Perşembe, Aralık 4, 2025
Startseite Blog Sayfa 67

Ömürsün Doktor Münih galası

Münih’te Cem Özer’in de aralarında olduğu oyuncu kadrosuyla Çehov’un öykülerinden oluşan ‘Ömürsün Doktor’un Almanya galası yapıldı. Haber için tıklayın…

‘Ömürsün Doktor’ Almanya’daydı

Münih’te Cem Özer’in de aralarında olduğu oyuncu kadrosuyla Çehov’un öykülerinden oluşan ‘Ömürsün Doktor’un Almanya galası yapıldı. Cem Özer’in yanı sıra Burak Alkaş, Betül Şahin, Fulden Akyürek, Soydan Soydaş ve Doğan Bekdoğdu’nun sahne aldığı oyun, Münih’ten sonra Nürnberg’de de büyük beğeniyle izlendi.

‘Ömürsün Doktor’ oyununda karakterler ve hikayeler her ne kadar Rusya’ya ait olsa da, evrensel bir ‘insanlık komedyası’ içeriyor ve Türkiyeli seyirciye pek yabancı gelmiyor. 19. yüzyıl dünya edebiyatının büyük isimlerinden olan Anton Çehov’un oyunlarında renkli karakterleriyle insanların çaresizliği ve çelişkilerini duygusallık ile kaba güldürü (fars) arasında gidip gelen bir denge sahip.

Münih’te başarıyla sergilenen oyunda başta Cem Özer ve Burak Alkaş olmak üzere tüm oyuncular karakterlerin hakkını vererek seyirciden tam not aldı. Doğan Bekdoğdu’nun Çehov karakteriyle sunduğu oyunun yapımcısı Sercan Şahinkaya, yönetmeni ise Kubilay Zerender.

İbomavi organizasyonuyla gerçekleşen ve Münih’ten sonra Nürnberg’de de sahnelenen oyun kapalı gişe oynadı.

Ömürsün Doktor Münih galasının tüm fotoğrafları için tıklayın…

OmursunDoktor_9953_web
Pamukkale Güney Tours ailesä
OmursunDoktor_9931_web
Gülhanim Turhan, Arife Güler
OmursunDoktor_9995_web
Cem Özer ve gösterinin organizatörü İbrahim Bozkurt

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Literaturhaus’ta Aslı Erdoğan ve Burhan Sönmez ile Türkiye Akşamı

Literaturhaus’ta Aslı Erdoğan ve Burhan Sönmez’in katılımıyla gerçekleşen `Türkiye Akşamı’ yoğun ilgi gördü.

Aslı Erdoğan’ın ‘Artık Sessizlik Bile Senin Değil’ ve Burhan Sönmez’in ‘İstanbul İstanbul’ adlı kitaplarından oyuncu Michael Kranz’ın pasajlar okunduğu akşamda yazarlar, Süddeutsche gazetesi muhabiri Luisa Seelig’in sorularını yanıtladılar. Biletleri tamamen tükenen etkinlikte simultane tercümeyi ünlü çevirmen Recai Hallaç üstlendi.

Gazeteci Luisa Seelig’in, aralarında sıkı bir bağ olan Türkiye ve Almanya ilişkisini son dönemlerde ‘patlamaya hazır düdüklü tencere’ benzetmesiyle başladığı ilk soruda yazarların güncel durumları konu oldu.

Ödüllü yazar Aslı Erdoğan’ın Knaus yayınlarından çıkan son kitabı ‘Artık Sessizlik Bile Senin Değil’, Özgür Gündem gazetesinde yayınlanan köşe yazılarının Almanca çevirilerinden oluşuyor. Şuan Almanya’da bulunan Aslı Erdoğan, OHAL KHK’ları ile kapatılan Özgür Gündem’in Yayın Danışma Kurulu`nda olduğu için 2016’da tutuklanmış ve dört ay cezaevinde kaldıktan sonra serbest bırakılmıştı.

Erdoğan, konuşmasına hasta olduğu için sesi ve görünümünden dolayı özür dileyerek başladı. Tututkluluk sürecini anlatan yazar, “Davada tutuklu kalmadı ama 302 hala orada duruyor. Bir sonraki celsede durum netleşecek. Türkiye’ye dönersem ne olur bilemiyorum. Her şey olabilir. Elimi kolumu sallayarak girip, kültür bakanı bile olabilirim. Türkiye böyle de belirsiz ve mantık dışı bir ülke.” dedi.

