Cuma, Aralık 5, 2025
Startseite Blog Sayfa 44

Erdal Pektaş yazdı: Basının durumu

Haber sitelerine göre Star ve Güneş gazeteleri kapatılmış, 24 isimli haber kanalında ise küçülmeye gidilecekmiş. Son satış raporlarına bakıldığında iki gazete de 100 binin üzerinde satış rakamlarında gözüküyor.

Ülke insanının okuma alışkanlığının ve basının inandırıcılığının yerlerde süründüğü bir ortamda 100 binin üzerinde satan iki gazetenin kapatılmasına karar verilmesi kimseye mantıklı gelmez. Örneğin reklam alamayan, ağır baskılara maruz kalan Cumhuriyet gazetesi 40 bin dolayındaki satış rakamıyla habercilikte taviz vermeden ayakta durabiliyor. Sözcü’yü bu kategoriye koymamak lazım çünkü Sözcü, 300 bine yakın tirajıyla belki de ülkede bayi geliriyle yaşayabilen tek gazete. Star ve Güneş’i umarım başka gazeteler takip etmez. ‘Umarım’ diyorum ama ummanın yetmeyeceğini benim gibi herkes biliyor. Halkın belini büken zamlara ‘fiyat ayarlaması’ diyen basının okur nazarında yaşama şansı var mı? Her sayfasında çok yüksek maaşlar alan iki yazarın bulunduğu gazeteler bir yerlerden destek almadan yaşayabilir mi? Ki bu yazarlar yazdıkları yazılarının gazete satışlarına bir yararı olmadığını bilmiyor mu? Bu yazarların bazıları yazdıklarına inanıyor; saygı duymak lazım ama büyük çoğunluğu düzenin devam etmesi için inanmadıklarını yazıyor. Halkın bunları bilmediğini zannetmek, okuru aptal yerine koymak değil mi? Gazetelerin kapanmasında İstanbul, Ankara gibi şehirlerde belediyelerin el değiştirmesinin de rol oynadığı biliniyor. Bu belediyelerin yıllardır bayide satmayan bu gazetelerden on binlerce alarak dağıttığı dile getiriliyordu. Dile getirilenler doğru ise bu iki gazeteyi başka gazetelerin takip etmemesi imkansız. Ben, yıllardır yaşadığım Frankfurt ve çevresindeki belediyelerin gazete alıp halka dağıttığına şahit olmadım, belki vardır da ben bilmiyorumdur. Sonuçta basın organları kamu adına görev yapsa da ticari bir kuruluş. Para kazanamayan, zarar eden basın organları kapatılır. Yalnız bütün bu süreçte olan bu mesleği severek yapan idealist gazetecilere oluyor; işlerini kaybediyorlar, evlerine ekmek götüremiyorlar.

Ben gazete patronu olsam onlarca muhabiri işten çıkaracağıma bir yazar işten çıkarırım. Hem cebimde para kalır hem de adam gibi gazete piyasaya sürerim.

2020’nin herkese yeni iş imkanları sağlaması umuduylu…

Grammy adayı ‘Altın Gün’ Münih’te sahneye çıkıyor

Müzik dünyasının en prestijli ödüllerinden olan Grammy için aday gösterilen müzik grubu Altın Gün, 2 Aralık’ta Münih’te sahneye çıkacak.

Bu yıl piyasaya çıkan albümleri ‘Gece’ ile Grammy Ödüllerinde ‘En iyi dünya müzik albümü’ kategorisinde aday gösterilen Altın Gün, Hollanda’da kurulan bir grup. Anadolu ezgilerini farklı ritimlerle buluşturarak pschedellic adı verilen türde müzik yapan altı kişilik grubun iki üyesi Türkiyeli. Merve Daşdemir’in solisti olduğu grupta ayrıca şu isimlerden yer alıyor; Ben Rider (gitar), Daniel Smienk (davul), Jasper Verhulst (bas), Erdinç Yıldız Ecevit (saz, keyboard, vokaller), Gino Groenveld (perküsyon).

