Es ist wieder soweit: heute, am 16.09.2014 beginnt ein neues Schuljahr. Für viele der Kinder die in die erste Klasse wohl einer spannendsten Tage überhaupt. Für diejenigen die schon länger die Schulbank drücken heißt es rein in neues Jahr voller Stehgreifaufgaben, Ausfragen und Schulaufgaben. Aber nicht nur für die Kinder auch für die Eltern ist der Schulstart meist Erleichterung und Stress in einem.
Viele der Eltern stehen oft zu beginn der Sommerferien vor einem nicht ganz einfachen Problem. Die Kinder sind für 6 Wochen zuhause und wollen beschäftigt werden. Vor allem für Familien in denen beide Elternteile arbeiten können die Sommerferien schon mal zu einer ziemlichen Herausforderung werden. Aber auch der Schulstart ist eine nicht ganz einfache Zeit. Meist müssen sehr viele der Sachen neu gekauft werden: Hefte, Bücher, Blöcke, Kunstsachen, Stifte und so weiter und so fort. Gerade diese Anschaffungen zum Anfang des Schuljahres stellen einkunftsschwächere Familien vor eine große Herausforderung und werden oft vergessen.
Aber es gibt auch viele positive Seiten am Schulstart, wie Kultusminister Dr. Ludwig Spaenle in einer Pressekonferenz zum Schuljahresanfang bekannt gibt. So wurden für das Schuljahr 2014/2015 4200 neue Lehrkräfte eingestellt, welche den Lehrbetrieb an den bayerischen Schulen unterstützen. Auch die Anzahl der Schulanfänger ist in diesem Jahr um zwei Prozent angestiegen, auf 109.900 im Vergleich zum Vorjahr. Besonders die Gymnasien stehen auch im Fokus des Kultusministers. Die Weiterentwicklung des Gymnasiums und das Diskussionsthema G8 sind weiterhin zentrale Punkte der bayerischen Bildungspolitik und werden in den kommenden Monaten weiter eifrig bearbeitet.
Schulstart
LAST – MINIT einen Job?
Auch dieses Jahr haben sich wieder viele Schülerinnen und Schüler um Ausbildungsplätze beworben um ab September in einen Ausbildungsberuf zu starten. Allerdings haben nicht alle das Glück eine passende Lehrstelle zu finden. Hier hilft die LAST-MINIT Ausbildungsmesse!
Am 13.09.14 findet in München die Messe statt, auf der zahlreiche Unternehmen sich vorstellen und auch noch Ausbildungsplätze vergeben. Auf der Messe werden Firmen aus der ganzen Stadt und Umgebung dabei sein. Das ist für viele vielleicht die letzte Chance, für das im September 2014 beginnende Ausbildungsjahr, noch einen Ausbildungsplatz zu finden. Alle interessierten Jugendlichen und Eltern sind herzlich Willkommen, sich die Unternehmen und Firmen anzuschauen.
Datum: 13.September 2014 Tag: Samstag Uhrzeit: 10.00-14.00 Uhr
Adresse: Im neuen Stadtteilzentrum Hasenbergl-Nordhaide der Münchner Volkshochschule im Kulturzentrum 2411 Direkt am U-Bahnhof Hasenbergl
Blodigstrasse 4, 2. Stock, Ecke Dülferstrasse.
19. Dünya Kupası’nı Nike’ı yenen Adidas kazandı
Görüntüde ulusal futbol takımları futbol oynuyor ama arka planda milyar dolarlık markaların sponsorluk savaşları var. Türkiye finallere katılamadı ama çeşitli nedenlerle bir takıma sempati duyuyor ve onun başarılı olmasını istiyoruz. Sirk cambazları gibi top oynayan 70’lerin Peleli, 80’lerin Socratesli Brezilya’sına sevgi duyanımız var, sadece Maradona yüzünden Arjantin’le gönül bağı kuranımız var, Cruyff sevdasına Hollanda’dan başka takım tanımayanımız var, ne olursa olsun Almanya diyenimiz var… Biz bu sevdayla sahaya bakarken dev markalar ulusal logoların yanına yapıştırdıkları markalarıyla bize bakıyorlar.