İngiltere’de politik mülteci olarak on yıldan fazla bir süre yaşadıktan sonra Türkiye’ye dönen ve  ODTÜ’de edebiyat dersleri de veren avukat Burhan Sönmez ise, “Ben İngiltere’ye giderken Türkiye’de çok kötü bir ortam vardı, on yıl sonra döndüğümde yine kötü bir ortam buldum ama nihayetinde ülkemiz bizim ülkemiz.” dedi. Son iki yıllık gelişmelerle ilgili sayılar da veren Sönmez, Afrin bildirisini imzalayan 170 kişiden biri. Bu bildiriyle cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tepkisini çektiklerini belirten yazar, “Bilirsiniz zaten sinirli bir adam. Bizi de hain ilan etti. Ondan sonra da tehdit mesajları aldık. Bu süreç yeni değil, 80’lerde başladı. 30 yıldan fazla bir süredir aynı baskı ortamındayız ama Türkiye’de bizim gibi sesler tükenmedi.” şeklinde konuştu.

‘İstanbul İstanbul’, Burhan Sönmez’in 3. kitabı. Bir İstanbul kitabının aynı zamanda bir yazar ailesi beklentisi olduğunu da söyleyen yazar, “İstanbul’u ilk kez 17 yaşında gördüm ama gitmeden önce filmlerden, şarkılardan, romanlardan biliyordum. Küçüklüğümde, Orta Anadolu’da Kürtçe anlatılan masallarda bile prens ya da prenses mutlaka İstanbul’a uğrardı ve biz merak ederdik, nasıl bir yerdi? Son 200 yılda çok büyük bir İstanbul kültürümüz var. İstanbul edebiyatı, filmleri, şarkıları. Kendiniz de o nehrin bir parçası olmaya çalışırsınız.” dedi.

Burhan Sönmez: “Bizimki sarı kahkalar ülkesi”

Daha sonra ‘İstanbul İstanbul’ kitabından okunan bölümde de hissedildiği gibi, Burhan Sönmez’in, dramatik olayları komikleştirerek anlatan bir tarzı var. Sönmez, bununla ilgili soruyu “Acı çekerken acıyı hissederiz ama daha sonra acıyı anlatırken onu komikleştirerek anlatırız. Türkiye’de hapse girip çıkmış insanları dinlerseniz, bunu görürsünüz. Sanırım her yerde her zaman gülebilme becerisi insanı var eden şey.” şeklinde cevapladı. Yazar, okur toplantılarında farklı kuşaklardan insanların gelip kitabıyla ilgili `bizim kuşağı çok iyi yazmışsın’ dediğinde, önce bir yazar olarak kendisiyle övündüğünü ama sonra düşününce bunun bir maharet olmadığını farkedip, `aslında bütün kuşakların aynı acıları çektiğini ve aynı umudu hala sürdürdüklerini gördüğünü’ belirtti.

Sönmez, “Türkiye’de bazı bölgelerde cenaze evinde gece yarısı aile yalnız kalınca ölenin hakkında konuşulmaya başlanır. Büyük üzüntüyle anlatılmaya başlayan hikayeler, ölenin yaptığı şakaların, anlattığı fıkraların, komikliklerinin hatırlanmasıyla kahkahaya dönüşür. Bu kahkayayı duyan komşular, bunu kesinlikle ayıplamaz ve buna `sarı kahkaha’ derler. Türkiye’de şimdi yaşadığımız da bu.” diyerek Türkiye’nin `sarı kahkahalar’ ülkesi olduğunu ifade etti.

Aslı Erdoğan: “Bağışlamak sağ kalanın lüksü”

Aslı Erdoğan’ın kitabından okunan bölümün ardından gelen soru ise soykırım ve katliamlarla ilgiliydi. `Evrensel insanlık acılarını büyük bir ustalıkla selendiren yazar’ olarak tanımlanan Erdoğan’a göre inkar, suçun kendinden bile daha kötü. Bunun nedenini şöyle açıkladı: “Kişisel hayatımda vardığım bir sonuç; en büyük acıyı suçların inkarından aldığımı gördüm. Suçun kabulü, bana karşı işlenen suçlarda talep ettiğim tek şeydi. Bana yapılan inkarlardan sonra Ermeniler’in acısını daha çok anladığımı düşünüyorum. İşkence veya tecavüz edilen birine korkunç hakaret.”.