Altın Gün’ün Anadolu rock, saykodelik ve diğer folk şarkıları yorumlayacağı Münih konseri 2 Aralık’ta Muffathalle’de olacak. Konserde sahneye ön grup olarak yine saykodelik türde müzik yapan Augsburglu San Antonio Kid çıkacak.

Yer: Muffathalle
Giriş: 19.00h
San Antonio Kid: 20.00
Altın Gün: 21.00
Giriş ücreti: 25 Euro

Uluslararası Emmy Ödülleri’nde ‘en iyi erkek oyuncu’ Haluk Bilginer seçildi!

Bu yıl 47. kez verilen Uluslararası Emmy Ödülleri’nde ‘en iyi erkek oyuncu’ ünvanı Haluk Bilginer’in oldu. Haluk Bilginer, Türkiye’den bu ödülü alan ilk oyuncu oldu.

Şahsiyet dizisindeki Agah Beyoğlu rolüyle bu ödüle layık görülen sanatçı, konuşmasında yapımcı Kerem Çatay, yönetmen Onur Saylak ve senarist Hakan Günday’a da teşekkür etti.

Ay Yapım haberi instagramdan şöyle duyurdu: “Haluk Bilginer, Türkiye’nin Uluslararası Emmy ödüllü ilk oyuncusu oldu! And the IEMMY goes to… Haluk Bilginer!”



Dr. Ercan Kesal, 24 Kasım’da Münih Kitap Sergisi’nde

Münih’te Türkiye Grubu tarafından düzenlenen geleneksel Münih Kitap Sergisi, bu yıl 24 Kasım’da yazar, oyuncu, yönetmen Dr. Ercan Kesal’ın katılımıyla gerçekleşecek.

Edebiyata ilginiz nasıl başladı?
“Önce söz vardı” diye bir ön kabul vardır. Doğrusu pek katılmıyorum. “Önce yazı vardı.” Biraz mübalağa ederek, “Sözler yazının etkisini ve gücünü ortaya koymak için icat edildi, uyduruldu” bile diyebilirim. Bu yüzden söz uçuyor ve yazı kalıyor. Yazma eylemini tetikleyen şey de zaten geçmişte sizden öncekilerin yazdıkları. Geçmişten bugüne kalan eserler. Romanlar, hikâyeler, senaryolar, şiirler, denemeler, günceler ve seyahatnameler… Kitaplar yani. Bu yüzden, yazmaya okuyarak başladım diyebilirim. En iyi yazı öğretmenlerim Dostoyevski, Çehov, Kemal Tahir, Galeano, Marquez, Refik Halit Karay oldular. Yazma eylemine başlatan dürtü ise size dayatılana karşı başlattığınız isyandır. Llosa’dan ödünç alırsak: “Kendi kurguladığı yaşamları gerçekliğe yeğleyen kişi böylece hem yaşamı ve gerçek dünyayı olduğu gibi görmeyi dolaylı yoldan eleştirip reddettiğini, hem de bunların yerine kendi hayalinin ve tutkusunun ürünlerini koyma arzusunu belirtmiş olur.” İnsanlar sizi oynadığınız rollerle, senaristliğinizle, yani beyazperdeden tanıyor.

Elinizin altındaki kitaplar?
Sadece mecazi anlamda değil gerçekten masamın üzerinde, bilgisayarımın hemen yanında ve yatakta komodinin üzerinde sürekli taşıdığım kitaplar vardır. Bir kaç Galeano, Tarkovski’nin “Mühürlenmiş Zaman”ı, bir Çehov ve mutlaka Ergin Günçe’nin şiir kitabı.