Bizden, eğer Neymar’ı beğeniyorsak giydiği Nike ayakkabıyı almamızı, yok eğer sıkı bir Messici isek Adidas formayı tercih etmemiz gerektiğini belletiyorlar. Tıpkı Hollywood filmlerindeki beğendiğimiz oyuncunun içtiği coca colanın bilinç altımıza nakşedilmesi gibi…
Dünya Kupası da bir film gibi, onlarca uluslararası markanın podyuma çıktığı bir plato. Spor malzemeleri satanlar, yayıncılar, otomobil, içecek ve elektronik markaları.
Brezilya düzenlenen 19. Dünya Kupası 32 takımla başladı. İspanya ve İtalya’nın elenmesi dışında beklenen takımlar 16’lı gruplara kaldı. Ama işte ne olduysa oradan sonra oldu; enteresan bir şekilde son 16′ya kalan takımlar arasında; sponsoru Nike olan bir takım yine Nike olan bir takımla karşılaşmadı. Bu tesadüf Adidas ve Puma için de geçerli oldu. Son 16′da 5 Nike , 5 Adidas, 4 Puma, 1 Lotto bir de Burdda vardı.
Çeyrek finale kalan 8 takımın eşleşmelerine baktığımızda bu tesadüf sürüyordu. 3 Nike, 3 Adidas takımları birbiriyle karşılaşmadı. Yarı finalde ise Adidas’ın sponsor olduğu Almanya, Nike’ın sponsor olduğu Brezilya’yı eleyince finalin bir ayağı Adidas olmuştu. Eğer bu tesadüf devam etseydi Nike’ın Hollandası, Adidas’ın diğer finalisti Arjantin’i yenmeliydi ve bir Adidas – Nike finali olmalıydı. Ancak tesadüfü penaltıyı kaçıran Sneijder bozdu ve Adidas’lı Arjantin finalde Adidas’lı Almanya’nın rakibi oldu. Hem de Dünya Kupası’nın resmi futbol topu Brazuca’nın da Adidas olduğunu hatırlatmalıyım. Bu Dünya Kupası’nın sponsor savaşını finale iki takım birden çıkaran Adidas kazandı. Nike ise umutlarını 2016 Avrupa Şampiyonası’na saklayacak görünüyor.
Nike, sponsor olduğu 10 millî takımın oyuncuları için yılda 182 milyon dolar harcıyor. Firmanın açıkladığı ekonomik verilere göre en büyük harcama yaklaşık 57 milyon dolar ile Fransa için yapılıyor. İngiltere için 40, Brezilya için ise yılda 33 milyon dolar malzeme tedarikinde bulunuyorlar. Adidas’ın bu alanda en büyük destekçisi FIFA. 2030 yılına kadar uzatılan anlaşma ile Adidas, FIFA organizasyonlarının en önemli parçalarından biri hâline gelmiş durumda. Belki de bu yüzden firmanın en büyük yatırımı futbol ürünlerine gerçekleştiriliyor. Dünya Kupası’nda sponsor olduğu 9 takım için yılda 110 milyon dolar harcama yapıyor. Bunlar içerisinde tabii ki en büyük pay 35 milyon dolarla Alman Millî Takımı’na ait. Daha sonra İspanya, Rusya, Arjantin geliyor.
Evet, futbol sadece futbol değil, bunu öğrendik ama böyle giderse azı futbol, çoğu ticaret olacak.
Taufkirchenliler DİTİB iftarında buluştu
Ditib Taufkirchen teşkilatının Ritter-Hilprand salonunda gerçekleştirdiği iftar davetine Türk ve Alman misafirlerin ilgisi yoğundu.