Roboski ve Berkin gibi kelimelerin adeta bir şifre haline geldiğine dikkat çeken gazeteci Seelig’in ‘Türkler kolektif olarak bazı konuları bastırıyor mu?’ sorusuna “Katliam bir Türk icadı değil, soykırım da değil.” şeklinde karşılık veren yazar, “Unutmak, büyük mezarlar kazıp üstünü örtmek, yok saymak Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinden gelen bir hikaye. Fakat tabii ki yalnızca bu ülkeye, bu coğrafyaya ait değil. Geçmişle yüzleşme konusunda gerçekten başarılı olan hangi ülke var? Hangi toplum bunu başardı ya da başarmak zorunda mı bırakıldı? Galipler genelde kazananlar; zaten kim kurban, kim haklı, kim haksız genellikle kazanan taraf tanımladığı için kurbanlarıyla yüzleşmek gibi bir zorunluluğu olmuyor. Türkiye, ne yaparsa yapsın kendini haklı görme konusunda bir uç örnek.” dedi.
Eleştirmenler tarafından sıklıkla Kafka’ya benzetilen Erdoğan, yazım süreci ve tarzı ile ilgili soruları cevaplamaya “Ne yazık ki, Almanca’da edebiyatım çok az bir kitapla temsil ediliyor ve denemeler bir bakıma havada kalıyor.” diyerek adeta bir sitemle başladı. Yazar `Kırmızı Pelerinli Kent’ kitabını örnek göstererek, “Şuçu ve şiddeti yazmak bir tanıklık mıdır, kişisel ve bencilce bir vicdan rahatlatması mıdır, bir katarsis midir, yoksa yazdığı şiddetin içinde bir tür esaret midir? Dilemma, çözülemeyen bir şey; yazma bunların hepsi. Yazılamayan ve anlatılamayanların etrafında çemberler çizmek, benim için bir yazma biçimi oldu.” dedi.

Bağışlamanın sağ kalanın lüksü olduğunu vurgulayan Erdoğan, ‘Taş Bina ve Diğerleri’ kitabını örnek vererek; “Burada bir ölen, bir sağ kalan, ele veren, ele verilen, bir melek ve bir deli figürü vardı. Taş binadan bir kişi çıkamadı. Onun sesini sonsuza dek kaybettik ve o kaybettiğimiz ses, gerçek kurban oydu… Onun bağışlama şansı da artık kalmadı zaten.” dedi.

Daha sonra kitaplarını imzalayan yazarlar, sorusu olan okurların sorularını da imza esnasında yanıtsız bırakmadılar.

Lithaus-Asli-Burhan_2018_9574web
Aslı Erdoğan ve Burhan Sönmez, imza sırasında okurların sorularını da cevapladı
Lithaus-Asli-Burhan_2018_9587web
Soldan sağa: Oğuz Lüle, Burhan Sönmez, Perihan Bacaru
Lithaus-AsliErdoganHT_2018_web
Aslı Erdoğan, Hamide Türker

Lithaus-Asli-Burhan_2018_9573web
Ayten Duman ve Nilgün Eraydın da kitap imzalatanlar arasındaydı

Tag der Erde 2018: Grüne fordern Verbot von Mikroplastik in Kosmetika

Der Tag der Erde am 22. April steht dieses Jahr im Zeichen des weltweiten Kampfs gegen Plastik. Landesvorsitzender Eike Hallitzky sieht auch in Bayern großen Handlungsbedarf:

„Die Plastikflut ist längst nicht nur ein ernstes Problem für unsere Ozeane. Auch mitten in Bayern sind Flüsse, Seen und unser Grundwasser immer mehr durch Mikroplastik verschmutzt. Wir Grüne fordern ein Verbot der Verwendung von Mikroplastik in Kosmetikartikeln.“

Cremes und Duschgels sind voll von kleinen Plastikpartikeln, die als Schleifmittel oder Glanzaufbesserung dienen. Sie wären leicht durch nachhaltige Stoffe ersetzbar.