Ya sinema?
Hepsi de edebiyattan besleniyor. Benzetmeyle anlatacak olursam, sanki edebiyat atına binmişim, elimde bir kırbaç, senaryodan oyunculuğa, şiirden hikâyeye, denemeden romana koşturup duruyorum. Edebiyattan hiç inmiyorum ama! Beni her yere edebiyat taşıyor. Tüm gücümü okuduklarımdan ve yazdıklarımdan alıyorum. Bunu besleyense hayat. Yaşadıklarım, gözlemlediklerim. Bunlar insanın sezgisini artırıyor. Sanatın ve yaratıcılığın olmazsa olmazıdır sezgi. El yordamıyla ve kalbine doğan ışıkla yapılan işler daha çarpıcı, naif ve sahici olur.

Son kitabınız ‘Velhasıl’da mektuplar da var…
Mektuplaşma alışkanlığım var elbette. Özellikle hâlâ sürdürdüğüm cezaevi mektuplaşmalarını söyleyebilirim. Ama kitaptaki mektuplar artık sahibine bizzat iletilme şansı olmayan mektuplardı. Bir çeşit iç döküş olarak yazıldılar.

İstanbul’u bırakıyor musunuz? Dönüş İzmir’e mi?
Bir yazımda İzmir için, “olmamış, yarım kalmış hayallerimin masum başkenti” demiştim. Benim başkentim İzmir’dir. 1977 yılında, 18 yaşımda, sabahın çok erken bir saatinde Basmane Bulvarı’nda indim troleybüsten. Bulvarın ucunda deniz vardı. Çok güzel, ılık ve kokulu bir rüzgâr esiyordu yüzüme. Kemeraltı, Saat Kulesi, Karşıyaka vapuru, boyozcular, karadut şerbeti… O dakikada âşık oldum İzmir’e ve hiç bitmedi bu aşkım. İlk gençliğim, ilk sevdam, ilk ayrılığım… Tüm ilklerimin şehridir. 24 yaşımda hekim oldum, ayrıldım İzmir’den. Hayatımın en coşkun, mutlu, pervasız ve hiç kirlenmemiş yıllarını İzmir’de geçirdim. Hiç de kolay geçmeyen, ölümle, zulümle dolu, 80 öncesi yıllardı o yıllar. Fakat nedense, bir tane bile kötü anı yer etmemiş hafızamda. Biliyorum, eninde sonunda İzmir’e döneceğim. Gerçek yurduma…
İstanbul çok zahmetli bir kent. Ne yaparsanız yapın, ne söylerseniz söyleyin kendi bildiğini okuyan yöneticiler şehri yaşanmaz hale getirdiler. Biz de onun bir parçasıyız, çaresiz. Bir yerden bir yere gitmek, bir etkinliğe katılmak, biriyle buluşmak, bir şeyler yemek vs. Bedeli çok ağır İstanbul’da. Şehrin gönüllü köleleri haline getirildik. Havamız kirli, yolumuz yok, gürültü çekilmez. İnsan zamanını bu kadar heba etmemeli. Ege’yi özellikle Kuzey Ege’yi hep çok severdim. Urla içlerinde en iyisidir. Hala kasaba duygusunu da kaybetmemiştir. İstanbulsuz olmaz elbet ama yılın ağırlıklı olarak büyük bölümünü Urla’daki evimizde ve bu çevrede geçirmek istiyorum. Evim, sinemacı ve edebiyatçı dostlarım için de bir çekim merkezi olacak, biliyorum.

Ercan Kesal Bio:
1959 Avanos(Nevşehir) doğumlu olan Ercan KESAL, ilk ve orta öğrenimini Avanos’ta, lise öğrenimini Nevşehir’de tamamladı.1984 yılında Ege Üniversitesi Tıp fakültesinden mezun oldu.1984-90 yılları arasında Ankara’nın kasaba ve köylerinde hekimlik yaptı. 1990 yılında geldiği İstanbul’da özel sağlık sektöründe yer alarak; poliklinik ve tıp merkezleri kurdu. Halen,1997 yılında kurduğu Özel Okmeydanı Hastanesinin yönetim kurulu başkanlığını sürdürmektedir. 2004-2006 yıllarında İTİCÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Uygulamalı Psikoloji dalında Master Eğitimini bitirdi. Yeditepe Üniversitesi Sosyal Antropoloji Doktora Eğitimini sürdürüyor.