Yaklaşık 150 kişinin katıldığı iftarda din işleri ataşesi Kuddusi Uysal bir konuşma yaptı. Cami imamı Ahmet Top‘un okuduğu ezanla açılan iftara Taufkirchen belediye başkanı Alfred Widmann, toplum bilimci prof. Klöck, katolig kilisesinin temsilcileri, çok sayıda siyasetçi ve STK temsilcileri katıldı. Taufkirchen itfaiyesi ve Caritas Taufkirchen‘de aralarında bulunduğu davette kültürler ve dinler arası diyaloğa vurgu yapıldı.
Camide Lezizel mantılı iftar
Münih`te bu yılın başında Lezizel adıyla ürettikleri mantıyla büyük beğeni toplayan kardeşler Uğur ve Oğuz Örgün, Mehmet Akif Camii`nde bir iftar yemeği verdi.
Camii mutfağında hazırlanan leziz menüye ek olarak kendi imalatları olan Lezizel Mantı hazırlayıp, kendi elleriyle misafirlere ikram ettiler. Sempatik ve cana yakın tavırlarıyla dikkat çeken kardeşler “Yıllarca bu semtte yaşadık, burada büyüdük, o nedenle Mehmet Akif Camii`nin bizim için yeri ayrı. Artık burada oturmasak da ilk iftar davetimizi eski camimizde vermek istedik, fakat diğer camilerde de iftar vereceğiz” şeklinde konuştular.
SPD’den Etnografya Müzesi’nde iftar
Bavyera Parlamentosu SPD grubu Etnografya Müzesi’nde bir iftar yemeği verdi. Bu yıl 6.’sı gerçekleşen iftar davetinde ilk kez milletvekili Arif Taşdelen ev sahipliği yaptı.
Münih Etnografya Müzesi’nde verilen iftara SPD fraksiyon sözcüsü Marcus Rinderspacher, milletvekili Isabell Zacharias, belediye meclisi üyeleri, Türk ve Amerikan Konsolosları ve STK temsilcileri katıldı.
Arif Taşdelen yaptığı selamlama konuşmasında bu yıl ilk kez ev sahipliği yaptığı için duyduğu sevinci dile getirirken, SPD’de iftar daveti geleneğini oluşturan Isabell Zacharias’a da teşekkür etmeyi unutmadı. Taşdelen konuşmasında, çifte vatandaşlık, tabutsuz defin ve uyum yasa tasarısı gibi konulara değindi. Okunan ezanla açılan iftarın ardından konuşan Rinderspacher ise “çifte vatandaşlık konusunda SPD yapabileceğinin en iyisini yaptı” dedi ve burada uzun yıllar yaşayan göçmenlerin en azından yerel seçimlerde oy kullanabilmeleri gerektiğini vurguladı.
Moeller iftar verdi
ABD Münih Başkonsolosu Bill Moeller, konsolosluk malikanesinde iftar yemeği verdi.
İftar öncesi bir selamlama konuşması yapan Başkonsolos Bill Moeller geleneksel olarak düzenlenilen iftar davetinde Müslüman toplumla bir araya gelerek diyaloğu derinleştirmekten mutluluk duyduğunu belirterek “Ramazan ayı barış ve hoşgörü ayıdır. Bu ayın sadece insanlarla tanrı arasındaki bağa değil, diğer insanlarla olan bağlarına da yansımasını, güzelleştirmesini dilerim. Ramazanınız mübarek olsun” şeklinde konuştu.
Penzberg Cami imamı Benjamin İdriz’in okuduğu ezanla açılan iftarda Türk ve Arap mutfağından zengin çeşitler sunuldu. İftar sonrası sofra duası da yapan İdriz “Bana ‚Amerika bazen Müslüman ülkelere saldırıyor, onların iftar davetine katılmak bir çelişki değil mi‘ diye soruyorlar. Bence birbirimizi tanımak için bu fırsatları değerlendirmeliyiz.“ dedi.