Hallitzky: „Auch wenn ein Verbot in Kosmetikartikeln nur einen Teil des Mikroplastik-Problems löst, so wäre es ein schnell umsetzbarer erster Schritt. Wir fordern die CSU-Staatsregierung daher auf, eine bayerische Bundesratsinitiative für ein Verbot von Mikroplastik in Kosmetik zu starten. Die Politik muss endlich handeln und unsere Bürger*innen nicht im Regen stehen lassen. Denn Plastik auf der Haut und im Grundwasser will niemand.“

Darüber hinaus ist klar, dass Plastikverpackungen drastisch reduziert werden müssen und auch mehr in die Forschung zur Abwassertechnik investiert werden muss. Hallitzky: „Nur wenn viele Initiativen zur Plastikvermeidung ineinander greifen, haben wir eine Chance, diesen Planeten von der Plastikpest zu heilen.“

EikeHallitzkyGRUNE-web
Eike Hallitzky ist Vorsitzender der bayerischen Grünen und Fraktionssprecher im Kreistag von Passau-Land

“Brachland” im Theater an der Rott

„Brachland“ ist die Geschichte oder vielmehr eine Art „Zustandsbeschreibung“ von und über Mark Erhardt.

Mark erzählt über sein Leben und die Veränderung seines Landes. Er prangert das Rentensystem ebenso an wie die Realitäts- und Weltfremdheit der Politiker und sieht den Extremismus im ICH-Kult und der Selbstoptimierung der Machthaber begründet. Der kleine, normale Mann, der sich permanent im Überlebenskampf befindet und sich im Hamsterrad dreht wird weder wahr und schon gar nicht ernst genommenen. Ursachen und Gründe dafür sieht er schon lange vor der Dominanz von Überfremdung und Randgruppen.

Mark spielt mit seiner rechten Gesinnung und beginnt an die Verantwortlichen des Landes Fragen zu stellen, die keiner hören will: „Wie ernst ist es den Leuten mit einer Zukunft, an der wir normalen Deutschen auch beteiligt sind? In welchem Deutschland wollen Sie denn leben? Was ist Ihre Vorstellung von einem lebenswerten Deutschland und welche Visionen haben Sie?“

Natürlich ist es wieder ein Spiel mit der Angst vor dem Fremden und das alte Lied der Gerechtigkeit und die Rechte der Zu-kurz-gekommenen. Mark fordert: „Zukunft darf doch nicht nur das Vorrecht von Randgruppen sein!“. Zukunft sollte mehr sein für alle die auf verbranntem Land oder in Ruinen leben und nur Sehnsucht haben, „dass es wieder besser wird, irgendwie, durch irgendwen. Und wenn schon nicht besser, dann zu mindestens so gut, wie es früher war.“

Ingeborg Bachmanns Zitat: „Die Geschichte lehrt uns, aber sie findet keine Schüler“ war für Rüdiger Bach ein Impuls. Er beauftragte den Autor BrianLausund, der einige Jahre am Theater an der Rott als Oberspielleiter tätig war, für ihn ein Stück zu schreiben. „Denn Rechtspopulismus ist überall in Europa auf dem Vormarsch. Wie weit geht das noch? Was macht das mit mir? Einfach nur wegschauen und weiter so? Nein! Es ist wichtig dieses Thema auch theatral zu diskutieren. Das ist meine Art mit dem wachsenden Rechtspopulismus umzugehen“. (Rüdiger Bach)

Vorstellungen: 04. Mai um 19.00 Uhr, 05.Mai um 19.00 Uhr, 06.Mai. um 17.00 Uhr
(Anfragen für Gastspiel über Theater an der Rott)

THEATER AN DER ROTT
Theaterstraße 1 84307 Eggenfelden

Regie: Uwe Lohr
Ausstattung: Gerrit von Mettingen
mit: Rüdiger Bach

Foto: Marco Ricciardo

Nürnberg’de Türk-Alman Ekonomi konferansı yapıldı

Avrupa Metropol Bölgesi Nürnberg Türk-Alman İşadamları Derneği (TİAD) tarafından dernek lokalinde düzenlenen Türk-Alman Ekonomi Günü’nde iki ülke arasındaki ekonomik, bilimsel ve kültürel bağların eskiye dayandığına dikkat çekildi.

Özellikle Alman davetlilerin büyük ilgi gösterdiği konferans, TİAD Başkanı Aydın Yüksel ve 2. Başkan Dr. Neslişah Yılmaz Terzioğlu’nun açılış ve selamlama konuşması ile başladı.