Nuri Bilge Ceylan’ın “UZAK” filmindeki oyunculukla başlayan sinema serüveni, aynı yönetmenin “ÜÇ MAYMUN” ve “BİR ZAMANLAR ANADOLU’ DA” filmlerinde senarist ve oyuncu, “VAVİEN” “DERİN”(kısa), “SAÇ”, “KÜF”, “YOZGAT BLUES”, “SEN AYDINLATIRSIN GECEYİ”, “HÜKÜMET KADIN (1-2)” , “BEN O DEĞİLİM”, “YOL KENARI”, “PARANIN KOKUSU”, “BULANTI”, “KELEBEKLER”, “GÖRÜLMÜŞTÜR” gibi filmlerde oyuncu olarak devam etti. Oyuncu ve senarist olarak ulusal ve uluslararası bir çok festivalde ödüller aldı.

İlk şiir ve yazıları, Tıp Fakültesi öğrencisi iken, İzmir’de çıkan “Dönem” dergisinde yayımlandı. Mecburi hizmet yıllarında “Son Reçete” dergisinde söyleşiler yaptı, yazılar yazdı. “Era Yayınları”nın kurucularından oldu. “Şizofrengi”de yazdı. Radikal ve Birgün Gazetelerinde her Pazar düzenli olarak güncel hikayeler ve denemeler yayımladı.

“Peri Gazozu” isimli kitabı İletişim Yayınlarından 2013 Temmuz ayında, ‘’Evvel Zaman’’ isimli kitabı ise 2014 Mayıs ayında Ithaki Yayinları tarafından yayımlandı. iletişim Yayınları’ndan 2015 yılında “Nasipse Adayız” isimli novellası yayınlandı. 2016 yılında Ayrıntı Yayınları’ndan “Zamanın İzinde” ve 2017 yılında İletişim Yayınları’ndan “Aslında” kitapları yayınlamıştır.

Sinema ve tiyatro oyuncusu Nazan Kesal’la evli ve Poyraz’ın babasıdır.

Hazırlayan: Mehmet Bayer

İnteraktif komedi ‘Oyuncu Musun Canım Sen?’ 22 Kasım’da Münih’te

Mustafa Şahbaz ve Aylin Önder, birlikte yazıp oynadıkları ‘Oyuncu Musun Canım Sen?’ isimli interaktif komedi ile 22 Kasım’da Münih’te seyirci karşısına çıkacak. Anton Fingerle Bildungszentrum’da saat 19.30’da başlayacak oyunun giriş ücreti 20 Euro.

Yer: Anton Fingerle Bildungszentrum, Schlierseestr. 47, 81539 München
Bilet satış: Alpay Kengel: 0177 8240324, Güney Tours: 089 592990
Giriş: 18.00, Başlama: 19.30

Münih’te Ejderha Geceleri 23 Kasım’da başlıyor

Münih’in merkezinde geçtiğimiz yıl hizmete girerek adından beğeniyle söz ettiren ‘Enter the Dragon’da bundan böyle ayda bir kez Tükçe parti yapılacak. İlki 23 Kasım’da olacak ‘Ejderha Gecesi’nde DJ Buray ve DJ DeeRey misafirleri Türkçe pop, hiphop, r&b ve reggaeton türünün sevilen parçalarıyla coşturacak.

Kapı saati 23.00 olan gecede Münih bir de ilki yaşayacak; partide saat 3’ten sonra acıkanlar için mercimek çorbası siparişi mümkün olacak. Gece için reservasyon yaptırmak şu numaralardan mümkün: 0179 6860769 / 0176 82412233

Ejderha Gecesi, Enter the Dragon
Lenbachplatz 1
Kapı: 23.00
Giriş: 12 Euro

Göçün tüm duyguları şarkı ve türkülerle Münih’te yankılanacak

Münih’te  24 Kasım’da ‘Klänge der Wanderung und Sehnsucht` (Göçün sesleri ve özlem) adı altında yapılacak konserde göçün dünü ve bugünü türkülerle anlatılacak.

