Salı, Ekim 14, 2025
Startseite Blog Sayfa 30

NSU kurbanı Enver Şimşek’in adı Jena’da yaşayacak

Almanya’da NSU (Nasyonal Sosyalist Yeraltı) cinayetleri serisinin ilk kurbanı olan Enver Şimşek’in adı, ölümünün 20. yılında Jena’da bir meydana verildi.

NSU’nun üç üyesinin de doğup büyüdüğü yer olan Jena şehrinin Winzerla semtindeki tramvay durağı ile süpermarket arasındaki alana Enver Şimşek’in adının verilmesi, mahalle sakinlerinin oylaması sonucu gelişti. Meydana, Enver Şimşek adının verilmesinin yanı sıra, bir de üzerinde ‘insan onuru dokunulmazdır’ ifadesi yer alan bir anı plaketi konuldu.

‘Enver Şimşek’in şerefli anısını temsil ediyor

Müzik programı ile başlayan açılış töreninde birer konuşma yapan Başbakan Bodo ile Belediye Başkanı Nitzsche, Enver Şimşek’in adının verildiği meydanın, Enver Şimşek’in şerefli anısını temsil ettiğini vurguladılar. Başbakan ve Belediye Başkanı “Thüringen ve Jena özel sorumluluklarını kabul ediyor. Köken, din, ten rengi Thüringen’de rol oynamalıdır. Kurbanlara, Jena şehir merkezinde kalıcı bir yer sağlamak bizim vazifemizdir.” şeklinde konuştular.

“Yabancı düşmanlığına karşı kararlı ve güçlü bir mesaj”

Nürnberg Başkonsolosu Serdar Deniz de, Enver Şimşek’i Nürnberg’de, ölümünün 20. yılında andıklarını belirterek başladığı konuşmasında şunları söyledi: “NSU kurbanı kardeşimiz ve vatandaşımız Enver Şimşek, 9 Eylül 2000 tarihinde Nürnberg’de çiçek satarken aracının içinde hunharca katledilmiştir. Bu cinayet ancak 11 yıl sonra NSU adı verilen aşırı sağcı bir terör örgütünün cinayetler serisinin ilk katliamı olarak kayıtlara geçmiştir.
Kuzey Bavyera ile birlikte görev bölgemi teşkil eden Thüringen Eyaleti’nde NSU kurbanı vatandaşımızın isminin bir meydana verilmesinin, aşırı sağ ve yabancı düşmanlığına karşı kararlı ve güçlü bir mesaj teşkil ettiğini düşünüyoruz.
Bu vesileyle, başta Jena kentinin değerli sakinleri olmak üzere, bu anlamlı fikrin ortaya atılmasında ve bilahare hayata geçirilmesinde emeği geçen Thüringen Eyaleti’ndeki resmi ve özel bütün kurum ve yetkililere teşekkür ediyoruz. 

Alman Şansölyesi Sayın Merkel’in de haklı olarak vurguladığı gibi, ırkçılık bir zehirdir. Bu zehrin kangren olmadan toplumun bünyesinden atılması ise, topyekün ve sürekli bir çaba gösterilmesini zorunlu kılmaktadır. Sadece, her cinayetten sonra faillerin yakalanmasına yönelik çabalar ve hayatını kaybedenlere taziyede bulunulması sorunu ortadan kaldırmamaktadır. Irkçılığı ve yabancı düşmanlığını yaratan ve besleyen iklimi köklü biçimde değiştirmedikçe, bu saldırıların da sonunun gelmesi hayalden ibarettir.

Bu noktada, başta Alman hükümeti ve Alman toplumunun ırkçılığa karşı olduğuna inandığımız büyük çoğunluğunun bu iklimi sorgulamasını ve yeni bir birleştirici, kapsayıcı atmosferin Almanya’ya hakim olması için gayretlerini yoğunlaştırmasını ümid ediyoruz.