Türkiye kökenli Amerikan konsolosu Leyla Öneş‘in Münih‘teki son resmi iş günü olması duygulu anlar yaşattı.
İftara Türkiye Cumhuriyeti Münih Başkonsolosu Hidayet Eriş’in yanı sıra çok sayıda siyasetçi ve STK temsilcileri de katıldı.
Ramazanda 12 çeşit ana yemekli iftar menüsü
Münih`te Goethestr.`de uzun yıllardır faaliyet gösteren Sultan Backparadies Ramazan ayı boyunca üstü kapalı terasında müşterilerine iftar büfesi sunuyor.
Ramazan deluxe menü adıyla sundukları açık büfe 12 ile 17 çeşit arasında değişen ana yemek, iki çeşit çorba seçeneği, sıcak meze tabağı, salata ve tatlıdan oluşuyor. Su ve çay da dahil olan bu zengin menünün fiyatı ise 17,95 Euro. Çocuklar bu fiyatın yarısını ödüyor.
Yemeklerin çoğunu İranlı yardımcısıyla birlikte kendisinin yaptığını söyleyen mekan sahibesi Sümeyye hanım “Tüm malzemeleri özenle seçerek alıyoruz. Mutfakta tüm yemekler
mutlaka benim elimden geçer. Bu mübarek ayda büyük bir aile gibi hissederek terasta hep birlikte orucumuzu açmak güzel bir duygu” şeklinde konuştu.
Özellikle tatlı ve pastalarıyla da bilinen Sultan Backparadies Ramazan ayında özel pideler de satışa sunuyor. Sultan Backparadies Ramazan dışında da her gün Goethestr. 40 numaralı adresten teras ve kapalı cafe bölümüyle hizmet veriyor.
Beyaz cennet; Pamukkale
Termal turizm açısından da çok zengin olan Pamukkale, tarih ve doğanın buluştuğu bir turistik bölge olarak her yıl milyonlarca yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret ediliyor
Asırlardır birçok uygarlığa ev sahipliği yapan Pamukkale, eşsiz görünümü ve topraklarında barındırdığı tarihin izleriyle Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden biridir. Doğa ile tarihin buluştuğu bu eşsiz belde, şifalı suları ve travertenleriyle UNESCO‘nun ‚Dünya Kültür Mirası Listesi‘ne alınmıştır.
Pamukkale, ayrıca Türkiye‘de deniz turizmine alternatif önemli merkezlerden biridir. Denizli, dünyaya açılan penceresi Pamukkale travertenlerinin sunduğu görsel zenginliği sayesinde yılda 1 milyonun üzerinde yerli ve yabancı turisti ağırlamaktadır.
Romalılardan kalma kutsal şehir Hierapolis ile iç içe olan Pamukkale, kent merkezine 20 kilometre uzaklıktadır. M.Ö.197 yılında kurulan Hierapolis, Hz. İsa‘nın havarilerinden St. Philip‘in öldürülmesi ve onun adına anıt mezar yaptırılması nedeniyle inanç turizmi açısından da son derece önemlidir. Arkeolojik kazılarda bulunan tarihi eserler, Hierapolis Arkeoloji Müzesi‘nde sergilenmektedir.
Apollon Tapınağı
Mevcut tapınak, eski ve dini mağara olarak bilinen Plutonion üzerine kurulmuştur. Yerli halkın en eski dini merkezi olan bu yerde Apollon, bölgenin Ana Tanrıçası Kybele ile buluşmuştur.