Münihli solist Süreyya Akay ile başta aranjör, müzik yönetmeni, besteci ve kaval sanatçısı da olan Kemal Sahir Gürel olmak üzere Köln’de yaşayan müzisyenlerin bir araya gelerek oluşturduğu projede, insanlık tarihi kadar eski bir olgu olan göç konu ediliyor. Bu konserde, Anadolu coğrafyasında ve göç edilen yerlerde bireysel ve toplumsal yaşamı kültürel olarak etkileyen göç olgusu, geride bıraktıkları ve gelecek hayalleriyle içinde barındırdığı tüm duygular şarkı ve türkülerle ifade edilecek.

Müzisyenler 24 Kasım’da Kranhalle (Feierwerk) salonunda gerçekleşecek konserle ilgili, “Bizler, Münih ve Köln’de yaşayan Anadolu kökenli beş müzisyen biraraya gelerek, göçün dününü bugünü, geride kalanların ve göç edenlerin özlemlerini, hüzünlerini, coşkusunu, heyecanını, hayallerini, düşlerini, memnuniyetlerini, şikayetlerini, kavuşmaları, sevinçlerini yani insanımıza dair tüm ortak duygularımızı, şarkılar ve türkülere geçmiş müzik diliyle ifade edeceğiz.
Müzik ve anlatılarla ortak duygudaşlıkta buluşup, birbirimizle yarenlik edeceğimiz bu konserimize katılımınız bizleri çok mutlu edecek ve etkinliğimize değer katacak. 24 Kasım akşamı gelin birlikte söyleşelim, şarkılar ve türkülerde buluşalım.” diyor.

Konserde şu müzisyenler sahnede olacak: Süreyya Akay (vokal), Kemal Sahir Gürel (gitar), Umut Yılmaz (Bağlama, Kopuz, Cura, Tambura), Metin Yılmaz (Kaval) ve Fethi Ak (vurmalı) oluşuyor.

Klänge der Wanderung und Sehnsucht
Tarih: 24. Kasım. 2019, Pazar akşamı
Adres: Kranhalle, Feierwerk, Hansastr. 39-41
81373 Münih

Biletler: 20, – / 15, – €
Tel: 0176 84483785 ve 0176 57624011’de ön satışlar,
veya Kuzey Touristik, Goethestr.12, Tel.: 089 544 93 93,
WhatsApp: 01525 961 85 86
www.kuzeyevent.com
Akşam gişesi saat: 18:00 ‘dan itibaren.

MÜZİSYENLER:

KEMAL SAHİR GÜREL: (2015 yılında gerçekleştirdiğimiz PiYASA Magazin söyleşisi için tıklayın…)