Yarım asrı aşkın zamandan bu yana bu ülkede yaşayan Türklerin artık göçmen değil, Almanya’nın asli unsuru olduklarının ve ‘öteki’ olarak nitelendirilmeyi hak etmediklerinin Alman dostlarımız tarafından idrak edilmesi ve içselleştirilmesinin zamanı çoktan gelmiş ve geçmektedir.”

Haber & Foto: Taner Tüzün

Münih’te yeni korona tedbirleri

Münih Anakent Belediye Başkanı Dieter Reiter koronavirüs yayılma eğiliminin artması dolayısıyla karalaştırılan yeni kısıtlamaları açıkladı.

Münih’te son 7 günde korona vakalarının 100 binde 50 sınırını aşması üzerine kararlaştırılan kısıtlamalar, önümüzdeki perşembe gününden itibaren (24.09.2020) şimdilik bir hafta sürecek.

Geçtiğimiz hafta sonu Münih’te büyük insan topluluğunun katılımı ile şehrin merkez noktalarında maske takma ve sosyal mesafe kurallarına uyulmadan gerçekleşen etkinlikler sonucu virüs yayılma hızını arttırdığı gerekçesiyle kentin merkez bölümleri ve trafiğe kapalı caddelerinde (Marienplatz, Karlplatz, Odeonsplatz, Schützenstrasse, Sendlinger-Tor-Platz, Viktualienmarkt) genel maske takma zorunluluğu kararlaştırıldı.

Kısıtlamalar, özel ve topluma ait mekanlarda olduğu kadar gastronomi işletmelerinde de geçerli olacak. Her türlü ortamda aynı hanede ikamet edenler, eşler, kardeşler, hayat arkadaşları ve birinci dereceden akrabalar sadece bir diğer handen kişilerle veya en fazla beş kişilik gruplar bir arada olabilecek.

Düğün, doğum günü, cenaze, dernek veya siyasi parti toplantıları gibi umuma mahsus olmayan etkinliklerde katılım kapalı mekanlarda 25 ve açık mekanlarda 50 kişinin katılımıyla sınırlı kalacak. Etkinliği düzenleyen sorumlunun da hijyen ve virüsten korunma kurallarına uyulduğunu talep edildiğinde kanıtlaması gerekecek.

Belediye Başkanı Dieter Reiter konuyla ilgili çağrısında, “Son günler maalesef insanların dikkatinin azaldığını ve korona salgını tehlikesinin hafife alındığını gösterdi. Güncel gelişmeleri göz önünde bulundurularak alınan tedbir kurallarına tüm Münihlileri, hem kendi hem de etrafındaki insanların sağlıklarını koruma bakımından, uymaya çağırıyorum.” dedi.

Haber: Orhan Tinengin

Meral’in Kitap Bahçesi: “Korku işe yarayabilir ama korkaklık hiçbir işe yaramaz.”

Korku ve gerilim seven arkadaşlar aramızda mı? Bu hafta seçtiğim romanlar sizi biraz gerebilir.

Bu duygunun insan beyni üzerindeki etkisini, insanı nasıl ele geçirdiğini, nasıl hükmettiğini merak etmek, üzerinde biraz araştırma yapmak bile bazen ürkütücü olabiliyormuş.

Ya ondan aldığımız hazza ne demeli? Hani yüksekten atlayınca ya da müthiş hızlı bir roller coaster ile hızla iniş yapınca hissettirdiği duygunun verdiği o hazdan bahsediyorum. Tabi ki bir şekilde güvenli olduğuna inanmışızdır. Bu rahatlatıcı olur. Gerilim filmleri ya da romanları da aynı şekilde insana, heyecanda tavan yaptıran o hazzı doyurmak amaçlı yapılmış sanat ürünleridir aslında. Korka korka okuyoruz, tir tir titreyerek izlemeye devam ediyoruz. 