Tiyatro
Yamaca yaslanmış tüm cephesiyle birlikte korunabilen büyük bir yapıdır. İnşasına MS. 62 yılında Flaviuslar döneminde başlanmış, MS. 206 yılında tamamlanmıştır. 50 oturma sırası ve 8 merdivenli 7 bölümden oluşmaktadır
Nekropol (nekro: ölüler polis: şehir)
Batıdaki traverten alanları dışında kalan üç yönde nekropol alanları bulunmaktadır. Bunlar yoğunlukla Tripolis-Sardes‘e giden kuzey yolunun ve Laodikeia-Colossae‘ye giden güney yolunun iki tarafında yer alır. Mezarlarda kireçtaşı ve mermer kullanılmıştır
Laodikeia
Çürüksu (Lykos) ırmağının güneyinde kurulmuştur. Kentin adı antik kaynaklarda daha çok „Lykos‘un kıyısındaki Laodikeia“ şeklinde geçmektedir. Diğer antik kaynaklara göre ise kent MÖ. 261-263 yılları arasında II. Antiokhos tarafından kurulmuş ve kente Antiokhos‘un karısı Laodikeia‘nın adı verilmiştir.
Laodikeia, MÖ. I. yüzyılda Anadolu‘nun en önemli ve ünlü kentlerinden biridir. Kentteki büyük sanat eserleri bu döneme aittir. Romalılar da Laodikeia‘ya özel bir önem vermişler ve Kıbyra (Gölhisar-Horzum) Conventusu‘nun merkezi yapmışlardır.
Laodikeia‘nın yapıları;
Büyük Tiyatro
Antik kentin kuzeydoğu tarafında, araziye uygun olarak Roma inşa tarzında yapılmıştır. Yaklaşık 20 bin kişiliktir.
Küçük Tiyatro
Büyük tiyatronun 300 metre kadar
kuzeybatısında yer almaktadır.
Araziye uygun olarak Roma tarzında inşa edilmiştir.
Yaklaşık 15 bin kişi alabilecek büyüklüktedir.
Anıtsal Çeşme
Kentin ana caddesi ile ara caddesi köşesinde yer almaktadır. İki cepheli olarak yapılmış havuz ve nişleri vardır.
Meclis Binası
Kentin güneybatısındadır. Dikdörtgen planlı olan anıtsal yapı, doğu-batı yönünde uzanmaktadır. Ana girişi doğu cephesindedir.
Zeus Tapınağı
Antik Laodikeia kentinin sütunlu caddesinin doğu kesiminde, küçük tiyatro ile Nymphaeum (anıtsal çeşme) arasında yer almaktadır.
Büyük Kilise
Sütunlu caddenin güneyinde caddeye bitişik olarak inşa edilmiştir. Ana girişi kilisenin batısındadır.
Pamukkale‘nin hemen yakınındaki Karahayıt ve Gölemezli‘deki termal kaynakların romatizma, kalp, mide, damar sertliği, tansiyon ve deri rahatsızlıklarına iyi geldiği bilinmektedir. Bölgedeki bazı oteller, termal tedavi konusunda eğitim almış uzman personeliyle sağlık turizmine yönelik hizmet vermektedir. Pamukkale‘deki termal havuz, yaz-kış ısısı değişmeyen 35 derecelik suyuyla turistlerin keyifli zaman geçirmesine de imkan sağlamaktadır.
Ne yenir
Klasik yemeklerin dışında yöresel yemekleri de tadabilirsiniz.
– Pamukkale kebabı
– Patlıcan kebap
– Denizli mantısı
– Gözleme
– Yoğurtlu patlıcan gömmesi
Neler yapabilirsiniz
– Hierapolis ve Laodikeia antik kentlerini gezebilirsiniz.
– Apollon Tapınağı‘nı ziyaret edebilirsiniz.
– Eşsiz güzellikteki travertenleri görebilirsiniz.
– Nekropol antik kentini ziyaret edebilirsiniz.
– Zeus Tapınağı‘nı görebilirsiniz.
– Meşhur Pamukkale kaplıcalarına girebilirsiniz.
– Yeşildere Şelalesi ve çevresini gezebilirsiniz.
– Pamukkale Arkeoloji Müzesi‘ni ziyaret edebilirsiniz.