1966’da Giresun’un Görele ilçesinde doğdu. Çocukluk dönemini Eynesil’de yaşadı.
1974’de yılında ailesiyle İstanbul’a yerleşti.
1978’de ortaokul yıllarında kardeşlerinin etkisiyle blok flüt, darbuka ve bağlama gibi enstrümanlarla tanıştı, müziğe ilgisi yoğunlaştı.
1981’de Yavuz Top’ un müzik kursunda bağlama ve solfej dersleri alarak akademik eğitime başladı. Bir buçuk yıl öğrenim gördü.
1982-83 yıllarında, İ.Ü. Konservatuarı Türk Müziği Bölümü’nde bir yıl öğrenim gördü.
1984′ de Türk Folklor Kurumu’nun (TFK) Halk Müziği Okulu’nda bir yıl öğrenim gördü.
1984-86 yılları arasında ‘Fırtına Saz Kursu’nda, bağlama ve solfej dersleri verdi.
1984 yılı sonlarında Halk dansları müziklerine düzenlemeler yapmaya başladı. İki yıl boyunca bir çok yöre oyunlarının ülke içinde ve dışında müziklerini yönetip kaval’la eşlik etti ve kayıtlar gerçekleştirdi.
1985 yılından itibaren İTÜ Devlet Konservatuarı Temel Bilimler Bölümü’nde beş yıl öğrenim gördü… Aynı dönemde TFK’da bir yıl bağlama dersleri verdi.
1986 yılından sonra müzikle ilgili çalışmalarını bestecilik, aranjörlük ve grup konserleriyle sürdürdü.
1999 yılından itibaren aranjörlük ve yönetmenlik yapıyor; kısa film, film ve televizyon için dizi film müzikleri hazırlıyor.
Muziklerini yaptigi bazi film veya diziler:
Kurşum Yarası (ATV- 2003), Sultan Makamı (KANAL D- 2003), Aşka Sürgün (ATV- 2005), Hatırla Sevgili (ATV-2006), Elveda Rumeli (ATV-2007), Yemin (FOX TV-2007), Bu Kalp Seni Unutur Mu? (SHOW TV-2009), Tatar Ramazan (ATV-2013), Baye Feleke (TRT 6- 2014), Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz (2015-ATV)

UMUT YILMAZ:

1980 yılında Ankara’da doğan bağlama sanatçısı Umut Yılmaz, uzun yıllardır Köln’de yaşamaktadır. Farklı müzik kültürleri için çalıp üreten Umut Yılmaz’ın 2010 yılında ûç müzisyenle birlikte kurduğu KAVPERSAZ Müzik Topluluğu aynı yıl NRW-Creole ödülünü ve ardından Almanya çapında ödüller kazanmıştır.
KAVPERSAZ grubu olarak yine 2018 yılında WDR Jazz Müzik Kültür ödülünü kazanmışlardır.

METİN YILMAZ:

Kaval icracısı, besteci ve performans sanatçısı olan Metin Yılmaz, müzik kariyerine klasik gitarist olarak çeşitli kürt müziği topluluklarıyla çalarak Mezopotamya Kültür Merkezi, İstanbul’da başladı.
Kaval üstadı Osman Aktaş ve Sinan Çelik ile tanışıklığının ardından Balkanlardan Doğu Anadolu’ya kadar farklı flütlere ilgi duydu. Böylelikle ana enstrümanı kaval oldu ve profesyonel olarak kaval icrasına başladı.
2005 yılından itibaren Almanya’da kürt, türk ve alman müzisyenlerle çalışmaları oldu.
2008 yılında Bremen Filarmoni Orkestrası ile birlikte “Gegen die Wand- Duvara Karşı” filminin opera uyarlasında çaldı.
2009 yılında Avusturalya’ya yerleşti ve orada oluşturduğu iki farklı müzik grubuyla başarılı turnelere çıktı ve Sidney Opera’sında konser verdi. Şu anda Almanya Köln’de yaşayan Metin Yılmaz müzik projeleri ve tiyatrolarda çalışmalarına devam etmektedir.

FETHİ AK:

Almanya’da virtüöz darbuka icracısı olarak kabul edilen Fethi Ak, Türk, Kürt ve Dünya Müziği’nde canlı ve stüdyo performanslarıyla en çok aranan perküsyon müzisyenlerindendir.