Yapılan araştırmalarda korku filmi izlerken beyinde gerçekleşen aktiviteler MR cihazlarıyla ölçümlenmiş. Korkunun ve kaygının yükseldiği zamanlarda beynin görsel ve işitsel algılarıyla ilgili kısmının daha aktif olduğu gözlemlenmiş. Yani filmler hayal gücümüz zayıfsa kitaplardan daha korkutucu olabiliyor… 

O -Stephen King

Bu alanda çalışmalar yapmış duayen isimlerden Stephen King’den bahsetmezsek yazı eksik kalırdı. Neredeyse bütün kitapları filme de uyarlandı. Ki bunların bazıları hayatımızda çok önemli bir yere sahip.  Yeşil Yol, Esaretin Bedeli, Mahşer, Hayvan Mezarlığı gibi. Kesinlikle son derece başarılı bir isim Stephen King.
O, 1700’lü yıllardan beri, Derry şehrinde yaşayan insanları öldüren ve her 27 yılda bir uyanan bir yaratıktır. Kendilerine Kaybedenler Kulübü adını takan yedi çocuk O’nu fark eder ve peşine düşer. Ama O şehir kurulduğundan beri burada yaşadığı için aynı zamanda şehrin kendisidir.
İlk sayfadan itibaren okuyucuyu etkisi altına alan korku-gerilim türündeki bu romanı elinizden bırakmanız çok güç olacak…

KEMİK BAHÇESİ -Tess Gerritsen

Çok başarılı bir isim, bir kadın yazar Dr. Tess Gerritsen.
‘Kadın Yazar’ ibaresini özellikle söylemek istedim. Çünkü çok eskilerde bu pek kabul görmezmiş. Bu nedenle kadın yazarlar tarafından yazılan romanlar ya isimsiz, ya farklı isimlerde ya da sadece soy isimleri kullanılarak basılırmış. Birkaç örnek ister misiniz?  Şu meşhur Harry Potter ve yazarı J.K. Rowling mesela. Yayıncıları bir kadın tarafından yazılan büyücü hikâyelerinin çok fazla okunmayacağını düşünmüş nedense.. 
Sonra Jane Eyre ve Uğultulu Tepeler gibi çok satan klasik romanların yazarları üç kız kardeş var ama biz onları Bronte Kardeşler olarak tanıdık. “Kendimizi kadın olarak tanıtmak istemedik çünkü kadın yazarlara ön yargıyla yaklaşıldığına dair bir izlenimimiz vardı.” demiş kendi kuşağında abla Charlotte Bronte.
Ve Bülbülü Öldürmek. Birkaç hafta önce bahsetmiştim. Çok etkilendiğim bir başucu romanı. Yazarı Nelle Harper Lee aynı malum sebeplerden ötürü ilk ismini kullanmamış.
İspatlarıyla ortada ki, kadınlar da pekala çok satan romanlar yazabilir. Ve kadınlar da çok iyi korku–gerilim hatta polisiye romanı yazabilir. Agatha Christie gibi, Tess Gerritsen gibi.

Kitabımıza dönecek olursak; 1800’lü yıllarda yazılmış bir mektubun günümüze kadar gelmesi ve tüm birikimiyle satın aldığı evin bahçesinde yabani otları temizlerken ortaya çıkan kemikler, Julia’ın hayatını altüst eder. Julia, merakına yenik düşer ve o kemik kalıntıların peşine düşer. 1800’lü yıllarda yaşanmış olaylara, cinayetlere, entrikalara, korkuya şahit oluyoruz bu kitapta. Karma karışık olayları bile oldukça akıcı bir dille ve sade betimlemeleriyle anlatmayı yine başarmış Tess Gerritsen.

KAFES -Josh Malerman

Okuyucuları tarafından filminden daha etkili olduğu düşünülen -ki bence filme uyarlanmış bütün romanlar öyledir- Kafes çok ilgi gördü. Bol ödüllü bir çalışma olmuş. Ve yazarın diğer kitaplarını da ister istemez merak ediyorsunuz. Özellikle Bird Box, Kırmızı Piyano, Malorie…
İlginç bir şekilde gördükleri bir şeyden dolayı, bilinçsizce kendini öldüren insanların sayısı sürekli artıyor. Ve çare olarak bir göz bandıyla yaşamayı öğreniyorlar. Hayatta kalmak için asla açmıyorlar gözlerini. Tek rehberleri ses. Birbirleriyle olan dayanışmaları, Malorie’nin çocuklarını korumak için verdiği mücadele ve ölüm kalım savaşları…  Peki bu insanları korkutan, intihara sürükleyen gizemli şey nedir?  Hayatta kalmayı, o gizemli şeyden kurtulmayı başarabilecekler mi?
Gerilimi yüksek bir roman Kafes.