Konferansta hazır bulunan Türkiye Cumhuriyeti Nürnberg Başkonsolosu Yavuz Kül, yaptığı konuşmada, Türkiye ile Almanya arasında olan dalgalanma sırasında yapılan etkinliğin, önemine vurgu yaparak, “Türkiye –Almanya arasındaki ilişkilerinin geleceği parlak. Almanya’da 90 bin Türk veya Türk asıllı işadamı var ve bunlar 700 bin kişiye istihdam sağlıyor.” dedi.

Uluslararası Trapp iletişim Ağları danışmanlık şirketi sahibi ve CEO’su Ulrike Trapp da verdiği konferansta, Türk-Alman ekonomik ilişkilerinin yanı sıra, bilimsel ve kültürel bağlara değinerek, slaytlar eşliğinde bunlara örnekler verdi. Uluslararası çalışmalarına değinen Trapp, ülkelerin anlaşmasının, özellikle ekonomik alandaki kooperasyonlarla gerçekleşeceğini vurguladı.

TİAD eski başkanı Avukat Emre Hızlı da, 25 yıl içerisinde kurmuş oldukları ağlara ve faaliyetlere değindi. Hızlı, TİAD’ın bölgede örnek  iş adamları derneği olduğunu vurguladı.

Konuşmacıların ardından turizmci Ersin Uğurlu, Türk turizmi hakkında bilgi verdi. Uğurlu, Alman turist sayısındaki azalmanın ardından bu yıl, rekor sayıda Alman’ın Türkiye’ye gideceğini vurguladı.

Konferansın sonunda davetlilere iki ülke mutfağından örneklerden hazırlanan yemekler ikram edildi.

Haber: Taner Tüzün

n-ekonomi-web
Uluslararası Trapp iletişim Ağı CEO’su Ulrike Trapp, Türk-Alman ekonomi ilişkilerinin yanı sıra kültürel bağlara da değindi
n-ekonomi5-web
TİAD Başkanı Aydın Yüksel ve 2. Başkan Dr. Neslişah Yılmaz Terzioğlu, açılışı selamlama konuşması ile yaptı.
n-ekonomi6-web
Konferans sonrası katılımcılara, Türk ve Alman mutfağından seçmelerden oluşan açık büfe ikramında bulunuldu

 

Armoni Ahenk ile `Ali Ufki Bey’ konseri

Münihli müzikseverlerinin yakından tanıdığı Armoni Ahenk Müzik Grubu`nun kurucusu Şükrü Akçelik’in, TC Başkonsolosu Mesut Koç ile Polonya Başkonsolosu Andrej Osiak himayesinde düzenlediği Ali Ufki Bey konseri, Münih`in eski Kraliyet Sarayı Klisesinde gerçekleşti.

Osmanlı-Polonya ilişkilerinin 600.cü yılı nedeniyle düzenlenen etkinlikler arasında yer alan konserde, Türk ve Polonyalı sanatçılar Ali Ufki Bey’in eserlerini seslendirdiler.

Konserde Türkiye’den Ali Kadri Rizeli, Safinaz Rizeli, Celalettin Biçer, Ali Turan ile Polonyalı Şen Çoynaka, Simon Çoynaki, Jerzi Zak, Karolına Koslacz ses ve enstrümanlarıyla Ali Ufki`nin 8 bestesini, Süreyya Akay, Şükrü Akçelik, Serpil Akman, Serdar Avan, Deniz Filizmen, Şemsettin Bahçekepılı, Dilek Sırlı, Ferda Tomak, Ahmet Yıldız’dan oluşan Münih Armoni Ahenk grubu eşliğiyle sahnelediler.

Doğum adı Wojciech Bobowski olan Ali Ufki Bey, Klasik Türk Müziği’ni, 16. Ve 17. yüzyıllarda  saray çevresinde söylenen beş yüzden fazla şarkının nota ve güftelerini içeren `Mecmua-yı Saz u Söz’ kaynağıyla tarihe  geçirmiştir.

Genç yaşta Kırım Tatarlarına esir düşerek Topkapı Sarayı’na devşirme olarak gelen Ali Ufki Bey, birçok dil bilmesi ve müzik yeteneği nedeniyle Enderun’da müzik hocalığına ve Divan-i Hümayun’da çevirmenliğe kadar yükselmiştir.