SÜREYYA AKAY: (PiYASA Magazin’deki Süreyya Akay haberleri için tıklayın…)

1992 yılında Almanya’nın Münih şehrine yerleşen Süreyya Akay, farklı müzik stil ve kültürlerine ilgi duyarak geçirdiği yıllar içinde ilk olarak amatör müzik topluluklarında korist ve solist olarak bulundu.
Münih’te önce Lalezar ve ardından Armoni-Ahenk Türk Sanat Müziği Topluluğu’nda şarkılar seslendirdi.
Anadolu Halk Ezgilerine duyduğu büyük ilgi üzerine, Münihli müzisyen dostu Yasin Yardım ile birlikte “BİR  SAZ İKİ SES” ekibi olarak dinletiler vermeye başladılar.
Yine, Yasin Yardım’la birlikte kurdukları “MUNICH ANATOLIAN PROJECT” adlı müzik grubuna Gökhan Özkan, Ludwig Himpsl, Bora Yıldız, Ufuk Bakırdöven’in katılımıyla konserler verdiler.
2015 yılında müzisyen sanatçı, müzik yönetmeni, besteci ve aranjör Kemal Sahir Gürel’le tanıştı ve Kemal Sahir Gürel Prodüksiyon’dan çıkan Dem-i Devran 1 karma albümünde “KUŞDİLİ” adlı halk ezgisini seslendirdi. Ardından yine KSG Prodüksiyon’dan “Kalben” isimli maxi single’i çıkardı.
Birbirinden farklı gibi görünenin, birbirini tamamlayan ve zenginleştiren olduğuna olan inancıyla kültürler arası diyalogda müziğin tartışmasız etkisi ve gücünden yola çıkarak, Anadolu Halk Kültürü ve Ezgileri temalı birbirinden farklı ekiplerle konserler verip düzenleyen Süreyya Akay, stüdyo kayıt çalışmalarına da Stüdyo Garaj Münih’te Hayrani Kami ile devam etmektedir ve yakın geçmişte iki halk ezgisi kayıdı daha gerçekleştirmiştir.

Bündnis für Wohnungsbau und Mieterschutz – OB Reiter nimmt Charta sozial orientierter Wohnungsunternehmen entgegen

Hans Maier, Direktor des Verbands bayerischer Wohnungsunternehmer e.V. (VdW Bayern), dem auch die Vereinigung Münchner Wohnungsunternehmen e.V. (VMW) angehört, hat Oberbürgermeister Dieter Reiter jetzt im Rathaus die Charta der sozial orientierten Münchner Wohnungsunternehmen übergeben, mit der sich diese zu ökonomischer, ökologischer und sozialer Nachhaltigkeit bekennen. Das bedeutet konkret eine Durchschnittsmiete von 7,03 Euro pro Quadratmeter Wohnfläche, ein lebenslanges Wohnrecht für die Mieterhaushalte, sozial verantwortliche und umweltverträgliche Modernisierungen sowie ein generationenübergreifendes Geschäftsmodell.

Oberbürgermeister Dieter Reiter: „Ich begrüße das Engagement der VMW und des VdW Bayern, das in der Charta der sozial orientierten Münchner Wohnungsunternehmen zum Ausdruck kommt. Die VMW sowie der VdW Bayern sind wichtige Partner in der Schaffung und Erhaltung bezahlbarer Wohnungen. Die Wohnungsbestandshalter bekennen sich mit der Charta zu ihrer sozialen Verantwortung und gehen mit gutem Beispiel voran. Für die Münchner Mieterinnen und Mieter wäre es eine deutliche Erleichterung, wenn sich möglichst viele Nachahmer fänden.“

Die Schaffung und Erhaltung von bezahlbarem Wohnraum in München ist ein Kernthema von Oberbürgermeister Dieter Reiter. Er hatte deshalb im November 2018 im Rahmen des Bündnisses für Wohnungsbau und Mieterschutz über 50 Vertreterinnen und Vertreter der Münchner Wohnungswirtschaft, Genossenschaften, Wohlfahrtverbände, Amtskirchen sowie verschiedener Interessenvertretungen eingeladen, konstruktiv über das Thema „bezahlbarer Wohnraum“ zu diskutieren und neue Wege und Möglichkeiten auszuloten.

Da auch dem VdW Bayern mit dem VMW dieses Thema ein wichtiges Anliegen ist, erarbeiteten sie in der Folge gemeinsam die Charta der sozial orientierten Münchner Wohnungsunternehmen, in der sie die Grundzüge ihrer auf ökonomische, ökologische und soziale Nachhaltigkeit ausgerichteten Geschäftspolitik festhalten.