Gerilimsiz, korkusuz ama heyecanı eksik olmayan bir hayat diliyorum…

Sağlıkla kalın…
Meral Türkdoğan

Main Image by OpenClipart-Vectors/Pixabay

Münih’te bu yıl ‘5. mevsim’ yok!

Münih’te her yıl bu günlerde başlayan Oktoberfest, bu yıl pandemi nedeniyle gerçekleşmiyor. Yetkililer, iptal kararını geciktirmeye çalıştılarsa da birkaç ay öncesinden kesinleşen bu karar, Münihliler için kabullenilmesi oldukça güç olmuştu.

Tam da Oktoberfest’in başlaması planlanan şu günlerde koronavirüs vaka sayılarının Münih’te her zamankinin üzerine çıkması, verilen kararın ne kadar doğru olduğunu gösteriyor. Son bir haftanın ortalama yeni vaka sayısı günlük 50’yi aşmış bulunuyor.  

Oysa Münihliler, normal şartlar altında bu yıl 19. Eylül’de başlaması gereken Oktoberfest’e alternatif planlar yapmaya başlamışlardı bile. Münihli birahaneler mekanlarında Oktoberfest’e saygı etkinlikleri yapacaklarını duyurmuş, farklı alanlarda ‘Wiesn’ mottolu minik çaplı özel etkinlikler planlanmıştı. Hatta Oktoberfest’in yapıldığı alanda yasaklara karşı gösteri yapmak için başvuruların yapıldığı bildirilmişti. Bu da normalde belli alanlarda geçerli olan alkol yasağının bu hafta sonu için Theresienwiese’yi de dahil etmesine yol açtı.

Hafta sonu geçerli olan alkol yasağı normalde Münih’in hotspot noktaları olan Baldeplatz, Gärtnerplatz, Gerner Brücke, Reichenbach ile Wittelsbacher köprüsü arasını ve Wedekindplatz meydanlarını kapsıyor. Oktoberfest’in normalde başlama günü olan 19 Eylül’de ise Theresienwiese de bu yasağa dahil oluyor. Sabah saat 9.00’dan Pazar günü saat 6.00’a kadar. Alkol yasağına uyulmadığı takdirde tüketenleri 150 Euro, satanları ise 500 Euro gibi cezalar bekliyor.

Dünyanın her yanından 6 milyonun üzerinde ziyaretçisiyle Oktoberfest’in bu yıl malum nedenlerden gerçekleşmemesi tartışmasız doğru bir karar. Yine de bu karar, en azından bir kesim yerel halk için bu yılı daha da zorlu kılıyor. Münih’te önümüzdeki iki hafta boyunca ‘5. Mevsim’e özel’ Bavyera yerel kıyafetleriyle dolaşan insanlara daha sık rastlarsanız şaşırmayın.

Düşün-Yazı Atölyesi ile kendinizi keşfedin

Topluluklar için felsefe, felsefi danışmanlık ve yazı atölyeleri gerçekleştiren Dr. Fulya Sormaz Öğüt, düşünmenin ve yazmanın iyileştirici yönlerini bir programda sunuyor.

Yetişkinler için birebir ve online gerçekleştirilen Düşün-Yazı Atölyesi, kişinin duygu ve düşüncelerini yazıya dökerek negatif duyguları bilinç altından bilinç düzeyine çıkarmasına yardımcı oluyor. Böylelikle duygusal boşalım yoluyla duygularla yüzleşme ve iyileşme sağlanıyor.