Orhan TİNENGİN

Ali-Ufki--Konsoloslar
Kültür Ataşesi Korubus Worobesky, Polonya Başkonsolosu Andrrzej Osiak, Devlet Sanatçısı ünvanlı ressam Jale Yılmabaşar ve TC Başkonsolosu Mesut Koç

29. Türk Film Günleri: “Çıkılan her yol bir yere varmaz, ama her yolculuk bir umuttur”

29. Münih Türk Film Günleri, 13 Nisan’dan 22 Nisan’a kadar, on bir uzun metraj sinema filmi, altı belgesel ve kısa filmlerden oluşan bir programla sinemaseverleri, Türkiye’nin kuzeydoğusundan, güneyine, Ege kıyılarından Suriye sınırına kadar bir yolculuğuna davet ediyor.

Açılış filmi İŞE YARAR BİR ŞEY,‘le karakterlere doğrudan eşlik edip, yaşamın anlamı sorununa, alışılmışın dışında, şiirsel bir cevap arayabilirsiniz. KÖRFEZ, KOCA DÜNYA  ve SARI SICAK’la, toplumun tüm dayatmasına karşın, alternatif çözümler bulunabileceğini, başka hayatların da mümkün olduğu gerçeğini fark edebilir ya da DAMAT KOĞUŞU, MURTAZA ve KAYGI ile adalet, pişmanlık, kaygı, umut gibi hayata dair birçok kavramı filmlerin diliyle sorgulama imkânı bulabilirsiniz.

Film Günleri yetkilileri, “Festivalimizdeki belgesel filmler, İstanbul’da yaşayan eşcinsel Suriyeliler (MR. GAY SYRIA), Kınalıada’daki Rumlar (SON YAPRAK), Suriye sınırında yaşayan Kürtler (GÖZYAŞINA YER YOK), Van’daki Ermeniler (ÖTEKILER), Adana Ceyhan’da bir mahallenin sakinleri (BENIM VAROŞ HIKAYEM) gibi, azınlıkları ve toplumun kıyısında yaşayan, sıra dışı insanları konu alıyor.” diyor.

Bu yılın programındaki yönetmenler, tabuların esiri olmadan, ülkelerinin geçmişini ve geleceğini, filmlerinde cesurca bir araya getiriyorlar. Festivalin sonuna doğru, Türk Sineması’nı değiştirmiş bir yönetmen, Yılmaz Güney; adına yapılmış bir belgesel ve kendisinin en ünlü eseri YOL filmi gösteriliyor.

Gasteig’ın Carl-Orff ve Carl-Amery salonlarında gerçekleşen festivalde tüm filmler, Türkçe orijinal versiyonu, Almanca ve İngilizce altyazılar eşliğinde gösterilecek. 29. Türk Film Günleri’nin tam programına www.tuerkischefilmtage.de adresinden ulaşabilirsiniz.

Bavyera’da hayat kurtaran iki Türk’e ödül

Geçtiğimiz aylarda, Nürnberg Başkonsolosluğu görev bölgesi içinde olan Schweinfurt kentinde, bıçaklı saldırıya uğrayan bir kadını kurtaran ve saldırganı etkisiz hale getiren Timur Dizlek ile Aschaffenburg’da nehre düşen üç kişiyi kurtaran Tolga Karabal, Münih Başbakanlık binası, Antiqurium salonunda yapılan bir törenle ödüllendirildi.

Kahramanlara ödül ve madalyaları Bavyera Başbakanı Markus Söder’in verdiği törende, Türkiye Cumhuriyeti Nürnberg Başkonsolosu Yavuz Kül de davetli olarak hazır bulundu. Bakan Söder ve Başkonsolos Kül, her iki vatandaşımıza övgü yağdırdı.

Haber: Taner Tüzün

 

Das Zusammenleben in der Stadt organisieren

Die Stadtverwaltung Nürnberg steht täglich vor der anspruchsvollen Aufgabe, das Zusammenleben von 530 000 Bürgerinnen und Bürgern zu organisieren – ob Altenpflege oder Kinderbetreuung, Schulbildung oder Freizeitgestaltung, Müllentsorgung, Straßenbau oder Bestattungswesen. Wir sind eine der größten Arbeitgeberinnen in ganz Nordbayern: Über 11 000 Beschäftigte setzen sich dafür ein, dass das Zusammenleben täglich aufs Neue gelingt. Wir kümmern uns um Umwelt, Bauen, Schule, Kultur, Soziales, Wirtschaft, Sicherheit und vieles mehr. Wir arbeiten für die Gemeinschaft und das Gemeinwohl. Wir sind den Bürgerinnen und Bürgern verpflichtet und keinen Gewinnmaximierungszielen, die irgendjemand vorgibt. Dieser Umstand macht den öffentlichen Dienst in gewisser Weise frei, verlangt aber auch ein besonders verantwortliches Handeln.