Von den 48 Wohnungsunternehmen, die Mitglied der VMW sind, haben sich bereits 24 der Charta angeschlossen.

Foto: OB Dieter Reiter, Stadtbaurätin Prof. Dr. (I) Elisabeth Merk, Verbandsdirektor Hans Maier (Presseamt/Michael Nagy)

Münih’te DJ Süperfly ile ‘Eksotik Meksotik’

Bu akşam Münih’te DJ Süperfly ile ‘Eksotik Meksotik’ serisi devam ediyor.

Pariser Str. 38 adresindeki Polka Bar & Restaurant’ta gerçekleşecek olan gecede Anadolu funkfolk, halay, gazino müziği, arabesk psychedelia, electro ve hip hop-Mashups gibi remixlerle DJ Süperfly, Türkiye ve Yunanistan başta olmak üzere birçok ülkenin sevilen parçalarıyla misafirleri coşturacak.

Son yıllarda düzenli aralıklarla devam eden ‘Eksotik Meksotik’ geceleri Münih gece hayatına farklılık getiren bir eğlence serisi. Etkinliğin yaratıcısı Tuncay Acar namı diğer DJ Süperfly, sadece düzenlediği etkinliklerle değil, müzisyen, yapımcı ve kültür emekçisi olarak da Münih’in sosyal ve sanatsal yaşamında önemli rol oynuyor.

Eksotik Meksotik mit Dj Süperfly
Musical Norientalism!

09.11.2019, saat 22.00
Polka Bar&Restaurant
Pariser Str. 38 , 81667 Münih

Etkinliğin Facebook linki için tıklayın.

Sozialreferat begrüßt Urteil zu Hartz-IV-Sanktionen

Das Sozialreferat begrüßt das Urteil des Bundesverfassungsgerichts zu den Sanktionen bei Bezug von Arbeitslosengeld II/„Hartz IV“. Die Landeshauptstadt München fordert vom Bundesgesetzgeber schon lange eine Reform der Grundsicherung für Arbeitssuchende, insbesondere auch im Bereich der Sanktionen. Allerdings hat sich das Bundesverfassungsgericht am 05.11.2019 nur mit den Sanktionsregelungen für den Personenkreis der über 25-Jährigen befasst.

Sozialreferentin Dorothee Schiwy: „Das Prinzip des Forderns und Förderns muss erhalten bleiben. Der Schwerpunkt muss aber immer auf dem Fördern liegen. Besonders junge Menschen sollten jedoch gefördert werden, damit sie nicht in die Armutsfalle geraten. Sie brauchen Unterstützung auf dem Weg in Ausbildung und Arbeit. Ich hoffe deshalb, dass der Gesetzgeber bei der anstehenden Gesetzesänderung die Vorgaben des Bundesverfassungsgerichts auch für die jungen Menschen umsetzen wird.

Auch eine 100-prozentige Sanktion, d.h der vollständige Wegfall der Leistung inkl. Kosten der Unterkunft und Krankenkassenbeitrag, sollte für alle ALG II-Beziehenden abgeschafft werden. Eine Sanktion, die möglicherweise dazu führt, dass jemand seine Wohnung verliert, ist unmenschlich.“

Darüber hinaus fordert das Sozialreferat München bei einer Reform der Grundsicherung für Arbeitssuchende eine Wiedereinführung der einmaligen Leistungen und die Berücksichtigung der Situation in großen Ballungsräumen.

Sozialreferentin Schiwy: „Wer von Grundsicherungsleistungen, die deutschlandweit einheitlich sind, in einer Stadt mit so hohen Lebenshaltungskosten wie München leben muss, ist klar benachteiligt. Deswegen brauchen wir dringend Regelsätze, die an die jeweiligen regionalen Lebensverhältnisse angepasst sind.“

Foto: Martin Hangen