Düşün-Yazın’ın modern psikolojide en etkili yöntem olarak kullanıldığını belirten Fulya Sormaz Öğüt şöyle diyor: “Duygularımızı yazıya dökerken beynimizin her iki bölgesini de çalıştırdığımız için duygunun boşalması hızlanır. Nereden başlayayım, nasıl yazayım, kendime yolculukta yazmak bana ne sağlar’ diye soruyorsanız ve bu konuda derinleşmek, kendinizi keşfetmek ve iyi’leşmek istiyorsanız ‘Düşün-Yazı’atölyemize katılabilirsiniz.”

Detaylı bilgi için:
Tel: 02164827838 – 05332080081
Mail: fulyasormaz@hotmail.com

Münihliler Nükhet Kıvran’ı son yolculuğuna uğurladı

Uzun ve zorlu bir hastalık sürecinin ardından geçtiğimiz pazartesi günü yaşamını yitiren Nükhet Kıvran, ailesi ve sevenleri tarafından son yolculuğuna uğurlandı.

Münih ‘Neue Südfriedhof’ta gerçekleşen cenaze törenine Münih Anakent eski Belediye Başkanı Christian Ude (SPD), Bavyera Parlamentosu Başkan Vekillerinden Markus Rinderspacher (SPD), Münih 3. Belediye Başkanı Verena Dietl (SPD), Eyalet Milletvekili Arif Taşdelen (SPD), Eyalet Milletvekili Gülseren Demirel (Yeşiller) ve Münih Eğitim Ataşesi Prof. Dr. Mustafa Çakır’ın yanı sıra çok sayıda siyaset ve sivil toplum kuruluş temsilcileri de katıldı.

Düzenlenen cenaze ve defin töreninin açılış konuşmasını yapan Üçbeş Kişi derneğinin kurucularından Levent Ekiz, farklı faaliyetlerdeki yol arkadaşlığı yaptığı Nükhet Kıvran’ın çalışmalarından ve güçlü kişiliğinden bahsederek ‘özellikle yabancı kökenlilere yerel seçim hakkı’ hedefinin takipçisi olacağını vurguladı.

Uzun yıllar SPD üyesi olan Kıvran’ın partidaşları Christian Ude ve Markus Rinderspacher, yaptıkları konuşmalarda Kıvran’ın dil, din, ırk gözetmeden yardıma ihtiyacı olanların yanında olduğuna ve topluma sunduğu katkılara vurgu yaptı. Rinderspacher, “Toplumsal gelişmeleri öngörebilme yeteneği ile Münih’in göçmen siyaset tarihinde ve SPD partisinin Münih geçmişinde önemli bir yeri olan arkadaşımızı kaybettik.” diyerek anısını yaşatacaklarını belirtti. Kıvran’ın da yönetim kurulu üyesi olduğu Before derneği adına konuşan Ude ise, aramızdan çok erken ayrıldığı için duyduğu üzüntüyü ifade ettiği konuşmasında, Kıvran’ın dik duruşuyla yaptığı çalışmaları örnek göstererek ‘Her zaman doğrunun yanında, yanlışın karşısında durmak hepimizin görevi.” dedi.

YEK Akademi Başkanı Levent Karadağ ise “Birlikte birçok yerde konuşma yapmıştık ama bu konuşma benim için en zoru” diyerek başladığı konuşması sırasında göz yaşlarını tutamadı.

Daha sonra İGMG Güney Bavyera Başkanı M. Tayyip Sayan’ın kıldırdığı cenaze namazının ardından Nükhet Kıvran, kabristanın İslam bölümünde toprağa verildi.

Orhan Tinengin/Hamide Türker
Foto: Hakan Yeşil

Münih’te Eskises ve baklavalı ‘Türk Akşamı’

Perşembe akşamı  (10.09.2020) Münih’te Pinakothek der Moderne müzesinin bahçesinde ‘Türk Akşamı’ etkinliği gerçekleşecek. Etkinliğin ilk bölümünde hep birlikte baklava yapılacak, ikinci bölümünde ise Eskises grubu konser verecek.