Sonne, Strand und Meer- aber auch an den UV- Schutz gedacht?!
Seit Monaten freuen wir uns auf den Sommer und nu’ ist er schon da. Neben dem „sich besser fühlen“, dient das UV- Licht auch unserer Gesundheit. Das UV- Licht stärkt unser Immunsystem und aktiviert die Bildung des Vitamin D. Damit aber die gute Laune nicht auf der Strecke bleibt, sollte man den UV- Schutz nicht in Vergessenheit geraten lassen.
Sensible oder empfindliche Haut galt früher eher als Ausnahmeerscheinung, doch mittlerweile nicht mehr. Ausschlaggebend dafür sind umwelt- und lebensstilbedingte Faktoren.
Viele Menschen haben von Natur aus eine äußerst niedrige Reizschwelle, so dass schon ein weniger UV- Lichteinfluss zu schnellen Rötungen, Spannungsgefühlen oder gar zu einem Sonnenbrand führen kann. Wenn diese Einflüsse sich intensivieren, verringert sich auch die Resistenz unserer Haut. Daher ist es unerlässlich an den Sonnenschutz zu denken. Da die negativen umwelt- und lebensstilbedingten Faktoren tendenziell eine Steigerung von Jahr zu Jahr erfahren, sollte dies auch ein Thema für die „normale Haut“ sein.
Bei Sonnenschutzprodukten sollte speziell darauf geachtet werden, dass diese frei von Duft- und Konservierungsstoffen sind. Als Wirkstoffe sollten diese Dexpanthenol oder Aloe Vera beinhalten, die hautschonender sind als Emulgatoren. Folglich reicht es nicht aus, „nur“ auf einen hohen LSF zu achten, welches nur die Eigenschutzzeit der Haut verlängert, aber keine direkte Einwirkung auf das Wohlbefinden der Haut hat.
Ein neuer Trend sind mineralische Lichtschutzfilter. Vorteile dieser Wirkstoffe sind, dass diese die Haut weniger belasten, da sie nicht synthetisch hergestellt werden. Anders erklärt, dringen diese Pigmentpartikel nicht bis tief in die Haut ein, sondern lagern sich an der Oberfläche ab und reflektieren das Sonnenlicht. Dadurch sind diese Wirkstoffe hautschonender und bieten sofortigen Schutz an. Im Gegensatz dazu absorbieren chemische UV- Filter das Licht und wandeln es in Wärme um. Jedoch bestehen Produkte mit hohem LSF aus chemischen und mineralischen Filtern, um die Wirkung der UVB- Strahlen nicht gänzlich zu stoppen, aber dennoch einen optimalen Schutz zu gewährleisten.
Reminder
• im Wasser / an weißen Stränden erhöht sich die Strahlenbelastung der Sonne!
• beim Kauf von Sonnenschutz-Produkten auf den Zusatz „mit UV-A-Filtern“ achten Eigenschutzzeiten der Haut
Typ 1 (Keltischer Typ): Haut sehr hell ; Haarfarbe rot oder blond Eigenschutzzeit: 5- 10 Minuten; erhöhte und sofortige Sonnenbrandgefahr
Typ 2 (Nordischer Typ): Haut hell ; Haarfarbe blond
Eigenschutzzeit: 10- 20 Minuten; schnelle Sonnenbrandgefahr
Typ 3 (Mischtyp): Haut mittel; Haarfarbe hell- oder dunkelblond
Eigenschutzzeit: 15- 20 Minuten; leichter Sonnenbrand
Typ 4 (Mediterraner Typ): Haut bräunlich oder olivfarblich; Haarfarbe dunkel
Eigenschutzzeit: 20- 25 Minuten; gelegentlich leichte Sonnenbrandgefahr
Typ 5 (Dunkler Typ): Haut braun; Hautfarbe dunkel oder schwarz
Eigenschutzzeit: über 30 Minuten; fast nie Sonnenbrandgefahr