian Vogel, meclis üyeleri Aynur Kır ve Yasemin Yılmaz hazır bulundu.

Nürnberg’de Türk esnafın çoğunlukta olduğu için vatandaşlar arasında ‘Gostenbul’ olarak adlandırılan Gostenhofer Haupt Sokağı (diğer adı ile İstanbul) Nürnberg Belediyesi Meclis üyeleri Aynur Kır ve Yasemin Yılmaz’ın verdikleri önerge doğrultusunda, meclis kararı ile yeşillendirildi.

Her bir ağaç 5500 Euro değerinde

Adı geçen sokağa, mobil olarak dikelen 7 dişbudak ağacının, her birinin 5 bin 500 Euro olduğu bildirildi. Dişbudak ağaçlar, 10 ile 30 metre kadar uzayabiliyor ve derin toprak istiyor. Dikilen ağaçların, yeşillendikten sonra sokağa güzellik vereceğini belirten Mevlana Lokantası sahibi Ahmet Can, ağaçların dikimi sırasında  hazır bulunan Nürnberg Büyükşehir Belediye Başkan Yardımcısı Christian Vogel, Belediye Meclis üyeleri Aynur Kır ile Jasemin Yılmaz’a teşekkür etti.

Duvara hak edilmiş 1923 tarihli Türk bayrağı var

Gostenhofer Haupt (Gostenbul)  sokağındaki bir binanın duvarına hak edilmiş, 1923 tarihli Türk bayrağı, adeta Türkleri buraya mıknatıs gibi çekmiş, ve zaman içinde semt Türk mahallesi olarak anılmaya başlamış.

Haber: Taner TÜZÜN

 

n-agac4web
Aynur Kır ve Yasemin Yılmaz, ağaçları diken Belediye çalışanları ile birlikte
n-agac5web
Mevlana Lokantası sahibi Ahmet Can, Alnur Kır’a dikilen ağaçlar için teşekkür etti

 

n-agac7web
Nurnberg’e dikilen Dişbudak ağaçları büyüyünce böyle olacak

 

 

„Wer Religion politisch missbraucht, gehört in die Schranken gewiesen“

SPD-Integrationspolitiker Arif Taşdelen bezeichnet Söders Kreuz-Verordnung als billige Symbolpolitik

Anlässlich der kürzlich erlassenen Verordnung durch die Staatsregierung, die vorsieht, dass ab dem 1. Juni 2018 in allen bayerischen Behörden Kreuze im Eingangsbereich hängen müssen, erklärt der integrationspolitische Sprecher der SPD-Landtagsfraktion Arif Taşdelen: „Es ist absurd und anmaßend, wie Herr Söder das Christentum für seine Zwecke instrumentalisiert. Wer Religion politisch missbraucht, gehört in die Schranken gewiesen. Das gilt für den Islam genauso wie für das Christentum und alle anderen Religionen.“

Markus Söder erklärte Presseberichten zufolge, dass das Kreuz kein religiöses Symbol des Christentums sei. Dazu Taşdelen: „Hat Herr Söder im Religionsunterricht geschlafen? Dann soll er mal erklären, was dann das Symbol des Christentums ist. In gewisser Weise würdigt Herr Söder damit auch das Christentum herab, wenn er dem Kreuz die religiöse Symbolkraft abspricht. Unser Ministerpräsident verkauft die Menschen in Bayern für dumm.“

Taşdelen stellt weiter den inhaltlichen Mehrwert der Verordnung in Frage: „Welche Probleme will Herr Söder damit eigentlich konkret lösen? Das soll er den Menschen bitte auch mal erklären. Kurz nach Ostern kramt er die alten Möbel von Franz Josef Strauß hervor und stellt sie in die Staatskanzlei, jetzt packt er das Kreuz wieder aus, das bis 2008 im Kabinettssaal hing. Ich bin gespannt, was Herr Söder sonst noch so im Keller stehen hat, mit dem er auf Stimmenfang gehen will. Wenn billige Symbolpolitik Herrn Söders Verständnis von Arbeit ist, tut es mir um Bayern jetzt schon leid.“

Abschließend weist der Nürnberger Abgeordnete darauf hin, dass die geschichtlich-kulturelle Prägung Bayerns doch schon jetzt deutlich wahrnehmbar sei. „Es reicht, sich im öffentlichen Raum umzusehen. Wenn ich durch Nürnberg laufe, haben wir unsere Lorenzkirche, das Albrecht-Dürer-Haus und viele andere beeindruckende Bauten, die für die abendländische Prägung Bayerns stehen. Dazu brauche ich kein Kreuz im Wasserwirtschaftsamt.“