İki bölümden oluşacak etkinlik saat 18.00’da başlayacak. Cafe Über den Tellerrand’ın da baklavalarını yapan Radwan, katılımcılara baklavanın püf noktasını anlatacak ve birlikte baklava yapılacak. Saat 20.30’da başlayacak ikinci bölümde ise Bora Yıldız, Ufuk Bakırdöğen ve Soner Aksan’dan oluşan Eskises grubu bir dinleti sunacak.

Bora Yıldız ve Ufuk Bakırdöğen, geçtiğimiz haftalarda aynı yerde düzenlenen açık sahne etkinliğinde yoğun ilgi görmüştü.

‘At gözlüğünü çıkarmak’ anlamına da gelen ‘über den Tellerrand schauen’ (Tabağın dışına bakmak) isimli dernek tarafından düzenlenen etkinlik ücretsiz olacak. Etkinlikte içecek satışı olmayacağından katılımcılar kendi içeceklerini yanında götürebilecek. Ve evet, birlikte hazırlanan baklavalar birlikte yenilecek.

İyi eğlenceler.

Türk Akşamı
10.09.2020, 18.00-22.00
Pinakothek der Moderne, Barer Str. 40, 80333 München

Eskises grubunu dinlemek için tıklayın.

‘Über den Tellerrand’ derneği hakkında bilgi edinmek için tıklayın.

Meral’in Kitap Bahçesi: “Sevginin gücü, güce olan sevgiyi yendiği vakit…”

İnsanın en büyük ideali çevreye, düzene, insana adaletin hakim olmasıdır…

Başlı başına bir mücadeledir yaşamak, değil mi? Zorlu bir mücadele. Kimimiz için geçim sıkıntı bir dertken, kimimiz hayatta kalabilmek için resmen kan dökmüş. Dökmek zorunda kalmış. Çünkü cana kastetmiş zalim.  Acı ya da tatlı, iyinin ve kötünün kucak kucağa yaşadığı bu topraklarda ne olaylara, ne acılara şahit olduk tarih boyunca. 1934 Trakya, 38 Dersim, 55 İstanbul, 78 Maraş, 80 Çorum, 93 Sivas. Öncesi var, sonrası var. Daha niceleri var. Ama sonu yok sanki. İçi tamamen boşaltılan, “milli” denilen değerler yüzünden yeri geliyor kardeşim, komşum dediği birini gözünü kırpmadan öldürüyor, tecavüz ediyor, katlediyor, yakıp yıkıyor insanoğlu. Ne uğruna? Sözüm ona ırkını korumak uğruna, sözüm ona dinini korumak adına, sözüm ona milletini korumak adına. Bu anlayış var oldukça birileri katletmeye devam edecek.

Diğer bir yandan birileri de daha güzel bir gelecek için, adil bir yaşam hakkı için, birileri gözünü açsın, insanlar artık zulüm görmesin diye, çevreye, düzene, insana adalet hakim olsun diye gencecik ömrünü feda etmeye devam edecek. Umutsuz bir temenni benimkisi ama umuyorum bu duyarsızlık, bu ilgisizlik, bu saygısızlık, bu sevgisizlik çok yakında sona erer.

“Sevginin gücü, güce olan sevgiyi yendiği vakit dünya aydınlığa kavuşacaktır.” demiş sanatçı.

Çok haklı…        

EN HÜZÜNLÜ EYLÜL -Osman Balcıgil

6-7 Eylül 1955’te İstanbul’da yaşanan büyük yıkım ya da kıyım. Şüphesiz Türkiye siyasi tarihine kara bir leke olarak geçti. Koltuğunu çok seven politikacılarımızın, milli değerleri kullanarak, her söylenilene çok çabuk kanabilen, kendi iradesiyle düşünmekten aciz, okumaktan, araştırmaktan, meraktan uzak yaşayan bir güruhu nasıl organize ettiğini, nasıl bir canavara dönüştürdüklerini heyecanla okudum. Diğer bir yandan o dönem yaşananları kafamda canlandırmaya çalıştıkça utancım kat be kat arttı. Türk komşuları ile huzur içinde, kardeşçe, bir arada yaşayan Rumların 2 günde cehenneme dönen hayatları, yarım kalmış aşkları, sağlam kurulan ama yok edilen dostlukları, arkadaşlıkları. Gerçekti yaşananlar. Gözümle şahit olmasam da tarih şahit, gerçekti yaşananlar.