Mit dem Beschluss des Etats für 2018 hat der Nürnberger Stadtrat 227 neue Stellen geschaffen – so viele wie schon seit Jahren nicht mehr. Dies kam nicht von ungefähr. Die zusätzlichen Stellen sind neuen gesetzlichen Anforderungen geschuldet, aber auch den gestiegenen Aufgaben in vielen Bereichen der Verwaltung. Es nützt nichts, wenn wir zwar weitere Kindertagesstätten und Schulen bauen, aber dafür kein neues Personal einstellen.

Angesichts des Wachstums unserer Stadt ist kaum zu erwarten, dass in den kommenden Jahren die Arbeit weniger wird. Hinzu kommt, dass uns immer wieder Mitarbeiterinnen und Mitarbeiter verlassen. Viele junge Leute machen in der Stadt Nürnberg ihre Ausbildung. Das allein spricht für unsere Qualität. Doch einige wechseln ein paar Jahre später etwa in die Verwaltung ihrer Wohnortgemeinde im Umland. Sie gilt es kontinuierlich zu ersetzen. In den nächsten gut zehn Jahren werden zudem rund 25 Prozent unserer Beschäftigten in den Ruhestand gehen. Die Generation der „Baby-Boomer“ der 1950er und 1960er Jahre darf sich auf einen neuen Lebensabschnitt freuen. Doch unserer Verwaltung werden sie fehlen. Es wird also einen großen Bedarf an vielen neuen Kräften geben.

Dabei haben wir viel zu bieten und es gibt fast keinen Beruf, den es nicht bei uns gibt. Unsere Beschäftigten sind in mehr als 200 unterschiedlichen Berufen und Fachrichtungen tätig. Nur jede(r) Vierte arbeitet in der klassischen Verwaltung, die überwiegende Mehrheit hingegen als Lehrkraft oder im Erziehungswesen, bei der Berufsfeuerwehr, im Kultursektor oder im Handwerk, als Ingenieurin und Ingenieur, Juristin und Jurist oder als IT-Fachkraft.

Die Stadt bietet Chancen für Quereinsteiger genauso wie für Menschen, die als Verwaltungsfachangestellte(r) oder Beamter/Beamtin eine Verwaltungslaufbahn einschlagen wollen. Alle werden gebraucht. Jedes Jahr starten rund 125 Nachwuchskräfte in bis zu 30 verschiedenen Berufen ihre Ausbildung, ihr Duales Studium oder ihr Trainee-Programm bei der Stadt, ob als Tarifbeschäftigte oder im Beamtenverhältnis. Und bei uns lässt sich vieles lernen. Allein im gewerblich-technischen Bereich gibt es 16 verschiedene Berufe. Die Anforderungen unserer Stadt sorgen für Abwechslung.

Die Vielfalt unserer Bürgerschaft soll sich auch in ihrer Verwaltung widerspiegeln. Es ist uns daher ein Anliegen, auch und gerade Nürnbergerinnen und Nürnberger, deren Wurzeln in anderen Ländern liegen, für eine Ausbildung und/oder eine Berufstätigkeit bei uns zu gewinnen. „Ich geh zur Stadt“ – diese Entscheidung hätten wir gerne öfter von Bürgerinnen und Bürgern mit Migrationshintergrund – zum Beispiel mit türkischem.

Für das große städtische Team brauchen wir motivierte Mitarbeiterinnen und Mitarbeiter. Wenn Sie interessiert sind, gucken Sie doch mal unter www.karriere.nuernberg.de oder wenden Sie sich an unser Personalamt. Wenn Sie jemanden in Ihrer Familie oder im Bekannten- und Freundeskreis kennen, der oder die einen Ausbildungs- oder Arbeitsplatz sucht, dann machen Sie doch die Person auf die hervorragenden Möglichkeiten bei der Stadt Nürnberg aufmerksam. So helfen Sie mit, dass wir die Zukunftsaufgaben weiter gut bewältigen können.

Herzlichst

Ihr
Dr. Ulrich Maly
-Oberbürgermeister der Stadt Nürnberg