Maalesef utanç dolu, acı bir gerçek…

Osman Balcıgil’in diğer romanları gibi, çok akıcı, sürükleyici ve gerçek hikâyelere değinen tarihi romanlarından bir tanesi En Hüzünlü Eylül.

AKILLA BİR KONUŞMAM OLDU -Fazıl Say

Kendi yaptığı bestesiyle, ilk kez 8 yaşında sahneye çıkar. 11 yaşında Avrupa Birliği Piyano yarışmasında ilk ödülünü kazanır. Dünyaca ünlü piyanistimiz Fazıl Say’dan bahsediyorum.

“Sanatçı, bir olayda aniden yeniden doğar. Her an her şey olabilir. Ki Türkiye; her an her şey olabilir babında zengin bir ülkedir.” diye not düştüğü son kitabı “Suya Yazılan” kitabı da bende merak uyandırdı ama 2017 de Kaleme aldığı “Akılla Bir Konuşmam Oldu” kitabına değinmek istiyorum bu hafta.  

Dünyam, Yüzler, Şairlerim ve Çocuklarım bölümlerinden oluşan kitap daha çok günlük/anı türünde yazılmış diyebilirim. İlk bölümde müziğe farklı bakış açılarına değinmiş, ikinci bölümde, Fazıl Say’ın hayatına bir şekilde dokunan tanınmış kişilerden bahsedilmiş. Üçüncü bölümde bestelediği eserlerden, “Çocuklarım” dediği dördüncü bölümde ise sanat hayatı boyunca tuttuğu notlardan ve ürettiği eserlerden bahsetmiş.

Arka kapak yazısı;

İnsan iyi hissederse iyi yaşar.
“İyi” ile sarmalandığında iyi şeyler üretir.
İyi hissetmeyi, iyiye inanırsa bulur.
“İyi”yi kimi insan Tanrı’da bulur, kimisi meleklerde.
Kimisi çiçeklerde, kimisi ağaçlarda.
Kimisi aşkta, kimisi sevgilide, kimisi çocuklarda, 
Kimisi müzikte, kimisi fizikte.
İyiden aldığımız güçle yaşarız. 
İyinin dokunduğu yerden filizleniriz. 
İyiden aldığımız güçle yaptıklarımız “umut” olur.
Tabular ve önyargılarla insanlar birbirini düşman ilan ediyor.
Çok da iyi bir dünya değil aslında burası.
Yine de umutlarınızı yok etmeyin. Bu evrende iyi de var.
Sabırlı ol. Güçlü ol. İçine çek nefesi.
Hayatı, iyiyi içine çek.
“Evrendeki iyiden asla vazgeçme.”

YOL SENİN İÇİNDE -Kinsun

Osman Balcıgil ile hüzünlendik, Fazıl Say ile biraz olsun rahatladık. Şimdi biraz da kendi içimize doğru bir yolculuğa çıkalım mı?  Kinsun’dan Yol Senin İçinde.

İnsanın en önemli ve en zor görevi kendini bulmaktır. Bulabilmelidir de. Ne pahasına olursa olsun. Ne şekilde olursa olsun. Bu bazen sarsıcı olabilir. Yüzleşmek, göğüs germek zorunda kalabilir bazı durumlarda. Bıkar, yorulur, sıkılır kimi zaman. Gitmek ister kendinden. Kendine gelebilmek için…

Keyifli hikâyelere yer verilmiş, hayata dair çok güzel mesajlar verilmiş, başucu niteliğinde bir kitap Yol Senin İçinde.   

Arka Kapak;

Bu dünyada u/mutsuz bir yaşam sürmek için yaratılmadın.
Umutsuzluk hâlbuki çok uzaktadır.
Farazidir. Gelecek ile örtülüdür.
Neden zor olanı seçiyorsun ki?
Geleceğe dair planlar insanı hüsrana uğratır.
Neden sana uzak olana bel bağlıyorsun?
Mutluluk tohumları senin içinde. Şimdide.
Bırak filizlensin. Ve sadece izle.
Filizlerin içinde koca bir ormana dönüşmesine şahit ol.
Onu reddetme. Kabullenmekten korkma. Umut hep bakidir.
Üzülme, kaybetmedin onu. Sadece onu yaşamayı unuttun.
Kendini seçmeyi yeğledin sadece. Kendini unut.
İçinde filizlenip koca bir ormana dönüşen yerde yola koyul.
Kaybol. Kendini kaybet ki mutluluğu bulasın.
Gelecekten kurtul ki asıl kendini bulasın.

Evet çok da iyi bir dünya değil aslında burası. Yine de umutlarınızı yok etmeyin. Bu evrende iyi de var.

Sevgi ve sağlıkla kalın…
Meral Türkdoğan

Main Image by StockSnap/Pixabay

Ünlü oyuncu Birol Ünel hayatını kaybetti

Fatih Akın’ın ‘Duvara Karşı’ filmi ile tanınan oyuncu Birol Ünel, 59 yaşında kansere yenik düştü.

Bir süredir kolon kanseri tedavisi gören Ünel, doğum gününde durumu ağırlaştığı için hastaneye kaldırılmıştı.

Bremen’de büyüyen Birol Ünel, 1987 yılında Yolcu filmiyle sinema kariyerine başlamış ve Fatih Akın’ın yönettiği ‘Duvara Karşı’ filmi ile tanınmıştı. Almanya’da birçok tiyatro oyunu ve filmde yer almıştı.

“Berlin’de korona tedbirlerini protesto gösterisine katılan 3 Bavyeralı polis hakkında idari araştırma başlatılacak.”

Bavyera İçişleri Bakanı Joachim Herrmann, 29 Ağustos’ta Berlin’de yapılan korona tedbirlerini protesto eylemine konuşmacı olarak katılan 3 Bavyera polisi hakkında idari araştırma başlatılacağını söyledi.

Bavyera İçişleri Bakanı Joachim Herrmann Bavyera Radyosuna verdiği demeçte neonazi ve aşırı sağcıların Berlin’de parlamento basamaklarında korona tedbirlerini protesto gösterilerine konuşmacı olarak 3 Bavyera polisinin de yer almasının toplumda yarattığı tepkiye katıldı.

Geçtiğimiz hafta sonunda korona tedbirlerini protesto gösterilerinde konuşmacılar arasında yer aldığı iddia edilen 3 Bavyera polisi hakkında araştırma başlatılacağını Bavyera Radyosuyla gerçekleşen söyleşide belirten Bavyera İçişleri Bakanı Joachim Herrmann, daha önce de dikkat çeken davranışlarda bulunan polislerden birinin Münih, birinin Augsburg emniyetininde ve birinin de emekli bir emniyet mensubu olduğunu da belirtti.

Herrmann, gösteri ve ifade özgürlüğü hakkı kullanılırken kişisel düşüncelerin polisin resmi görüşü olarak algılanmasına sebep olunmaması gerektiğini belirterek böyle bir durumun kabul edilemez olduğuna dikkat çekti. İddiaların kanıtlanması durumunda kimlikleri belli olan memurlar hakkında bağlı oldukları Emniyet Müdürlüklerince idari araştırma başlatılacağını, emekli olan memurun da politik katılımında uyması gereken kuralların dikkate alınacağını belirtti.

12 Eylül’de Münih’te yapılması planlanan korona tedbirlerini protesto gösterisi, enfeksiyon yayılması tehlikesi göz önünde bulundurularak Münih Bölge İdaresi’nin (KVR) kısıtlama çerçevesinde vereceği karara bağlı olacak.


Orhan Tinengin